Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Merak kediyi öldürür mü? Öldürmez. Tam tersine, geliştirir. İnsan da içinde olmak üzere bütün hayvanlar merak ederek gelişirler. Merak, bir şeyi anlama çabasıdır (“Kuşlar nasıl uçar?”); öğrenmenin itici gücüdür (“Kuşlar kanat çırparak uçar”); gerçekliği sorgulamanın kaynağıdır (“Öyleyse neden bütün kanatlı hayvanlar uçamaz?”). Çocukların en küçük yaştan itibaren öğrenmeye büyük bir ilgi ve tutkusu vardır. Bu öğrenme isteği çocuk için adeta doğal bir zorunluluk. Çünkü temelinde merak dürtüsü ve merakını giderme ihtiyacı yatar. İşte bu merak bilimsel düşüncenin de kaynağıdır. Yani bir anlamda bilim insanı gibi düşünmeye çocukken girişiriz. Bilimsel sorular sormaya daha bacak kadarken başlarız (“Düğmeyi çevirince lamba niye yanar?”). Kuşku, inançla bağdaşmaz Bu doğal merakı geliştirebilirsiniz de, öldürebilirsiniz de (ikincisi daha kolaydır!). Çevremizdeki doğal dünya çocuklara meraklarını uyandıracak ve giderecek pek çok olanak sunar ki oyun da bunun içindedir. Çocuk büyüdükçe bu doğal ortamlara yapılı çevreler de (örneğin okul bahçeleri, laboratuvarlar, bilim merkezleri) eklenir. Türkiye bugün her kentte bir bilim merkezi açma planı ve çabasıyla son derece takdire değer bir iş yapmakta ama öbür yandan okulları dinselleştirme girişimiyle yarattığı çelişkiyi anlamak gerçekten zor!.. Nobel fizik ödülü sahibi Amerikalı Richard Feynman’ın, “Doğayı takdir edebilmek için gerekli olan kuşku, genellikle derin dinsel inançlarla ilintili olan kesinlik duygusuyla kolay kolay bağdaştırılamaz” sözünü uyarı olarak almakta yarar var. 25 ŞUBAT 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Ayrılamayan, buluşamaz! Tekrar ediyorum: Ayrılamayan... Buluşamaz!.. Ne mutlu ayrılabilirim diyene! Bazen ilişkileri sürdüren aşk ve sevgi değil iki kişi arasındaki psikopatolojidir. Birinin bağımlılığı diğerinin sömürücülüğü ile buluşur. Kiminin zulmü, ötekinin kurban rolüne talip olur. Kiminin narsizmi diğerinin mazoşizmi ile bir araya gelir. Ve ilişkiler uzun müddet sürebilir. Hatta çok “uyumlu” dahi gözükebilir. Genelde toplum olarak süren ilişkileri takdirle karşılarız. “Yuva”yı korumak kutsal bir gayedir elbette(!). Ancak daha kutsal olması beklenen kimliği ve varoluşu koruma gayesi asimile olur bazen öbürünün içinde... Ki bu da ilişkilerin baki, o ilişkilerin içindeki insanların ise tali kaldığı zombi birlikteliklere dönüşebilir. Oysa ayrılmak ya da ayrışabilmek aşk numarası yapan psikopatolojinin, uyum numarası yapan tencere kapak ilişkisinin bitmesi yani kişilerin iyileşmesi ile ilgilidir bazen. “Aa tüh ayrıldınız mı” yerine “Helâl olsun büyük iş çıkarmışsın” demeyi gerektirir bu tür ayrılıklar. Çünkü ya biri kendi içindeki gücü keşfetmiş, ya büyümüş, ya bağımlılıklarını tamir etmiş, ya da annesinin eteğinden ayrılabileceğini görmüş; sonuç olarak ruhsal gelişimi ile ilgili önemli noktaları çözmüştür. Bu durumda psikopatalojiye hizmet eden ilişki işlevini yitir miş geriye sadece çok da karın doyurmayan kemikleri kalmıştır. İlelebet sürecek bir ilişki için en önemli kriterlerden biri belki de şudur: Patalojileriniz birbirine uygun mu?! Uygunsa ne âlâ!.. Hiç kabuğunu aşamadığınız o dar halkanın içinde “güvenli” birlikteliğiniz ömür billah sürebilir. Aferin’lerin aldatıcılığı Ruhsal problemlerden beslenen ilişkilerde iyileşmek, olgunlaşmak, büyümek, gelişmek ilişkinin en gizli tehditlerinden biridir. Çünkü ilişkiyi kişilerin psikolojik sorunları, kişilik zaafları, patolojileri, gelişimsel gerilikleri garanti altına almaktadır. Bu durumda varoluşsal gelişimimiz, ipotek altına alınmıştır. Böylece daha anlamlı bir hayata, daha olgun bir insan olmaya, ilerlemeye gizli bir direnç gelişebilir. Aferinler alırsınız toplumdan, ideal çift bile seçilebilirsiniz. Çevresel bu ödüller ilişki matriksinizin içine bir kat daha gömer sizi. Sizinle “siz” arasına girmiştir çoktan övgüler!.. Nihayetinde zihin, eldeki övgülerden ve tahttan olmamak için bulur size bir dolu “rasyonel” (aklileştirme), ilişkinizin aslında ne kadar iyi olduğu ile ilgili... Kendine yabancılaşan içindeki sahnenin sahiciliğine inandırmıştır çoktan kendini!.. Bazen bağlılık, vefa, fedakârlık etiketleri ile ödüllendirilir kendi kabuğumuzu kıramayışlarımız. Her şey birbirinin kılığına girer. Çözmek zordur asıl meseleyi böyle durumlarda. Bağımlılığa sevgi, korkuya bağlılık denmiştir mesela. İçinizi kemiren ıssızlık, tatmin olamamış ihtiyaçlarınız bir dolu gerekçe ile kamufle edil miştir. Artık birçok şey kendi suretinde değildir. Bazı kavramlar diğer başka kavramlar kılı ğındadır. Vefa, fedakârlık, bağlılık lafları ortada uçuşurken korkular, alışkanlıklar, zaaflardan konuşulmaktadır mesela. Adeta mealini kimsenin bilmediği kutsal ayetler okunmaktadır! Tercümeyi yapacak bir bilge de çoğu zaman yoktur. Dolayısıyla ilişki iki özgür ve olgun bireyin birbirine temas etmesinden değil de korkularından, bağımlılıklarından, zaaflarından sürüyor ise “yuva”yı koruyup yurtsuzlaşan, “ilişki”yi koruyup ıssızlaşan, “bağ”ı koruyup bağsızlaşan ve etiketleri koruyup kimliksizleşen birine dönüşebiliriz. Ayrılamayan, buluşamaz Her şey tamam da sanki bir şey eksik kıymığı durur beyninizin bir kenarında ama... Uzun, stabil, çatışmasız ve varlığına her şey feda edilen o “masum” iç içe ilişkiler... Onlar, varlığı ile kimliğinizi ve gelişiminizi prangalamaktadır. Ayrılmak lanetlenmese bizim nezdimizde!.. Büyüyeceğiz. En azından soru sormaya cesaret edebileceğiz; neden ayrılmıyoruz ya da bizi ne tutu yor bu ilişki içinde diye... İlişki sadece ve sadece ayrılabilme cesaretine rağmen kaldığımızda gerçek bir birliktelik olacak. Ancak gerçekten o zaman bağ kurabileceğiz. Patolojimizle değil sağlıklı yanımızla seveceğiz o zaman. Eksiklerimizi gidermek için değil ötekinde olanı seyretmek için kalacağız. Çok net: Ayrılamayan, buluşamaz! İnanın bu çok önemli!.. Tekrar ediyorum: Ayrılamayan... Buluşamaz!.. Bunu iyi düşünün! Ayrılamadığı için kalan, bu luşamaz, buluşmamıştır. O, sadece kendisi ile meşgul ve kendisi ile ilişki içindedir. André Henri Dargelas, “Dünya Turu”, Fransa, 1860. Eğitim felsefeniz ille de çocuktan sizin istediğiniz yetişkini çıkarmak olunca, yapılan işin çocuk için ne keyfi kalır ne eğlencesi. Bilim merkezleri, hayvanat bahçeleri, müzeler öncelikle vakit geçirme yerleri değil eğitim kuruluşlarıdır. Ama buralardaki eğitim okuldakinden tamamen farklıdır, onları daha çekici kılan da budur. Okul dışındaki kuruluşlarda ve doğada “yaşanan” eğitimin başlıca özelliği, merakı kışkırtması, eğlenceli olması ve haz vermesidir. Feynman, “Babam beni sıklıkla Doğa Tarihi Müzesi’ne götürürdü. Harika bir yerdi burası. Dinozor kemiklerine ve o türden şeylere bakıp dururduk. Müthişti!” diyor. Kediyi sıkıntı öldürür Yine Feynman, “Ben bir kaşifim. Her şeye merak duyabilir ve her şeyi araştırmak isterim” de diyor. Tıpkı bir çocuk gibi. “Çocuk gibi” nitelemesini boşuna yapmıyorum, kendisi söylüyor: “Çocukken herhangi bir konuyla ilgileniyorsam bundan keyif aldığım içindi. Doğayı seviyordum ve sırf eğlencesine uğraşıyordum onunla. Yaptığım şey de doğayla oyunlar oynamaktı. Merakımı ve ilgimi ne çekiyorsa onunla. Oynamalıydım yalnızca. Şimdi de tıpkı olgular arasındaki ilişkileri bulmaya çalıştığım, canımın istediğini yaptığım çocukluğumdaki gibi her şey yine...” * Peki biz ne yapıyoruz, okulu gittikçe daha sıkıcı bir yer yapmanın dışında?.. Kediyi merak öldürmez ama gereksiz dans dersi öldürebilir. Sıkıntıdan!.. * Güzel Dediniz Bay FeynmanBir Dâhiden Alıntılar (çev. Z. A. Tozar). Domingo Yayınları, 2016. Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi 25 Şubat 2018 SAYI: 8 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B