29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 ŞUBAT 2018, PAZAR SAYFA 3 Teşhis Ahmet Tulgar Ameliyat sonrası yine güzel bir sabah gibi ağarıyordur çehresinde bir ülke genişliğinde... Kadir İnanır’ın gülümsemesi Her gülümseyiş bir alan açmadır. Yüzün, gü lümserken genişlediği halden katbekat daha geniş bir alan... Daha yeniyetmeyken de o alana yerleş Yeşilçam’ın ‘estetik kabadayısı’dır Kadir tiğim, o alanda kendime bir yer bulduğum olurdu. İnanır... Onun ezene Bir gülümsemeye muhatap olmanın önünde, kar bakarken çatılmış şında geniş bir alan açılması olduğunu daha o za kaşları, ezileni görünce manlar anlamış olmalıydım. O sıralar Cihangir’den Fındıklı’ya inen merdivenli yokuştaki Marmaris Apartmanı’nda oturuyordu. Hızla üne kavuşmaktaydı ve biz, bakkalın önünde eğleşen çocuklar, bunun farkındaydık. Bordo BMW’siyle geçerken “Kadir Abi” diye hep bir ağızdan seslenirdik. Ara birbirinden uzaklaşır, alın gerilirken gözler parlar, dudaklar aralanır ve zulmün orta yerinde bir iyilik ve şefkat alanı açılır. basını yavaşlatır, ayna camlı güneş gözlüğünü çı kartır ve bize gülümserdi. Ben o açılan alana bir ay rıcalık elde etmiş hissiyle birkaç saniyeliğine yerle şirdim. Kısa sürüyordu ama sıcak bir yerdi. O gülümseyiş işte on yıllar sonra, toplumsallaş masının belli bir aşamasında bütün halkın sığaca ğı bir alan açmaya kalkışacaktı: Kadir İnanır’ın gü lümsemesiydi bu. Yıllar önce Türkan Şoray’la bir görüşmemiz de ona neden Yılmaz Güney’le hiç film çekmediği ni sorduğumda “O kadar üzülüyorum ki, bir yandan da iyi ki de yapmamışız diyorum, çünkü ben ona yüzde yüz âşık olurdum” diye cevap vermişti bana. göre kadınlar genellikle softie’lerle arkadaşlık yap ‘Softie’ler ve maçolar mak istiyorlardı ama maçolara âşık oluyorlardı. Bu da bayağı patolojik bir durum değil mi sizce de?.. Kadir İnanır’la ise çok film yaptılar. Birinin adı Çok sayıda Türkiyeli kadın arkadaşımda da göz “Devlerin Aşkı”ydı. Adı üstünde zaten. İki yıldı lemlediğim bu “maçoya doğru eğilim”i, maçoya zın “Selvi Boylum Al Yazmalım” ve “Dila Hatun” yönelik özyıkımcı aşkı, Mahinur Ergun “Med Ce filmlerinde (özellikle Kadir İnanır’ın bir erkeğin zir Manzaraları” ve Canan Gerede de “Aşk Ölüm kendi bedenindeki haz olanaklarını keşfe çıkarca den Soğuktur” filmlerinde yönetmen olarak beyaz sına yaptığı o meşhur dans sekansındaki) bakışma perdeye taşırken elbette ikisi de erkek karakter rolü için Kadir İnanır’ı seçmişlerdi. Kadir İnanır, Türkiyeli erkek es tetiği ideolojisinin (kara kaş, ka ra göz, burulmaya ya da dudakla rı yutmaya hazır bir avuç bıyık, fi linta gibi boy) bütün karakteristik özelliklerini doğru bir oranda taşır ama onu diğerlerinden daha çekici kılan ondaki o gülümsemedir. Ger gin yüz ifadesini genişleterek gev şeten, gözbebeklerinden vakumlu bir davet gönderen, sıkılmış dişleri ışıl ışıl aralayan o özlenen an... Ma şizmin optimal ölçüsü... Eril cazi benin tatlı acı kıvamı... Gülümsemenin, gülmek ya da el bette sırıtmaktan farkı gülümseme Kadir İnanır, Türkan Şoray’la ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’da. (1977) nin sadece muhatap olanda değil, esas olarak gülümseyende doğur duğu, uyandırdığı o şefkat, en ha ları ise zaten orada durmamızı ister bizden! Sadece sından iyilik duygusudur. Gülümsedikçe iyileşirsi beyazperdedekine nüfuz edebilsek de aşkın ta ken niz, iyilik hissederseniz, iyi olursunuz. İyi bir insan. disiydi çünkü Kadir İnanır’la Türkan Şoray’ın ara Kadir İnanır, kameraya alışkın ya da mahkum sındaki... her aktör gibi gülümseyişinin ne kadar güzel oldu O yıllarda, modern tıpta olmasa da halk şifacılı ğunu biliyordu. Bu gülümseyiş onun için set dışın ğında bir kadının Kadir İnanır’a en azından şiddet da da bir günlük estetik temrin oldu. Gülümsedik li bir çekim hissetmemesi ruhsal patoloji olarak gö çe de iyileşti. rülürdü. Evinin her odasının duvarlarına aforizmalar ve Şimdi “patoloji” deyince seneler önce okuduğum şarkı sözlerinden dizeler yazan 70’li yılların na bir kitaptaki softie (yumuşakçık)maço ayrımını ha if, kendince ve azıcık protest genç yıldızı, 80’lerde, tırladım erkeklere dair yapılan... Kitaptaki iddiaya 90’larda setten gündelik hayatına taşıdığı kabadayı imgesinde epey bir durakladıktan sonra ülkenin en tarihi dönemeçlerinden birinde bir barış mücadelecisi, barış sözcüsü olduysa, sebebini o güzel gülümsemesinde aramak istiyorum ben Kadir İnanır’ın!.. Kadir İnanır, hep birbiriyle karıştırdığı, birbirine karıştırdığı setteki film icabı ve gündelik hayattaki beğenilme ihtiyacının gereği güzel, geniş gülümseyişini tekrarladıkça içinde büyüyen o şefkat ve iyilik duygusunu toplumsallaştırarak 2010 yılında medyada ülkenin en el yakıcı sorunlarına dair söz almaya başlıyordu. Gülümseyişinin açtığı şefkatli alanı, Türkiye’nin bütün halklarını kapsayacak kadar genişletmeye kararlı görünüyordu. ‘Bir kere de git, EMEP’e oy ver’ Onunla o dönemde aynı yıl içinde iki kez uzun söyleşiler yaptım. Milliyet Sanat Dergisi’nde yayımlanan birinci söyleşimizde (“Siyasi meselelerle uğraşmaktan sanatla uğraşamıyorum” Nisan 2010) barış ve emekten yana radikal tavrını kamuoyuna ilk kez deklare ediyordu. Sohbetimizin bir yerinde şöyle demişti: “Hangi toplum? İstanbul, Bebek’teki ile Doğu’daki halk, bir yerde lüks, zenginlik, bir yerde yoksulluk, zulüm. Böyle şey olur mu? Herkes milliyetçi oldu. Onların milliyetçiliği, bu ülkede cüzdanımı nasıl doldururum milliyetçiliği. Bu ülkeyi gerçekten sevenler bu ülkenin devrimcileriydi. Onları da öldürdüler. Niye astın bu çocukları? Sen niye milliyetçilik oynuyorsun şimdi!” Aynı söyleşide Kadir İnanır halkı ÖDP ya da EMEP gibi sosyalist partilere oy vermeye çağırmıştı. Şöyle diyordu: “Seçimlerde de öyle. Özgürlük ve Dayanışma Partisi diyor. Adam senin özgürlüğün, seninle dayanışma diyor. Oy vermiyorsun ÖDP’ye. EMEP diyor, Emek Partisi, adı bile emek, senin emeğin bu, senin emeğin için mücadele ediyor. Ama oy vermiyorsun. Gidiyorsun, seni sömürenlerin partilerine oy veriyorsun. Olur mu ya? Kardeşim, bir kere de git EMEP’e ver.” Aynı yıl ekim ayında Sabah gazetesinde “Halkımın beğenilerine şaşıyorum” başlığı ile yayımlanan söyleşimizde ise Kadir İnanır, Kürt meselesinin çözümü için barıştan yana tavrını net ifadelerle ortaya koymuştu: “Burası koca bir ülke. Bu ülke kurulurken, kurulsun diye güç vermiş, omuz vermiş insanlara sen ikinci sınıf muamelesi yapamazsın. Bunlar bizim insanlarımız ya, uzaydan gelmediler ki. (...) Ama Kürt halkı bir arada yaşamı istiyor. Eğer devlet de bunu istiyorsa bir denge kurmak zorunda. Halkla çatışılır mı, ne kadar çatışılır.” Işıldayan dişler, şefkate açılır! 80’lerde ağırlıklı olarak oynadığı kabadayı rolleri 90’larda özel televizyonculuk devrimi sırasında dizi senaristleri ve yapımcıları tarafından kavramsallaştırılarak “Kadirizm” gömleği biçiminde üstüne giydirilmiş aktör, şimdi bu gömleği çıkarıyordu artık. Oysa bu gömlek toplumcu sinema oyuncuları için ille de çıkarılıp atılması gereken bir şey değildir. Katlanıp gardıroba kaldırılması daha uygun, filmografilerinde önemli yere sahip bir estetik ve ideolojik öğedir. Yeşilçam’da kabadayı klişesi her zaman toplumcu bir şefkat ve iyilik katkısı ile estetize edilmiştir. Yılmaz Güney dahil birçok aktörün politikleşmesinde dönemsel olarak art arda oynadıkları kabadayı rolleri üzerine yaptıkları refleksiyonların (düşünümlerin) büyük etkisi olduğu kanaati oluşmuştur bende hep. Çünkü Yeşilçam estetizasyonunda kabadayı, tahakküm ve şiddetini zalime ve zengine yöneltirken, şefkatini ve iyiliğini yoksul ve gariban için hazırda tutar. Yeşilçam’ın estetik kabadayısı, emek ile sermayenin çelişkisinde safını nihai olarak seçmiştir. Ezene bakarken çatılmış kaşlar ezileni görünce birbirinden uzaklaşır, alın gerilirken gözler parlar, dudaklar aralanır, dişler ışıldar, zulmün orta yerinde bir iyilik ve şefkat alanı açılır. Kadir İnanır’ın, maşist cazibesini genişleten gülümsemesi, kabadayı iyicilliğinden toplumcu vicdana geçiş aşamasında hem estetik hem işlevsel olarak Yılmaz Güney’in oynadığı karakterlerin o uzun içbükey suskunlukları kadar önemlidir. Kadir İnanır’ın ülkedeki çatışmanın demokratik çözümü için bir Karadenizli olarak söz alması çok etkili olmuştu. Halkla uzun sinema kariyeri boyunca “Kadir Abi” hitabıyla başlayan, “Söyle koçum” yanıtı ile kurulan diyalog barış sürecinin toplumsallaşmasında kolaylaştırıcı olacak gibi görünüyordu. Ama buna, sürecin ömrü vefa etmedi. Kadir İnanır hakkında yeni bir yazı yazmaya iki hafta önce o beyninde bir kan pıhtısıyla hastanede, yoğun bakımda yatarken karar vermiştim. 2010’da Milliyet Sanat Dergisi’nde yayımlanan söyleşimizde bana ülke sorunlarını kast ederek şöyle demişti: “Artık sanatla falan uğraşmıyorum zaten, bunlarla uğraşmaktan beynim çatlamak üzere.” Nasıl samimiydi, nasıl samimiymiş bu konuda da işte!.. Neyse ki ameliyatı başarılı geçti. Şimdi sağlığı iyi ve hiç kuşkusuz nekahet yatağında her doğrulduğunda yine güzel bir sabah gibi ağarıyordur çehresinde o ülke genişliğindeki gülümsemesi... Bir hayalet şair Nijerya ve Dominika kökenli İngiliz sanat çının müziğindeki kasvet ve koyuluk gerçek ten de Tricky’ninkini andırmıyor değildi. Hat Erel Eryürek ta TripHop’un babası kabul edilen Tricky’nin müziğini farklı bir yöne götürdüğünü, Neo TripHop denilen türün temsilcilerinden biri ol duğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ghostpoet’in şarkılarına taşıdığı, sanayi şe Geçen sene çıkardığı dördüncü stüdyo albümü “Dark Days + Canapés” ile bildiğinden şaşmayarak, iyice cesur ve karanlık bir yere giden Ghostpoet, Babylon’da konser verdi. Dişçiyken şarkıcı ya da tasarımcıyken darbukacı olanları pek sevemiyoruz. Ancak normalde gıcık olacağımız bu halleri, kendine Ghostpoet (Haya hirlerinin o iç karartıcı kasveti ve yalnızlığı, şehrin biteviye uğultusu, yürümeyen ilişkiler, gelecek korkusu gibi temalar, Tricky’ninki kadar boğucu olmayan ve James Blake veya The XX’inki gibi sokulgan bir sıcaklıkta tınlıyor. Onun melankolisi bizi yerle bir et miyor; nasıl oluyorsa, o karamsarlığında inat ettikçe, yaşama dair kuşku ve endişeleri arttıkça, bizi neredeyse umutlandırıyor, iyicil bir başıbozuk let Şair) ismini vererek ünlenen lukta buluşturuyor. Obaro Ejmiwe yapınca, aynı şe 35 yaşındaki müzisyenin Indie yi söyleyemiyoruz. Pop’un önemli grubu Wild Beats’in Zira, gündüz sigortacı, gece prodüktörü Richard Formy ile çalış ise evinde kurduğu küçük stüdyosunda beste yaparak, müziğe “bulaşan” bu adam, kimilerine NeoTripHop’un öncülerinden, Obaro Ejmiwe, namı diğer Ghostpoet. maya başlaması ile perspektifinin daraldığı ileri sürülse de her yeni albümde sound’u ve sözleri daha otu göre uyurgezer gibi şarkı söy raklı ve bütünlüklü bir şekil alıyor. lese de, Mercury Müzik Ödülleri’ne aday olacak iki Her fırsatta “küçük şeylerin adamı” olduğunu di albüm yaptı. Bunlar, 2011’deki çıkış albümü “Pea le getiren, ama Tricky, Shabazz Palaces ve Leo nut Butter Blues & Melancholy Jam” ve 2015’te pi nard Cohen’le aynı dalgada söz edilen Ghostpoet’in yasaya sunulan, Nadine Shah, Etta Bond, Mélanie “maşizm”den kurtulmuş hiphop’una, rap’ine, blu De Biasio, Lucy Rose ve Paul Smith gibi sanatçıla es’una, şiirine, hatta uyurgezerliğine müzik dünyası rın da yer aldığı üçüncü albümü “Shedding Skin”. nın ihtiyacı var gibi... Sahne ismi Ghostpoet olan Ejimiwe’ye çok geç Onun gibi bir ses varsa, o sesi tüm yaşamımız bo meden bir çekmece bulundu; ışık almayan hüzünlü yunca duymalıyız ki dünya ısınsın, yumuşasın, son sözleri ve sound’u Tricky’e benzetildi. ra da kararsın ya da batacaksa batsın!.. Estrella Müzik Burak Soyer Yasemin Mori’nin yeni albümüyle ilgili sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: Bu albüm enstrümantal müziğin pop müziğe son derece başarılı yedirilmiş bir çalışma olmuş. Açılış, 60’lardan kalma bir müzikal... Devamı alaturka ritimlerin eşliğinde Yasemin Mori’nin vokaliyle hafiften kalça kıvırmaya yönlendiriyor dinleyiciyi. Depresif haller sözlerde devam ederken özellikle ritim ve nefeslilerdeki sanatçıların hakkını vermek gerekiyor. Gerçek pop müziğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde Yasemin Mori nabza şerbeti fazlasıyla veriyor Estrella’da... Sony Music etiketli albümdeki şarkılar, her ne kadar oradan oraya zıplamış gibi tınlasa da modern popun olması gereken tüm enstrümanlarını içinde barındırıyor. Fakat bu, özellikle 2000’lerin ilk yarısında moda olan tüm Batı ritimlerini alaturka ile birleştirmek yanlışına da düşmüyor. Zira Mori’nin vo Yasemin Mori’nin son albümü Estrella, Sony Music etiketiyle piyasaya çıktı. kali, tüm şarkılarla çok iyi harmanlanmış. Ne vokal önde gidiyor ne de müzik. Gayet yerinde bir uyumla yan yana yürüyen ikili birleşince de ortaya Estrella gibi “kıvrak” bir tarz çıkıyor. Yola devam demekten gayrı da bize bir şey düşmüyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle