16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 KASIM 2012 / SAYI 1391 3 Aşkın Mabedi’nde yeni perde başlıyor Röportajlar: ESRA AÇIKGÖZ üneş ışınlarının altında uzanan geniş çukurda bir zamanlar, bugünlerden epey öncesinde yaşanmış bir zamanlar, 32x38 metre boyutlarındaki Mausoleion’ın yükseldiğini hayal etmek için gözlerini kapıyor. Döneminin en yetkin mimarı Pytheos’un ve Satyros’un muhteşem işçiliğini düşünüyor. Skopas’ın doğuda, Leokhares’in batıda, Bryaksis’in kuzeyde, Timotheos’ın güneyde işlediği cepheleri, heykelleri... Kaide kısmındaki Amazonlar ile Yunanlıların savaşlarını anlatan kabartmaları. Kolonlarıyla Yunan, çatısıyla da Mısır mimarisini birleştiren Mausoleum’un Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olması boşa değil, diye geçiriyor içinden. Sonra da bu yapının İngilizler tarafından savaş gemisiyle götürülerek birçok parçasının İngiltere British Museum’da sergileniyor olmasının acısı saplanıyor. İşte bu acı harekete geçiriyor yönetmen, yazar, avukat Remzi Kazmaz’ı. Sonuç; Mausoleum’un Türkiye’ye iadesine dair kamuoyu oluşturmak için dünyanın pek çok ülkesinde sunulan Aşkın Mabedi adında bir kitap, belgesel ve AİHM’de bir dava. 30 avukat arkadaşıyla dokuz yıl önce başlattığı hukuk mücadelesinde dava aşamasına gelindi. Kazmaz ve 30 avukat arkadaşı, anıtın Türkiye’ye getirilmesi için 2013 Ocak’ta AİHM’ye gidiyor. Aşkın Mabedi kitabının ve filminin çıkış öyküsü nedir? Daha önce tarih kitaplarında adını duysam da Mausoleum’la Bodrum’a yerleştikten sonra tanıştım. Bir zamanlar ait olduğu coğrafyada yani Bodrum'da tüm heybetiyle ayakta duran, şimdi yerinde sadece kırık dökük taşları kalmış o muazzam tarihi yapının ruhunu orada hep hissettim. Mausolos hanedan G Dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum’un olması gerektiği yerde koca bir çukur var. Çünkü İngilizler tarafından British Museum’a götürülen yapının parçaları neredeyse iki yüzyıldır iade edilmiyor. Remzi Kazmaz ve 30 avukat arkadaşı iadesi için ocakta AİHM’ye gidiyor. Kazmaz, “Aşkın Mabedi” kitabı ve belgeseliyle de kamuoyu desteği yaratıyor. topraklarının diğer kraliyet ailelerinin eline geçmemesi amacıyla, o yıllarda yaygın olduğu şekilde kız kardeşi Artemisia ile evlendi. Mausolos güçlü, ihtiraslı bir kraldı. Belki de tarihte ilk defa bir kral daha yaşarken kendisine bir anıtmezar yaptırmaya karar vermişti. Mausolos’un ölümünden sonra Artemisia mezarın yapımına devam ederek bitirtti. Yüzyıllar sonra dönemin taş ustalarının yarattığı bu muazzam yapı dünyada yapılan en değerli tarihi varlıklar arasında yer alacaktı. İleriyi bu kadar iyi görebilen Kral Mausolos’un düşüncesi, hırsı bu kitabı yazmam için iyi bir gerekçe oluşturdu, ama mezar ismi her zaman soğuk bir imaj bırakmıştır. Ben de buna farklı yaklaştım, içine aşk koydum. Aşk öylesine yüce bir duygu ki mezara bile hayat verdi. Aslında bu işe başlarken aklımda sadece film çekmek vardı. Bodrum’un antik yüzünü ortaya çıkarmak ve onu dünya kamuoyuna tanıtmak için ben ve arkadaşlarım kolları sıvadık ve kısa bir belgesel film çektik. Fakat mitolojinin öyle sihirli yanları vardı ki onu filmde tam olarak veremediğimi düşünüyordum. Yazmaya başladım ve ortaya Aşkın Mabedi çıktı. Yaklaşık on yıldır Mausoleum’un peşindesiniz, iadesi için kimlerle ve nasıl bir çalışma yapıyorsunuz? Film ve kitap araştırmalarım devam ederken aslında bu işin mitolojik yanından çok bugün ülkemizde olması gereken Mausolos’un anıtı gibi yüzlerce eserin topraklarımızdan kaçırılarak yurtdışına götürülmesi; yani tarihi eser kaçakçılığı hep kafamı kurcalıyordu. Hukukçu kimliğim de ağır basınca bu konuda yasal olarak neler yapabilirim, diye düşünmeye başladım. Uluslararası tarihi eserler hakkında hukuksal bilgiler toplamaya başladım. Dönem dönem bazı meslektaşlarımla, hocalarımla bir araya gelmeye başladık. Benim bu mücadelem onların da arzusu olsa gerek ki bugün çok şükür yalnız değilim. Kocaman bir hukukçu ordusu oluştu. Çalışmalarınız nasıl gidiyor? Hazırlıklarını sürdürdüğümüz bu uluslararası hukuk mücadelemizi hazırlıklarımız bitince Turizm ve Kültür Bakanlığı ile paylaşacağız. Çünkü sayın bakanımızın ülkemize iadesini sağladığı eserler var. Yani Bakanımız da bu konuda oldukça duyarlı... Ben ve arkadaşlarım inanıyoruz ki bu dava bizim lehimize bir sonuç verecek. Hayalimiz gerçek olsa bile bizim bu eserleri alabilmek, ülkemize geri getirebilmek gibi bir yetkimiz yok. O yüzden bu çalışmalarımızı Bakanlığımızla birlikte yürütmek zorundayız. Tam 118 bin imza topladık. Bunları o dönemin Turizm ve Kültür Bakanı Atilla Koç’a teslim ettik. Ama maalesef herhangi bir sonuç alamadık. Dediğim gibi şimdi ki Bakanımız Ertuğrul Günay’ın bu konudaki hassasiyeti beni tekrar harekete geçirdi. Yine kaldığım yerden devam etme kararı aldım. Tekrar dünya çapında imza kampanyası başlattım. Bu konuyla ilgili bir de site kurdum: http://www.askinmabedi.com OHAL’de bir feminist Y Halikarnas Balıkçısı da Mausoleum’un peşindeydi Remzi Kazmaz, Mausoleum’un peşine düşen tek kişi değil. Ondan yıllar önce iadesi için adım atmış biri daha var. Kazmaz anlatıyor: “Bodrum’da yaşadığı dönemlerde Halikarnas Balıkçısı evat Şakir olarak bilinen Ce Kabaağaçlı, Mausoleum’un parçalarının İngiltere’deki British Museum’da olduğunu öğrenince dönemin İngiltere Kraliçesi’ne bir mektup yazar. Mektubunda “British Museum’da bulunan Mausoleum’a ait parçaların Bodrum’da olması gerekmektedir. Çünkü onlar Bodrum’un mavisiyle bütünleşmişlerdir. Onları ait olduğu coğrafyaya geri vermeniz gerekmektedir” demektedir. Aradan uzun zaman geçer. Ve nihayet İngiltere Kraliçesi tarafından Halikarnas Balıkçısı’na bir cevap gelir: “Teklifinizi düşündük. Heykellerin ait oldukları coğrafyada olması gerektiği fikri doğrudur. Bu nedenle biz de British Museum’un duvarlarını gök mavisine boyattık. İlginize teşekkürler.” Bu alay eder tarzındaki mektuba o zamanlar Halikarnas Balıkçısı’nın nasıl üzüldüğünü hayal edebiliyorum. Her ölüm yıldönümünde Cevat Şakir’in mezarına gitmeye çalışıyorum ve ona sürgündeki bu aşk mabedinin ait olduğu Bodrum’a döneceğine söz veriyorum. Bu olunca, ihtiyar balıkçı yattığı yerden kalkıp o dev harikaya bakarak gülümseyecektir”. akın siyasi tarihin bir aynası aslında Nebahat Akkoç’un hayatı. Kürt olduğunu sanarak başlıyor hayata. Yıllar sonra ailesinin 38’de Dersim’den kaçmak zorunda kaldığını, Ermeni olduğunu öğreniyor. Dayısı ve anneannesiyle de ancak o zaman tanışıyor. Lisede Kürt olmanın “anlamı”nı öğretmeninin “ötekileştirmesiyle” anlıyor. 80’lerde kocasını ziyaret ederken Esat Oktay Yıldıran’ın Diyarbakır Cezaevi’ndeki uygulamalarına tanıklık ediyor. “Faili meçhul”lerin yoğunlaştığı, Hizbullah’ın ölüm evlerinin konuşulduğu yıllarda bir yandan EğitimSen ve İnsan Hakları Derneği’nde çalışıyor, bir yandan da iki çocuk büyütüyor. 93'ten beri kocasının öldürülmesinin acısını taşıyor. 94’te işkenceyle birebir tanışıyor. Ona kadın kimliğini keşfettiren de, “artık kadınlar için çalışacağım” dedirten de, feminist politakalarla tanıştıran da bunlar. 97’den beri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 23 ilde kadınların aile içi şiddetten kurtulmalarına, “namus” cinayetlerinin mağduru olmamalarına, istihdama katılmalarına yardımcı olan KAMER’in kurucularından Nebahat Akkoç’un hayatı şimdi bir kitapta: “OHAL’de Feminizm”. Ceren Belge’nin hazırladığı kitap feminist yayınevi Ayizi’nden çıktı... Nebahat Akkoç’un çocukluğundan. Akkoç, Diyarbakır KAMER’de kadınlarla (Solda)... Nebahat Akkoç’un hayatı Türkiye yakın tarihinin bir anlatısı aslında; 38 Dersim katliamı, 12 Eylül, Diyarbakır Cezaevi, 90’lardaki “faili meçhul”ler, OHAL, eşinin öldürülüşü, uğradığı işkenceler, bütün bunların arasında taşınan “kadın olmanın ağırlığı”... Ceren Belge’nin “OHAL’de Feminizm” kitabı sadece Akkoç’u tanıtmıyor bize, Türkiye tarihini anlamak için de okunmalı. Nasıl gelişti kitap fikri? Neden Nebahat Akkoç? Ceren Belge: 2006’da Diyarbakır’a gittiğimde amacım doktora tezim için namus cinayetleri üzerine bir araştırma yapmaktı. Nereden başlayacağıma dair net fikrim yoktu. Boğaziçi Üniversitesi’nden hocalarım Nebahat Akkoç’la görüşmemi söyledi. Daha ilk görüşmede doğru yere geldiğimi anladım. 2007’de tezimi yazmak için Seattle’a döndüm. Tez komitemin üyeleri, Nebahat Akkoç’la ve KAMER’li kadınlarla yaptığım mülakatların yer aldığı son bölümden, özellikle de Nebahat Abla’nın hikâyesinden çok etkilendi. Tez danışmanım Joel Migdal’ın, “Sen bir gün bu kadınla ilgili bir kitap yazacaksın” dediğini hatırlıyorum. Üç sene sonra Aksu Bora, Nebahat Akkoç’la ilgili kitap hazırlama işini bana verince çok sevindim. Kitabın sizin için anlamı ne, böyle bir teklif geldiğinde ne düşündünüz? Hayatınızı binlerce kişiye dökmek kaygılandırmadı mı? Nebahat Akkoç: Ailemin hikâyesi Türkiye tarihiyle önemli bir yüzleşme sağlıyor. Zamanla hikâyemde yeni keşifler yapıp, büyük tabloyu görmeye başlayınca yazmak lazım diye düşündüm. Ama her girişimim büyük acı verdiği için yarım kaldı. Teklif Ayizi Yayınevi’nden gelince, hele de Ceren’le çalışmak söz konusu olunca hemen kabul ettim. Onlar dostlarım. Büyük resim ortaya çıktığında artık annem, babam yaşamıyordu. Daha erken olmasını onların sırlarını, acılarını paylaşabilmeyi çok isterdim, ama olmadı. Ancak torunlarım bu karmaşık hikâyeyi benim ağzımdan duysunlar istedim. Kitap çıktığından beri yoğun duygular yaşıyoruz. Korku, kaygı, acı hepsi iç içe, ayırt edemiyorum, ama utanç yok. Bunu hissetmek güçlendiriyor. Bu anlatı sizi hayatınızda bir yolculuğa çıkarmış olmalı, kendinize dair yeni keşifleriniz oldu mu? N. Akkoç: Evet, uzun zamandır hayatımın içinde derin bir yolculuk yapmaktayım. Bu yolculuk aslında KAMER’in kuruluşuyla başladı ve sanırım hiç bitmeyecek. Kadınlık meselesi ile yüzleşmeye başlamak giderek hayatın her alanıyla yüzleşme sağlıyor. Bu sürecin sonunda keşfettiğim en önemli şey çok kimlikli olmanın ne kadar zenginleştirici olduğuydu. Herkesle barıştım diyebilirim. Alevi, Sünni, Ermeni, Kürt yakınlarım var. Peki bu hayattan siz ne öğrendiniz? C. Belge: Nebahat Abla’nın beni en çok etkileyen iki özelliği, cesareti ve aklı. Hem şiddeti, hem dışlanmayı farklı düzeylerde yaşamış. Bunlar bir insanı susturmanın en kesin yöntemleri, ama o ezilmek veya içine kapanmak yerine kendi derdini başkalarının da derdi yaparak güçlenmiş, hiç vazgeçmemiş, bu müthiş bir cesaret. KAMER’de bulunduğum sürede Nebahat Abla’yı sürekli problem çözerken izledim. Feminizmin en çetin soru ve sorunları her gün üzerimize yağıyordu; şiddete karşı olmak ne demektir, feminizmin milliyetçilikle ilişkisi nasıl olmalıdır, hiyerarşik olmayan ilişkiler nasıl kurulabilir... Bunlar sadece ilkesel sorunlar olarak değil, her gün somut problemler olarak çıkıyordu karşımıza. Sorunları kişiselleştirmeden, mümkün olduğunca katılımcı yöntemlerle çözen, ilkelerle somut olaylar arasındaki bağları hep sağlam yerlerden kuran aklına da hayran kalmıştım. Onunla ilk mülakatımı yaptıktan sonra günlüğüme şöyle yazmışım: “Müthiş etkileyici bir mülakattı. Çok ağlattı Nebahat beni bir iki yerde... Berçem’le (kızı) babasından bahsederken ağladığımı görünce ‘N’oldu, üzdüm mü seni?’ dedi, üzüntülü bir sesle. Sonra ‘Artık ağlamadan anlatabiliyorum’ dedi, ama Berçem’in babası ölünce oradaki komisere sarılmasını, ‘Babamla pasta yapacaktık...’ deyip başka bir şey diyememesini ve beş sene babasıyla ilgili konuşmamasını anlatırken gözlerinden yaşlar aktı, bir anda kıpkırmızı oldu gözleri. Onca sertliğin karşısında koskocaman ve çok güçlü bir kadın Nebahat Abla. Gözlerinde bunca tecrübenin yanında merak dolu bir hava var. Ne kadar çok şey yaşadığına, bunlardan nasıl bu kadar sağlam çıktığına inanamıyorum. Bu kadar ağır şeyler yaşayıp bu kadar öğrenmeye ve geleceğe açık bir insan olması da inanılmaz bir şey. Bir de, kadın hareketine bu kadar bilinçli başladığını hiç bilmiyordum. Ayrılırken ‘İyi ki tanıdık seni’ dedi, çok sevindim.” İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın [email protected] / twitter.com/cumdergi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle