Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 23 OCAK 2011 / SAYI 1296 Dört renk havuç Sofranız Şen Olsun’un yazarı ve Aşçının Kitabı’nın çevirmeni Tovmasyan, bu kez Mükemmel Yemek Kitabı’nın çevirisini yaparak yemek kültürüne kazandırdı. emek kitabı okurken sadece tarif okumuyorsunuz. O devirde bir yemeği mayonezle ya da yufkayla kaplamak yerine “duvaklamak” dendiğini, pirinç ununun, garnitürün, sosların var olmadığını düşündüğünüz tarihte çoktan bir yemek kitabına geçecek kadar çok kullanıldığını görüyorsunuz. Tovmasyan da, “Yeni zannettiğimiz yemeklerin de ne kadar eski olduğunu fark ediyorsunuz bu kitabı okurken, hepimiz bu hataya düşüp tarihe yakından bakıyoruz” diyor. Salatalığın dolmasının, bastısının yapıldığını; ayşekadına o zamanlar gelin fasulyesi dendiğini; kuru fasulyenin en iyisinin Selanik fasulyesi olduğunu; yağsız pilavın lezzetsiz olduğunu; sarı, beyaz, pembe, mor renklerde havuç olduğunu da öğreniyorsunuz kitaptan. Pürad, garnitürlerin o zaman da et yemekleriyle beraber servis edildiğini ancak “ecnebilerin sebzeleri pişirmeyi bilmedikleri için bu şekilde pişirdiklerini” de not etmiş kitabında. G Y ZÜLAL KALKANDELEN Dünya tükenirken... “Piyasa ekonomisi, çevre krizine bir çözüm getirmeyecek. Bu kez Nuh’un Gemisi olmayacak. Eğer var olan durumu değiştirmezsek, en kötüsüyle karşı karşıya kalacağız. Gelecek beş ya da yedi yıl içinde küresel iklim değişikliği nedeniyle 100 milyon insan, mülteci durumuna düşecek ve bu da siyasi sorunlar yaratacak. Ya kendimizi koruyacağız ya da hep birlikte yok olacağız.” Bu uyarıyı yapan, Brezilya’daki Rio de Janeiro Devlet Üniversitesi’nde etik, çevrebilim ve din felsefesi dersleri veren, 60’tan fazla kitabın yazarı Profesör Leonardo Boff. Dünyanın acil sorunlarına karşı pratik çözümler üzerinde çalışanlara verilen ve alternatif Nobel olarak da bilinen The Right Livelihood Award’u (Doğru Yaşam Ödülü) 2001’de kazanan isimlerden birisi. 20 yıldır çevre hareketine çok önemli desteklerde bulunan bir bilim insanı. Prof. Boff, Tierramerica internet portalına verdiği röportajda, dünyanın gidişatına yön veren ülkelerin, yeryüzü kaynaklarını süresiz olarak kullanabilecekleri bir kasa gibi gördüğünü söylüyor. Bu yüzden, doğadaki varlıkların haklarını tanımıyor ve onları sadece birer üretim malzemesi olarak değerlendiriyorlar. Bu sorunu yaratan, sistemin kendisi olduğundan, her ülke aynı sistem içinde büyümek amacıyla doğayı katletmeyi sürdürürse, çözüm bulunamayacak. Çünkü zaten doğanın yenileyebileceği kaynağın yüzde 30 fazlası tüketiliyor. *** Peki bu durumda, Boff’un önerdiği çözüm nedir? İnsanoğlu, doğayla olan vahşi ilişkisini değiştirecek. Gerekli fonlara ve teknolojiye sahip olan dünyada bunu yapmak için siyasi istek ve duyarlılık eksik. Bunun değişmesi için herkes işbirliğine gidecek ve doğa için el ele verecek. Nasıl olacak bu? Bu konuda öne çıkan bazı örnek hareketler var. Örneğin uluslararası köylü hareketi Via Campesina. 1993’te ilk kongresi düzenlenen Via Campesina, dünyada çevre bilincinin gelişmesi ve doğa katliamlarını sona erdirmek için ortak eylemler düzenliyor. Şu anda 69 ülkeden 148 örgüt bu harekete üye. Türkiye’den tek üyeleri ÇiftçiSen; ama Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika’da yaygın bir dayanışma sağlamış durumdalar. Bir diğer örnek de Brezilya’daki Topraksız İşçiler hareketi (MST). Latin Amerika’nın en büyük sosyal hareketi MST’nin 23 ülkeden toplam 1.5 milyon topraksız üyesi var. Brezilya, dünyada toprakların en eşitsiz dağıtıldığı ülke; toprak sahiplerinin yüzde 1.6’sı, tarıma elverişli toprakların yüzde 46.8’ini kontrol ediyor. MST, toplumun dikkatini toprak sorununa çekmek için yoksulları örgütlüyor. Bugüne kadar toprak işgalleriyle milyonlarca insan için toprak elde ettiler. Bu topraklarda kooperatifler, okullar ve klinikler yaptılar. *** Bütün bu örgütlenmelerin amacı, sosyalizme doğru hareket etmek için yapısal değişiklikler yapmak. Via Campesina, MST gibi hareketler, yoksul toplum kesimleri arasında dayanışmayı güçlendirip bu yapısal değişiklikler için zemin oluşturuyor. Prof. Boff, yaşanmakta olan sorunu bir para sorunu olarak görmüyor. Doğada denge sağlanması, ona göre insanlığın ortak görevi. Ancak bu dengenin, sorunların asıl yaratıcısı kapitalizm ile kurulmayacağı açık... Yaşadığımız ülkede de 6094 Sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu’nda yaptığı bir değişiklikle, bugüne kadar korunmuş tüm alanları hidroelektrik santralı inşaatlarına açan bir iktidar işbaşında. Kültürel varlıkları, tarihi dokuları, SİT alanlarını talan eden anlayış egemen... Ama yılmak yok. Bu aşamada herkes kendi üzerine düşeni yapıp doğa katliamına karşı çıkarsa, hepimiz için umut doğabilir. Unutmayalım; Prof. Boff’un dediği gibi bizim için Nuh’un Gemisi yok; ya önlem alırız ya da hep birlikte yok oluruz... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com Fotoğraf: UĞUR DEMİR Bizim mutfağımız SİNEM DÖNMEZ ras Yayıncılık yemek kitapları serisine 1926’da Ermenice harflerle Türkçe yazılmış “Mükemmel Yemek Kitabı”nı da kattı, tabii Türkçe harflerle. Vağinag Pürad’ın mutfağın etnik kimliğini sorgulatan kitabının çevirisini yapan Takuhi Tovmasyan’la konuştuk. Tovmasyan, yedi yıl önce yayımlanan anı yemek kitabı Sofranız Şen Olsun’un yazarı ve Aras Yayıncılık’ın bu serideki ikinci kitabı olan Aşçının Kitabı’nın da çevirmeni. Tovmasyan, “Bu kitapları Ermeni mutfağı diye sınırlandırmak mümkün değil. Okuduğunuzda bunu siz de göreceksiniz. Mutfağın Ermenisi Türk’ü Rumu Arnavutu Çingenesi, Çerkezi olmaz. Olsa olsa benim senin mutfağın olur” diyor. Tovmasyan A Trakya Ermenisi. Aslen Çorlulu. Mimar Sinan'ın, camilerdeki inşaatlarda yardım almak için getirttiği taş ustaları ve aileleri, Trakya’da küçük bir Ermeni cemaati oluşturmuş. Tabii zamanla geriye pek kimse kalmamış. Der Zor’a kadar sürülmüş çoğu, çok acılar çekilmiş, çok insan ölmüş. Kaçanların bir kısmı geri dönmüş, bir kısım ise hiç gitmemiş. Tovmasyan’ın ailesi hiç gitmeyenlerden. Tovmasyan, “1915 sonrasında kaçan kaçmış, telef olanlar olmuş. Tedirginlik bitmemiş, Varlık Vergisi, 67 Eylül olayları, 60’larda sıkıntılı günler ve ailemdeki pek çok insan bu sıkıntılı günlerden sonra bir yolunu bulup göç ettiler. Bizim evde bunlar acısıyla tatlısıyla, kimse suçlanmadan, nefretin tohumları bizim çocuk yüreğimize atılmadan konuşulurdu. Bu topraklardan gitmeyi hiç düşünmedik biz” diye anlatıyor yaşananları. V ağinag Pürad ilginç bir yaşamı olan Anadolu Ermenisi. Zaten kitabın sonunda Pürad'ın yaşam öyküsünden geniş bir kesit de var. Adana’nın Zeytun ilçesinde doğuyor Pürad. Büyük Yangın’dan sonra İstanbul’a geliyorlar. Osmanlı Bankası baskınında kaçmak durumunda kalıyorlar, ancak yeniden İstanbul’a geliyorlar. 1915’te Pürad’ın babası çok önemli Türk dostları olduğu halde diğer önemli aydınlarla beraber katlediliyor. Pürad, 9 ay bir Türk’ün evinde saklanıyor, daha sonra kaçıyor. Suriye, Mısır, Lübnan’da öğretmenlik ve yayıncılık yapıyor, bu arada Titanic’ten bile kurtuluyor. 1972’de ölüyor. İstanbul’da yaşadığı dönemde de Mükemmel Yemek Kitabı’nı yayımlıyor. Yemekleri Osmanlıca ve Fransızca kitaplarından derlemiş ve yayımlamış olduğu tahmin ediliyor. G Evlerindeki sofraların muhabbet olduğunu söylüyor Tovmasyan, yemek kitabı serüveni de böyle başlamış zaten. “Bu muhabbet ortamını ben yurtdışına eğitim için giden evlatlarımla yaşayamayacağımı düşündüğüm için yazmaya karar verdim. Yazmaya başladım ama, yazarken burnuma yemek kokuları geliyor. Çünkü, cümbür cemaat yemek yapılır, sofralara oturulurdu benim ailemde, yemekle muhabbeti ayrı tutmam imkânsızdı.” Ve yazmaya başlamış Tovmasyan ama yazdıklarını bastırmamış, ta ki 1993’te Aras Yayıncılık açılana kadar. Aras Yayıncılık, yemeklerle ilgili bir kitap çıkaralım deyince, Tovmasyan’a da yazdıklarını getirmek düşmüş. 2004’te yayımlanan “Sofranız Şen Olsun” Tovmasyan’ın dediği gibi yemek kitabından çok, yemek kokulu bir anı kitabı. Kitap beklemedikleri kadar ilgi görünce, serinin devamı için yemek tarihçisi Turgut Kut önerilerde bulunmaya başlamış. İşte Boğos Piranyan’ın ve Vağinag Pürad’ın kitaplarının yayımlanmasına da böyle karar verilmiş. 1914’te Merzifon’da bir Amerikan Koleji’nin aşçısı olan Piranyan’ın yazdığı kitabı kazandırmalarının amacı Merzifon’daki kültürün bugüne taşınması. Piranyan’ın kitabından sonra, sıra Mükemmel Yemek Kitabı’na gelmiş... Yemek kitapları tarihinde yedi tane Ermeni harfli Türkçe kitap var. Tovmasyan, o devrin Ermenilerinin bu şekilde yazdığını söylüyor: “O devirde elleri Ermeni harfine; dilleri Türkçeye alışkın o yüzden de Türkçe yazıyorlar. Biz de yemek tarifi verirken çok Türkçe kullanırız. Musakkaya musakka deriz mesela.” G Titanic’ten kurtulmuş C M Y B C MY B