22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 16 OCAK 2011 / SAYI 1295 Postacı çantasında sorun taşıyor PTT soygunları son zamanlarda yeniden artmaya başladı. Sadece aralık ayında altı soygun oldu. İşin en trajik yanı ise soygunların kiminin çalışandan, yani gişe memurundan tahsil edilmesi. Bir kısmı sesini çıkararak adli yollara başvuruyor, bir kısmı ise korkusundan yıllara bölünen “soygun borcu”nu ödemeye çalışıyor. Postacının derdi sadece bu da değil. Can güvenliğinin yanı sıra pek çok hakkından da mahrum bırakılıyor. İşte bu yüzden HaberSen Beyoğlu Şube Başkanı Engin Başçı Taşeronluk bir insanlık suçudur... E Engin Başçı soruyor: “Bu düşmanlık kime?” er mahallede, her ücra köşede pıtrak gibi PTT şubesi açılıyor. Zaten adı da artık PTT Bank. Tıpkı bir banka gibi onlarca hizmet veriliyor bu şubelerde. Eskiden “PostaTelefonTelgraf” açılımının karşılığını veren postaneler şimdi banka ve lojistik hizmet de vermeye başladı. Herhangi bir PTT şubesinde havale yapabilir, kargo gönderebilir, fatura yatırabilirsiniz, hatta milli piyango ya da tren bileti bile alabilirsiniz. Güvenlik mi? Son bir ayda altı soygun yaşandığı ortadayken orada biraz durmak gerekiyor. Peki bu kadar çok hizmetin verildiği postanelerde artan soygunlara karşı neden hâlâ etkin bir güvenlik sistemi oturtulmuyor? Kimse mi o mahallemizin postacısının geçen yıl verdiği sarı alarmı dikkate almadı. HaberSen Beyoğlu Şube Müdürü Engin Başçı, uyarıyor: “Kırmızı alarm çok yakında. Üretimden gelen gücümüzü kullanacağız! Yalnızca yaşanan soygunlar değil, postacılar pek çok anlamda emeğinin karşılığını alamıyor, insan yerine konmuyor.” Evet, mahallemizin adına şarkılar yazılan, güler yüzlü postacıları artık anılarda ya da eski Türk filmlerinde kaldı. İşte sırtında posta çantası yerine çuvalla çalışmak durumunda kalan posta dağıtımcısı ile gişede yalnızca hizmet vermekle değil, gişenin güvenliğini de sağlamakla da sorumlu tutulan PTT çalışanlarının gerçek hikâyesi! Yoğun çalışan bir posta dağıtım merkezindeyiz. Saat 08.30, mesai başladı. Art arda dizilmiş büyük masaların başında postacılar duruyor. Karşılarında küçük küçük raflar. Önce çuvallarla gelen postaları alıyor, semtlere göre raflara yerleştiriyorlar. Hız çok önemli, çünkü az sayıda kişi çok sayıda işi yetiştirmek zorunda! Önce kaba ayrımı yapıyorlar, sonra ZUHAL ayırdıkları postalar üst kata çıkıyor. AYTOLUN Orada da aynı postacı, sokak ve mahalleye göre tekrar ince ayrımı yapıyor. İş bitmedi, postaların sisteme girişi yapılıyor, heybelere yükleniyor. Heybe dediğimiz de ağırlığı 20 kiloyu bulan çuvalı andıran çantalar aslında. Omuzlara atılıyor, en iyi ihtimalle saat 12.00’de yollara düşüyorlar. Sokaklar onları bekler. Mesai bitimi 16.30. Ama mesai bitiminde işin bitmesi ne mümkün! Dağıtımı yapıp, geri dönmek zorundalar ki bu kez de yaptıkları dağıtımın girişini yazabilsinler. Dinlenmeye, üstünü değiştirmeye vakit yok. Çalışmaya devam! İşte bu, bir posta dağıtımcısının günlük rutini. Gişe memurları mı? Her sokak arasına açılan ve türlü türlü işlem yapıp, yüksek meblağlarda para döngüsünü yönetmek durumunda kalan gişe memurlarının iş yükünü de güvenliğini de düşünen yok. Zaten hem hizmet vermekle hem de şubenin güvenliğini korumakla sorumlular! Soygunlar artıyor, yapılan soygunların zararı çalışana ödetiliyor, can güvenlikleri zaten tehlikede. İşte HaberSen Beyoğlu Şube Müdürü Engin Başçı’nın anlattıkları. Son günlerde PTT şubelerindeki soygunların arttığını takip ediyoruz. Bir dönem azalan ancak 2010’un son çeyreğinde artan bu soygunları neye bağlayabiliriz? Artış yaşandığı bir gerçek. Yalnızca aralık ayında altı soygun gerçekleşti. Ama bu soygunlara PTT yönetimi duyarsız kalıyor. Alınan önlemler yetersiz. Ayrıca soyulan H Yalnızca İstanbul’da 178 kişi işten çıkarıldı. lbette postane çalışanlarının sorunları yalnızca bunlar değil. “PTT büyüyor, hizmet çeşitliliğimiz artıyor” makyajının altında dağ gibi sorunlar var. Onları da tıpkı posta heybeleri gibi yükleniyor postacılar. 1 Ocak itibarıyla taşeron şirket çalışanlarından yalnızca İstanbul’da 178 kişi işten çıkarıldı. Hem de tam yeni yılda, posta dağıtım işlemleri yaptırıldıktan hemen sonra işten atıldıklarını öğrendiler. İçlerinde 14 yıl hizmet veren de var, beş yıl da. Başçı, kadrolu eleman çalıştırmak yerine taşeronla çalışılmasına kesinlikle karşı çıktıklarını söylüyor: “O insanların emeği üzerinden birileri para kazanıyor. Bu arkadaşlarımız iş güvencesinden de yoksunlar. Şirketlerin sözleşmesi bitince bir anda kapı önünde buluyorlar kendilerini. Taşeronluk bir insanlık suçudur, istemiyoruz!” Yeni sözleşme yapıldığı zaman işe geri çağırılıp çağırılmayacakları da belirsiz. Zaten 700 lira maaşla çalışan bu postacılar şimdi Topkapı ve Sarıyer’de kurdukları çadırda direniş göstererek işlerini geri istiyorlar. Avrupa Yakası Posta İşleme ve Dağıtım Merkezi önünde konuştuğumuz iki çocuk babası Rıza Soylu, gerekçesiz işten çıkarılan işçilerden sadece biri. 4.5 yıldır posta dağıtımcılığı yaptıktan sonra, bir anda kapı önüne konmuş. Hayat belki ona şimdi başka zorluklar sunuyor, ama o kararlı; hakkını alana, işe geri dönene kadar direnecek. Onlar dışarıda emek mücadelesi verirken, kadrolu arkadaşları da emek sömürüsüne sessizce boyun eğiyorlar. Çünkü taşeronların iş yükü de kadrolu PTT çalışanlarına yüklenmiş durumda. Adını vermek istemeyen bir posta dağıtımcısı, ne kadar zor durumda olduğunu anlatıyor. İşi bitiremeyeceğinden korkarak önündeki bir yığın mektubu gösterirken gözlerine yaş birikiyor. “Bir haftadır evde değil yakında oturan bir akrabamda kalıyor, işleri yetiştirmeye çalışıyorum” diyor. Bir diğer kadın çalışan ise çözümü eşinden destek almakta bulmuş. Heybesinden bir kısım postayı eşine veriyor, o da bir yandan dağıtımı yapıyor. Bir anda iki ya da üç mahalle yerine beş mahalleye bakmak zorunda kalınca ne kadar zor durumda olduklarını dile getiriyorlar. G Bu düşmanlık kime? K amu çalışanı olmalarına rağmen cumartesi günleri de çalışıyorlar. Hem de saati 1 lira 15 kuruşa. Günlüğü 9 lira ediyor. Çalışıp çalışmamak tercihe bağlı değil, zorundalar! 29 Ekim’de dahi kurumların resmi tatil yapmasına rağmen postacıların dağıtıma çıktıklarını belirtiyor Başçı: “Cumartesi günleri çalışmak istemiyoruz. Hem de hakkımızı almadan. 29 Ekim’de PTT çalıştı. Çocuklarıyla beraber bayramı yaşamalarını çok gördüler. Bu ibretlik bir olaydır ve sorumlusu da PTT yönetimidir. Ben bunun arkasındaki niyeti de sorguluyorum. Karşıma çıkan ise emeğe, insana değer vermeyen para kazanmaktan başka düşüncesi olmayan, gözünü kâr bürümüş bir patronaj sistemi. İnsanı ve emeği sömürerek, onu değersizleştirerek PTT’yi yönetemezsiniz. PTT büyüyecekse, çalışanıyla büyüyecek. İşte o yüzden şimdi soruyorum: Bu düşmanlık kime?” Peki herkes onlara bakıp mektup beklerken, onların haklı olarak devletten bekledikleri çok mu fazla? Hele de güvenli bir çalışma ortamı, iş güvencesi ve emeklerinin karşılığı talebi kadar insani ihtiyaçları varken... G Son bir ayda altı PTT soygunu gerçekleşti. arkadaşlarımız ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bazı çalınan paraların çalışandan tahsil edilmesi uygulaması sürüyor. Bunun bir tutarlılığı da yok üstelik. Müfettiş geliyor, tespitini yapıyor. Bir merkezdeki soygunun parasını kurum ödüyor, bir diğerininkini PTT yönetimi çalışandan tahsil etme yoluna gidiyor. 5060 bin lira çalınıyor, düşünsenize! Geçtiğimiz yıllardaki soygunlarda dört kişi yaşamını yitirdi. Burada can güvenliği ciddi anlamda tehlikede. Aynı zamanda da çalınan paraları ödemek zorunda kalan çalışanların yaşadığı sıkıntılar söz konusu. Bu nasıl bir cendere? On yıllarca borç ödeyen arkadaşlarımız var. Bir arkadaşımız da yakın zamanda beş bin lira peşin ödemek zorunda kaldı. Hem de soygunun kamera kayıtları olmasına rağmen. İşsiz kalmaktan korktu, dava açmadı. Posta çalışanları geçen yıl yaşadığı sıkıntıları belirterek sarı alarm verdi, Ankara’ya yürüdü. O gün bugündür ne değişti ya da değişmedi? Her mahalle arasında PTT şubesi açılıyor ve tek eleman çalıştırılıyor. Bu sayının artması gerektiğini yönetime belirttik. O insanlar hizmet verirken ihtiyaçlarını dahi gideremiyorlar. Zaten güvenlik memuru da yok. Bunun üzerine birtakım SERGİ Çocuk doğum günleri aleri Xİst, Seda Hepsev’in dördüncü kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanata karşı duruşunu ironik olarak tasvir edebileceğimiz Hepsev, “Çocuk Doğum Günlerinde Herkes Çocuk Olurdu” adını verdiği sergisinde, doğal kurguya müdahale ediyor. İdeal ve gerçek arasındaki tutarsızlığı göstermek için bir video animasyon hazırladığı sergide işlerinin G kahramanları korunaklı bölgelere sığınan kentsoylu kadın ve erkekler. Çıkış noktası ise çocukken bazen bir masanın altında bazen çarşaftan bir çadırın içine kurduğumuz habitatlar. Buradan çıkarak kimliksizleşmeyi, stereotipleşmeyi eleştiriyor Hepsev. Sergi, 12 Şubat’a kadar sürecek. G Tel: (0212) 291 77 84 önlemler alındı. Tek kişi çalışan yerleri iki kişi yapıp, alarm ve kamera yerleştirdiler. Ancak bu personel yetersizliği sebebiyle çok kısa sürdü. Yine koşullar esnedi ve hırsızlıklarda artış başladı. Hâlâ hem işlemlerden hem de paranın güvenliğinden sorumlular. İşlem hacmi de gittikçe artıyor. Bunu karşılayan bir yapı oluşturuluyor mu? PTT memuru yine tek başına bırakıldı. Hem de tehditlere açık ve her türlü iş yoğunluğunun da altında ezilerek. Bugün gidin küçük bir yerdeki PTT şubesine, önünde uzun bir kuyruk görürsünüz. Eskiden posta hizmeti verilirdi şimdi banka gibi çalıştırılıyor. Hatta iki yıldır milli piyango ve tren bileti dahi satılıyor. Geçen yıl dağıtım yapan postacılara da piyango bileti sattırdılar. Önce postayı teslim ediyor, sonra “Bilet almak ister misiniz?” diye soruyorlardı. Posta çalışanını da “satamazsanız ödeyeceksiniz” diye tehdit ettiler. Buna tepki gösterdik, şimdi sadece PTT gişelerinde satılıyor. Edevlet şifresini dahi 1 lira karşılığında PTT şubesinden almak gerekiyor. Hizmet artıyor ama PTT çalışanını kimse düşünmüyor. Şimdi sırada kırmızı alarm mı var? Sarı alarm verdik, bir adım sonrası kırmızı alarm dedik. Artık üretimden gelen gücümüzü kullanacağız. Yapacağımız toplantılarla eylem planımızı belirleyecek, mücadele alanımızı büyüteceğiz. Diğer yandan ortada bir özelleştirme planı var, biliyoruz. Tıpkı Tüpraş, Telekom, Petkim gibi olacak. Yasa taslağı Meclis’te. Ne zaman görüşüleceği belli değil, ancak iş güvencemizin ortadan kalkacağı kesin. Sendika olarak sonuna kadar mücadele edip, direnç göstereceğiz. Kırmızı alarma geçmek üzereyiz. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle