18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 HAZİRAN 2010 / SAYI 1266 7 Annem için korkuyorum nnesi gözaltına alındığında 2.5 yaşındaydı Azat. Onu da annesine yaptıkları işkenceye ortak ettiler. Tacize uğradı, üzerinde sigara söndürüldü. Sırf, bebek teninin yanık kokusuyla annesini daha da acıtmak için. Fatma da acıdı, Azat da. Hâlâ da acıyor. Azat şimdi 15 yaşında. İşkencenin, adaletsizliğin izlerini hâlâ taşıyor. Tam az da olsa unutmaya başlamışken şimdi bir de annesizlikle başa çıkmak zorunda. Annesini yeniden aldılar ondan. Fatma’ya müebbet hapis verdiler, Azat’a ömür boyu annesizlik... “Kiloluydu benim annem. Şimdi çok zayıflamış. Göz altları morarmış. Kalbi iyice zayıflamış. Hayatta kalacak gücü yok gibiydi. Zor dayanıyor, biliyorum. Annemin ölmesinden çok korkuyorum. Başka kimim var ki hayatta?” Cezaevindeki son ziyaretini böyle anlatıyor. Korkuyor Azat, korkusu da acısı da gözlerinden okunuyor. 15 yaşında bir çocuk o. Sırf annesinin sesini duyalım diye, karşımda oturmuş acısını anlatmaya çalışıyor. Her anlattığında daha da çok canı yandığı halde konuşuyor. Onu dinler misiniz? Hikâyenin başı, Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde başlıyor. Fatma Tokmak, 73 doğumlu. Ne doğduğu yerin, ne tarihin yazdığı bir nüfus cüzdanı var. Daha doğarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kayıp vatandaşlarından biri olarak açıyor gözlerini. Büyüyor. 20 yaşında âşık oluyor. Kaçıyor. 21’inde hamile kalıyor. Aynı yıl kocası dağa çıkıyor. Ne niye gittiğini anlayabiliyor, ne de gitmesine engel olabiliyor. Siyasetle alakası yok Fatma’nın. Tek isteği kocası ve çocuğuyla bir yaşam... Tek başına doğuruyor. Tek başına büyütüyor. Zor koşullarda, zaman zaman köylülerin yardımıyla yaşıyorlar. Bir gün kapı çalıyor. Açıyor. Tanımadığı bir adam dikiliyor karşısında, kocasının arkadaşı olduğunu, kocasının çatışmada öldüğünü söylüyor. “Bu adrese git, onlar sana bakacaklar” diyor. Okumayazmayı bırakın tek kelime Türkçe bile bilmiyor, ancak yapabileceği çok da bir şey yok. Azat’ı alıp İstanbul’a gidiyor, verilen adrese. O adresteki aile onu başka bir aileye götürüyor. Fatma’nın ceza almasının nedeni işte o ikinci gittiği evde bir cinayet işlenmesi. Terörle Mücadele ekipleri eve baskın yapıyor. Çoluk çocuk herkesi götürüyor, Fatma ve Azat’ı da. 9 Aralık 1996. Anneoğul 15 gün gözaltında kalıyor. Annesine yapılan işkenceden o da payına düşeni alıyor. Çırılçıplak soyuluyor, elinde ve sırtında sigara söndürülüyor. O tarihlerdeki gazete sayfalarına “Bebeğe işkence” başlıkları altındaki, gözleri bantlanmış bir bebeklik fotoğrafı düşüyor Azat’ın. İçineyse yıllarca hiç atamayacağı bir korku, bir büyük acı. Hâlâ ne zaman polis görse tedirgin oluyor. Dışarı tek çıkamıyor, takip edildiğini düşünüyor. O zaman “polisler cız yaptı” diyerek anlatıyor bu acısını, şimdi konuşmak bile istemiyor. Fatma tutuklanıp Gebze Cezaevi’ne yollanıyor. Röportaj: Azat’sa ona ya da bir yakınına ESRA verilmesi gerektiği halde, Fatma’nın AÇIKGÖZ avukatı Eren Keskin’in karşı çıkışlarına rağmen Bakırköy Çocuk Desen: Esirgeme Kurumu’na yollanıyor. O dönemin Terörle Mücadele şube CANER müdürüyle tartışıyor Keskin, aldığı DUYAR yanıt net: “Terörist bir annesi olacağına, devlet baksın, daha iyi”. Peki ya kanunlar? Keskin, bu yapılanın hiçbir yasal dayanağı olmadığını anlatamıyor. Daha üzerindeki izmarit yanıkları kabuk bağlamamışken, bir de annesizliği tadıyor Azat. Ne kimseyle konuşuyor, ne yemek yiyor. Fatma da cezaevinde sessizliğe mahkum ediyor kendini. Hayatta sahip olduğu tek varlığı, oğlunu kaybettiği için her gün ağlıyor. Umudu yok, geri alamayacak onu. Eren Keskin, bir buçuk ay uğraştıktan sonra geri alıyor Azat'ı. Çocuk Esirgeme Kurumu’na gidiyor, “ben annenin arkadaşıyım” diyor. Boynuna atılıp sarılıyor Azat. Anne kokusunu aranıyor. Cezaevinde annesinin kucağına oturunca bozuyor sessizliğini, doya doya “anne” diyor. Eren Keskin, şiddetin, yoksunluğun pek çok şeklini görse de, bu kavuşma anı ona bir başka dokunuyor. A Azat gazetelere ilk 2.5 yaşında çıktı. Annesi Fatma Tokmak gözaltına alındığında o da işkenceye uğradı. Sonraki beş yılı cezaevinde geçti. Annesi sağlık sorunları da göz önüne alınarak tutuksuz yargılanmak için bırakıldığında, hayalleri gerçek oldu: Annesiyle, dışarıdaydı. Şimdi 15 yaşında Azat. Annesi müebbet hapis cezası aldı. Yeniden cezaevinde. Hasta. Korkuyor Azat, hayatta sahip olduğu tek insanı da kaybetmek istemiyor. sokuyorlar sınıfa, gün bitene kadar sadece ağlıyor. Cuma günü okuldan dönünce, hemen üstünü değiştiriyor. Gebze'nin yolunu tutuyor teyzesiyle. Pazar akşamına kadar annesiyle hasret gideriyor. Okulunu, dışarıyı anlatıyor. Dışarıdayken ona göstermek için her şeyin fotoğrafını çekiyor. Her gelişinde dışarıyı içeri taşıyor annesi için. Bundan sonraki dört yılı bu gidip gelmelerle geçiyor. Hücre sistemine geçilince annesiyle kalmasına izin verilmiyor. Fatma'nın sağlığı giderek kötüleşiyor, kalp hastası oluyor. Son mahkemesine Azat da katılıyor. Hayatında ilk defa bir mahkeme salonunda. Kocaman kürsüde, karalar giymiş adamlar görüyor. Tahta sıranın arkasında bekleyen annesini görünce ağlamaya başlıyor. Fatma da ağlıyor. Bir sonraki duruşmada, dokuz yıl sonunda sağlık raporları da dayanak kabul edilerek, tutuksuz yargılanması için tahliye kararı çıkıyor Fatma için. Yıl, 2006. aldığında şaşırıyor Eren Keskin, Yargıtay’ın böyle bir kararı onayacağını bir an olsun aklına bile getirmiyor. “Bu son derece hukuksuz, somut verilere dayanmayan bir karar” diyor hâlâ şaşkın. “Örgüt bağlantısı olsa ya da gerçekten suçlu olsa yurtdışına kaçardı. Ancak Fatma burada kaldı” diyor Fatma’nın suçsuzluğunu kanıtlamak istercesine, “Her an devletin ulaşabileceği bir yerdeydi. Bu tür ilişkileri olan biri devletle içiçe, devletin bir kurumunda çalışmaz”. Fatma, kaygılandırmamak için Azat’a davasının sonuçlandığını söylemiyor. Bir hafta sonra Salı günü okuluna polisler geliyor. Müdür Azat’ı onlara götürüp “Azat bu” diyor. Korkuyor Azat, izmarit yanıkları yeniden sızlıyor, canı acıyor. Eren Keskin’in ofisine geliyor hemen. Sonra da teyzesine gidiyor. 2 Haziran, Çarşamba günü yeniden özlem başlıyor anaoğul için. Tutuklanıyor Fatma, Bakırköy Cezaevi’ne götürülüyor. Perşembe sabahı öğreniyor bunu Azat. Ancak iki hafta sonra görebiliyor annesini. Tek kelime bile edemiyorlar, ağlamaktan. Şimdi annesinden ayrı üçüncü haftasını geçiriyor. Her Cuma yeniden arşınlayacak cezaevi yolunu. Bir yandan annesizliğin acısıyla baş etmeye çalışıyor, bir yandan okuluyla. Bu olaylar yüzünden kötüleşen notlarını düzeltmek için çalışmaya başlayacak yakında. Çünkü annesine söz verdi, okuyup sağlık görevlisi olacak. En çok annesinin yanında uzanıp, onunla konuşmayı özlüyor. “Annem sadece annem değildi benim için” diyor gittikçe kısılan, çatallaşan bir sesle, “Babamdı. En iyi arkadaşımdı”. Şimdi tek dert arkadaşı TİHV’deki psikoloğu. Fatma'nın sık sık oksijen aletine bağlanması gerekiyor. Onun için çok korkuyor Azat, “Şu an ilaçlarını yeni kullanmaya başlamış. Her gittiğimde daha kötü gözüküyor” diyor korkusu sesinden okunan bir tonla, “Annemin ölmesinden çok korkuyorum. Hayatta başka kimim var ki? Sadece onunla olmak istiyorum”. Keskin, Fatma için ceza ertelemesine başvuracak. Bir de Cumhurbaşkanlığı’na af başvurusunda bulunulacak. Kadın örgütleriyle görüşülüyor. Fatma için bir kamuoyu oluşturmak istiyor, Azat da annesizliğe mahkum edilmesin, adının “Özgürlük” olmasına inat hep bir tutsaklıkla yaşamasın diye... “Fatma’nın durumu fiziken de, ruhen de çok kötü” diyor, “Belki örgütsel bir şeyim olsa kabullenebilirdim bunu, diyor. Ancak yok, hakikaten yok”. İşinin zor olduğunun farkında, hele de gündemin iyice sertleştiği şu günlerde bir çocuğun sesi duyulur mu bilmiyor. Siz ne dersiniz? G annelerinin bezden yaptığı çadırda, haftasonları aralarına katılan başka bir tutuklunun oğlunun anlattığı “dışarı”ya dair hayaller kuruyorlar. Merak ediyor, ama dışarısı çok da umurunda değil Azat’ın. “Evim gibi görüyordum cezaevini” diyor. Annesini kitap okuma odasında buluyor sık sık. Fatma, Halk Eğitim Merkezi’nde beşinci sınıfa kadar okuyor. Geceleri, yatmadan önce kendisine bir karikatür kitabı okuduğunu hatırlıyor Azat. Onu çok sevdiğinden değil, bir çocuğa uygun başka bir kitap olmadığından iki günde bir yeniden aynı kitaba başlıyor. Hayatının en güzel günleri işte bu yıllar onun için, duvarlara, avuç içi kadar gökyüzüne rağmen zamanı geri çevirebilse yeniden gidecek o günlere. Yanında annesi olduktan sonra geri kalan yoksunluklar vız geliyor ona. Mahkeme başlıyor. Fatma’ya vatandaşlık hakkı kazandıran da bu yargılanma oluyor. Hem onun hem DENİZ NE BÜYÜKMÜŞ... oğlunun nüfus cüzdanları çıkarılıyor. İlk duruşmadan sonra gazetelerde fotoğrafı yayınlanınca, Tek kelime Türkçe bilmiyor Fatma, mahkemede kızkardeşi buluyor Fatma'yı. Bahçede Ece’yle Kürtçe konuşuyor, ağlıyor, “Ben suçsuzum, tek oynuyor Azat. Terleyince her zaman olduğu gibi suçum o evde olmaktı” diyor her söz verildiğinde. annesi havlusunu değiştirsin diye koğuşa Kimse dinlemiyor, dinlese anlamıyor. O da onları gidiyor. Annesi yok. Gardiyanlar onu da görüş anlamıyor. Bir türlü ifadesi alınamıyor. Sürekli yerine götürdüklerinde, hüngür hüngür ağlayan erteleniyor mahkeme. Tercüman istiyor Eren insanlarla karşılaşıyor. Teyzesi, birkaç günlüğüne Keskin. 3.5 yıl boyunca yineliyor bu isteğini. de olsa “dışarı” götürmek istiyor. Çıkıyor. Dışarıda Sonunda Kürt Enstitüsü’nden bir tercüman yaşam hızla akıyor. Arabaya bindiğinde çok geliyor. İfadesi alınıyor. şaşırıyor mesela. Denizi görünce kocaman “Fatma’yı görseniz ne örgütsel bağının, ne de açılıyor gözleri. Gardiyanlar sayım bu olayla alakasının olmadığını anlarsınız” yaptığı için annesinin yanına diyor, “22 yıllık avukatım, başından dönemiyor o gece, ağlıyor. Sabah itibaren bunu anlatmaya çalıştım erkenden cezaevinin yolunu mahkemeye. Fatma'nın hiçbir yerde tutuyorlar. Ara ara teyzesinin imzası yok, hep parmak bastırılmış. yanına gidiyor, ancak iki O ifadelerde de ret ediyor zaten günden uzun kalmıyor. Yine kendine yapılan suçlamaları. annesinden ayıracaklarından Hakkında hiç delil yok. Sadece bir korkuyor. itirafçının dedikleri delil olarak Sekiz yaşında okula gösteriliyor. O da Fatma için o da başlayınca teyzesinin yanına odadaydı demiş, o kadar”. yerleşiyor. Okulun ilk günü Azat, sekiz yaşına kadar annesiyle annebabasının elinden tutmuş cezaevinde kalıyor. Kalabalık bir çocukları görünce koğuşta, tek çocuk. Yan koğuşta kendi yoksunluğunu daha derinden yaşlarında bir arkadaşı var, Ece. Onunla duyumsuyor. Onları imrenerek bahçede oynuyor. Duvarların el verdiğince Eren Keskin izliyor. Ağlıyor. Zorla koşuyor, kovalamaca oynuyorlar. Bahçede TEK İSTEĞİM ANNEM! Bu haberi okul çıkışında teyzesinin kızından öğreniyor Azat. Konuşamıyor, ağlıyor sadece, ama bu sefer sevinçten. Arabaya doluşup Fatma’yı karşılamaya gidiyorlar. Yol çok uzun geliyor Azat’a. Cezaevi kapısına geldiklerinde Fatma demir kapıdan adımını daha yeni atıyor. Artık, duvarın Azat'ın bulunduğu tarafında. Teyzesi ve annesinin sohbetini dinleyerek uyuyor. Ertesi gün okula yolluyor annesi. Dersinden geri kalmasın istiyor. O öğleden sonra hayatında ilk defa Azat’ı da okuldan annesi alıyor, diğer çocuklar gibi. Fatma işe başlayana kadar sürüyor bu. Oğlu ve kendi için bir hayat kurmanın peşinde. Sosyal Hizmetler Kurumu’nda engellilerin bakımıyla ilgileniyor. Kardeşinin yakınında ev tutuyor. En büyük hayali gerçekleşiyor Azat’ın: Annesi yanında, kendilerine ait bir evde yaşıyorlar. Bir insan hayattan daha ne ister ki? Azat, başka bir şey istemiyor. Sabah annesiyle birlikte çıkıyor evden, annesi işe, Azat okula. Okuldan çıkıp doğru eve gidiyor, sonra teyzesinin yanına. Akşam iş çıkışında annesini almaya gidiyor. Eve gidene kadarki zaman onun için en eğlenceli saatler. Hele de dolaşa dolaşa dönerlerse değmeyin keyfine. Zaman zaman Eren Keskin’in yanına geliyorlar, davayı sormaya, sohbete. Azat, hep “Annemi götürmeyecekler de mi” diye soruyor. “Götürmeyecekler” diyor Keskin, ama... Fatma’nın Yargıtay’da görülen davası onanarak geri dönüyor. Müebbet hapis cezası kesinleşiyor. Haberi C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle