02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Saf müziğin peşinde, savaştan hayli uzakta Kendi sesimden etkilenirdim Müzik tarihinde perdesiz gitarı keşfeden kişi olarak yerinizi aldınız... E. Oğur: Ben Elazığ’da folklor içerisinde, makam sesleri duyarak büyüdüm. O sesler normal perdeli gitarla çıkmıyor. İhtiyaç vardı yani, ben de perdeleri kaldırarak o ihtiyacımı giderdim. Ben yaptığım zaman oyuncak gibi hissediyordum, “Ne güzel artık Türk müziği çalabilirim” diye rahatlamıştım ama meğerse yeni bir enstrüman yapmışım. Müzik tarihinde bir köşe taşı gibi oldu. Perdesiz gitar insanlığa hediye. Benim enstrüman yapma merakım var. Yapar, seyrederim. Çünkü sapı çok estetik gelir bana. Sapıklık da olabilir tabii bilmiyorum. Kopuz da unutulmuştu, ben onu da yaparak tekrar gündeme getirdim, bir tarih kapanmasın diye ucundan tuttum. Çok güzel bir sesiniz olmasına rağmen uzunca bir süre söylemediniz. Neden? E. Oğur: Utanıyordum çünkü, hâlâ da utanıyorum. Bu arkadaşlar olmasa ben söyleyemem de, çalamam da. Tek başıma hiçbir zaman bir yerde çalmam. Zaten müzik paylaşım için. Gerçi benimki biraz çocukluktan gelen psikolojik bir sorun. Çocukken sesim güzeldi, kendi sesimdem etkilenip ağlardım türkü söylerken. Rezil olurdum, utanırdım ve söyleyemezdim. Bu yüzden ailem de beni duvara çevirerek “Arkanı dön de söyle belki utanmazsın” derdi. Ama esas neden kendi sesimin beni etkilemesi. Çalarken de öyleydi. Sonra zamanla törpülendi bu, o kadar etkilenmemeye başladım ve normal insan haline döndüm. Yine de hâlâ yalnız söyleyemem. İsmail’in (Hakkı Demircioğlu) sesine sığınır söylerim mesela. G ŞİRİN GÜVEN Erkan Oğur, İlkin Deniz ve Turgut Alp Bekoğlu’ndan oluşan Telvin, kadrosunu genişletti. Gitar, bas ve davula, erbane gibi pek çok vurmalı çalgı ve kaval eklendi. Ortaya bu toprakların ezgilerinden esinlenen “Anatolian Jazz&Blues” çıktı. rkan Oğur, İlkin Deniz ve Turgut Alp Bekoğlu tarafından kurulan Telvin’i duymayan yoktur. Onlar saf müziğin peşinde, serbest çağrışımlarla doğaçlama müzik yaparak müziğe dair tüm sınırları aştı. Telvin’in kelime anlamı gibi halden hale geçti. Şimdi sıra yeni projeleri “Anatolian Jazz&Blues”da. Üstelik bu kez kadroları çok daha kalabalık. Bu projeyi oluşturmaya nasıl karar verdiniz? E Erkan Oğur: Anadolu folkloründen kaynaklanan etnik şeyler çalıyoruz. Bunun ritim tarafını zenginleştirip, kaval gibi başka sazları da ilave ederek Telvin üçlüsünü biraz daha genişletme düşüncesi vardı kafamda. Esas olarak türküyle blues’u birbirine benzetiyorum çünkü her ikisi de iyi insanların başına kötü şeylerin gelmesiyle ortaya çıkıyor. Küçük ama çok karakteristik motifler, yöresel özellikler, ağızlar ve şiveler de ortak. İkisinin de sözleri insanların yaşadıklarını anlatıyor. Yani türkü bu ülkenin, bu toprakların blues’u... İçerisinde emprovizasyonlar olduğu için de biraz cazımsı bir özelliği var diye düşünerek projeye “Anatolian Jazz and Blues” ismini koydum. Müziğiniz Telvin gibi yine sınırsız olacak değil mi? E. Oğur: Müzik, emprovizyon başladığı an sınırsız oluyor. Müzik kuralları insanları sınırlıyor. Bizim müzik kurallarını zorlayarak, onların dışına çıkarak son derece özgür olmak Bu şehir benim hayatım ürkiye’deki rap müziğin tanınır ve dinlenir olmasında Ceza’nın payı büyük. Hatta kim ne der bilemem ama Türkiye’de rap eşit Ceza. Müzisyen en son 2006 yılında “Yerli Plaka” solo albümünü yayımlamıştı. Sonra diziler, filmler ve reklamlarda duyduk onu. Şimdi yeni albümü “Onuncu Köy”ü yayımladı. Bu onun dördüncü solo çalışması. Çıkış parçası “Bir Minik Mikrofon” ile de kulaklarımıza sızıyor. Ceza’nın gerçek ismi Bilgin Özçalkan. Bunu bilenler de var, bilmeyenler de. Ceza için de bunun önemi yok, çünkü o verdiği mesajların derdinde. Müziği, İstanbul’u seviyor. Hayatının bu şehir olduğuna inanıyor. Kolay unutmanın riya, tepkisizliğin korkaklık olduğunu düşünüyor. O yüzden de bu ülkede bazı şeylerin değişmeyeceğinin farkında. Ama bu bir kabulleniş değil. Çünkü ona göre bu herkesin kendisiyle vermesi gereken bir mücadele. Bir zamanlar, 90’lı yıllarda Cartel vardı. Sonra Ceza geldi ve kaldı. Yeni albüme kadar dört yıl bir ara verdiniz. Nasıl geçti bu zaman? “Yerli Plaka”dan sonra turneler, konserler oldu. Neredeyse dünyayı gezdim. Müziğim sayesinde bunu yapabilmek ise büyük manevi hazzımdı. Bu albümü de kafamda hazırladım. Yani dört yıldır üzerinde ALİ DENİZ çalışmıyordum ama yapabileceğimin USLU en iyisiydi bu. İlk albüm sonrası bir rap dalgası aldı başını yürüdü. Sonra duruldu. Sonuçta Türkiye rap müziğe alıştı mı? O rüzgâr esti geçti, kalanlar müziğe sahip çıktı. Benim için yeni albüm bir bayram havası şimdi. Eksik olan müziğin yalnızca dinlenir olarak kabul edilmesi. Biraz da okumak gerekli. İnternet gibi bir fırsat varken her şeyi öğrenebilirsiniz ve neyi, niye dinlediğinizi bilirsiniz. Neler söylendi, nereden çıktı, derdi neydi? Bu dinleyicinin en büyük eksiği. Çünkü bilinçli üretim ve insanları ilgilendiren konular gerekli bize. Rap sözle yapılan bir müzik. Anlatıyor, derdi var. Ceza da karanlık melodiler üzerinden gidiyor. Hayatı dillendiren, sokaktan doğan, sokağı anlatan bir T Görme, duyma ve konuşma... Bu korkaklıkla nereye kadar gideceğiz? Herkes bir şey “yapmamanın” peşinde. Yalnızca sloganlarla meydanlara da yürümek değil iş. Benim kapasitem belli, şarkı yazarım, politikacı değilim. Şunu biliyorum ki toplu hareket edemiyoruz. Çünkü örgütlü her şey korkulacak hale getirildi. Zaten Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Çabuk tüketiyoruz, zaman artık daha hızlı. Batıdan ucuz şeyleri alıyor ve içselleştiriyoruz. Gelenek korkulacak bir şey oldu. Bireyselleştik, çok sosyal gibi görünürken aslında kabuğumuza çekilip yaşıyoruz. Müziğiniz İstanbul kokuyor. Bu şehirle tensel bir ilişki kurabilmiş gibisiniz. Peki, kimdir İstanbul? Bu şehir benim hayatım. Sevgili annemi de buraya gömdüm, tam kalbine. Ortası yok bu şehrin. Uçlarda, kenarlarda... Beni dinleyen bir Diyarbakırlı, onun şehrini de anlattığımı bilmeli. İstanbul beni yarattı, geri alacak Ceza’nın yeni olan da o. Ceza’yı herkes biliyor. Bilgin albümünün adı Özçalkan ismi ise herkese yabancı. “Onuncu Köy”. Bu Ceza bir maske veya kamuflaj değil. Bir simge. Bilgin’le arasında elbette fark elbette yalana ve yok. Ama derdini benden daha iyi anlatıyor. Hem Ceza sayesinde rap her müzik bu. Üreten gençler de bu işi riyaya bir gönderme. tabakaya ulaştı. Ben, İstanbul’un içinden alıp götürebilecek olanlar. Hataları, Çünkü ona göre bu müziği çıkardım, sınıfa da hiç üçüncü kişilerle uğraşıyor olmaları. inanmadım. O yüzden önyargıları Artık biz pop, popüler toplum tepkisizlik korkaklık, kırmamız gerekli. Çünkü bu çok olduk. Magazin alıp yürüdü. yaşananları kolay tehlikeli. Elbette herkesin hataları var, düşe Almanya’da bir atölye çalışması kalka büyüyoruz. Hem zaten tüm unutmak da öyle. yaptığınızı duydum. Nedir içeriği? hataları yapacak kadar zamanımız Oradaki derneklerden, gençlerle da yok. Ders almamız gerekli. müzik çalışmaları yapmam için bir teklif Müzikteki sıkıntı ne? geldi. Neyle karşılaşacağımı bilmeden kabul ettim. Suça Taklit ediyoruz, kimse başkasının kılıcıyla savaşa giremez, eğilimli pek çok genç vardı, hem de her ülkeden... girmemeli. Muhalefet rap’in özü ama Türkiye’de yine kendi Onlarla harika ilişkiler kurduk. Benim öğretmeye koşullarına göre anlayış sürüyor. Tek atışlık albümler yapmak çalıştıklarımdan çok fazlasını bana öğrettiler. Yani harika da önemli değil, bu iş bu kadar basit ve ucuz olmamalı. gençlerle tanıştım. Hâlâ da inanılmaz bir ortaklık Bir Minik Mikrofon’da “Üç maymun geldik gidiyoruz” yaşıyoruz. G diyorsunuz. Nereye kadar böyle gider? gibi bir yaklaşımımız var. Biri bir tık yapıyor, derken hep beraber çağrışımlarla çalıyoruz. Emprovizasyonlar insana keyif veriyor ve onları gençleştiriyor. Gençlik aşısı olmak gibi bir şey... Soyut bir şey bu, o yüzden anlatmak mümkün değil. Hislerimiz, sesimizin tonu gibi başka ama benzeşik ortak bir iskeleti var. Onu insanlar bu emprovizyon esnasında yakalarsa çok mutlu oluyor. Öyle bir savaştan hayli uzak bir şey yani özet olarak. Turgut Alp Bekoğlu: Zaten ilk başladığımızda hiçbir şey belli değildi, öylesine çalıyorduk, muhabbet eder gibiydik. İlkin Deniz: Herhangi bir müzik türü başlar ve biter. Yani belli bir formu vardır. Bizse her konserimizde başka çalıyoruz. Albümümüzdeki bir şarkıyı da çalsak o parçanın albümden olduğunu anlamak çok zor. Çünkü o gün başka şeyler oldu hayatta ve biz de başka şekilde yazdık o şarkıyı. Telvin zaten o demek. Bugün mesela Kırgızistan’da insanlar ölüyor, ne çalacağız? Belki de çalmayacağız. Erkan’dan ötürü Anadolu çıkışlı bir müzik yapımız var ama özünde anlattığımız şeyler bugünle ilgili. Ne hissediyorsak onu çalıyoruz, gevelemeden gerçekleri çalıyoruz. E. Oğur: O anda bire bir olmak önemli. Yapmacık bir tarafı yok, yanlış da olabilir, eğri de hiç önemli değil. Önemli olan dürüstçe orada var olmak, sunmak ve paylaşmak... Enstrüman zenginliği müziğiniz için önemli mi? E. Oğur: Müziği enstrümandan muhaf tutuyorum. Yine Telvin’in manalarından biri bu. İnsanın kendisi müziktir. Yani müzik aleti insanın kendisidir. Biz aletlerimizle güreşmeden müzik yapmaya özen gösteriyoruz. Müzik başlayınca enstrüman kalmıyor, bulut halinde yoğun bir enerji çıkıyor. İ. Deniz: Ben bas, Turgut davul, Erkan gitar çalıyor. Ama ben gitar, Erkan davul, Turgut bas çalsaydı da biz yine aynı müziği ortaya çıkarırdık. Enstrümanın pek önemi yok yani bizim yaptığımız müzikte. Üçümüz sesle de bir şey yapsak yine ortaya böyle bir şey çıkardı, çünkü biz birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Sırf müzik yapalım diye toplanmıyoruz. Mesela bir caz festivalinde provamızı oturup muhabbet ederek yapmıştık. İki yıldır beraber çalmamıştık ama yine de saatlerce konuşmuştuk. Sonra da çıkıp çalmıştık. Saf müziğe ulaşmaya çalışıyorsunuz sanırım... E. Oğur: İnsana ait bütün duygular, egolar, dürtüler, hazlar ve düşüncülerden, her şeyden muaf bir zaman dilimi içerisinde; aşk, hırs, korku, “bu en iyi müziktir” düşüncesi olmazsa ortada salt enerji kalır. Şöyle anlatayım... Beethoven'ın herhangi bir eserinin büyük bir müzik cümlesini düşünün. Orada bir düşünce biçimi ve yaşanmışlık vardır. Orada bir sürü insani unsur vardır, yani saflık yoktur. Onu küçültün, iyice daraltın ve o koca cümlenin bir kelimesine bakın. Küçücük kalır ama hâlâ haşmet ve coşku vardır. Onu da küçültebilirsiniz. Duyulmayacak kadar bir zaman diliminde yine o armoni ve o enerji vardır. Küçüldükçe kişi ve insani şeyler kalmaz ve saf enerji yığınına dönüşür. Ben müzikte böyle bir şeyi özlüyorum. Ütopik bir şey ama, bütün bu insana has, olumlu ve olumsuz birçok şeyden arındırılmış bir müzik ortaya çıkmasını istiyorum. Benim saf müzikten anladığım bu. Hem müzik, hem felsefe yapıyorsunuz... E. Oğur: Evet çünkü müzik bir düşünce biçimi, bir çeşit lisan. Bir şey söylüyor, anlatıyor. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle