27 Eylül 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 MAYIS 2010 / SAYI 1262 11 Francesca von Habsburg, sanata yaptığı yatırımlar ve çağdaş sanat adına yürüttüğü çalışmalarla “sanatın kraliçesi” olarak tanımlanıyor. Yaptığı çalışmaların temelinde ise sanatı gerçek anlamda halkla buluşturmak yatıyor. Bu anlamda da asla taviz vermiyor... SELÇUK EREZ Bu son mektup... Asiye, Bu, sana yollayacağım son mektuptur. Bundan öncekinde idealimdeki kadını bulduğumu ve yaşamımın bundan sonrasını onunla geçirmek istediğimi açıklamış ve sana veda etmiştim. Kırk yıl sürmüş beraberliğimiz sırasında aramızda en ufak bir gerginliğin olmadığını söylemişsin. Evet ama ben buna rağmen, geriye baktığımda sürekli olarak susturulmuş, bastırılmış olduğumu, bunca yıl bana, sana bir dekor oluşturmaktan başka hiç bir iş düşmediğini, yaşamımın senin kurgulamış olduğun bir cendere içinde geçtiğini algıladığımı fark ediyorum. Belki bu yaşımda ilk olmasa bile ikinci, üçüncü, belki de dördüncü bakışta âşık olduğum o kişiyi tanımasaydım bütün bunların farkına varmayacak ve senin yanında giderek güdükleşen bir ömür sürdürecektim. Eskiden pek çok ahbabımızın olduğunu ama yıllar geçtikçe bunların sayılarının giderek azaldığını sen de fark etmiyor muydun? Bunu gayet iyi anladığın halde bizi sevenlerin neden böyle dağıldıklarını, kapımızı artık neden çalmadıklarını sorduğumda kabahatin bizde değil bizi çekemeyenlerde, onların düzenledikleri komplolarda olduğunu ispata çalıştın. Kimseyi dinlemedin, sadece sen konuştun... Bu gidişle pek yakında burada bir sen, bir ben, bir de o senin her dediğine ağlayan adamla, alkış tutan birkaç kişi kalacaktık; körelmekteydik! İnsanı ihanetle, seni arkadan bıçaklamakla itham etmeden önce biraz düşün de sana asıl kötülüğün bu iskatçılardan* ve şakşakçılardan geldiğini hiç olmazsa şimdi anla. “Bana bayılırdın, ikimizin bu evin eşbaşkanı olduğunu söylerdin!” demişsin. Ayrıldığımıza üzülme Asiye; bundan böyle sen artık tarihi beraberliğimizin eş başkanı değil, onursal başkanısın! Elveda! G [email protected] .............................................................................. ZUHAL AYTOLUN Sanatın kraliçesi vusturya Prensesi Francesca von Habsburg, uzun bir unvan listesine sahip, bir o kadar da uzun soyağacına. Sanat algısı, koleksiyonerliği ve yaşam biçimiyle ilgi çeken prenses Habsburg, aynı zamanda kimi çevrelerce “sanatın kraliçesi” olarak da anılıyor. Prenses Habsburg’u farklı kılan yanı sanata bakışı bir anlamda. Çağdaş sanat çalışmalarına yoğunlaşan ThyssenBornemisza Art Contemporary’nin de kurucusu olan Habsburg'un amacı sanatı salonlardan meydanlara getirebilmek. Geçen hafta “hayatının deneyi” olarak tanımladığı ve kurucusu olduğu vakfın desteklediği “The Morning Line” projesi nedeniyle Türkiye’deydi. 10 yeni bestenin dünya prömiyerinin yapıldığı, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılan Güncel Müzik Festivali’ne de bizzat katıldı. Biz de prenses Habsburg ile The Morning Line’ı ve sanata bakışını, hem de “sosyete güzeli” olarak anıldığı günlerden “sanatın kraliçeliği”ne geçen süreci konuştuk. The Morning Line, Matthew Ritchie’nin bir mimarlık stüdyosu olan Aranda/Lasch ve Arup AGU ile birlikte geliştirdiği bir proje. Daha önce İspanya’da Sevilla Bienalinde sergilenen bu ses pavyonunun İstanbul’daki yeniden inşası çok daha büyük. Tam 8 *Cenazelerde ödenti karşıtı ağlayanlar. A sanatı halka ulaştırma adı altında onu popülerleştirerek sadece seyreltip sulandırıyor. Bu yüzden aklımda hep şu soru oldu: Nasıl olur da son derece sofistike, bilimsel ve ileri teknoloji bir şeyi aynı zamanda seyreltmeden halk için ulaşılabilir, yaşanabilir kılabiliriz? Yenilikçiliğin ilerisindeki böylesi deneysel bir projeyle İstanbul'da olmak da bizim için bir avantaj oldu. İstanbul’la bağınız nedir ve neler gözlemliyorsunuz burada? Burası bir zıtlıklar şehri, o nedenle benim için çok özel. Aynı zamanda arkeolojisini, tarihini, eserlerini çok seviyorum. Çocuklarım kimi zaman benimle yorgunluktan gözlerinden yaş gelene kadar gezmekten sıkılıyor. Onlar için İstanbul, iyi kulüpler ve alışveriş açısından cazip. Buraya aynı zamanda sanat bienalini takip etmek için de geliyorum. Türk sanatçılarla da çalışıyorsunuz. Yeni dönemde radarınıza takılan yeni sanatçılar var mı? Türkiye’de çok sağlam bir sanatsal tavır var. Keşfettiğimiz Türk sanatçılar da var, maalesef isimlerini Türkçeyi beceremediğim için tam söyleyemiyorum. Geçen ay Viyana’da 15 Türk sanatçıyla “Görünmezlik Taktikleri” adlı sergiyi açtık. O da Viyana’dan Berlin’e oradan İstanbul’a gelecek. Ama illa Türk sanatıyla evli değilim. Başka ülkelerle de çalışmalar yapıyoruz. Ütopiksentır Misafir şair BİR ROMANTİKE YANIT Anlatımı kolay Anlamı kalıcı Bir şeye inanmak, sence Maharet. Dinle, o zaman: Ne kolayca anlatılan Ne de anlamı kalıcı Bir şey vardır; Yaşam, bir öpücükten İbaret. Mel Kenne (Selçuk Altun çevirisiyle) İNGİLTERE’NİN İKİNCİ BÜYÜK KOLEKSİYONU Kendi koleksiyonunuz kaç parça ve paha biçilebiliyor mu? Büyük babamın koleksiyonuyla açılan Madrid’teki ThyssenBornemisza müzesinde 1200 parçadan fazla eser var. Ortaçağdan Rönesans’a ve modern döneme kadar eseri içeriyor. Ortaçağ dahil olmak üzere birkaç esere asla paha biçilemiyor. İngiltere kraliçesinden sonra ikinci büyük koleksiyon bizim. Ona biçilecek en iyi değer, belki de paha biçilemez olduğudur. Benim koleksiyonumsa 2002 yılında başladı. Yeni medya ve heykeltıraşlık kriterlerine yoğunlaşmış daha spesifik bir koleksiyon. Peki çocuklarınızın sanata ve koleksiyonerliğe ilgisi nasıl? Kızım, benim 17 yaşındayken gittiğim sanat okuluna gitmek istiyor. Oğlumun arabalara hevesi var, yarış arabası sürücüsü olmak istiyor. En küçük kızım da 10 yaşında ve bir şarkıcı olmak istiyor. Beni ilgilendiren şeyleri, çocuklarıma asla empoze etmem. Kızınızın gitmek istediği okul, sizin hocanızla tartışıp ayrıldığınız Londra Sanat Üniversitesi’ne bağlı Central Saint Martins Sanat ve Tasarım Koleji sanırım. Neydi tartışmanızın sebebi? Ayrılmadım, atıldım. Minimalist bir serginin devamı vardı Tate’de. İngiliz küratör de minimalist sanat kavramını tamamen yanlış anlamıştı. Ben de o zamanlar kızgın bir yeni yetmeydim ve bir sürü punk rockçıyla takılıyordum. Bizler o zaman sesimizi yükseltmeyi ve fikirlerimizi ifade etmeyi tercih ediyorduk. Bir gün dersin ortasında, bence çok berbat olan sergisi hakkındaki gerçek fikirlerimi yüksek sesle söyledim. Sonra da okuldan attılar. Ertesi gün şansıma Time’da çıkan bir makale, küratörü parça pinçik etti, sergisini yerin dibine batırdı. Makaleyi müdüre götürdüm ve tekrar okula kabul ettiler. Her zaman kuvvetli görüşlere sahiptim. Evet, bunları söylemem başımı kimi zaman derde soktu. Ama bir şeylerle ilgili tutkulu fikirlere sahip olduğum için de mutluyum. “Sanatın kraliçesi” olarak anılmadan önce çok da hareketli bir hayatınız olmuş aslında. Dönüm noktanız nedir? Hiçbir dönüm noktası yok, ben hâlâ aynıyım. Hiç de büyümedim. Ancak o zamanlar sahip olduğum enerji çok daha dağınıktı. Şimdi odaklıyorum ve yoğunlaştırarak kullanıyorum. Bu da vakfın ve çağdaş sanat gibi işlerin yapılabilmesi için itici gücü veriyor bana. Gençken, yeni yetmeliğimde sırf insanları provoke etmek için provoke ediyordum. Artık bir misyon için insanları kışkırtan bir kadınım. G Üst düzey yetkiliden acil Az miktarda “DÜZEY” acilliyetten satılıktır. The Morning Line, 19 Eylül’e dek Eminönü Meydanı’nda. metre yüksekliğinde, 20 metre uzunluğunda ve 17 ton ağırlığında siyah kaplamalı alüminyumdan tasarlanan yapı, aynı zamanda yeni bir müzik formu. Üzerinde yer alan 40 hoparlör ve video gösterimi de farklı bir deneyim sunuyor. The Morning Line'ın Habsburg'daki yeri farklı. “Deney” olarak tanımladığı bu projeyle risk aldığını söylese de, onun için özel bir yerde. Çünkü Habsburg, çağdaş sanata yaptığı yatırımlarla tanınıyor. Kurduğu vakfıyla çağdaş sanatta cesur projelerle yoluna devam ediyor. Hatta Habsburg, bu süreci “sanat değil sanatçı biriktirmek” olarak tanımlıyor. Dört nesil koleksiyoner bir ailenin son temsilcisi olan Habsburg, bir röportajında “Yıllarca babam ve dedem gibi bir sanat koleksiyoncusu olma dürtüsüne karşı koymak için elimden geleni yaptım ama bu genlerimde vardı” demiş ve bir süre sonra kişisel sanat koleksiyonunu oluşturmak üzere çalışmalara başlamış. Bir dönem Steve Strange, Michael Douglas, Iggy Pop, Dodi El Fayed’le yaşadığı aşklar konuşulmuş, sonra da New York, Los Angeles ve Londra gece hayatında yaşadıkları. Hatta şarkıcılık, modellik ve sinema oyunculuğu dahi yapmış. Bu yüzden birkaç kişisel soru da yöneltmek istedik. Yaşamındaki dönüm noktalarına dair sorularımıza cevaben, paylaşmak istediği kadarını anlattı. Çağdaş sanatı salonlardan meydanlara taşıyorsunuz. Bu nasıl bir özgürleşme sizin için? Yapmaya çalıştığımız şey aslında engelleri yıkmak ve kırmak. Birçok politikacı, siyasetçi “Sanat halk içindir” diyor, ama aslında Petşop Fotosentır Foto: Mehmet Ünal Camcı: Evin içini gözetleyen. Çaça: Hatırlı kabadayı. Dızdızcı: Bir çeşit dolandırıcı. Misafir çizer: Erdoğan Başol Gereğinden çok tartışarak, doğruluk yitirilir. Top us Topu koruyan, istediği kaleye varır. Geçmiş: Sil. Gelecek: Okunmadı olarak işaretle. Vatandaş: Gönder. C M Y B C MY B Bir kelime bir işlem Sahibinin sesi Argodan al haberi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle