Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 18 NİSAN 2010 / SAYI 1256 ZÜLAL KALKANDELEN eçen hafta bütün dünya medyasına yansıyan bir video, dikkatleri yeniden Irak’taki vahşete yöneltti. Amerikan askerlerinin üç yıl önce yaptığı katliamı gözler önüne seren videoyu, gizli kapaklı olayları belgelerle açığa çıkarmak için çalışan WikiLeaks.org yayımladı. Büyük bir dehşetle izlediğim videoda önce bir Apache helikopterindeki Amerikan askerleri, iki Reuters çalışanının sırtındaki fotoğraf makinelerini silah sanarak ateş açıyor. Bir anda bir sürü insan can veriyor... Bu yetmiyor; katliam sonrası yardım için bir minibüsle gelenleri ve o minibüsün içindeki çocukları da vuruyorlar. Sözcüklerle anlatılamayacak kadar korkunç bir manzara... Ben, bugün bu katliamdan yola çıkarak bazı noktaların üzerinde durmak istiyorum. 1 Olay, 12 Temmuz 2007’de gerçekleştiğinde, ana akım medya tarafından çok farklı aktarılmıştı. Örneğin 13 Temmuz 2007’de The New York Times’ta Alissa J. Rubin imzasıyla yayımlanan haberin başlığı şöyle: “Amerikan güçlerinin Şii milislerle yaptığı çatışmada 2 Iraklı gazeteci öldü.” Haberin devamında Amerikan askeri kaynaklarının açıklaması yer alıyor. Söylenene göre, askerler baskın düzenledikleri sırada saldırıya uğramış ve helikopterden yardım istenmiş. Açılan ateş sonucunda da 9 direnişçi ile iki sivil ölmüş... Olayı baştan sona çarpıtan bu açıklama, acımasızca vurulan çocuklardan hiç söz etmiyor. İşi, gerçeği ortaya çıkarmak olan gazete ise, bu yalan yanlış açıklamayı alıp, hiç araştırmadan haber yapıyor. The New York Times’tan söz edilirken, adının başına genellikle “dünyanın en saygın gazetelerinden” ifadesi getirilir. Oysa Amerika’daki büyük medyanın Irak savaşında sayılamayacak kadar çok günahı vardır. Bush yıllarını Amerika’da yaşamış biri olarak buna tanığım. Amerikan medyası, işgale gidilen süreçte ve savaş sırasında, toplumu yanlış bilgilendirip manipüle etti. Onların elleri çoktan kana bulandı... 2 Ne yazık ki, aynı medya, olayların üstünü kapama işlevini hâlâ sürdürüyor. Örneğin, videonun tüm dünyayı sarstığı gün aynı saatte, CNN.com’da yer alan haber konuları şöyle: Tiger Woods’un hayranlarının sevgisinden duyduğu mutluluk (flaş haber), iPad’le ilgili görüşler ve Jessica Alba’nın evlat edinme arzusu. El Cezire’nin internet sayfasında ise şunlar var: WikiLeaks videosu (ana haber), Peşhavar’daki Taliban saldırısı, Çin’deki maden kazası. Değerlendirmeyi siz yapın.... 3 Irak’taki bu katliama sadece ölen gazetecilerin aileleri ya da Reuters değil, tüm dünyadaki gazeteciler tepki göstermeli. Aslında onlar, Amerikan güçlerinin öldürdüğü ilk gazeteciler de değil. Irak’taki işgal süresince kaç gazeteci öldürüldü? Mazen Dana, Tarıq Ayoub, Taras Prostyuk, Jose Couso isimleri ne ifade ediyor? Onlar da gazeteciydi ve onları da işgal güçleri vurdu. Daha niceleri var; burada saymaya yerim yetmez... 4 Yayımlanan video, tüm dünyanın gözünü bir anda site sunucusu İsveç’te bulunan WikiLeaks’e çevirdi. Aralık 2006’da kurulan WikiLeaks, devlet ve şirket yardımı kabul etmiyor; sadece bireysel bağışlarla varlığını sürdürüyor. Sitenin kurucusu Avustralyalı gazeteci Julian Assange, bu haberin kendilerine tüm maliyetinin 50 bin dolar olduğunu açıkladı. Böyle önemli bir gerçeği ortaya çıkarmak için sadece 50 bin dolar ve tabii gerçek gazetecilik gerekiyor! Bu olay, araştırmacı gazeteciliğin ve bağımsız internet gazeteciliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. 5 Video, 24 saat içinde sadece YouTube üzerinde 1.3 milyon kişi tarafından izlendi. Birçok kişinin de diğer sitelerden izlediği düşünülürse, internetin gazeteciliğinin etkinliği tartışmasız şekilde görülüyor. G G EğitimSen tarafından A www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com nadil tartışmaları Kürtçe özelinde devam ededursun EğitimSen anadilde eğitimin önemini evrensel bir bakış açısıyla ele alan bir kitapçık çıkardı. “Anadilin Öğrenimi ve Anadilde Eğitim” kitapçığı sorunu bilimsel zemine çekerek eğitim hakkı ve eğitim biliminin en temel ilkesi olmasına dikkat çekiyor. EğitimSen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, anadilde eğitimin politik malzeme haline getirilmesinin konu üzerindeki en büyük sorun olduğu görüşünde. Anadilinde eğitim her ne kadar bizim için yerel bir anlam taşısa da kitapçık işi tarihsel ve kültürel boyutta ele alıyor. Aslında anadilinde eğitim hiçbir ülke için yerel bir anlam taşımaz. Çünkü farklı düzeyde de olsa bütün yerellikleri kapsayan evrensel bir gerçekliktir. Anadilinde eğitim hakkı bir ülkede bütün kural ve kurumlarıyla uygulanırken başka bir ülkede siyasal nedenlerle yasaklanmışsa bir yerel politikadan bahsedilebilir. Bu durum eğitim biliminin en temel ilkesi olan anadilinde eğitim hakkının tanınmamasını ya da farklı dil ve kültürlerin kendi dillerinde eğitimöğretim alamamalarının meşrulaştırılmasını haklı çıkarmaz. Kitapta Kürtçenin yıllardır gelişmemiş bir dil olarak gösterildiği bilgisine yer verilmiş. Bunda yıllarca yasaklı konumda olmasının etkisi nedir? Bugün Türkçe dışında en yaygın kullanılan dil Kürtçedir. Ancak yıllarca, bir dilde bulunması gereken bütün özellikler olmasına rağmen Kürtçe siyasi nedenlerle bir dil olarak kabul edilmemiş ve yasaklanmış. Yaşayan bir dili öldürmek isterseniz en etkili yöntem o dili yasaklamak ve konuşulmasını engellemektir. Çünkü dil, konuşuldukça yaşar. Bu anlamda Kürtçenin uzun yıllar yasaklı bir dil olmasının yeterince gelişmemesinde belirgin bir etkisi var. Azınlıkların kullandığı dillerle devletler tarafından resmi olarak kabul edilen diller arasında gelişme ve zenginleşme anlamında bariz farklar var mıdır? Dil, kullanan toplumun kendisine özgü anlam evreninin içinde yaşadığı, yeniden üretildiği ve gelecek kuşaklara taşındığı, canlı bir yapı olma özelliğine sahiptir. Bu anlamıyla azınlıkların kullandıkları ile resmi olarak kabul edilen diller arasında kullanım yaygınlığı, dilin gelişmesi ve zenginleşmesi açısından belirgin farkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Örneğin, resmi dil dışındaki dillerde yazılı ve görsel yayın yapılmasının yasaklanması bile tek başına bu dillerin gelişimi ve zenginleşmesi üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Türkiye’de Kürtçe tartışılırken, Türkçe de diğer ülke dilleriyle birlikte İngilizcenin ve belki bir iki dilin daha artan egemenliğine kurban gidiyor ve küresel anlamda benzer bir akıbeti yaşıyor. hazırlanan “Anadilin Öğrenimi ve Anadilde Eğitim” kitapçığı son zamanların en çok tartışılan konusunu evrensel boyutta ele alıyor... Desen: Betül Yılmaz İlerleyen zamanda dillerin ortadan kaybolması ya da yozlaşması kültürel anlamda toplumlarda ne gibi tahribatlar yaratabilir? Bir dilin yok olmasının ya da yok edilmesinin çeşitli boyutları var. Bugün küreselleşmeyi savunanlar dünyada tek bir dilin egemen hale gelmesinin kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyor. İngilizce, ekonomide ve bilim alanında olduğu kadar, günlük ve kültürel yaşam içinde de sıkça kullanılır hale geldi. Dil emperyalizmi diyebileceğimiz bu durum, egemenliği altına aldığı bütün dil ve kültürleri tehdit etmekte ve toplumda pek çok yönden yozlaşmaya neden olmakta. Bu anlamda yaşanacak en önemli tahribat dilin yapısında ve içeriğinde meydana gelen olumsuz değişiklikler olacaktır. Örneğin zaman içinde kullanılan dildeki yabancı kelimelerin sayısı artacak, bu anlamda dilde önemli aşınmalar yaşanacaktır. Kitapta anadille eğitimle ilgili farklı ülkelerden örnekler verilmiş. Sizce Türkiye bu konuda nasıl bir eğitim politikası belirlemeli? Türkiye’nin eğitim politikasını belirlerken öncelikle bütün dillerin insanlık ailesinin kültüreldilsel mirasının bir parçası olarak eşit derecede değerli olduğunu kabul etmek gerekir. Eğitim emekçileri olarak görev yaptığımız pek çok yerde anadili Türkçe olmayan öğrencilerle karşılaşıyoruz ve bir kısmımız da aynı travmatik deneyimi kendi çocukluğumuzda yaşadık. Ülkemizde farklı dil ve kültürlerin anadili sorunu olduğunu kendi deneyimlerimizden biliyoruz ve sorunun bölünme fobisi ve siyasal kutuplaşma ekseninden çıkarılarak, başta eğitim hakkı olmak üzere temel haklar ve pedagojik ilkeler temelinde tartışılarak makul çözüm modellerine ulaşılabileceğini düşünüyoruz. Resmi dili ve diğer dilleri en iyi şekilde öğrenmenin ön koşulunun kendi anadilini en iyi şekilde öğrenmekten geçtiği bilimsel olduğu kadar, genel olarak da kabul edilen bir gerçekliktir. Bir eğitim sendikası olarak eğitim çalışanlarına anadilde eğitimi korumak için ne gibi görevler düştüğünü düşünüyorsunuz? Sizce Türkiye’deki öğretmenler bu konuda yeterince bilinçli mi? Bir dili korumanın en iyi yolu onun kullanımı önündeki engellerin kaldırılması ve yabancı dillerin anadili üzerindeki egemenliğinin mümkün olduğunca aza indirilmesidir. Çünkü farklı dil ve kültürlerin üzerindeki etkisini her geçen gün arttıran asimilasyoncu uygulamalar bugün bütün dilleri olumsuz etkiliyor. Bu anlamda en önemli görevlerden birisi kuşkusuz eğitim ve bilim emekçilerine düşmekte. Okulöncesinden başlayarak üniversiteye kadar dilin doğru kullanımı ne kadar çok yaygınlaşırsa, kullanılan dil üzerindeki tahribatlar da o kadar az olacaktır. G Zübeyde Kılıç WikiLeaks olayı Bilimsel zeminde anadilinde eğitim DENİZ ÜLKÜTEKİN C M Y B C MY B