16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 NİSAN 2010 / SAYI 1256 11 Acaba benden artist olur mu? IŞIL ÖZGENTÜRK SELÇUK EREZ Kaddafi’ye neden benzesin? İ srail Dışişleri Bakanı Liberman, geçenlerde Başbakanımızın giderek Kaddafi’ye (ve Chavez’e) benzediğini ileri sürmüştü. Bugün, Sayın Liberman’ın yanıldığını, Recep Tayyip Erdoğan’ın Kaddafi’ye neden benzemediğini açıklayacağız: 1. Kaddafi: Darbeci bir albaydır. R. Tayyip: Sadece bir yedek subaydır. 2. Kaddafi: 197080 yılları arasında İdi Amin’e, IRA’ya ve ve diğer terörist örgütlere silah ve para sağlamıştır. 1988’de Londra’dan New York’a gitmekte olan Pan American uçağına bomba yerleştiren Libyalı görevliler uçağı havada patlatıp İskoçya’da Lokerbie’ye düşmesine yol açmışlardı. O zamanlar suçlamaları kabul etmeyen Kaddafi, sonra değişmiş, 2001’de bombacıları yollayarak duruşmalarının yapılmasına olanak sağlamış, bunlardan biri ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Kaddafi, sonradan bu uçak düştüğünde ölenlerin ailelerine milyonlarca dolar tazminat ödemeyi de kabul etmişti. Bütün bu olumlu gelişmelere bakıp “Kaddafi değişti” diyenlerin sayısı az değildir. R.Tayyip: “Tutturmuşlar, 'Laiklik elden gidiyor'. Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu” dediğinde soruşturma açılınca, “O Tayyip değilim. Ben artık yeni bir Tayyip'im” diyerek savunmuştu kendisini. Onun sonradan da tekrarladığı “değiştim” sözlerine inanan da var, inanmayan da. “Hele şu anayasa plebisiti bitsin, ardından RTE, Kaddafi gibi 40 yıl iktidarda kalsın da inanmayanlar onun nasıl da değiştiğini görürler” diyenler de var. 3. Kaddafi: “İsrail’in atom bombası sahibi olmasına ses çıkarmıyorsunuz da İran’a neden baskı yapıyorsunuz?” demiştir. R. Tayyip: “İsrail’de de nükleer silahlar var. İran’a bu yönde uyarı yapanlar İsrail’e aynı uyarıyı yapmıyorlar” demiştir. 4. Kaddafi: Uluslararası Ceza Mahkemesi Sudan cumhurbaşkanı Beşir’i Darfur kıyımından sorumlu olarak yargılamak istediğinde, bunu kabul etmediklerini söylemiştir. R. Tayyip: “Darfur’da soykırım olmamıştır” demiştir. 5. Kaddafi: Suudi Arabistan kıralını sevmez, “ABD’nin uşağı” olarak niteler. R. Tayyip: Suudi Arabistan kıralını çok sever, katiyyen böyle şeyler söylemez. 6. Kaddafi: Ülkesindeki bir şirketi, İtalyanın ünlü futbol takımı Juventus’un ortağı yaptırmıştır. R. Tayyip: Türk Hava Yolları, Barcelona ile Manchester United takımlarının sponsoru olmuştur. 7. R. Tayyip: İETT ve Erokspor’da futbol oynamıştır. Kaddafi: Kendi değil oğlu El Saadi futbol oynamıştır. 8. Kaddafi: Bütün Müslümanların imamı olduğunu açıklamıştır. R. Tayyip: Sadece sıradan bir İmamhatip mezunudur. Şimdi bütün bunlara bakıp iütfen söyleyin: Recep Tayyip Erdoğan’ın Kaddafi’ye benzediği nasıl ileri sürebilir? G [email protected] Belki de New T abii bu soruyu sormamın bir nedeni var, ünlü olmadığım için benim fotoğraflarımı çekmemişler ama saçlarımı Elidor saç markasının birlikte çalıştığı kıvırcık saç uzmanı Oidad yaptı. Oİdad’ın ailesi Harputlu, daha sonra Mardin’e oradan Beyrut’a 1969’da Amerika’ya göç etmişler. Benden söylemesi bu dünyada artık kimse yerinde oturmuyor. Oidad’ın şimdi 70 tane sadece kıvırcık saç üzerine uzmanlaşmış kişilerin çalıştığı kuaför salonu var. Arapçası mükemmel ve kıvırcık saçları çok güzel, benimki pek güzel olmadı, daha doğrusu onun yaptığını ben iki dakikada yapıyorum, (aslında benim yaşımda kıvırcık saç pek hoş olmuyor) ama gene de “şükran” demeyi ihmal etmedim. Bitmedi, daha sonra hani Hollywood’da çekilen filmlerin kamera arkası çekimlerinde görürsünüz, baş oyuncular bir karavana girer ve makyajları orada yapılır, eh bizimki de orada yapıldı. Bu arada artist olmak çok iç açıcı değil, sıradan bir makyaj için yarım saat put gibi duruyorsunuz, hadi bana bay bay… Şimdi ilginç bir gözlemimden söz edeceğim. Belki de New York’ta yaşayanlar sağlıklı beslenme denen olgunun fazlasıyla peşine düşmüşler, epeyce yer dolaştım iki tane McDonald’s gördüm ve herkes incecik. Uzun bir yol geldim ya, bir ara acaba Paris’te miyim diye düşündüm, ama durum bu, anlaşılan New York zengin, fast food beslenme sanırım orta Amerika’da hâlâ hüküm sürüyor. Hay Allah moda yazarı olmaya niyet etmiştim, yeni trendleri yazacaktım. Birincisi bu yıl kimse düz ayakkabı giymeyecek, en az 18 pont ayakkabı olmazsa olmaz. Bir ara ben bu kadar yüksek ayakkabılarla caddelerde koşar adım yürüyen kadınlara dalıp gitmişim, birileri beni uyardı, “Işıl burası Amerika yanlış anlaşılabilirsin ve kendini karakolda bulursun.” Tamam bakmıyorum. York’ta yaşayanlar sağlıklı beslenme denen olgunun fazlasıyla peşine düşmüşler, herkes incecik. Uzun bir yol geldim ya, bir ara acaba Paris’te miyim diye düşündüm. Ama durum bu. Bir ara 18 pont topuklu ayakkabılarla caddelerde koşar adım yürüyen kadınlara dalıp gitmişim. Bara giriyoruz ve ilk şaşkınlık, barın tavanında siz deyin 8 bin ben diyeyim 10 bin tane her renk ve bedende sutyen asılı. Fotoğraf çekmemize izin vermediler ben de olayı bizim Semih Poray’a anlattım, o da bana “adresi verirsen sana bunun karikatürünü çizerim,” dedi, mecburen ve severek verdim. Dövmeli dövmeli adamlar, bikinisinin üstüne kot çeket giymiş, kısacık şortlu kızlar ve muhteşem bir contry müziği… Ben sigara paketimi çıkarıyorum dövmeli adam kapıyı işaret ediyor, tamam tamam ben de içmem ama bu sutyenlerin hikâyesi nedir bir anlasak. Efendim bu bir bahis meselesiymiş, gece ilerleyip kafalar iyi olunca, kadınlardan izin alınarak bahis oynanıyormuş, mesele şu kadının sutyeni şu numara ve rengi şu, bilen epeyce bir para alıyormuş ve sutyen tavana asılıyormuş. Peki, kadınların bundan çıkarı ne? Maksat eğlence, ayrıca “benim de orada sutyenim var” diye övünenler varmış. En ilginç hikâyelerden biri şöyle; şimdi dolgu sutyenler var ya, kadının biri onu giyip bara gelmiş, bahis başlamış herkes kadın için epeyce yüksek rakamlar söylüyor, kadın gözüne kestirdiği birine göz kırpmış ve eliyle 38 işarete yapmış, neyse ki, sadece bar sahibi görmüş ve karışmamış, o adam 38 demiş, millet adamı dalgaya almış sonunda kadın sutyenini çıkarmış ve görmüşler ki, takviyeli sutyen, hayda bir kapışma başlamış, kadıncağız da başlamış ağlamaya onun üstüne toplanan bütün paralar kadına verilmiş ve bir yıl içki sana bedava demişler. Başka muzip bir kadında üst üst dört sutyen giyip gelmiş ve tek tek çıkarmaya başlayınca bahis iyice karışmış. Barda asılı olanlar sadece sutyenler değil, onlarca işçi kaskı da duvarları süslüyor, meğer onlar buraya gelen işçi müşterilerin kasklarıymış, ölenler olduğunda aileler getirip kaskı duvara astırıyorlarmış, ruhu şenlensin diye. Biz tabii bu hikâyeleri duyunca usuldan tüymeye başladık, hayır sandığınız gibi endişeden değil, bizi New York’un tap bir restoranında bekliyorlar. Açıkça söyleyeyim sutyenli bar çok daha eğlenceliydi. On yıllık vizem var artık sık sık New York’a gitmeyi düşünüyorum. Burada hiç yabancılık çekmedim çünkü herkes yabancı. G [email protected] SUTYENLİ BAR Eh, artık heyecanla beklenen maceramızı anlatmaya başlayayım. Efendim, artist makyajlarımızı yaptırıp, saçlarımızı kıvırttıktan sonra kankamla biraz ortalıktan kaybolmaya karar verdik. Yürüyoruz, erik ağaçları çiçek açmış, dört katlı evler, eski bizim rejansa benzeyen lokantalar, kitap okuyanın, yazı yazanın pek bol olduğu kahveler... Yürüye yürüye kentin ilk kurulduğu mahallelere geldik. Hudson Nehri’nin kıyısında muhteşem derme çatma dükkânlar, neler var bir bakalım dedik. Vay canına bu dükkânlar sanki kuyumcu dükkânı, iki koruma kapıda bekliyor. Makyajlarımız tamam, saçlar havalı ya, bize pek ters bakmadılar ve biz de şöyle bir giysi fiyatlarına göz atmaya başladık, küçücük bir ipek bluz 5000 dolar, bir blucin muhtemelen Türkiye’de yapılmış 800 dolar, bunlar bildiğimiz o çok ünlü markalar değil, bunlar şu parti kızı Paris Hilton’un, Hoolxor artistlerin mağazaları, hop hemen oradan kaçar gibi uzaklaşıyoruz. Bu arada Hudson Nehri’ne bakan muhteşem bir otel görüyoruz, hemen alt katında açık bir teras var. Kankamla kaç para olursa olsun verip şurada da birer içki içip sigara tüttürelim diyoruz. Tam masaya kuruluyoruz, sigaraları çıkarıyoruz ve bir garson yüzünde gayet küçümseyici bir ifade burada sigara içemeyeceğimizi söylüyor ve bize hemen yan sokaktaki rastgele atılmış sandalyeleri gösteriyor. Acayip bozuluyoruz, sokaktaki sandalyelere oturur oturmaz benim gözüme tam karşıdaki bir bar çarpıyor, önünde her çeşit marka motosiklet, hayli tuhaf afişler, “Kalk kızım” diyorum, “Şu bara gidiyoruz, içimden bir his orasının tam bize göre olduğunu söylüyor. Ayrıca orada mutlaka sigara içiliyordur.” Espirisentır Misafir şair Yalnızlığa inanan bir kadın doğum gecesini kutladı: Makyaj yapıp yattı. *** Ben bunca yılı pencere önünde saksı olarak geçirseydim. Sizin olsun şu, bu su bile istemezdim. *** Güneş doğuyor. Dünya bir kez daha yıkanıyor. Süreyya Berfe (Toplu Şiirler) Sınırlı miktarda ışık ve gölge ihtiyaçtan satılıktır. Ortak da olabilir. Off the record Ne ayak ulen? Tırnak içinde söylüyorum “pedikür..” Misafir çizer: Ergin Gülen Fotosentır Petşop Ressamdan satılık Argodan al haberi KAYIŞ AŞIRMAK: Hile yapmak. HİNDİ: Kolaylıkla aldatılan zengin. Topus “Stada gitme zamanı.” Foto: Mehmet Ünal Sahibinin sesi G Geciken adalet, adaletsizlik getirir. G Onlar haindi: Onurlu insanlar. “Puanları toplama zamanı.” C M Y B C MY B “Gol seyretme zamanı.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle