16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 NİSAN 2010 / SAYI 1255 9 Yenilikten çok orijinallik peşindeyiz KURBAN ŞİRİN GÜVEN oksanlı yılların önemli “rock/hard rock” müzik gruplarından Kurban, 5 yıllık bir aranın ardından 4. stüdyo albümü “Sahip”le tekrar sevenleriyle buluşuyor. Onlar yıllar geçse de sert müzik yapmaktan, isyankâr şarkılar söylemekten hiç vazgeçmemişler. Çünkü Deniz, Kerem, Burak ve Özgür’den hangisi daha çok bağırmak istiyorsa onu serbest bırakmışlar. Onların deyimiyle diğer birçok topluluğun yaptığı gibi bastırmamışlar ve şarkılarıyla dünyanın nasıl bir halde olduğunu anlatmaya devam etmişler. Günü yakalamaya değil, kalıcı olmaya çalışmışlar. Gerisi gruptan Deniz Yılmaz’dan... “Sahip” ile dinleyicilere ne anlatmak istiyorsunuz? İnsanın yaradılışından bugüne kadar süren iyi ve kötü arasındaki müsabaka, kötünün neden ve nasıl galip geldiği, insanın her gittiği yere taşıdığı sönmeyen ateşi; cehennem... Bunları anlatıyoruz biz. Yani kötülerin hüküm sürdüğü cehennem gibi bir dünyada mı yaşadığımızı düşünüyorsunuz? Gazete okuyor ya da televizyon seyrediyor musunuz? Daha ne söyleyelim ki? Durum ortada... Şarkılarınız bu anlamda “aman dikkat, dünya kötü” uyarısı mı yapıyor? Kurban Durumumuzun biraz keskin bir biçimde 4. stüd yo derlenmiş anlatımı diyelim. Biz sadece durumun a l b ümü “S ciddiyetini, dünyanın nasıl bir halde olduğunu ahip”i anlattık. yayınla dı. Albü Bildiğim kadarıyla grubun isim babası da m sizsiniz. Bu ismi neden seçtiğiniz konusunda “iyi” ve “kötü” “Kendimizi kurban gibi görme, müzikte Haziran istediğimizi yapamayacağımız korkusu. Bu 2005’ten, Aralık arasınd aki pop piyasasında biz kesin kurban oluruz 2006’ya kadar dedik. Aynı zamanda kardeş anlamına da ayrıydınız. Grup yarışma y ı geliyor” demiştiniz. Gruba isim verme neden ayrıldı? ve aşamasında düşündüklerinizi anlatır Sonra tekrar “kötü”n ün mısınız? birleşme kararını “Kurban” televizyon programları ve nasıl verdi? neden h e p galip gazete manşetlerinden ötürü, (…. kurbanı Ruh, beden ve oldu gibi) bizim açıkladığımız anlamdan geldiğin akıl sağlığımızı i çok daha büyük bir anlam kazanmış bir yıpratan bir iş a isim. yapıyoruz. Bazen nlatıyor ... Genelde müzik grupları yıllar yaptığımızın ağırlığı geçtikçe tarzlarını biraz altında ezilme yumuşatıyorlar. Sizse sanki biraz durumuna gelebiliyoruz sertleştirmişsiniz müziğinizi... Yani Sahip önceki ve bu basınç Kurban albümlerinden biraz daha sert geldi bana... bulunduğumuz durumdan kurtulmamız gerektiğini Şarkıları ortaya çıkaran unsurlar arasında haykırıyor. Kenara çekiliyoruz, durup bekliyoruz ve yoğunluk ve şiddet de bulunur. Şarkının içeriği ve söylenenlere aldırmıyoruz. Duruma göre ya hep dinamizmi o şarkının aynı zamanda “sound”unu duruyoruz ya da gücümüzü topladıysak devam da doğal olarak belirler. İçimizdeki hangi Deniz, ediyoruz. Biz ikinciyi yapmayı başardık gibi Kerem, Burak ve Özgür daha çok bağırmak görünüyor şimdilik. istiyorsa, onu serbest bırakıyoruz. Diğer Son albümünüzden bu yana 5 yıl geçti. Neden birçoğunun yaptığı gibi bastırmıyoruz. bu kadar uzun bir ara verdiniz? ADNAN BİNYAZAR Tüketilmiş yaşamlar U çağa biniş kapısında beklerken birey olmaktan çıkıp, homurtulu kıpırdanışlarla devinen kalabalığa dönüşüyor insan. Sessiz olanlar, başlarında sarı giysili görevlilerin dikildiği tekerlekli sandalyelerindeki yaşlı kadınlar, erkekler... Ellerinde sıkı sıkı tuttukları yoksul torbasını andıran kırışık poşetlere nasıl da sıkı sıkı sarılımışlardı!.. İki üç yıl kadar önce de, sessizliklerinin karanlığı yüzlerine vuran o insanlara Berlin’in, Türklerin yoğun yaşadığı Turmstrasse semtinde rastlamıştım. Başlarında görevliler yoktu; biraz daha iyi olan, öbürüne yardım ediyordu. Tekerlekli sandalyelerini bir masada otururcasına karşılıklı ya da yan yana getirmiş, oradan gelip geçenlerde, sanki yitirdikleri gençliklerini arıyorlardı. Aradığım yeri sordum birine. Toparlayıp bir şey söyleyemedi. Çok değil, on beş yirmi yıl önce kimi maden ocaklarında dağ deliyor, kimi araba onarım yerlerinde çekiç sallıyor, kimi depolarda yük taşıyordu... Almanya’nın fabrikalarında, bizde “parça başı” ya da “götürü” anlamına gelen akkord diye bir çalışma düzeni vardı. Çok iş çıkaran üç beş kuruş daha fazla alırdı. Otomotiv sanayi gelişip, insan gücünün yerini robotlar aldıkça sanırım bu yöntem artık eskisi kadar yaygın değil. Batı ülkelerinin çoğunda işsizliğin tavana vurmasının nedeni de bu. Aynı işi tekdüze hareketlerle yapanların omurları arasındaki geçişme uçları bir süre sonra un ufak oluyor. Omur aşınması denen bu hastalığa tutulan işçi, yaşlılığında artık yürüyemeyip tekerlekli sandalyeye bağımlı kalıyor. Sessizler, bu hastalığın kurbanları... Kapitalist düzen, ürettiğinin getireceği kazanca bakar. Bizde de, çalışma ortamının yaratacağı ölümcül hastalıklar biline biline, beslenme olanakları kısıtlı nice insan oralarda gece gündüz çalıştırılıp sakata çıkarılmıyor mu?.. Emekli olunca, yeterli emekli paralarıyla yeni bir hayat düzeni kurup, dünyanın bir başından öbür başına gezilere çıkarlar. Hayat onlarındır artık, yaşamanın tadını çıkarırlar... Onlarda aile düzeninin çöktüğü sanılır; oysa tam tersine, karı kocalar, bir hayatın ahlaki sorumluluğunu taşıyarak; birbirlerini ağırlar, azizler, el üstünde tutarlar. Ya, Alman gazeteci Walraff’ın “Ganz unten” dediği “en alttakiler”, yani bizimkiler?.. Onca emekten geriye ne kaldı onlara?.. Yılda bir kez bile gidemedikleri, yıkıntıya dönmüş yazlıklar, kuş uçmaz kervan geçmez köylerine kondurdukları muhtarınkinden yüksek konaklar, büyük kentlerin kıyıcığında cinayetlerin işlendiği, nerdeyse her gün bir genç kadının tecavüze uğradığı mahallelerde kapısını kimsenin aralamadığı kör pencereli evler... Onlar, işçilikteki köleliklerine, emekliliklerindeki hastalıklarını, yalnızlıklarını, bir kenara itilmişliklerini de kattılar. Kimseye değil, sana soruyorum; Avrupa’nın ekonomisini doruklara ulaştıran Anadolu köylüsü! O koca kentlerin kıyıcığında çektiğin iç acılarından seni kim kurtaracak!.. Yüzyıllarca önce “İşçiler uyanın!” diyenler, bütün dünyada o gencecik bedenlerin bir gün öyle olacağını bilerek konuşuyorlardı. O gün, patronların bir parmak balına kanıp, doğru söyleyenlere ‘kışkırtıcı’ diyorlardı işçiler. Bugün ise, tekerlekli sandalyelerinin tutsaklığında çağdaş köleler olduklarının bilincinde bile değiller... G [email protected] D Benim askerliğim 15 ay sürdü. Grup tekrar bir araya geldikten sonra ben askere gidene kadar konser verdik. Geri kalan zaman yine konser vermek, eldeki yeni malzemeden bir bütün ortaya çıkarmak, çıkanları kayıt etmek ve sunma aşamasına getirmekle geçti. Her şey gibi müzik de çeşitleniyor ve değişiyor. Mesela elektronik müzikle uğraşan birçok topluluk çıkıyor her gün. Bu anlamda yaptığınız müziği günün müziği olarak tanımlıyor musunuz? Yenilikten çok orijinallik peşindeyiz. Kalıcı olabilmek, günü yakalamaktan daha ön planda bizim için. Türkiye’deki müzik gruplarını nasıl buluyorsunuz? Birçok amatör grup, elindekiler olgunlaşmadan albüm yapma peşinde. Doğru kaynaktan, yeteri kadar beslenip, her gün müziğine malzeme katabilen sayılı grup var. Kurban’ın müzikten beklentisi, isteği nedir? Müzikten beklentimiz yok, müziğe katkıda bulunulmasını istiyoruz sadece. Sevenlerinize buradan ne söylemek istersiniz? Belli ki Kurban’ı özel yapan, özel insanlardan bahsediyoruz. Biz de onları seviyoruz. G Çocukların bildiri ve proje konuları İyi şeyler önce çocuğun hakkı FİGEN ATALAY ürkiye Çocuk Hakları Kongresi, Aile ve Çocuktan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Çocuk Vakfı, İstanbul Üniversitesi ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu işbirliği ile 2628 Kasım 2010 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek. “En iyi şeyler önce çocukların hakkıdır” düşüncesi ile yola çıkan 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi’nin vizyonu, Türkiye’de çocuğa öncelik verilmesi ve çocuğun birinci gündem durumuna getirilmesini sağlamak. Çocuk hakları konusunda kamuoyu bilinci yaratılması, toplumun tüm kesimlerince çocuk haklarının bilinmesi ve çocukların haklarını daha fazla kullanmasına katkı sağlayacağı düşünülen 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi ile T önceliğin çocuklara verilmesi yönünde yasal ve idari alanlarda yapılması gerekenlerin, geniş katılımlı bir kongrede tartışılması hedefleniyor. Kongrede çocuklar 16, yetişkinler 24 başlık altında bildiri ve proje sunabilecek. Kongreye 918 yaş grubu çocuklar bildiri ve projeleri ile katılabilecek. Kongre için çocuk ve yetişkinlerden oluşacak seçici kurul ve değerlendirme kurulları görev yapacak. Kongrenin çocuk ve yetişkin sözcüleri olacak. Kongre Genel Kurulu çocuk ve yetişkin eşbaşkanlarca yönetilecek. Kongre sonunda çocuk ve yetişkinler tarafından iki ayrı bildiri yayımlanacak. Bildiri ve proje özetlerinin son kabul tarihi 15 Temmuz 2010. G Laterna Magica Mucizeler Atölyesi, 1017 Nisan ve 81629 Mayıs tarihlerinde Floryalı çocuklarla buluşuyor... Florya Koleji Bilim ve Sanat Atölyeleri, Robotik, Ebru, Ahşap Oyuncak/Kukla ve Sihir başlıkları altında 46 ve 712 yaş grubu çocukları bekliyor. G C M Y B C MY B Mucizeler Atölyesi Florya’da 1. Güzel bir dünyada yaşama hakkında ne düşünüyorsunuz? 2. Önce sağlıklı büyümek: Niçin? 3. Eğitimde fırsat eşitliği (Nitelikli eğitim aldığınızı düşünüyor musunuz?) 4. Koruma altındaki çocuklara karşı ödevlerimiz nelerdir? 5. Çocuklar işgücü mü? 6. Engelli çocukların hakları 7. Çocuklar yargılanmalı mı? (Bir çocuğu sanık sandalyesinde gördüğünüzde ne düşünürsünüz?) 8. Savaşlar, çocuklar ve barış 9. Çocuk ve demokrasi (Çocukların oy hakkı olmalı mı?) 10. Çocuklar için en önemli haklar hangileridir? Neden? 11. Çocuklara ayrımcılık yapılıyor mu? 12. Dünya çocukları için neler yapmak istersiniz? 13. Dünyanın geleceği için hayalleriniz nelerdir? 14. Sizi ilgilendiren konularda görüşünüz alınıyor mu? 15. Çocuk dostu okul konusundaki düşünceleriniz nelerdir? 16. Çocuk dostu şehir konusunda ne düşünüyorsunuz? 17. Büyükler de hata yapabilir. (Örnek verebilir misiniz?)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle