16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 NİSAN 2010 / SAYI 1255 7 Biz iyi filmler yapıyoruz Yeni Sinema Hareketi, dertleri gerçekten sinema yapmak olan, başarılarını yurtdışındaki festivallerde pek çok kez kanıtlamış ama gişede değerleri pek bilinemeyen yönetmen ve yapımcıların güç birliği. Sanat filmi yaptıkları için aşağılandıklarını, filmlerini seyirciyle buluşturamadıkları için yalnızlaştıklarını söylüyorlar. Onun için bir aradalar. Hedeflerinden biri kendileri gibi sinema tutkunlarına kapısı her zaman açık olan bir sinema merkezi kurmak. Onun için henüz vakit var ama ilk adımları 23 Nisan’da sinemaseverleri kendi filmleriyle buluşturacak olan Yeni Sinema Günleri. Soldan sağa: İnan Temelkuran, Selim Evci, Nadir Öperli ve Pelin Esmer. Fotoğraf: UĞUR DEMİR eni Sinema Hareketi Türkiye’de sinema anlayışını değiştirmek üzere toplanmış bir grup. İçlerinde iyi yönetmenler, iyi yapımcılar var. Onlar Türk sinemasının değişen yüzleri. Sanat filmi yapıyor, sinemayı salt sanat olarak görüyorlar. Onları bir araya getiren de bu. Pek çok sıkıntıları var. Filmlerinin gişede kaç gün kalacağından emin olamadıkları dağıtım koşullarını, “sanat filmi izlenmez” önyargısını değiştirmek öncelikli hedefleri. Bunun için de ellerini taşın altına koymaya hazırlar. Biz de Yeni Sinema Hareketi’nden Pelin Esmer, İnan Temelkuran, Selim Evci ve Nadir Öperli ile buluştuk, hareketin dayandığı noktaları ve amaçlarını konuştuk. Yeni bir sinema topluluğu nereden icap etti? Nadir Öperli: Son iki üç yıldır sektörde epey bir canlanmayla birlikte genç bir sinemacı kuşak var. Geçmişten farklı olarak sadece yönetmenlerde değil yapımcı tarafında da aynı heyecan var. Ama bu heyecana destek olacak yapılar yok. 90’ların ikinci yarısında bizim de referans verdiğimiz Nuri Bilge, Derviş Zaim, Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustoğlu kuşağı gibi biz de yalnız başımıza sinema yapmaya başladık. Biraz bu yalnızlığın dışına çıkıp bir arada durup, bu bir aradalıkla enerjimizi uzun süreye yayıp daha iyi şeyler yapabilir miyiz? Sinema yapmanın koşullarını iyileştirebilir miyiz derdi ve ihtiyacıyla böyle bir oluşum doğdu. Peki nasıl bir araya geldiniz? N. Öperli: Festivallerde karşılaştıkça hepimizin benzer sorunlar yaşadığını, SİNEM filmlerimizi çektikten sonra yine benzer sıkıntılar içine girdiğimizi gördük. Bu isDÖNMEZ ter istemez dayanışma ihtiyacı doğuruyor. Resmi olmayan toplantılarla bir araya geldik. Sorunları konuşurken, birlikte durma ihtiyacı fikir olarak başladı bunu bir şekilde hayata geçirdik. Ortak bir duruşu olan sinemacılar olarak buluştunuz yani? Pelin Esmer: Sinemasal yaklaşımlarımızda bir ortaklık yok aslında. Grupta hayat görüşleri farklı, farklı düşünceleri olan kişiler var. Ortak olan üretim ve dağıtım konusunda yaşadığımız sıkıntılar. O noktada akıl birliği yapıp, öneriler getirip, bazı sonuçlara varmak amacımız. Ama meslek birlikleri yapamadı, onların yapamadığını biz yapalım gibi bir derdimiz de yok. Sonuçta bizim işimiz film yapmak. N. Öperli: Tek başımıza olsaydık hiçbirimiz meslek birliklerine girip aktif olmaya çalışmayacaktık ama toplantılardan sonra bir eğilim oluştu. Filmyön’ün seçimlerinde bizden 5 kişi yönetim kuruluna girdi. Bu biraz da motivasyon sağlıyor. Yalnız olmadığın için bir araya gelip konuşmak daha kolay. P. Esmer: Demek ki doğal bir ihtiyaçmış bu. Biz bir şey kuralım diye olmadı aslında o kadar doğal gelişti ki… Benim anladığım bu doğal bir süreçte geliştiği için şu kişi olsun ya da olmasın gibi bir durum olmamış. P. Esmer: Tek kriterimiz bir film yapmış olmak. Ama mesela Feriye’de film günleri düzenlemek şu an önceliğimiz. Genişledikçe hareket etme alanı kısıtlanıyor ve yavaşlıyor. Bu halde bile zorlanıyoruz. Kimseyi dışlamıyoruz, özellikle çağırmadığımız kimse de yok. Mesela Nuri Bilge, Reha Erdem gelip dışarıdan destek olmak istediklerini söyledi. Sinema günleri olacak 23 Nisan’da. Bu süreç nasıl oldu? P. Esmer: Hepimizin filmlerin dağıtım aşamasında göbeği çatlıyor. Bir şekilde filmlerimizi izlemek isteyen insanlarla buluşamadığımızı fark ettik. İ. Temelkuran: Ben tek başıma uğraşıyorum, gazetelere ilan veriyorum ama bir anda mail geliyor, nerede oynuyor diye. Biraz da insanlar kolaycı. İlle de gözlerine soka soka gazetede tam sayfa ilan, billboard’da olsun istiyor. P. Esmer: Onun için bari biz istediğimiz yerde bunu başlatalım dedik. Feriye Sineması’nda gösterim yapılmıyordu ama Y film göstermek için her türlü donanıma sahip bir yer. Biz bizim filmlerimiz var göstermek istiyoruz dedik, sağ olsun Nida Karabol da kırmadı. Feriye’de 17 günlük film gösterimleri olacak. Bir şekilde filmi kaçırmış, görmek isteyen insanların filmleri görebileceği, bizim seyircilerle konuşup görüşebileceğimiz bir mekân olacak. O zaman sinema günlerinin sürekliliği de olacak yani. P. Esmer: Bunu da bir sonraki adımımızın başlangıcı olarak görüyoruz. Biz sinema yapmak isteyenlerin, sinemayla uğraşanların bir araya geldiği, tartışabildiği, bazı fikirler, çözümler önerebildiği ve de filmlerimizi vizyondan kalktı kalkmadı stresi yaşamadan gösterebileceğimiz bir merkez kurmak istiyoruz. İ. Temelkuran: Gelecek sezondan itibaren. Şu an sponsor görüşmelerimiz sürüyor. S. Evci: Benim için de bir sınav niteliğinde olacak sinema günleri. Ne kadar katılım olacak görmek istiyorum. N. Öperli: Ama izleyici yaratma meselesi çok uzun dönem li bir şey. Bir süreklilik sağlamamız lazım. İzleyici bir süre gelse de gelmese de Feriye bu şekilde kalsın istiyoruz. Seyirci her zaman böyle filmler izleyebileceği bir salon olduğunu bilsin. Dağıtım sorunlarından başka neler var? P. Esmer: Aslında her şey birbirine o kadar bağlı ki. Filmi çekiyorsunuz ama olay bitmiyor. Esas oradan sonra başlıyor. S. Evci: Bu insanlar neden kendini yalnız hissediyor diye sorgulamasını istiyorum ben insanların. Bunun içinde birçok şey var. Eğer yalnız olmadığımızı hissetmesek bir araya gelmezdik. İ. Temelkuran: Gerçek hayatta bir sorunla karşılaşıyorsun ve o sorunu çözecek elinde bilgi yok. Hiç bilemediğin bir şeylerin cevabını karşılık beklemeden bulabilmek çok önemli bir şey bence. Bu çok önemli bir bilgi oluyor o anda. Oralarda yaşanan yalnızlıklar var, işte onları başkaları yaşasın istemiyoruz. Nuri Bilgeler de yaşadı bunu. Evet yaşadı ama onlar aktarmadılar. Kötü niyetlerinden değil, ulaşamıyorsun. Ama bize gelsinler, sorsunlar burada. Film çekmeye karar veren biri kapınızı çalabilecek yani. S. Evci: Tabii ki. Biz kimsenin seyretmediği sanat filmleri yapıyoruz. Bu da önemli bir mesele. Bu da bir aşağılanma durumu. Bu da bir yalnızlık. Yaptığın film 40 tane festivale gidiyor, o festivallerde kendini yalnız hissetmiyorsun ama buraya döndüğünde burada tuhaf bir aşağılanma var. N. Öperli: Biz de buna karşı “bizim filmlerimiz değerli” diyebileceğiz. Ve film yapmak çok zor bir şey. Bunu diyebilmek için ille de 20 kişiye ihtiyaç var mıydı? S. Evci: Sadece bu coğrafyaya özgü bir film olsa, ben de diyeceğim ki rezalet bir film. Ama dünyaya gittiğinizde yaptığınız işin değerini görebiliyorsunuz. O zaman başka bir bakışın da olduğunu fark ediyorsun işte. N. Öperli: Pek çok şey gibi filmler de hızlı tüketilmeye başladı. Bizim filmlerimiz daha uzun dönemde seyirciye ulaşabilecek filmler. Bir hafta sonu gidip de yüz binlerce insanın izleyebileceği filmler değiller. İ. Temelkuran: 56 yıl önce İstiklal Caddesi’ne çıktığım zaman bir Fransız filmi bir de başka bir ülkenin filmini görürdüm. Şimdi yok. 180 ülke var dünyada. Her ülkenin sineması var ama biz bunları görmüyoruz. Sürekli içimize kapanıyoruz, aynı şeyleri konuşuyoruz. Kendi kendine debelenen bir ülke olduk. S. Evci: Hatta belki de az önce bahsettiğim bu aşağılanmanın devlet kurumları tarafından da yapıldığını söyleyebilirim. P. Esmer: İnsanlar entelektüellikten çok korkutuldu. Yaptığımız işin belli bir altyapı gerektirdiği aşikâr. İyi okumak, çok film seyretmek, etrafa iyi bakmak gerekiyor. Ve bundan utanmamak gerekiyor. S. Evci: Üretiyoruz. İçimizde bir inat var sinema yapmak için. N. Öperli: Bizi bir araya getiren nedenlerden biri bu. Sinemayı başka bir şeye ulaşmak için araç olarak görmememiz. Otosansüre doğru gidiyoruz Sorunlar devam edecek RTÜK’le ilgili sıkıntı nedir? İ. Temelkuran: Dağıtımla birlikte sansür meselesi de var. Ben bir film yaptığım zaman, ana kanallarda filmim küfürlü olduğu için oynatamayacağımı biliyorum, belli bir saatten sonra da değil. Her tarafı biplenir, kanal sahibi ben bu filmi ne yapacağım; almam diye düşünüyor. Bu kanunlarla haksız sayılmaz. Dolayısıyla bir sonraki filmi yapman da zorlaşıyor. Senin filmi satman zorlaşıyor. Bu yüzden dava açıyoruz. En azından kanalların şifreli halinde ben evimde sinemeya gitmiş oluyorum, en azından orada filmlerin kesilmesini istemiyorum. N. Öperli: Sadece maddi zarardan değil, üretilen filmlerin içeriğine müdahale ediyor. Uzun dönemde küfür içeren bir hikâye anlatamayacaksın. Sigara içiremiyorsun vesaire. Bu dolaylı bir sansür. S. Evci: Liseler arası kısa film yarışması var ben de o yarışmaya destek veriyorum. Bir öğrenci bana mail atmış. “Filmin sonunda rakı bardağı görünüyor acaba bu sorun olur mu?” diye. Bu bakış otosansürü getiriyor. G C M Y B C MY B İsminiz Yeni Sinema Hareketi. Nesi yeni bunun? N. Öperli: Hareket derken sinema akımı değil bu tabii ki. Yeni olan bir arada durmayı denemek. Böyle gevşek bir yapıda, uzun döneme yayılan bir topluluk Türkiye’de sinema tarihinde yok. Geniş katılımlı bir aradalıklar. Yönetenler yapımcılar bir arada ama resmi bir yapısı yok. Genelde birileri toplanır ama 3 ay sonra kendilerinden haber alınamaz olur. N. Öperli: Genelde diğer toplulukların tek bir dertleri oluyor, onu çözünce ya da çözemeyeceğini anlayınca dağılıyor. Bizde öyle bir şey yok. Biz sinema yapmaya devam ettikçe bu sorunlar da devam edecek, birçoğunu belki çözemeyeceğiz, ömrümüz yetmeyecek. Ama arkadan gelenlere yaslanacağız. Film yaparken sürekli kapı çalarak eski kuşağa ulaştık ama bizden sonra film yapacak olanlar, daha kolay yol alacak biz olduğumuz için. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle