22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 11 NİSAN 2010 / SAYI 1255 ATAOL BEHRAMOĞLU Kadın pilotla uçmak... A nonstaki sesin tınısında farklı bir şey vardı... Hosteslerin alışkın olduğumuz, standartlaşmış denebilecek duyurularındaki tınıdan daha farklı, özel bir tonlama... İlgilenerek kulak kabarttım... İlk cümleleri kaçırmış olmalıyım ki, sezinlemekle birlikte konuşanın kaptan pilot olduğunu yine de tam olarak anlayamadım... Hatta, belki komik bulacaksınız ama, bir an pilotun sesinde herhalde bir sorun var, yerine bir hanım görevli konuşuyor diye düşündüm... Derken İngilizce anons geldi... Mükemmel İngilizcenin sahibinin kaptan pilotun kendisi olduğunda kuşku kalmamıştı... Kadın pilotla uçuyorduk... *** Daha önce bir kadın pilotun yönettiği uçakla yolculuk etmiş olanlar ne hissetmişlerdir bilemem... Ben içimde bir sevinç, bir hafiflik, büyük bir güven duygusu hissettim... Kokpite gidip merhaba demeyi, duygularımı kendisine de söylemeyi düşündüm. Cesaret edemedim. Rahatsız etmekten, kabul edilmeme tedirginliği yaşamaktan çekindim. Fakat uçaktan ayrılırken, tam kokpit kapısının önünde, hostes hanımefendiye adımı ve şair olduğumu söyleyip kaptan pilota merhaba demek istediğimi söylemekten de kendimi alamadım... İyi ki de öyle yapmışım... Hostesin arkasından kapanan kapı az sonra açıldı ve eşikte beliren güzel kadın daha ben bir şey söyleyemeden sımsıcak bir gülümseyişle “şiirlerinizi çok severim” dedi... Sonradan THY’nin ilk kadın kaptan pilotu olduğunu öğreneceğim sayın Emel Arman Karakaş’ı böylece tanımış oldum. Bir dinleti için İzmir’e gidiyordum. Ege Tıp Fakültesi salonunda, dinleti öncesinde, içimde sürmekte olan güzel duyguları izleyicilerle de paylaştım... *** Yazıya başlama öncesindeki internet gezintisinde, kadın pilotlarımıza ilişkin epeyce bilgi derledim. Emel Arman Karakaş 1994 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksek Okulu Pilotaj Bölümü’nü birincilikle bitirmiş. 1995’te THY’ye girerek bu kurumun ilk kadın pilotu olma onurunu kazanmış. Uzun menzilli Airbus 340 tipi uçaklarda 2. pilot olarak 1997’de Atlas Okyanusu’nu aşan ilk kadın pilotumuz olmuş. 2007’den bu yana da görevini Airbus 320’lerde kaptan pilot olarak sürdürüyor... Emel Arman, şu anda Türk Hava Yolları’nın toplam dokuz kadın pilotundan biri. Yolcu uçağı kullanan ilk kadın pilotumuz ise, şu anda Pegasus Hava Yolları’nın üç kadın pilotundan bir olan Alev Kılıçkeser. Yine internet üzerinden edindiğim bilgilere göre, bu güne kadar, uluslararası seferlere çıkan otuz kadın pilot yetiştirmişiz... *** Sabiha Gökçen 1936’da Askeri Hava okulunda aldığı özel eğitim sonrasında ilk askeri kadın pillotumuz olmuştu. Sivil ya da asker, onun simgeleşen adıyla başlayan gelenek sürüyor ve sürecek... Günümüzde askeri alanda da elli kadar kadın pilotumuz olduğunu öğrendim... Kadın eli değen her şeyin bir kat daha güzelleşeceğine inananlardanım... Bir kadın pilotun yönettiği uçakla seyahat etmenin mutluluğunu hep anımsayacağım... G ataolb@cumhuriyet.com.tr Tiyatro biraz tehlikeli olmalı Mehmet Ergen, bu yıl dokuz tiyatro oyununu yönetiyor. Londra'da genel sanat yönetmenliğini yaptığı ve önümüzdeki sonbaharda 10. yılını kutlayacak Arcola Theatre ile de yaklaşık 24 oyuna imza atıyor. Yetmiyor, proje üretmeye de devam ediyor. Fotoğraf: Uğur Demir u yıl bir Mehmet Ergen yılı olacak gibi görünüyor. Kendisi “Valla ben bir şey yapmıyorum” dese de, pek çok oyunda imzasını görmek mümkün. Pek çok derken, Türkiye'de şimdilerde süren dokuz oyunu yönetiyor, çevirdikleri de var. Gül'e Ağıt, Gagarin Sokağı, Şeylerin Şekli, Ben Patronum, Medya Maymunları, Yastık Adam, Çelik Manolyalar, Piyano ve Salvador Dali Göndermeleri... Londra'da açtığı ve genel sanat yönetmenliğini yaptığı Arcola Theatre'da da yılda 24 oyunu sahneye koyuyor. Posta kutusuna gelen yaklaşık 700800 oyunu da mutlaka okuyor. Tüm bunlarla kalmıyor, Bilgi Üniversitesi'nde ders veriyor, genç oyun yazarlarını destekliyor ve yeni projeler üretmeye devam ediyor. Mehmet Ergen adını, önümüzdeki yıllarda bir de dünyanın ilk “yeşil tiyatrosu”nun kurucusu olarak duyacağız. İngiltere’de yürüttüğü proje ile enerji kullanımının yüzde 90 düşürüldüğü bir tiyatro salonu açacak. Türkiye'deki tiyatro ZUHAL ortamında gördüğü AYTOLUN yetersizliklere rağmen üretmekten hiç yorulmuyor. Biz soruyoruz, Ergen yanıtlıyor. Kimi isimler vardır, iyi işler kotarır ama bilinmez. Siz de üretiminize oranla ismi yeteri kadar bilinmeyen birisiniz. Öncelikle popüler olma ya da olmama halini sormak istiyorum. Faydası var mıdır, zararı olur mu? Olsa da olur, olmasa da olur mu? Bu toplumdan topluma ne işle ilgilendiğinize bağlı olarak değişiyor. İngiliz tiyatrosuyla Türkiye tiyatrosunda tanınan Mehmet Ergen farklı. Türkiye tiyatrosunda her zaman öne çıkan oyuncu olmuştur. Ünlü bir tiyatrocu olmak istiyorsan, Pinter gibi oyun yazmana gerek yok. Son derece sıradan bir oyunda oynamak sizi yıldız oyuncu yapabilir. İnanılmaz bir oyun yazarı ya da yönetmeni bile olabilirsiniz ama Türkiye'de oyunlarınız sahnelenmeyebilir. Zaten yerli oyun da çok seksi bir şey değil. Kimse o kadar da çok istemiyor. Ben yönetmenlik yapıyorum. Öne çıkma gibi bir durum olamaz. Hele de ülkemizde. Hâlâ Kemal Sunal filmi deriz mesela. Kimse yönetmenini bilmez. Yerli oyun seksi değil dediniz. Nasıl bir denge olmalı yerli ve yabancı oyunlar arasında? İlgi nereye kayıyor? 1970’lerde parlayan tiyatro, 80’lerde Kenan Paşa tarafından söndürüldü. Riskli bir iş olmaya başladı. B Medya Maymunları Peki ya içerikler? Yeni çıkan bağımsız tiyatrolar nasıl bir tiyatro yapacaklarını araştırıyorlar, ne söyleyeceklerini değil. Kendi insanının derdini anlatmak yerine yeni dil arayışlarına giriyorlar. Türkiye’de hamasi tiyatro tanımları var; insana insanı, insanla anlatmak gibi. Hangi insanı, hangi insana, hangi insanla anlattığınız hiç açık değil burada. Sokakta olan, olabilecek gelişmeler sahnelerimizde yok. Futbol manyağıyız. Futbolla, şikeyle ilgili bir oyun yok. Siyaset Meydanı izleriz sabahlara kadar, ama siyasi içerikli oyunlar yazılmıyor. Kurtlar Vadisi daha politik bir tiyatro, maalesef. Eğitim sorunu diyoruz, dershanede geçen bir oyun yok. Türban sorunu diyoruz, yok. Televizyon lisede, takside geçen dizi yapıyor, kendi insanını anlatıyor, bunları yaptıkça popülerleşiyor. Tiyatronun bu kadar kendine yabancılaştığı bir ülke çok azdır. KORKUNÇ BİR TEMBELLİK VAR Bir kopuş mu yaşanıyor? Kopuştan öte sanatçı adına bir kaçış yaşanıyor. Yeni arayışa giriliyor. Her gün yaşadığı ve sıkıldığı şeyleri çıkıp bir de sahnede oynamak istemiyor. Halbuki bu yüzleşmeyi yaşamazsa ve bildiği karakterleri oynamazsa her şeyde bir yavanlık olur. Önünde tinerciler dururken Fransa’daki uyuşturucu bağımlısını oynamanın ne yararı var? İzleyici de kendisinden bir hikâye görmek istiyor. Yabancı oyunlara kesinlikle karşı değilim, kendim de sahneliyorum. Ama bunun bir dengesi olmalı diye düşünüyorum. Hem Londra’da hem de Türkiye'de aktif bir şekilde üretiyorsunuz. Peki nedir derdiniz, nasıl bir tiyatro yapmak istiyorsunuz? Yönettiğim oyunlar arasında şehre tutunmaya çalışan işsiz, eğitimsiz gençler de var, erkek baskısından kurtulmak isteyen kızlar, mübadele yıllarındaki yaşama tutunma halleri de. Henüz sahneleyemediğimiz Hrant Dink cinayetiyle ilgili bir oyunumuz da bekliyor. Tiyatro biraz tehlikeli olmalı. Bu şehre bir şey demeli. Sahnede gördüğünüz karakterle anlamsal ve duygusal olarak bir özdeşlik yaşamıyorsanız onu seyretmenin bir anlamı da olamaz. Ben böyle oyunları arıyorum. Bunu aramayan seyirciyi de hiç anlamıyorum. Korkunç bir tembellik var. Sizce bu tembelliği yaratan nedir? Bugün bir rock grubu kurmak istesem Bostancı Gösteri Merkezi'nde sahneye çıkma ihtimalim var. Ama bir tiyatro kursam AKM'de gösterme olasılığım yok. Orada farklı bir bürokrasi işliyor. Bu şarkı söylenemez denilen bir şarkı var mı bugün? Müzik, karikatür, roman, sinema ilerlerken, tiyatro geriden saf saf bakıyor, neler oluyor diye. Arcola Tiyatrosu'nun postasına her yıl 700800 yeni oyun geliyor, hepsini okuyorum. Ama burada bas bas bağırmamıza rağmen gelmiyor. Tüm bu anlattığınız tablo nasıl bir etki bırakıyor sizde? Gaza getiriyor işte. Yılda dokuz oyun yapıyorum. Yazlık bir ülkeyiz. Nisan gelince kapatalım tiyatroları, bodruma gidelim gibi bir burjuva kültürü var. Ekimde sezon açılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun tiyatro kapatılmıyor. Zaten sayısal olarak da çok azız. İstanbul'da değil 50, 20 tiyatro yönetmeni olsa, her biri ikişer oyun yapsa, zaten 40 prodüksiyon olur. O zaman ben de dokuz oyun yapamam. G Ben Patronum Yaşanan ihtilallerle özellikle toplumun kendisini açıkça anlatabileceği bir üslup gelişmedi. Çünkü kendimizi anlattığımız zaman yolsuzlukları, ikiyüzlülükleri de anlatmamız gerekirdi. Hal böyle olunca, göstermelik, metaforlara dayalı bir tiyatro gelişti, ben ona “bayım edebiyatı” diyorum. Sokağı sahnede göremediğimiz bir üslup bu. Dolayısıyla oyun yazarlığını da geriletti. Türkiye'de tiyatro kadrolaşmış bir sanat olduğu için ilerleyemedi. Yeni bakış açıları da biçimsel kaldı. Yastık Adam Arcola Theatre’ın bir ayağı da Talimhane Sadece yönetmenlik ve çevirmenlik de değil. Yeni kuşak tiyatrocular için de emek harcıyorsunuz. Başka neler var bohçanızda? Şu an Talimhane Tiyatrosu’nu açmakla uğraşıyorum. Bütün odak orada. Burada iki yıldır belediye ve anıtlar kuruluyla uğraşarak bir tiyatro açmaya çalışırken Londra'da belediyenin bize hediye ettiği yeni bir binaya daha yerleşiyoruz. Bir geçiş dönemi aslında. Arcola Theatre’da üç sahnemiz vardı. Yeni binayla sayı altıya çıkacak. Yeni binanın yanındaki arsaya da dünyanın ilk yeşil tiyatrosunu açıyoruz. Bütün malzemeleri geri dönüşümlü, ikinci el, kullanılmış. Enerji kullanımının normal bir tiyatroya göre yüzde 90 daha az olduğu, dünyada örnek teşkil edecek bir proje bu. Arcola Theatre için yeni projeler var mı? Önümüzdeki sonbaharda 10. yılı olacak. Bir tekstil fabrikasının içinde olan tiyatromuzda “Pins and Needles” müzikalini yapmak istiyoruz. Bu müzikal, 1930'larda yine bir tekstil fabrikasının bodrum katında, oyun yazarları ve işçilerin akşam mesaileri sonucunda ortaya çıkmıştı. Çok da başarılı oldu. Bir de yine içinde ayrı bir hikâye barındıran “The Cradle Will Rock” müzikalini sahnelemek istiyorum. Peki Londra’daki oyunlarınızı Türkiye’ye de taşıma niyeti var mı? Talimhane Tiyatrosu’nun adı İngiltere'de Arcola İstanbul. Herkes burayı biliyor, iş yapmak istiyor. Talimhane açılabilirse, köprünün bir ayağı da burada olacak. Yerli, sosyal gerçekçi oyunların olacağı, yurtdışıyla işbirliği içinde yeni bir nefesle açacağız. Londra’da yılda 24 oyun yapıyoruz. Çoğu gelebilir. Zaten herkes gelip İstanbul’da bir şey yapmak istiyor. Sadece İstanbul bunun farkında değil. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle