26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 ŞUBAT 2010 / SAYI 1249 5 Ben de bir İran kedisiyim Kültür ve sanatın yeraltında yapıldığı, yasaklandığı bir ülkenin yönetmeni o, Bahman Ghobadi. İlk Kürtçe film “Sarhoş Atlar Zamanı”ndan beri doğduğu topraklarda yaşanan baskıyı, acıyı ve mücadeleyi anlatıyor. “Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok” adlı son filminde de yine İran’da gizli saklı yapılan bir sanatı, müziği belgeliyor. İnsanların özgürlüğünün elinden alındığı bir ülkede kedilerin ve köpeklerin de uğradığı yasaktan yola çıkarak “haram” sayılan bir güzelliği sergiliyor ve o nedenle diyor ki... Röportaj: ŞİRİN GÜVEN / Fotoğraf: VEDAT ARIK zaman geçirdik. Çok hızlı çalışıp, sonra hemen yeni bir yere gittik. 18 günde yaptık bu filmi. Çok küçük bir grupla. 3 motorsiklet, bir küçük kamera ve çok küçük bir bütçeyle... Filmdeki baş karakterler Negar ve Ashkan ile ilk tanıştığımda bana 20 gün sonra Londra’ya göç edeceklerini, bu yüzden de filmimde oynayamayacaklarını söylemişlerdi. Onlara biraz beklemelerini söyledim ve hemen iki gün içinde senaryomu değiştirdim. Kalan 18 günde de filmi çektik. Çekimleri bitirdikten 4 saat sonra onlar İran’ı terk etti ve Londra’ya gittiler. İngiliz hükümeti onları göçmen olarak kabul etti. Sizin durumunuz nedir peki? Bu filmden sonra geri dönebilecek misiniz? Ben de onlar gibiyim. Yani ben de geri dönemem çünkü beni hapse yollayabilirler, pasaportumu alabilirler. O zaman İran’ın dışına çıkamam. Bu filme başlarken bunların olacağını, bu filmi yaparsam, İran’a belki bir daha dönemeyeceğimi biliyordum. Bunları göze aldım. Belki ülkeyi terk etmeyip orada kalabilirdim ama bu rejimle sonsuza kadar film yapmama izin verilmezdi. Bunu da asla istemem tabii ki. Cannes Film Festivali’ne bu filmle katıldıktan sonra birkaç yere röportaj verdim. İran’daki arkadaşlarım beni arayıp sakın geri dönme diye beni korkuttu. 2 Haziran 2009’da ben yine de geri döndüm ama uçakla değil, karayoluyla. Kürdistan’a gittim. Beni orada buldular ve hapse attılar. 7 gün içeride kaldım. Seçime iki gün kala “İran’ı tamamen terk et ve bir daha da buraya dönme” diyerek beni saldılar. KORKU İMPARATORLUĞU Peki şimdi ne yapacaksınız? İran dışında, mesela Irak’ta, oradaki bağımsız yönetmenlere yardım edebilmek için bir şeyler yapabilirim. Ya da bir film festivali. Ama İran’a dönersem bunları yapamam çünkü hükümet izin vermez. Evimi, telefonumu her şeyimi sürekli kontrol ediyorlar İran’da. İşin kötü tarafı İran’da maalesef pek çok sanatçı böyle yaşıyor. Baskı ve kontrol altında. Evlerimizde konuşurken bile “Biri bir yere bir dinleyici koymuş olabilir, sessiz konuş” demek durumunda kalıyoruz. “Bu benim evim, yapamazlar böyle bir şey” diyorum ama durum öyle değil. Uzun bir süredir İran’da böyle yaşıyoruz. Bu berbat bir şey! Korku imparatorluğu gibiler, insanları korkutuyorlar. Bu şekilde 31 yıl iktidarda kalmamalılar. Sizce iktidarın değişme şansı var mı? Evet. Bu yeni jenerasyon bunu yapmak istiyor ve bence yapacak. Ben 6 yaşımda İran Devrimi’ni yaşadım. Sonra İranIrak savaşı başladı, 8 yıl sürdü. 20 yaşıma kadar ekmek arayarak büyüdüm. Tekrar o günlere dönmek istemiyorum. O dönemlerle ilgili çok kötü anılarım var. Tekrar İran ve Irak arasında böyle şeyler yaşansın istemiyorum, korkuyorum. Ben ve benim üst jenerasyonum bunu istemiyor. Yeni jenerasyon şimdi çok cesur. Seçimlerden sonra sokağa dökülen de yeni jenerasyon... Güçlüler ve lider kişilikleri var. Ben de onların arkasındayım. Bu sonuç çok normal aslında. 3035 yıl kadar süren her diktatörlükten sonra bunlar olur, olmalı. Değişimin zamanı geliyor artık. Benim için de... Sinemanızda da mı bir devrim zamanı yani? Evet, bu film benim için de, filmdeki karakterler için de bir devrim oldu. Filmden sonra seçimlerde sokağa dökülenleri gördük. Hatta o gün tüm dünya İran’ın nasıl bir yer olduğunu öğrendi. İran’daki yeni yüzleri gördü. İran’ın Ahmedinecad ve hükümetten ibaret olmadığını, orada da cesur gençlerin olduğunu öğrendiler. İşte bu film onlarla ilgili. İran’daki sanatın yüzde 95’i yeraltında. Onları bilmezsiniz, tanımazsınız. Çoğu evinde yapar ve evinde gizlice güvende tutar onları. Hepsi eserlerini sergileyebilecekleri günleri bekliyor. İran’da kültür ve sanata dair her şey yeraltında yapılıyor! Sizin filmlerinizden İran’da gösterime girebilen oldu mu? Sarhoş Atlar Zamanı ve Kaplumbağalar da Uçar çok kısa bir süre gösterildi. Half Moon yasaklanmıştı. Bu da yasak zaten. Ama ben tabii ki filmlerimi İranlılar da görsün istiyorum. Bu yüzden iki ay önce İranlılara CD ile yolladım ve “Lütfen filmimi ücretsiz izleyin. Bundan büyük bir zevk duyarım. Çoğaltın, arkadaşlarınıza verin. Mümkün olduğunca çok insanın izlemesini sağlayın” dedim. Şimdi hükümet bana çok kızgın biliyorum. Nevruz’u İranlılar evlerinde aileleriyle geçirir. İran BBC’si o gün benimle yaptıkları söyleşi ile birlikte filmimi göstermek istiyor. Yani herkes filmimi duyacak, izleyecek. G [email protected] Türkiye’de film çekmek istiyorum Şimdi nerede yaşıyorsunuz peki? Şu an bir evim yok aslında. New York ve Berlin arasında gidip geliyorum. Bir sonraki filmimi Berlin’de çekmeyi düşünüyorum. Orada yaşayan Kürt bir yazar hakkında olacak. İran’ı benim gibi terk ettiğinde 20 yaşındaydı ve şimdi aradan 20 yıl geçti. Onunla bu yirmi yıl İran’da ve Berlin’de nelerin değiştiğini konuşacağım. Bir süre de Erbil’de yaşamayı düşünüyorum bahsettiğim nedenlerden dolayı. Türkiye’de de bir film çekmek istiyorum aslında. Burayı da çok seviyorum çünkü. Diyarbakır ile İstanbul’da bir Kürt ile Türk’ün arasındaki aşkı anlatmayı planlıyorum. ranlı Kürt bir yönetmen olarak, kendi deyimiyle bireysel ya da toplumsal hiçbir özgürlüğün olmadığı İran’da görüşlerini filmleriyle anlatmaya çalışıyor Bahman Ghobadi. Filmleri tüm dünyada ödüller alsa da ülkesinde yok sayılıyor, yasaklanıyor. Dünya tarihinde tamamı Kürtçe yapılmış ilk film olan “Sarhoş Atlar Zamanı”nı çekmesinden bu yana mücadelesini filmleriyle sürdürüyor. Buna baskıcı İran hükümeti izin vermese bile. İran’da yasaklanmış olan filmi “Half Moon”ın ardından gelen belgesel nitelikli son filmi “Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok”u gizlice çekti. “31 yıldır ilk kez İran sinemasında böyle bir film çekildi. Bundan önce hükümetten ve sansürden korkuyorduk” diyen Ghobadi filmiyle İran’daki yeraltı müzik kültürünü anlatıyor. Üstelik eserlerini sergileyemeyen ve evlerinde gizli tutan sanatçıları, dışarı çıkılmasına izin verilmeyen İran kedilerine benzeterek... Filmin baş karakterleri bugün mülteci olarak İngiltere’de. Ghobadi de filmin ardından ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Cannes Film Festivali’nden sonra çok sevdiği ülkesine gizlice döndüğünde yakalandı ve hapse atıldı. Bir hafta sonra “Bir daha İran’a gelme” denilerek bırakıldı. Buyrun Ghobadi ile yaptığımız çarpıcı söyleşiye... Son filminizle izleyiciye ne anlatıyorsunuz? Bu filmde ben yönetmen değilim aslında, bir köprü görevindeyim sadece. İnsanlara İran’daki yeraltı kültürünü ve yeraltı müziğini göstermek istedim. Bu rejimden dolayı 31 yıldır bu tarz filmler çekemiyorduk çünkü korkuyorduk. Bundan önce hükümetten ve sansürden korkuyorduk. Filmimdeki insanlar bana hükümetten izin almadan, çok kısıtlı bir bütçeyle nasıl film yapacağımı öğretti. Daha önemlisi korkmamayı öğretti. Hem de bu genç jenerasyon! Ben de onlarla birlikte sansürü, hükümeti, uyulması gerekilen İran kurallarını unuttum. Kendime bir yeraltı filmi yaparak İran’daki yeraltı sinemasını başlatmalıyım dedim. Bu filmdeki yeraltı müzisyenleriyle nasıl tanıştınız? Aslında aklımda böyle bir film yapma fikri yoktu. Başka bir projem vardı ve hükümet ona izin vermemişti. Çok mutsuzdum. Bir arkadaşım “Kendine gel ve harekete geç. Mesela git kendi müziğini yap. Sanat sanattır. Eğer kendi filmini yapamıyorsan, kendi müziğini kaydedebilirsin ve böylece kendini ifade edebilirsin” dedi. Böylece ben de yeraltında bir stüdyoya gittim ve bu filmdeki kahramanlarla tanıştım. Onların sayesinde aklıma yeni bir fikir geldi ve müzik yapmayı bıraktım. Böylece onların da cesaretlendirmeleriyle resmi izin almadan bir film çekmeye karar verdim. İ “Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok” filminden... FİLMDEKİLER LONDRA’YA KAÇTI Zor ve riskli olmadı mı izinsiz çekim süreci? Evet, hem de çok zordu. Ama onları gördükten sonra hiç korkmadım çünkü onlar bana korkmamayı öğretti. Sadece onlar için endişeleniyordum. İran’da tablo şöyledir. Her sokakta pek çok gizli polis var. Bir sokakta en az 10 evde... Onlar devamlı diğer evleri dinleyerek nerede parti ya da bir toplanma olduğunu bulmaya çalışırlar. Sonra oraya gider, enstrümanları kırar, oradaki herkesi hapse atarlar. Filmdeki karakterler de bir stüdyoda çalarken böyle bir olay yaşayabilirlerdi ama çok dikkatliydik. Gittiğimiz her yerde en fazla 56 saat C M Y B C MY B Filminizdeki yeraltı müzisyenlerini İran kedilerine benzetiyorsunuz. Ne gibi ortak yanları var sizce? Yeraltı müziği yapanların bir İran kedisi vardı. Onun üstüne düşünmeye başladım ve bir fikir buldum. İran’da kedi ya da köpeklerle dışarı çıkıp özgürce dolaşamazsınız. Gün içinde en fazla bir araba içinde bir hayvan görürsünüz belki, o kadar. Sadece evinizin 10 metre etrafındaki küçük sokaklarda dolaştırabilirsiniz. Bu nedenle İran’daki kedi ve köpekler evlere mahkumdur. Bir yandan da İran kedileri dünyada çok ünlü. Tıpkı bizim gibi... İran’ın sanatı yurtdışında ünlü ve biliniyor ama içeride kimseye gösterilmiyor. İran kedileri gibi İranlıların sanat eserleri de evin dışına çıkamıyor. Bu anlamda ben bir İran kedisiyim. Hükümet filmlerimi İran’da göstermiyor oysa bu filmim 44 ülkede gösteriliyor. Bu sizi mutsuz ediyor mu? Yani kendi insanlarınıza izletememek, onlardan geri dönüşler alamamak? Ben İran ve Kürtler hakkında filmler yapıyorum. Tabii ki ülkemdeki insanların izlemesini ve onların tepkisini görmeyi istiyorum. Bunları yapamamak üzücü. Nuri Bilge Ceylan da tüm dünyada bilinen bir yönetmen. Neden yaşamak için başka bir ülkeye gitmiyor? Çünkü ülkesini ve insanlarını çok seviyor, bunu biliyorum. Ben de öyleyim işte. Ben de ülkemde, insanlarımla film yapmak istiyorum sadece. İran’ı terk etmek istemiyorum, geri dönmek istiyorum ama geri de dönemiyorum çünkü başıma kötü şeyler gelecek. Hapisten daha acısı pasaportumu almaları ve dışarıya çıkmamı yasaklamaları. Tıpkı yönetmen Jafar Panahi gibi... O bir süre hapiste kaldı, sonra da pasaportunu aldılar. Bu yüzden 5 yıl boyunca hiç film yapamadı. Bu nasıl olur? G Kürt sinemasının umudu var artık Bir İranlı Kürt yönetmen olarak dünyaya filmlerinizle ne söylemek istiyorsunuz? Ben Kürdistan’da sinemaya başladığımda kameramandan asistana kadar profesyonel kimse yoktu. Tek başıma başladım ama sonra kendime, bir ekip kurmalısın ve onlarla filmlerini yapmalısın dedim. Şimdi neredeyse bin kişi İran’da film yapıyor. Mesela son Cannes Film Festivali’nde İran’dan benim filmim, Irak’tan da benim asistanımın filmi vardı. Yani bir anlamda bir şey başlattım. Şimdi umudumuz var. Bu başlayan şeyi artık kimse durduramaz, çünkü bebek yürümeye başladı bir kere. Sadece birinin bebeğin elinden tutmasına ihtiyaç vardı, ben tuttum. Sarhoş Atlar Zamanı tümü Kürtçe olan dünyadaki ilk filmdi mesela. Ben bu filmi yaptıktan sonra birçok genç de Kürtçe film yapmanın mümkün olduğunu söyledi ve binlerce kişi uğraşmaya başladı, pek çok film yapıldı. Oysa bu film yapılana kadar Kürt kanallarında bile gösterilen kısa filmler Farsçaydı. Bütün dünyadan filmleriniz için pek çok ödül aldınız. Acaba kendi ülkenizden hiç ödül ya da tebrik aldınız mı? Benim hayatımda en çok gurur duyduğum şey İran’da devlet tarafından yapılan hiçbir festivalde filmimin olmaması. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle