01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 ŞUBAT 2010 / SAYI 1249 13 Homo Imbibens İstanbul’a 3. ekolojik pazar İ stanbul Şişli ve Kartal’daki ekolojik pazarlara bir yenisi daha eklendi. Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazar’ı geçen salı Beylikdüzü Belediyesi ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin işbirliğiyle açıldı. Üstelik konserli, şenlikli ve bol ekolojik atölyeli bir açılışla... Buğday Derneği işbirliğiyle açılan diğer ekolojik pazarlar gibi Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazar’ı da sadece ekolojik sertifikalı ürünlerin satıldığı bir halk pazarı olmakla kalmayıp, insanlar için şehir içinde bir ekolojik yaşam merkezi olmayı planlıyor. Pazardaki etkinlik çadırında yazkış ekolojik konulu etkinlikler, söyleşiler ve film gösterimleri yapılacak. Pazarda ekolojik sertifikalı meyve ve sebzelerin yanı sıra geniş bir mamul ürün yelpazesi bulunuyor. Ekolojik sertifikalı pamuk, makarna, ekmek, bakliyat, temizlik malzemeleri, kozmetik ve tekstil ürünleri bu çeşitlerden birkaçı... Buğday Derneği, %100 ekolojik pazarların sağlıklı bir şekilde, tüm paydaşların ihtiyaçlarının göz önünde bulundurularak çoğalması için İstanbul dışındaki yerel belediyelerle de görüşmeler yapmaya devam ediyor. Dört yıl önce Şişli’de, 20 Aralık 2009’da da Kartal’da açılan ekolojik pazarlarda da her hafta pek çok etkinlik yapılıyor. Bugün Kartal %100 Ekolojik Pazar’daki etkinlik çadırında “BioDaversity Şifresi” ve “Aptallar Çağı” isimli filmler saat 12.30 ile 16.00’da gösterilecek. Şişli %100 Ekolojik Pazar’da 3 Mart Çarşamba günü tohum, 13 Mart Cumartesi ise Kompost Yapımı Atölyesi yapılacak. Kartal’da ise 7 Mart Pazar günü “Deterjanın Ekolojiği Olur mu?”, 14 Mart Pazar da “Tarım ve Küresel Isınma” isimli söyleşiler yapılacak. G “İçiyorum, öyleyse varım!” Bir iddiaya göre insanoğlu öncelikle yiyen değil içen bir varlık. “Homo Imbibens” ifadesi de içen insanoğlu anlamında kullanılıyor. Ana sütü düşünülürse bu yaklaşım mantıklı, ancak ötesi biraz yoruma bağlı. Bu iddiayı deşmek için tarihe dalmak, geçmişin tıpasını çıkarmak gerekiyor. Amerika’da geçtiğimiz aylarda yayımlanan “Uncorking the Past” kitabı bu konuda yeni yaklaşımlar öne sürüyor. Kitap, içki dünyasının, özellikle de şarabın tarihine ilişkin çok değerli bir çalışma. Kitabın yazarı Patrick Mc Govern, Türkiye’yi çok yakından tanıyan bir araştırmacı. Ankara/Polatlı, Gordion kazılarında çalışmış, Kral Midas’ın cenaze yemeğinde neler yenip içildiğini ortaya çıkarmış değerli bir bilim adamı. Kitabında şarabın anavatanı olarak Anadolu topraklarını ve Kafkasya’yı işaret ediyor ve şarabın bilinmeyen tarihiyle ilgili ilginç bilgiler veriyor. Kitap son arkeolojik buluntular, kazılarda çıkan kapların içindeki kalıntıların kimyasal analizleri ve DNA araştırmalarına dayanıyor. Deneysel arkeoloji çalışmaları, yerel geleneksel içki yapma yöntemlerinin incelenmesi ve duvar resmi, bezeme, çanak çömlek süslemeleri gibi görsel kaynakların yeniden yorumlanması da unutulmamış. Yazar arkeolojik çalışmaların yanı sıra dinlerin tarihini de incelemiş ve insanlık tarihi boyunca alkollü içkilerin dini ritüellerin önemli bir parçası olduğuna değinmiş, tarih boyunca diniçki ilişkisini irdelemiş. Öyle anlaşılıyor ki tarımın başlamasından bile önce insanoğlu yabani meyve veya balın fermente olması sonucu içki ile tanışmış ve içkiyi tapınmanın bir parçası olarak kullanmış. Şarap kültürünün ve pek çok üzüm türünün kaynağı olan bu toprakların bugün dünya şarap haritasında adının bile anılmamasında biraz da şarap ve din muhabbetinde tersine dönen ilişkinin payı var. Tarih boyunca kuşkusuz en çok üzerinde konuşulan içki türü şarap olagelmiş. Bunun sebebi elbette her şarabın farklı bir lezzet paletine sahip olması. Şarabın bu şaşırtıcı özelliği şarap mayası ve tartarik asit kristallerini ilk kez mikroskop altında gözleyen ünlü kimyager Louis Pasteur’ü de etkilemiş. Heyecana kapılan Pasteur mikroskoptan kafasını kaldırınca “Şarabın lezzeti zarif ve narin bir şiir gibidir” demiş. Kuşkusuz şiir gibi algılanan şarap hakkında sayısız şiir de yazılmış. Önümüzdeki hafta sonu İstanbul’da Türk şarapları hakkında çok konuşulacak. Türk şarapları ilk kez düzenlenen büyük bir organizasyonla görücüye çıkacak. Veritas Yönetim Kurulu Başkanı ve vinolog Doç. Dr. Yunus Emre Kocabaşoğlu’nun düzenlediği etkinlikte dünyanın önde gelen şarap uzmanları Türk şaraplarını tadacak, yerli üzümlerden yapılanları tanıyacak. Gelen 9 uzmanın tamamı dünyada sadece 279 kişinin sahip olduğu Master of Wine (MW), yani Şarap Üstadı unvanına sahip. Bu unvan zorlu sınavlar ve tez hazırlama sürecinden sonra alınabiliyor. Ancak gelen şarap uzmanlarının tek özelliği bu değil. Hepsi şarap kadar renkli ve çekici özelliklere sahip. Konukların en kıdemlisi Civitavecchia Kontu John Umberto Salvi tam yedi dil konuşuyor. Salvi İngiltere’de doğmuş bir İngiliz vatandaşı ancak soylu bir İtalyan aileden geliyor. Fransa’nın önde gelen şarap başında geliyor. Observer gazetesinin yazarı Tim Atkin “Şarap Çetesi” olarak tercüme edilebilecek, her ay piyasadaki ortalama 200 şarabın kritiğini yapan ‘Wine Gang’ grubunun elemanlarından biri. Bir web sitesi olan Wine Gang grubu tamamen bağımsız ve reklam almayan bir ekip olarak genç ve dinamik şarap alıcısı için ciddi bir referans oluşturuyor. BBC’de programlar yapan Jonathan Pedley ise meğerse benim çok sevdiğim yemek ve gezi üstadı geçen yıl kaybettiğimiz Keith Floyd’un arkasındaki şarap beyniymiş. Floyd kameranın karşısında elinde şarap kadehi ile görülen belki de ilk televizyon siması idi. Yemek yaparken, tadarken, bağda bahçede gezinirken elinde sürekli yudumladığı devasa bir şarap bardağı olurdu. Konukların zaten çoğu BBC’ye şarap programları yapıyor. Önemli otoritelerden kabul edilen John Downes, ayrıca CNBC ve Sky Business televizyonlarına şarap programları yapıyor ve Daily Telegraph gazetesinde yazıyor. Şarabın yeni dünyası Amerika’dan ise başka yıldızlar var. MW unvanını alan ilk iki Amerikalıdan biri olan Joel Butler hem eğitmenlik yapıyor, hem de önde gelen Amerikan şarap dergilerine yazıyor. Tadımcılar arasında kadın ustalar da var. Geçen yıl gene Veritas’ın konuğu olarak Türkiye’ye gelen Jancis Robinson ile birlikte çalışan ve Decanter dergisine yazan Julia Harding; Opus Vino yazarı Sarah Abbott ve Decanter, Wall Street Journal ve World of Fine Wine gibi yayınlarda yazan Beverley Blanning ekibin bayan kanadını oluşturuyor. Özellikle Julia Harding MW payesini alırken gösterdiği olağanüstü başarıdan ötürü “cum laude” yani şeref derecesi almış. Ekibin son halkası ise bu zor organizasyonu sırtlanan Yunus Emre Kocabaşoğlu’nun yaşadığı ülkeden geliyor. Hollanda’nın MW unvanlı tek şarap uzmanı olan Frank Smulders sadece Hollanda değil, Danimarka pazarı için de önemli bir danışman. Bütün bu uzmanlar 57 Mart tarihlerinde Türk şaraplarının şiir gibi olup olmadığına, üzerine şiir yazmaya deyip değmediğine bakacaklar. Ayrıca 67 Mart sabahları dünya şaraplarının tadıldığı özel seanslar düzenleyecekler. Bu ustalarla dünya şaraplarını tadarak şiir gibi lezzet yolculuğuna çıkmak isterseniz, yerinizi hemen ayırtmanız gerekiyor. G Bilgi ve katılım için: [email protected]. Esra Özkazanç: 0545 89 88 502 AYLİN ÖNEY TAN havzası Bordeaux bölgesinde yaşıyor ve bu bölge şarapları hakkında yaşayan en önemli otorite olarak kabul ediliyor. Gelen uzmanlar arasında hem İngiltere’de hem de uluslararası yayınlarda yazan İngiliz şarap yazarları dikkati çekiyor. İngiltere, Türkiye için önemli bir pazar. Zira Avrupa’da şarap üreticisi ülkelerin çoğu öncelikli olarak kendi şaraplarını tüketiyor. İngiltere, yakın zamana kadar şarap nedir bilmezken, neredeyse bira, cin ve viski dışında içki tanımazken çok ciddi bir şarap tüketicisi haline geldi. Artık İngiltere’de şaraptan anlamak, içmek ve en önemlisi şaraptan konuşmak ciddi bir statü ve entelektüellik işareti kabul ediliyor. Özetle şaraptan anlamasanız bile anlar gibi yapmak ve konuklarınıza seçkin şaraplar sunmak zorundasınız. Bu yüzden şarap yazarları en çok okunan yazarların Yemek kitaplarının yerini bloglar aldı YEMEK KİTAPLARI YETMEDİ SİNEM DÖNMEZ ZAMANE KADINLARINA YEMEK TARİFLERİ B log dünyasını takip edenler bilir, bu aralar yemek tarifleri blogları pek bir revaçta. Yemek yapmayı bilmeyenlere, yemek yapma konusunda yeni ufuklara yelken açmak isteyenlere sonsuz tarif seçenekleri sunuyorlar. Annelerden kalma yemek kitaplarının yerini bloglar aldı desek yeri aslında. Ki zaten blog aktivitelerinin en yoğun olduğu bölüm de yemek blogları. Sizi bilmeyiz ama herhangi bir yemeği yapmadan önce google’a yazıp tarifleri inceledikten sonra mutfağa girenlerin sayısı çok. Üstelik bloglar interaktif, yemeğinizi yaparken blog sahibine kafanıza takılan soruyu sorabiliyor ya da teşekkür edebiliyorsunuz. Bu yoğun artış üzerine biri beş, biri üç yıllık, biri de henüz bir aylık yemek blogger’larıyla konuştuk. Aslında en çok merak ettiğim şey, bu iş para kazandırıyor mu sorusuydu. Eğer ziyaretçi sayınız yüksekse google ve ajans reklamları sayesinde kazanıldığını öğrendik. Hatta bazı kadın blog yazarları kek ve pasta siparişi bile alıyormuş. Ama bloguna yatırım yapmayı seven blogger’lar için durum tam tersi de olabiliyor, çünkü pek çok masrafı da var iyi bir blog sahibi olmanın. www.devletsah.com‘un sahibi Devletşah Özcan, www.mutfaksirlari.com‘un sahibi Nilay Tulum ve www.mutfaktakicadi.com’un sahibi Gabriela Olaru. Hepsinin tarzı farklı ancak hepsinin tutkusu mutfak. Üçü de tariflerini paylaşmaktan ve aldıkları geri dönüşlerden çok memnun. G DOKUNMADAN DA YARDIM ELİ UZANABİLİR Bir yaptığı yemeği bir daha yapamayan, arkadaşları istediğinde de tarifini veremeyen Devletşah Özcan, en çok da bunun için başlamış blog yazmaya 2005 yılında. Tariflerini kaybetmemek ve isteyenlerle paylaşmak için. “Neden bu kadar çok yemek blogu açılıyor açıkçası bir fikrim yok. Çünkü bu işten büyük paralar kazanmak neredeyse imkânsız. Hatta domain adıdır, hosting’dir, daha iyi fotoğraf makinesidir derken daha çok para harcıyorsunuz. Dolayısı ile bu nedenle açılıyor olamaz. Paylaşmak bence en önemli sebep” diye anlatıyor. Blogların arasında rekabet olmadığını söylüyor Özcan, ama samimiyet galiba tüm okuyucuların hoşuna gidiyor. “Bu tarife limon kabuğu da katabilirsiniz. Ben sevmediğimden kullanmıyorum” ya da “pasta yapacakken kek parçalandı o yüzden bu gördüğünüz pudingi yaptım” gibi gerçekleri de yazıyor. “Başlarına aynı şeyler geldiğinde olabileceklere hazır oluyorlar. Her şey her zaman fotoğraflardaki gibi olmuyor çünkü” diyor. Tariflerini genellikle mutfağa girip kafadan karıştırarak buluyor Özcan. Televizyonda gördüğü bir tarifi, kitapta ya da bir blogda okuduğunu birleştirip yeni bir şey yapıyor. Nisan, mayıs aylarında nişanlılardan hangi fırını kullandığı, hangi mikseri neden tercih etmeleri gerektiği gibi sorular geliyormuş. “Bu epostaları okurken ve cevaplarken içimi garip bir mutluluk ve heyecan kaplıyor. Birilerine görmeden, dokunmadan da yardım eli uzatılabilir” diyor. G Mutfak sırları, en çok bilinen bloglardan biri. Blog sahibi Nilay Tulum, evlendikten sonra aldığı yemek kitaplarının kendisine yetmemesi sonucu araştırmaya başlayınca merak salmış blog yazmaya. 2007’den beri blog yazıyor. İnternette birbirinin ardına açılan yemek tarifi bloglarının artışını internetin her eve girmesi ve kullanıcıların büyük bir kısmının ev kadını olmasına bağlıyor Tulum. “Tabii ekonomik kriz sonrası işsiz kalan kadınları da unutmamak lazım” diyor. Yazdığı tarifleri günlük hayatı belirliyor Tulum’un. Aslında tam bir kadınlık hali. Diyetteyse diyet tarifler, misafir gelecekse onlara özel yemek tarifleri var. Aynı zamanda evde kurduğu stüdyoda fotoğraflıyor yaptığı yemekleri. En önemlisinin samimi ve içten olmak olduğunu, gelen her yorumu ve mail’i özveriyle cevaplamak olduğunu söylüyor Tulum. G Mutfaktaki Cadı henüz 1 aylık bir site. Konsepti biraz farklı. Profesyonel şeflerin tariflerini veriyor sitenin sahibi Gabriela Olaru. Restoranlar, kafeler, otellerin mutfağına giriyor, mutfak şefiyle birlikte öğreniyor yemek yapmayı. “Yemek yapmayı bilmiyorum, düdüklü tencereden korkuyorum, sakarım ve mutfağa dair en güçlü yönüm damak zevkim ve oburluğum” diyor. Böyle birinin yemek blogu açması iddialı gibi görünse de aslında Mutfaktaki Cadı’nın hikâyesi de buradan çıkıyor. Henüz öğrenmeye çabalayan bir amatör olarak görüyor kendisini Olaru: “Ama şanslı bir amatörüm çünkü hep merak edilen mekânların mutfaklarındaki kahramanlardan bire bir öğreniyorum. Beni okuyanlar da şanslı çünkü onlar da bu tarifleri profesyonellerden alıyorlar ve bunu yaparken hep gittikleri mekânların mutfaklarını da benim gözümden görebiliyorlar.” G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle