16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 ARALIK 2010 / SAYI 1290 5 Greenpeace, internette başlattığı imza kampanyasıyla yavru balıkların avlanması konusunda duyarlılık yaratmayı hedefliyor. SELÇUK EREZ Haliç Barajı SİNEM DÖNMEZ Seninki kaç santim? reenpeace’in, www.kacsantim.org sitesinde balık besleyebiliyorsunuz. Balığınız siz “Seninki kaç cm?” mesajını facebook ve twitter’da yaydıkça büyüyor. Amaç yavru balıkların avlanmasını engellemek. Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu Deniz Sözüdoğru, projenin kapsamını anlattı. Henüz üreme çağına gelmemiş, bir kez bile yumurta bırakmamış balıklar yavru balık olarak kabul ediliyor. Balık erken avlandığında elde edilen verim büyümesine izin verildiği takdirde elde edilecek verimden çok daha az. Aşırı avlanma nedeniyle denizlerdeki yetişkin balık miktarı giderek azaldığından, daha çok yavru balık hedeflenmeye başlamış, bunun sonucu olarak da balık stoklarında gittikçe artan bir baskı oluşmuş. Sözüdoğru, “Deniz kaynaklarının tükenmesi ile hem en değerli besin kaynaklarımızdan birini kaybedeceğiz hem de yaşamı buna bağlı olan insanların G geleceğini yok edeceğiz” diyor. Bu durum için neler yapılabilir diye sorduğumuz Sözüdoğru, öncelikle acilen yasal avlanma boylarının bilimsel üreme boylarına ve stok durumlarına göre yeniden düzenlenmesi ve denetimkontrol mekanizmalarının ciddi bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Trol yasaklanabilir, balıkların üreme alanlarında belli bir alandaki insan etkisi ve ticari faaliyetten korunan özel alanlar olan deniz rezervleri oluşturulabilir. Tüketicilere de önemli görevler düşüyor. Bilinçli bir tüketici olup, yavru balık almayı veya restoranda tüketmeyi reddetmek yapılabilecekler arasında.” Sitede 118 binden fazla kişinin imzası yani balığı var. 31 bin kişi Facebook’ta beğendi ve 3 bin 900 tweet yapıldı. Sözüdoğru bugüne dek yaptıkları hiçbir imza kampanyasına bu kadar hızlı katılımcı sağlanmadığını söylüyor. G Muzaffer Oruçoğlu sergisi Uzaklardan bir selam DENİZ ÜLKÜTEKİN uzaffer Oruçoğlu yıllardır Türkiye’den uzak, sebebi siyasi tutuklu olduğu günlerin sonunda askere alınıp, orada öldürüleceği kuşkusuyla firar etmesi. Belki de burayla tek bağı resimleri ve romanları. 18 Aralık’ta Mephisto Kitabevi’nde sergilenmeye başlayacak resimleri aracılığıyla buraya bir selam göndermeye hazırlanıyor. Türkiye’den ayrıldığınızdan bu yana sanat hayatınız nasıl şekillendi? Ülkeden ayrıldıktan bu yana ve öncesinde de sanatımı asıl şekillendiren öğe romandır. Askerlikten firar edip Avrupa’ya gittikten bir müddet sonra geçim sıkıntısına girdim. Köln sokaklarından topladığım boya, bez, kontraplak ve çerçevelerle, Rize Öğretmen Okulu resim atölyesindeki deneyimlerime dayanarak, resimler yapıp sergiler düzenleyince kendimi sanat dünyası içinde buldum. Geçim sorunumu hallettim ve evlilik yoluyla Avustralya’ya geldim, romana başladım yeniden. Boşandıktan sonra işşizlik bürosu beni çağırdı, “Sürekli işsizlik parası alarak yaşayamazsın, bir iş bul” dedi. Gece gündüz roman yazdığımı, gönüllü çalışmayı sevdiğimi, söylediysem de fayda etmedi. Bana bir otelde iş buldular. Kabul etmedim. Bunun üzerine bir memur, “İşsizlik paranı kesecekler,” dedi. “En iyisi bir okula git, o zaman paranı kesmezler.” Resim ve heykel kolejinin sınavına girdim, kazandım ve kendimi atölyelerde buldum. İki yıl sonunda diplomayı aldım ve müdüre, “Benim yine paramı kesecekler, roman yazmak istiyorum, ne yapayım?” dedim. Adam bana, bir üst seviyede başka okulu tavsiye etti. Oraya girdim. Üç yıllık eğitimden sonra oranın akan, eskiden Atatürk Köprüsü'nün olduğu yere yapılmış olan barajı ve baraj duvarının ardında toplanmaya başlanan suyun Fatih, Kâğıthane, Beyoğlu ve daha birçok semtte bulunan tarihi yapıları suya gömmesini protesto etmek için bağırıp çağıran beşon gencin gözlerine biber gazı sıkılması ve bunların alıp götürülmesi için biraz bekledikten sonra konuşmasını sürdürdü: Aziz vatandaşlarım, Haliç Barajı yılda 4 milyar kilovat saatlık enerji sağlayacak ve 230 bin metreküp su tutarak dünyanın dördüncü büyük barajı olacaktır. Tamamen kendi imkânlarımızla yapmakla gurur duyduğumuz bu baraj, bittiğinde Batman, Birecik ve Atatürk barajlarının toplamından büyük olacaktır. Barajın su altında bırakacağı Balat’ta, Fener’de, Ayvansaray, Kâğıthane ve Beyoğlu’nda yaşayan emlak sahiplerine bir yıl önce tebligat yapılmış, tazminatlar ödenmiştir. Bu giderlerimizi, barajımız tam dolduğunda su kenarında kalacak semtlerde oturanlardan alacağımız şerefiye vergisi ile karşılayacağız. Sokak aralarında yaşarken birdenbire muazzam bir göle bakan bir evin sahibi olmanın yol açacağı değer artışının ve getirilerin vergilendirilmesine aklıbaşında olan kimse tabii ki itiraz edemez. Her baraj yaptırışımızda “Eski eserler su altında kalıyor” safsatasıyla bizi yolumuzdan alıkoymağa kalkanlara söyleyeceklerimiz B vardır: Bu alanda “eski eser” dediğiniz yapılar genellikle kilise ve sinagoglardan ibarettir... Buradaki camilerden çoğu ise kiliseden dönmedir... Su altında kalacak Bizans kent kapısı evet vardır ama bu da bildiğiniz gibi çarpık yani “Eğri Kapı”dır... Patrikhane’nin Haliç Baraj Gölü’nün altında kalması, yıllardır süren “ekömenik mi değil mi” tartışmalarına son vererek hayırlı bir sonuca vesile olacaktır. Bu alanda yer alan Sultan Reşat, Siyavuşpaşa ve Adile Sultan türbeleri, su altında kalmaması için özel tedbirler aldığımız Eyüp Sultan’a taşınmışlardır. Bir müjdemiz daha var: Baraj gölü dolar dolmaz turistler balıkadam giysileri kuşanıp suya batmış binaları ve ramazan ayında buradaki minareler arasında su geçirmez ampullerle hazırlayacağımız mahyaları izleyebileceklerdir. Beyoğlu’nun ve Fatih’in su altında kalan semtleri, sakinleri arasında yaptıracağımız demokratik anketlerle istediklerini belirtirlerse Bükler, Kurtin, İkizdere, Hasankeyf ve Allianoi gibi baraj gölleri altında kalmış diğer yerleşme birimlerimiz ve arkeolojik bölgelerimizle kardeş şehir ilan edileceklerdir. Sayın Başbakanımız barajın 29 Mayıs İstanbul’un Fethi Günü’ne yetiştirilmesi için direktif vermişlerdir. Hepinizi bu gün yapacakları İstanbul’un İkinci Fethi açılışına bekleriz. G [email protected] M müdürüne de endişemi belirttim. Müdür, “Git romanını yaz. Çalıştırmak isteseler bile, resimheykel öğretmeni olarak çalıştırmak zorundalar. Bu alanda da bir yığın işsiz var” dedi. Ama öğretmenlerin övgüleriyle kamçılanan resim tutkum da güçlendi. Ayrı kaldığınız yıllar boyunca Türkiye kafanızda nasıl bir yere oturdu? Türkiye kafamda genellikle, dana çobanlığı, disiplinli yatılı okul öğrenciliği, polisten gizlenme ve uzun mahpusluk yılları olarak şekillendi. Bunlar benim sanatsal yaratıcılığımı ve tarzımı besleyen ana kaynaklar oldu. Bu bana tabi, yaşadığım ülkelerin görmezlikten gelinen zenginliklerine, doğal bir ilgi duyma, özümleme ve kendi yeteneğimin örsünde biçimlendirerek bir üst seviyede sanata dönüştürme davranışı kazandırdı. Bu davranışı derinleştirdikçe, özgürleştim. Prensiplere, inançlara, değer yargılarına bağlı kalmadan, özgür eğilimlerimi, cinnetimi, seciyeli ve seciyesiz hallerimi, sallapatilerimi özgürce biçimlendirmeye çalıştım. Zaman içinde pek çok siyasi yasaklı insan Türkiye'ye dönme şansı yakaladı, ama sizin için sürgün hâlâ devam ediyor. Elçilik kanalıyla durumumu öğrendim. Yeminden sonra kaçtığım için askerlik sorunum ile Newroz romanından takıntımın olduğunu söylediler. Hepsi bu. Ülkede çok zayıf da olsa bir demokratik açılım var. Yalnız bu açılım, Kürtlere Alevilere henüz açılamadı. Birazcık açılsa, ben de yararlanacağım. Köken olarak Kürt ve Alevi olmadığım halde, hayatımın bir bölümü onların arasında, onların ekmeğini yiyerek geçti. Onların o muhteşem ezilmişliğine tepeden bir açılımın zor olduğunu da biliyorum. Hele o açılım, onları ezenlerin inisiyatifiyle yürüyorsa. G Espirisentır Misafir şair Kan yasası bu insanın: Üzümden şarap yapacaksın Çakmak taşından ateş Ve öpücüklerden insan! Can yasası bu insanın: Savaşlara yoksulluklara Ve binbir belaya karşın İlle de yaşayacaksın! Us yasası bu insanın: Suyu şavka döndürüp Düşü gerçeğe çevirip Düşmanı dost kılacaksın! Anayasası bu insanın: Emekleyen çocuktan Uzayda koşana dek Yürürlükte her zaman Can Yücel Eskiden taşı toprağı altın olan İstanbul’dan, tası tarağı toplayıp kaçmak lazım! İbrahim Ormancı Alo.. Alo.. Buyrun ben 007.. Pardon, yanlış numara!.. Petşop Bir hayvan bir ütopya İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected] ÇEKİRGE: Üçüncü sıçrama emekli olunca!.. Sahibinin sesi Hakikat, yıkarken tabakları kıran, beceriksiz bir uşaktır. Misafir çizer: Anna Sokolsko Fırsat.. Fırsat.. Bukalemundan çok az kullanılmış renkler aciliyetten satılıktır. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle