22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 NEW YORK 6 EYLÜL 2009 / SAYI 1224 Dünyanın en dar apartmanına dünyanın parası IŞIK CANSU CANAYAK onserve usulü yaşam vardır New York’ta. İstif gibi üst üste, en az alana en çok ne kadar insan sığdırılır mantığıyla insanlar bu şehirde kendi minnacık kutularında, çoğunlukla konforsuz ve karanlık evlerinde, eski tip mutfaklarında yaşarlar. Dışarıdan bakıldığında o pek afilli gözüken gökdelenlerin içi böyledir iştehemen hemen bir örnektir evlerin ve o evlerdeki yaşam biçimlerinin hepsi. New York şehrinde çalışanların çoğu zaten bu K yüzden bu şehirde yaşamazlar. Ne kadarsa ne kadar o yol çekilir, çekilir ki yaşanılan ev bir şeye benzesin, dolaplara biraz daha bir şeyler sığsın, ah mümkünse birazcık da güneş girsin eve... Zaten son derece eski bir şehirdir New York, bunu metro istasyonlarının en yenisinin bile bariz eskiliğinden, her yerde fink atan boy boy farelerden anlayabilirsiniz. Buralılar alışkındır buna, Türkiye’de nasıl sokak kedilerine şaşırmıyorsak mesela... Bütün bu berbat koşullar altında kiraların ve ev fiyatlarının da duruma uygun olmasını, yani ucuz olmasını beklersiniz değil mi? İşte bu mümkün değil, çünkü bu acımasız şehrin belki de en çok çektirdiği konu kiraların yüksekliği. Bırakın ev tutmayı, basit bir evde öylesine bir oda tutmanın bile fiyatı 400 dolardan başlıyor... Muhit iyileşip, apartman kötünün iyisi oldukça da kiralar akla hayale gelmez oluyor tabii ki. İşte böyle bir emlak piyasasının olduğu New York, bugünlerde kendisini bile şaşırtan bir haberle karşı karşıya. En kötü evlere verilen en mantıksız paraları bile bir yerde anlayabilen New York halkı, işte bunu anlayamadı: West Village yani Batı Köyü’nde New York’un en en en dar apartmanı 2.75 milyon dolardan satışa çıktı, yani neredeyse 4 trilyon! Boğaz’da yalı mı kardeşim bu desen değil, manzarası var mı dersen yok, tek özelliği iyi bir semtte ve eski tip bir Dutch mimarisi örneği olması. Ama hepsi bu kadar. Dört katlı bu evin, hiçbir katında oda yok. Her kat açık, yani birer oda kadar. New York şehrinin en dar binası demeleri boşuna değil, bir nevi dört tane odayı üst üste koyup bir apartman yaratmak gibi bir şey. Ve şimdi New York soruyor birbirine, “hangi aklıselim bu eve bu ekonomide bu kadar parayı verir ve güle oynaya içinde yaşayabilir” diye. Tamam, zamanında Cary Grant da oturmuş bu evde, çok güzel ama eskidenmiş onlar... Mutfağına neredeyse iki fırının bile yan yana giremeyeceği bu ev için şimdiden kuyruklar varmış, kim oldukları şimdilik açıklanmayan. Diyebilirsiniz ki, bu ne saçmalık, böyle çılgın paralar verip bu kadar kötü yerlerde yaşamak mı olurmuş, bunun adı New York olsa ne olur, Ibiza olsa ne olur diye. İnanın haklısınız, ben de aynı şeyi düşünüyorum, bir ton balığı olma korkusuyla bu milyonlarca konservenin içinde. G cansucnyk@hotmail.com STOCKHOLM Evsiz ama mutlu... Sao Paulo’nun Capao Redondo bölgesi geçen hafta yaklaşık 500 gecekondu sakininin evinden tahliye edilmesine sahne oldu. Çocuklar mı? Elbette oyun düşünecekler. Zaten böylesi sosyal bir acının ortasında tek mutluluk verici kare de onlardan çıkabilirdi... Buharlı gemiyle takımadalar arasında OSMAN İKİZ O MİLANO Sicilya’da dondurma ritüel bir sanat ASLI KAYABAL icilyalılar dondurmaya tapıyor. Yaz aylarında kahvaltı sofrasında bile özel bir yeri var dondurmanın. Geleneksel tercih, ortadan ikiye bölünen yumuşacık bir briosun (bir tür pandispanya) içini kahve ya da fındıklı dondurma ile doldurmak. Bu tatlı ritüeli, bir miktar kaymak tamamlıyor. Adanın doğu kıyısında ise briosa eşlik eden kahve ve bademli granita tercih ediliyor. Tadı pandispanyayı anımsatan briosu, 19. yüzyılda İsviçreli pastaneci Caviezel keşfetmiş ve Catania’da açtığı pastanede adalıları bu yeni tatla tanıştırmış. Ada sokaklarında gezerken Sicilyalı çocukların dondurma yeme sanatını çok küçük yaşta edindiklerini, külahlara doldurulan dev dondurmaları hiç akıtmadan büyük bir kıvraklıkla yediklerini gözledim. S 1960’lı yıllarda bir Sicilyalı ile evlenen ve adaya yerleşen New Yorklu ortaçağ tarihçisi Mary Taylor’ın adalıların dondurma ile kurduğu bu özel ilişkiye tanık olduktan sonra Sicilya’daki dondurma geleneğinin tarihini araştırmaya karar verdiğini öğrendim. Sicilya mutfağı ve tatlıları üzerine yıllardır araştırma yapan, yazıları New York Times ve Financial Times’da yayımlanan Taylor’a göre Sicilyalılar dondurmayı keşfedenlerin kendileri olduğuna inanıyor. Taylor dondurmanın tarihine yaptığı yolculukta geçmişte Sicilya’yı hedef alan Arap istilalarının dondurmanın adaya gelmesinde rolü olduğunu düşüncesinde. Arapların VIII. yüzyılda şerbetleri soğuk suda ya da buzda bekletme tekniğini tanıdıklarını, bu tekniği Çinlilerden devraldıklarını, tuzlu buzda korunan soğuk şerbetin yıllar sonra dondurmanın önünü açtığını öğrendim. Dondurmanın mucidi gerçekten de Sicilyalılar mı bilmiyoruz, ama bugün dondurma sanatında gerçek bir usta olduklarına şüphe yok. Fıstık, badem gibi adanın yerel ürünlerini kullanan dondurma ustaları bu sanatı devam ettiriyor. Yolunuz adaya düşecek olursa doğu sahilinde Caffè Sicilya’nın ustası Corrado Assenza’nın ünü İtalya’nın dışına taşan dondurmalarını mutlaka tadın. Taylor’dan öğrendiğim bir başka adres de Palermo’ya 70 km mesafedeki Cedro kasabası. Burada Antonio Cappadonia adanın en sıra dışı buzlu şerbetini hazırlıyor. Bu özel şerbetin ana maddesi, enginar. Hukuk öğrencisiyken dondurmacı olmaya karar veren Cappadonia’ya göre enginarlı şerbet, meditasyona eşdeğer bir tat. Dondurma tutkunlarının belki ilgisini çeker Cefalù kasabası, her yıl eylül ayında Dondurma Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Bu festivalin mimarı Antonio Cappadonia. 12 ton dondurmanın tüketildiği bu festivalin ayrıntıları www.sherbethfestival.it adresinde. G aslikayabal@hotmail.com kullar açılırken sanki ilk ders zili sonbaharın geldiğini de haber veriyor. Beyaz geceler de bitti. Gölgeler uzadı. Neyse bu yaz Stockholm takımadalarını gezmenin keyfini çıkardığımdan sonbahara katlanmak daha kolay olacak. Stockholm takımadaları arasında buharlı gemi gezisi ruh temizliği gibi bir şey. İrili ufaklı 30 bin adayı dolaşmak mümkün değil ama dört saatlik bir turda takımadaların havasını soluyup, küçük geminin suyu yararken çıkardığı kulak okşayıcı sesi dinleye dinleye, doğa harikası denilen o ayrı dünyanın tadını almak mümkün. Adaların bazıları o kadar küçük ki su seviyesinden bir metre ya da biraz daha yüksek. Daha büyükçe olanların da su seviyesinden yüksekliği pek fazla değil. On bin yıl önce buz kütleleri eriyince çıkmışlar ortaya. Hâlâ, her yıl üç, dört milimetre yükseliyorlarmış. Hepsi ağaçlarla kaplı. 30 bin küçük orman bile denebilir. Bu ormanların içinde 50 bin ev var. Evleri olanlar yaz aylarında buralarda yaşıyor. Pek çoğunun teknesi var. Beyaz, sarı, kırmızı, mavi yelkenliler yaz aylarında yeşil takım adaların arasında sanki vitrin süsü gibi dolaşıyor. İsveçFinlandiya arasında işleyen büyük gemiler ise kıyıya bazı yerlerde beşon metre mesafeden geçtiklerinden bu küçük adaların arasında en düşük hızda seyrediyorlar. Zaten iki bin yolcu taşıyan koca gemilerin denizdeki doğal ortamı bozacağından endişe edildiğinden küçük dar boğazların dışında da açık denize çıkıncaya kadar hız artırmaları yasak. Denizin dibindeki doğal ortamı düşünen İskandinavların, adaların doğal ortamını korumaya özen gösterdiğini de tahmin edersiniz. Küçük adaların arasında dolaşırken doğal ortama aykırı düşen, şatafatlı, görgüsüzce inşa edilmiş bir tek bina yok. Küçük adaların bazılarında üç, beş aile yaşıyor. Sayıları çok az da olsa, üzerinde tek ev olan ada bile var. Bu yaz sanki keşif gezisi gibi epey ada dolaştık. Möja’da küçücük müzeyi gezdik. Yüz yıl önce kullanılan eşyalarla eski yaşam biçiminin nasıl olduğunu gördük. Yeni bir şey öğrenmedik ama bir ailenin bu yolla geçimini sağlayacak yaratıcılığı da hoşumuza gitti. Bir gün de arkadaşım Şakir’in misafiri olduk. İsveç’e gelmeden önce eline çekiç almamış Şakir yaz başından bu yana kolları sıvamış hem bir oda ile banyo ilave etmiş hem de evin önüne teras yapmış. Bu memleketin havasından mı suyundan mı yoksa hepsinin elinden iş gelen İsveçlilerden bulaşan bir hastalık mıdır nedir, eline çekiç almamış olanlar bile burada kendi işini yapmayı öğreniyor. Ama eşi İnger bile Şakir’in kat ettiği mesafeyi çok başarılı buldu. Eh doğrusu ağaçların arasından karşıdaki iki adaya bakarak, geçen yelkenlileri seyrederek terasta yediğimiz kuzu pirzolalarına da diyecek yoktu. Şakir’i kıskandığımdan eve gelince elime elektrikli matkapı alıp duvara bir delik açtım ve ne zamandır köşede duran tabloyu astım. Eh bu da bir ilerleme sayılır. Deliği açmayı becerdiğime göre gerisi de herhalde gelir. G osman.ikiz@tele2.se MALMÖ Danimarka’da Müslüman okullar mercek altında... ALİ HAYDAR NERGİS sveç’te, Danimarka’da hep böyle oluyor. Önce, İslami dernek ve okullara, türbana, çarşafa, burkaya izin veriyorlar. Daha yeni Kopenhag’ın Norvest semtinde 2 bin metrekarelik alanı cami yapımına bağışladılar. İnanç özgürlüğünün önünde hiçbir engel yok. Ancak, takıyye yapılmasını da affetmiyorlar. Aldatıldıklarını anladıklarında tepkileri çok sert oluyor. Demokrasilerinin kazanımları konusunda refleksleri çok güçlü. Hakların İ kötüye kullanıldığını saptadıklarında, daha önce verdikleri özgürlükleri gözlerini kırpmadan geri alıyorlar. Geçtiğimiz yılın sonlarında Malmö’nün Rosengård’ında bunlar oldu. Şimdi Danimarka’da bunlar oluyor. Yaşanan düş kırıklığıyla, hoşgörü ve sempati duygusu yerini tepkiye bırakıyor. İsveç’e komşu ülke Danimarka, haftalardır için için kaynıyor. Hükümet ortağı Muhafazakâr Halk Partisi tarafından kamuoyuna sunulan İslami okullara karşı uyum paketi, özellikle Müslüman çevrelerde şok etkisi yarattı. Parti Genel Başkanı Lene Espersen tarafından açıklanan uyum paketinin içeriği özetle şöyle: Danimarka’daki, Müslüman kökenli gençler üzerinde yapılan araştırmalarda ürkütücü sonuçlara ulaşıldı. Bazı İslami okullarda, Danimarka değerleriyle örtüşmeyen, yasaklamacı ve demokrasiyi kabul etmeyen şeriatçı gençler yetiştiriliyor. Bu olumsuz gidişin önüne geçebilmek için, ivedi ve sert önlemler alınması gerekiyor. Bundan sonra, İslami okulların eğitim programları mercek altına alınacak, çalışmaları yılda birkaç kez gizli olarak denetlenecek. Müslüman okullarındaki “ibadet odaları” (mescit), namaz kılmayan öğrencilerin üzerinde baskı aracı olarak kullanılıyor ve öğrenciler arasında gerilime neden oluyor. İbadet odaları uygulamasına son verilmesi için çalışma başlatılacak. İbadet etmeme özgürlüğü de dini özgürlükler kapsamında değerlendirilecek. Cami imamları 3’er aylık kurslardan geçirilecek. Oruç, okullarda çocuklara karşı dini baskı aracı olarak kullanılıyor. İlkokul çağındaki öğrencilerin oruç tutmaması özendirilecek. Kamusal alanda, Danimarka kültürü ile örtüşmeyen bir örtünme şekli olan burka alinergis@yahoo.se C M Y B C MY B yasaklanacak. Muhafazakâr Halk Partisi’nin burkanın yasaklanması önerisi, Danimarkalılardan büyük destek gördü. Politiken Gazetesi ve TV2 kanalının yaptırdığı kamuoyu araştırmasında, Danimarkalıların yüzde 56’sı burkanın yasaklanmasını istedi. Danimarka parlamentosunun Ortadoğu kökenli milletvekili Naser Khader de, İslami okullarla ilgili önlemleri desteklediğini belirterek, burka ve benzeri örtünme şekillerinin yasaklanmasını savundu. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle