Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 Sinema aşkının gerçek bir deklarasyonu diyor son filmi Kırık Kucaklaşmalar için Pedro Almodóvar. Sinema eğitimi olmamasına karşın Hollywood’u peşinden koşturan İspanyol yönetmen, aldığı birçok teklife rağmen “giderek daha fazla onları kabul etmeyeceğimi düşünüyorum” diyor. Her dönem bir esin perisi olan Almodóvar’ın son gözdesi yine Penélope Cruz... Derleyen: GAMZE ERBİL 6 EYLÜL 2009 / SAYI 1224 PENELOPE CRUZ Mükemmel bir materyal... 2009’un En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü alan Penélope Cruz, bu şekilde ülkesinin ilk Oscar’lı kadını olma payesini elde ederken “bir çocukluk hayalini” de gerçekleştiriyordu. Cruz, Woody Allen’ın Vicky, Cristina, Barcelona adlı filmindeki rolü sayesinde ulaştığı ödüle, eline aldıktan ancak beş dakika sonra bakmaya cesaret edebildiğini itiraf edecekti. Bugünlerde ismi İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar’ın “esin perisi” olarak gündeme gelen Penélope Cruz Sánchez, 35 yıl önce tamirci bir baba ve kuaför bir annenin çocuğu olarak Madrid’de doğuyor. Devlet Konservatuvarı’nda dokuz yıl boyunca klasik bale eğitimi alan Cruz Sánchez, dans yeteneğini, güzelliği ile birlikte eğlence sektörünün hizmetine sunmakta gecikmiyor. İspanyol TV kanallarında reklamlarda oynayan genç kız, 15 yaşındayken bir ajansın seçmelerinde öne çıkarak kariyer basamaklarını tırmanmaya başlıyor. İspanyol müzik grubu Mecano’nun La Fuerza del Destino adlı video klibinde oynayarak şöhretini genişlettikten sonra La Quinta Marcha adlı TV programını sunuyor ve Série Rose adlı erotik Fransız dizisinde de rol alıyor. 1991 yılında El Laberinto Griego ile sinema dünyasına adım atan Cruz Sánchez’in “dünyaya açılmasını” ise, ünlü yönetmen Almodóvar’ın sağladığı söyleniyor. 1997’de Almodóvar’ın Çıplak Ten’indeki sekiz dakikalık performansının ardından 1999’da yine aynı yönetmenin Oscar’lı Annem Hakkında Her Şey adlı filminde üstlendiği rolle Penélope Cruz’un güzelliği kadar uluslararası şöhreti de tartışmasız hale geliyor. Almodóvar, son filmi Kırık Kucaklaşmalar’daki Penélope Cruz için şunları söylüyor: “Meslek yaşamında oynadığı en zor rol. Tüm bu karakterleri içinde yaşatıyor. Audrey Hepburn’ünkine benzer görünümünün yeterince bilincinde ama aynı bedende Sophia Loren’in 50’li yıllarda olduğu gibi de görünebiliyor. Bunu Dönüş’te göstermişti. Sannede beyaz bir peruk takmışken, bana mutlak olarak Marilyn Monroe’daki yalnız güzelliği anımsattı. O gün yorgundu. Bir model gibi gülümsüyordu ama gözleri hüzünlü ve yorgundu. Hayal edebileceğim tüm farklı kadınları şekillendirebileceğim mükemmel bir materyal olduğunu hissettim. Hollywood, oyuncuları için böyle riskler almaz. Ben Penélope’u bir arkadaş olarak da iyi tanıyorum. Bana öylesine bağlı ki, ben de diğer yönetmenlerin ortaya çıkartmaya cesaret edemeyeceği, diğer görülmemiş Penélope’ları açığa çıkarma konusunda kendimi daha cesur hissediyorum.” “DAİMA PEDRO...” Bu hislerin karşılıksız olmadığını görmek için benzer ifadeleri, 2006’da Dönüş vizyona girdikten sonra Guardian’da kendisiyle yapılan bir söyleşide Penélope Cruz’un ağzından dinleyelim: “Benim için asıl önemli geri dönüş, Pedro Almodóvar ile yeniden çalışma duygusuydu. Beş yıldır beraber çalışmıyorduk ama çok iyi arkadaş olduğumuz için sürekli iletişim halindeydik. Beş yıllık bu süre bana 20 yıl gibi geldi. O kadar uzundu yani... Oynadığım diğer filmlerin yönetmenlerini sürekli Pedro Almodóvar ile kıyaslıyorum ki, aslında böyle bir şeyi yapmamalıyım. Bazı şeyleri deneyince önce bağımlısı olursunuz, sonra da sonsuza kadar bağlı kalırsınız. Oynadığım her filmde, ‘Acaba bu sahne için Pedro ne düşünürdü?’ diye düşünüyorum. Yaptığım her şeyde daima Pedro var gibi geliyor bana...” Penélope Cruz’un özel yaşamı hakkında fazla konuşmaktan hoşlanmadığı söyleniyor. Ancak, birliktelikleri medyanın gözü önünde cerayan edip basın açıklamalarıyla sona erdiriliyor. Cruz’un medya önünde gerçekleşen ilişkileri listesinde Tom Cruise, Matthew McConaughey, Orlando Bloom gibi isimler var. Şu sıralar Javier Bardem ile beraberliği devam eden Cruz’un hamile olduğu söylentileri gündemde. İspanyolca, İtalyanca, Fransızca ve İngilizce konuşan ünlü yıldız hayırseverliği, vejetaryenliği ve moda dünyası ile yakın ilişkileriyle de dikkat çekiyor. G Hollywood’a gitmeyeceğim A rzunun Kanunu, Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar, Çıplak Ten, Annem Hakkında Her Şey, Konuş Onunla, Dönüş gibi filmlerin yönetmeni Pedro Almodóvar, yeni filmi Kırık Kucaklaşmalar ile bir kez daha kendinden söz ettiriyor. Dünya çapında bir yönetmen olduğunu ilk kez Arzunun Kanunu adlı filmi Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde gösterildiğinde hissettiğini söyleyen Almodóvar, uluslararası kabul gören ilk filminin ise Oscar’a aday gösterilen Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar olduğunu belirtiyor. İspanyol yönetmen, 1980’lerden bu yana film yapış tarzında bir değişikliği kendisinin hissetmediğini ancak zamanla sinemaya daha farklı bir şekilde bakmaya başladığını fark ettiğini söylerken Kırık Kucaklaşmalar için “sinema aşkının gerçek bir deklarasyonu” nitelemesini kullanıyor. Almodóvar son filmi, tarzının gelişimi, başrol oyuncuları ile ilişkileri, sinemada hayran olduğu isimler ve Hollywood hakkındaki görüşlerini Empire dergisinin eylül sayısında yayımlanan söyleşisinde samimi bir dille aktarıyor. Sinema aşkınız ne zaman başladı? La Mancha’da küçük bir köyde yaşıyordum. Bir tek sinema vardı ve yalnızca hafta sonlarıydı. Ben her hafta sonu giderdim. Çocuklar için yasaklanmış olan filmleri dahi seyrederdim. Çünkü öyle küçük bir yerde gerçek bir sansür yoktu. 60’lar döneminin tüm filmlerini benden 34 yaş büyük olan ablalarımla birlikte izledim. Arkadaşlarıyla birlikteyken bana “Pedro, bize dün seyrettiğimiz filmin hikâyesini anlatsana” derlerdi. Ben de tümüyle yeni bir hikâye uydururdum. Bundan hoşlanırlardı çünkü bu kafamda yazdığım yeni bir film olurdu. Film yapma olayını o zaman mı kavradınız? Hayır, yönetmenin, yazarın, ekranın arkasında ne olup bittiğinin farkında değildim. Yalnızca ekranın kendisinin farkındaydım, bana göre sinema hikâye ve oyunculardı. O günlerde, safça hikâyeyi aktörlerin uydurduğunu düşünürdüm. Sinema eğitimi almadınız mı? Hayır, almadım. Okula gidemedim. Franco 68 ya da 69’da okulu kapatmıştı. Sinema bilginiz nereden geliyor? Başlangıçtaki ilk okulum Super8 kamera idi. Benim okulumdu, özel bir okulbenim kişisel okulum! 70’lerde, çok sayıda Super8 filmi yaptım. Kimi zaman 10 dakika, kimi zaman 30 dakika uzunluktaydılar. Tüm bunların sonunda 1978’de, Super8’de uzun bir film yaptım. Bu küçük kamera ile çok film yapabilirsiniz. Ve sinema budur. Renoir da benim için çok önemlidir. Daima. Ama, bildiğiniz gibi, film izlemeye devam ediyorum. Bu yolla, kimi zaman farkında olmadığım çok çeşitli köklerimi keşfediyorum. Tatlı kaçık komedilerin tümü, 30’lardan 60’lara kadar olan, benim için çok önemlidir ve bu benim yakın hissettiğim bir üsluptur. Preston Sturges, Mitchell Leisen, Ernst Lubitsch, tüm bu tip çılgın filmler. Ama sinematek’e gitip her şeyi gerçekten seyrettiğim dönemden sonra da Western, bir şey almadığım bir üsluptur. Neden? Nedenini bilmiyorum, 20 yaşındayken Western’lerle çok ilgilenmezdim. Bu dayanılmaz üslubu gerçekten keşfettiğim dönem olgunluk dönemimdir; yani John Ford, Henry Hathaway... Bilmiyorum. Çocukluğumda Western’i “maço bir üslup” olarak hatırlıyorum ve ilgilenmiyordum. Melodrama yakın hissediyordum kendimi ve Douglas Sirk’ü keşfettim ve o da benim beş favorimden biridir. Ya Alfred Hitchcock? Filmlerinizde her zaman güçlü bir Hitchcock etkisi olmuştur değil mi? Hayır, Alfred Hitchcock’tan bahsetmedim, ama o daima oradadır. Üçlü’nün biridir. Aziz Üçlü. Alfred Hitchcock, Billy Wilder ve Bunuel: Kutsal Üçlü. Michael Powell ve David Lean’in de sıkı bir hayranıyım. O ikisi tümüyle eşsizdir. G Almodóvar: Esin perilerimle zenginleşiyorum Atılımınızı yaptığınızda Carmen Maura ile çalışmak için yeterince ünlüydünüz. Kariyerinizi esin perileriniz olan farklı artistlerle dönemlere ayırıyor musunuz? Kariyerimi birlikte çalıştığım insanların isimleriyle aşamalandıracak ve etiketleyeceksek kesinlikle film yapma aşamalarımda Carmen Maura Yılları olarak adlandırılabilecek bir dönem var, 80’li yıllar, gerçi onunla daha sonra Dönüş ile tekrar çalıştık. Bundan bahsetmemizin nedeni sizin kadın başrol oyuncularınızla isminizin aynı anda anılması: Carmen Maura, Victoria Abril ve şimdi Penélope Cruz... Ve ayrıca Marisa Paredes! Marisa da bir dönemdi! (Gülüyor) Evet böyle sıralanıyor: Carmen Maura, Victoria Abril (sağda), Marisa Paredes (sağ üstte) ve Penélope. Bunun bilincindesiniz yani. Bir esin periniz olmasından hoşlanıyor musunuz? Bilinçliyim. Yaşandıktan sonra. O sırada değil. Bunu şimdi fark ediyorum. Esin perinizi bulduğunuzda bu muhteşemdir. O sırada bunu fark etmezsiniz ama bir esin perisi – kadın ya da erkek iki tarafın çalışmasına da karşılıklı bir zenginleşme getirir. Düşünüyorum da, şimdi Penélope ile çalışırken daha iyi bir yönetmenim, bu ondan kaynaklanıyor – ve muhtemelen Penélope da benden kaynaklı bir biçimde daha iyi bir artist. Hollywood’a bir film yapmaya hiç çağrıldınız mı? Evet, Hollywood’dan çok proje teklifi aldım, ama giderek daha fazla onları kabul etmeyeceğimi düşünüyorum. Çünkü benim çalışma yöntemimle onlarınki çok farklı. Hatta tam karşıt olduklarını bile söyleyebilirim. Ben hikâyeyi oluştururum, yazarım ve yönetirim ya da bir uyarlamaysa, uyarlarım, yani benim film yapma biçimim çok fazla kişiseldir. Kararlar alırım ve kriterler kendime aittir. Kuşkusuz bu bir iktidar sorunu değil, ben bunu bir ekiple birlikte yapıyorum, ama mutlak kriter, karar verme benim elimdedir. Ve hissediyorum ki, Hollywood’da yönetmenden öncelikli biçimde çok sayıda insan karar alıyor. Ben bir karar almadan önce bana fikrini söyleyen on tane insanı dinlersem, bu düpedüz bir karmaşaya neden olur diye düşünüyorum. G BEŞ FAVORİ SİNEMACI Beş film yapımcısının favoriniz olduğu söyleniyor, bu doğru mu? Bir sayı söylemek gerektiğinden öyle dedim, bu, bin de olabilir. Öncelikle Buñuel diyorum. Aynı kökten geliyoruz, aynı aileye mensubuz ve onun filmlerinde gerçekten kendimi seçiyorum. Benim için o büyük bir ustadır. Ama Ingmar Bergman da mutlak favorilerimden biridir, filmleri benimkilerin tamamen karşıtı olsa da Billy Wilder da ustalarımdan biridir. Fellini başlangıçta çok özeldi. Çok erken filmlerinin, yenigerçekçi filmler olduğunu söyleyebilirsiniz, ama aynı zamanda bu filmlerde Felliniesque bir şeyler vardır. Yani kendi tarzını, kendi üslubunu yarattı. Ve Jean C M Y B C MY B