Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 HAZİRAN 2009 / SAYI 1214 5 Siz kimsiniz? Onlar, yanıtın üç yıllık bir çalışmanın ürünü olacağını bilmiyorlardı. Türkiye’yi dolaşıp bin kişiyle görüştüler. Kürtler, Türkler, Lazlar, Aleviler, sağcılar, solcular, milliyetçiler... Amaç, insanlara birbirini tanıma imkânı vermekti. Devinim, şimdi web’de seyircilerini bekliyor. ünyanın en güzel coğrafyalarından biri İzmir ve yöresi olmalı. Belki de en güzeli. Her ilçe ve çevresi binlerce yıllık bir tarihe sahip. Uygarlıklar yaratmış bir tarih. Bu tarihin ve coğrafyanın bugünkü mirasçıları olmamız bir mucize, doyumsuz bir mutluluk. İzmir’e ve çevresine her yolculuğumda bu mucize hissini ve mutluluğu duyumsarım. Yine öyle oldu… Erhan Arık ve Kerim Bora. PAZAR SÖYLEŞİLERİ Seferihisar: Usul ve derinden... ATAOL BEHRAMOĞLU D Siz kimsiniz? ESRA AÇIKGÖZ *** Birkaç yıl önce “Ütopya Tatil Köyü”nde İşçi Partili gençlerle buluşmamızdan sonra Seferihisar’ın yakınından geçerken, İzmir’in bu ilçesi hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildim. Gidiş yönümüze göre solumuzda, ana yolun azıcık uzağında, kendi kabuğunun içine çekilmiş, kendi kendisine yeterli, bir yaz uykusunun rehavetinde gibiydi... Doğrusunu söylemek gerekirse, İzmir’in Kuşadası, Çeşme, Foça, Dikili, Selçuk, Bergama,vb. ilçelerine göre, “turistik” bakımdan da adı sanki daha az biliniyor, hakkında daha az konuşuluyordu. Belki de bu nedenlerle Seferihisar’ı “keşfetmek” duygusu, sözünü ettiğim o birkaç yıl önceki yolculuktan beri içimdeydi… Bu yaz sezonunun ilk şiirmüzik buluşması için İzmir Havaalanı’ndan Seferihisar’a doğru yol alırken, bu nedenle hem sevinçli, hem meraklı, hem her türlü “sürpriz”e hazırlıklıydım… *** Seferihisar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış. İlçenin kendisi, görebildiğim kadarıyla, Anadolumuzun herhangi bir ilçesinden çok farklı değil. Fakat ilk yerleşim yeri olan Teos üzerinden (Sığacık ovasından) sahile doğru ilerlerken Ege coğrafyası sizi kucaklıyor. Dinletimizin gerçekleştiği Sığacık kalesinin bulunduğu küçük balıkçı köyü ise, sadeliği ve dinginliği ile bizi büyüledi. Özlediğimiz bir dinginlik ve yalınlık bu. Yaşamın temposu sanki yavaşlıyor, usul ve derinden duyumsayıp yaşamaya başlıyorsunuz... *** Bu izlenimleri içinize sindirmekteyken genç belediye başkanı Tunç Soyer’in “yavaş kent” tasarımını da çok daha derinden kavrıyorsunuz. Yavaş, ama etkili. Usul, ama derinden. Büyük kentlerin öldürücü temposundan, daha küçüklerin onlara özenen kargaşasından, turistik yörelerin özentili yapaylığından uzak, sakin, dingin, bir yaşam... Tunç Soyer Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahneye çıkmış, birçok oyunda rol almış bir sanat insanı. Ardından, “Expo 2015” Genel Sekreterliği gibi, İzmir’in (ve ülkemizin) dünyaya açılmasında çok önemli bir hedefin gerçekleşmesinde ön saftaki bir görevi üstlenmiş. Unutulmaz Belediye Başkanı Priştina’ya, İzmir’in bugünkü değerli başkanı Kocaoğlu’na danışmanlık yapmış. Bu Ege yolculuğunda onunla ve çevresindeki her biri ateş gibi genç çalışma arkadaşlarıyla tanışıp söyleşmek bir mutluluktu. Seferihisar’ın adını bundan sonra çok sık duymaya hazır olun. Orada usul ve derinden bir yaşam kültürü seçeneği yaratmak için, yine usul ve derinden, aynı ölçülerde de bilinçli, tutkulu, özverili bir çalışma için kollar sıvanmış... G ataolb@cumhuriyet.com.tr E krana düşen yüzler sürekli değişiyor, kimlikler de... Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Aleviler, Sünniler, solcular, sağcılar, milliyetçiler... Kimsiniz, sorusuna yüzlerce yanıt almak mümkün, hele de Türkiye gibi pek çok farklı etnik ve kültürden insanın yaşadığı bir ülkede. Fotoğraf sanatçısı Kerim Bora ve ekibinin peşine düştükleri soru işte buydu. Ancak zamanla genişledi, derinleşti, çeşitlendi; Türkiye’de genç olmak, cinsiyet ayrımcılığı, eğitim, gecekondular ve sosyal adaletsizlik de konu başlığı olarak yerini aldı... Sadece proje değil, onlar da projeyle büyüdü, kendi önyargılarıyla yüzleşip, “öteki”leriyle karşılaştılar... Devinim, üç yıllık bir çalışmanın ürünü, 70 bin kilometrelik yol yapılarak, 20 ilde, bin kişiyle görüşüldü. Biz de Kerim Bora ve proje görüşmelerinde kilit rol oynayan Erhan Arık ile konuştuk. “Bu ülkede dertlerimiz var” diyerek başlıyor söze Bora, “ne kadar dertleniyorsak, o kadar sorumluluk alma ihtiyacı doğuyor”. İşte onları yola düşüren de bu sorumluluk olmuş. Günlük hayatlarımızı dahi etkileyen, tanımlar karmaşasının üstüne gitmişler. Her şeyin kutuplara ayrıştırılmasından, siyahla beyaz üzerinden konuşulmasından rahatsız Bora. “Oysa” diyor, “Türkiye’de grilerimiz çok fazla ve birbirimizden çok az farkımız var. Ancak birbirimizi tanımıyoruz, tanımadan fikir sahibi olamayız. Bu projenin birinci amacı tanımak. Aslında orada konuşanların söyledikleri birebir bizim düşündüklerimizle bağdaşmıyor, ancak bir dinleme kabiliyeti edindik. Bu çok önemli. Birbirimizi tanımaktan korkuyoruz, çünkü tanıdığımızda başkalaşacağız zannediyoruz.” İlle de başkalaşalım ya da bir yerde buluşalım demiyor, tek isteği dinlemeyi öğrenmemiz. Belki böylece küçük pencerelerimizden bakmayı bırakıp, daha geniş görebilir, çokluğun zenginlik olduğunu kavrayabiliriz. Bir projenin bunları sağlayamayacağını biliyor. Zaten onlar da “Türkiye’yi kurtaracağız” diye yola çıkmamışlar aksine sergi, enstalasyon yapmak gibi basit bir istekle yola çıkmışlar, ancak zamanla işin şekli değişmiş. Bunu şöyle anlatıyor Bora: “İşin içine girdikçe öyle bir sorumluluk hissediyorsun ki bu böyle verilemez diyorsun, buna da girmek lazım, bunu da konuşalım... Sonra da ben uzman değilim ki demeye başlıyorsun. O anlamda kendi içinde başkalaşıyor proje. Kendini öğretiyor, ne kadar cahil olduğunu ve cahilliğine inandığını öğretiyor. Kendi verilmiş şifrelerini sorguluyorsun. Her yerden o kadar çok şifre almışsın ki...” Arık için projeyi cazip hale getiren de bu olmuş. Proje sayesinde bu yaşa kadar öğrendiği tanımların çok da doğru olmadığını görmüş. Kendi karmaşalarıyla yüzleşmiş. Bu durumu şöyle anlatıyor: “Karadeniz’de bir şeyler yapılması düşünüldüğünde kafamda Karadeniz’e dair sadece Lazlar olduğunu gördüm, daha derin bir bilgi yoktu. Oysa ben Ardahanlıyım. Biliyorum, etkili olabilirim dediğim coğrafyaya gittiğimde, aslında yanı başımızda yaşayan Türkmenler hakkında hiçbir şey bilmediğimi gördüm.” Bu durum Bora için de geçerli, mesela ilk defa proje sayesinde bir transseksüelle oturup konuşmuş. Onu konuşmaya ikna etmesi gerektiği için başta rol yaparken yakalamış kendini, ama zamanla, dinlemeye başladıkça role gerek kalmamış. Projenin gösterdiği bir şey daha var Bora’ya; mağdur olanların daha çok kendilerini geliştirdiği. KORKUYORUZ... Arık, insanları konuşmaları için ikna etmekte pek zorlanmamış, ancak batıda sorunlar çıkmaya başlamış. “Çünkü onların kafasındaki siyasi paranoyalar daha fazla. Dünyada binlerce insan, bu tarz bağımsız işler yapıyor, ancak Türkiye’de herkes birini bir yere oturtmak istediğinden bağımsız iş yapmak çok zor. Sizi bir kalıba koymak istiyorlar. Bunun arkasında başka bir şey vardır, diye düşünüyorlar” diyor. Bu önyargıların ve pek çok değerdeki erimenin başlangıcı olarak 12 Eylül’ü görüyor Bora; özellikle de solun yasadışı hale getirilmesini, Sünni İslamın yükseltilmesini. Bora, “Az düşünüyoruz, hiç sorgulamıyoruz, birbirimizi tanımak adına hiç çaba harcamıyoruz” diyor. Türkiye’nin, pragmatizm üzerine kurulu Amerika’ya doğru gittiğini söylüyor. İşte tam da bu yüzden, insanlar özeleştiri yapmalı, ‘nerede yanlış yapıyorum’u konuşmalı. Projelerin yayınlandığı Devinim.tv’nin web’teki izlenme oranı yüksek olsa da Bora için bu yeterli değil. Türkiye’de insanların henüz, kendileriyle ilgili anlatılanları dinleme alışkanlığı edinmediklerini söylüyor, “Yine de başkalaşıyoruz, ancak ‘bu nereye varır’dan ziyade ‘nereye gitmek istiyoruz’u düşünmeliyiz” diyor. Devinim, bundan sonra da devam edecek. Sadece belgesel gösterimleriyle değil, insanların gelip kendilerini anlatacakları Toplumsal Barış Atölyeleri, projelerin üretileceği kuratör atölyeleri de olacak. Bütün bu çalışmaların birkaç isim üzerinden gitmesini istemiyor Bora, o yüzden atölyeler Türkiye’ye dair derdi olan, samimi herkese açık. Yapılması planlanan bir proje daha var: Korkuyoruz. “Gecekondularda çekim yaparken aklıma geldi bu benim” diyor Bora, “Emirgân’da oturuyorum, Armutlu’dan korkuyorum. Oraya gidince güvenli olduğunu gördüm. Korkunun bir nedeni tanımamak, ikincisi de içinde algıların farklılaşmasından korkmak. Çünkü ne kadar fakiri dışarıda bir yere koyarsan, o kadar ajite olmuyorsun. Yapmak istediğimiz bir kuratör birlikteliğiyle gecekondular üzerine bir proje çıkarmak, sonra da bunu yerinde, gecekondularda izlettirmek” diyor. G TARİHTE BU HAFTA 28 Haziran 1919: I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Versailles Antlaşması imzalandı. 1945: Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi hayata gözlerini yumdu. 1997: Mike Tyson boks maçının üçüncü raundunda rakibi Evander Holyfield’in kulağını ısırdı ve diskalifiye oldu. 2000: ABD, Küba’ya karşı 41 yıldır uyguladığı ambargoyu yumuşatma kararı aldı. 30 Haziran 1934: Hitler (solda) SA’ların üst kademelerinde yer alan kişilerin tutuklanması ve öldürülmesini emretti. “Uzun Bıçaklar Gecesi” olarak bilinen gecede birçok üst düzey SA lideri bıçaklanarak öldürüldü. 1948: Ünlü siyasetçi ve düşünür Prens Sabahattin hayata veda etti. 1960: Alfred Hitchcock’un yönettiği ünlü “Sapık” filmi gösterime girdi. Arjantin Devlet Başkanı Juan Domingo Peron tekrar göreve geldikten 9 ay sonra öldü. 1984: TRT televizyonda tamamen renkli yayına geçti. 1991: SSCB önderliğinde kurulmuş olan Varşova Paktı resmen dağıldı. 2004: Ünlü Amerikalı oyuncu Marlon Brando (sol altta) hayata gözlerini yumdu. yaktı. Tarihe “Sivas Katliamı” olarak geçen olayda 37 kişi can verdi. 3 Temmuz 1945: Nazi Almanyası’nın başkenti Berlin Müttefikler tarafından paylaşıldı. 1971: The Doors grubunun solisti Jim Morrison (solda) öldü. 1988: İstanbul Boğazı üzerine inşa edilen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü hizmete açıldı. 29 Haziran 1971: Türkiye’de haşhaş ekimi yasaklandı. 1991: Naim Süleymanoğlu Spor Akademisi’nde halterden sınıfta kaldı. 1995: Ankara Büyükşehir Belediyesi amblemindeki Hitit Güneşi’ni, Kocatepe Cami ve Atakule’yi simgeleyen bir tasvirle değiştirdi. 1999: Abdullah Öcalan, “devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri gerçekleştirdiği” gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. 2002: Türkiye A Milli Futbol Takımı Dünya Kupası’nda üçüncü oldu. 2 Temmuz 1977: “Lolita” kitabıyla tanınan ünlü yazar Vladimir Nabokov hayata gözlerini yumdu. 1993: Sivas’ta yapılan “Pir Sultan Abdal Şenlikleri” sırasında aşırı dinciler ayaklandı. Cuma namazından sonra çeşitli olaylar çıkaran aşırı dinciler, Aziz Nesin’in de aralarında bulunduğu sanatçı ve yazarların kaldığı Madımak Oteli’ni 1 Temmuz 1925: İlk piyango, Türkiye Tayyare Cemiyeti Mektepleri yararına düzenlendi. 1926: Deniz taşımacılığına ve ticaretine ilişkin esasları düzenleyen Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi. 1929: Ünlü çizgi film kahramanı “Popeye” Türkiye’de bilinen adıyla “Temel Reis” Elzie Segar tarafından yaratıldı. 1974: 4 Temmuz 1932: İçişleri Bakanı Şükrü Kaya otomobiliyle Ankara’dan İstanbul’a giden ilk kişi oldu. 1994: Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği Müsteşarı Ömer Haluk Sipahioğlu, Atina’da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü. 17 Kasım terör örgütü üyesi “Mihalis” kod adlı Savvas Ksiros, yıllar sonra tetiğe kendisinin bastığını itiraf etti. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ C M Y B C MY B