Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 HAZİRAN 2009 / SAYI 1213 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ GDO şirketleri neyin peşinde? METE KIZIK “Bugün Pazar...” ATAOL BEHRAMOĞLU nkara Merkez Komutanlığı Askeri Cezaevi’nin bir hücresinde kimseyle görüştürülmeksizin kırk gün kapalı tutulduktan sonra 1938’in güneşli bir pazar günü ilk kez açık havaya çıkarılan Nâzım Hikmet o andaki duygularını “Bugün Pazar” adlı şiiriyle dile getirmişti. Bu şiir üzerine yazmayı bu hafta da sürdüreceğim. Nâzım Hikmet için düzenlenen internet sitesinde Memed Fuat, şairin o sıralarda yanında taşıdığı not defterine yazdığı ilk versiyonunu veriyor şiirin. Bunu sonraki birkaç versiyon daha izliyor. Buradan anlaşılan, ilk notların ve kimileri değişmeksizin kalacak olan dizelerin sıcağı sıcağına yazılıp, sonraki süreçlerde üzerlerinde titizlikle çalışılarak şiire son biçiminin kazandırılmış olduğudur... Söz konusu şiirde öne çıkan bir mecaz, benzetme vb. bulunmadığına göre, şairin üzerinde titizlikle çalıştığı şey nedir? Dil, ölçü, tını... Bu çalışma sonucunda da başlangıçtaki “spontan” duyguya en uygun anlatım biçimi kazandırılmış olacaktır... *** Bir önceki yazıda, “Bugün Pazar”daki uyaklardan, onların sadece akıcılık sağlayan dış ses öğeleri değil, şairin iç sesinin (içeriğin) bir gereksinimi olduklarından söz etmiştim... Günümüz şiirinde uyağa artık gerek olmadığına inanılmaktaysa da, ben bu kanıda değilim. Şiirini sadece “mecaz”a dayandıran, bu nedenle de uyağı küçümseyen şair, bence büyük yanılgı içindedir ve çoğu kez de bilgisizliğinin kurbanıdır. Orhan Veli’ler uyağa karşı çıkarlarken, eleştirdikleri şey kötü manzumecilikti. Nitekim Orhan Veli’nin şiiri üzerine bir yazımda, onun şiirlerinde de uyakların ve ses benzeşimlerinin ne kadar önemli işlevi olduğunu göstermeye çalışmıştım. (Bu yazı, Evrensel Yayınları arasında çıkan “Şiirin DiliAna Dil” adlı kitabımdadır.) Uyak (ve hece) bilgisine ve onları kullanma becerisine sahip olmayan kişi, bence, ağzıyla kuş tutsa Türkçede şair olamaz. *** Geçen haftaki yazımda, “Bugün Pazar”ın ilk iki dizesinin bir senfonik giriş gibi, okuru (ya da dinleyeni) bir anda etkisi altına aldığını yazmış, bu etkinin içeriğe ilişkin yönü üzerinde durmuştum. Biçime ilişkin sayılabilecek yönü üzerine örnek olarak ise, sadece “pazar/çıkardılar” uyağının sağladığı tınıya değinmiştim. Bu alanda bir başka (ve belki daha da önemli) etki öğesi, kanımca, “vezin”le ilgili olandır... “Bugün Pazar”ın giriş dizelerinde, bilinen, genel geçer anlamıyla bir vezin ölçüsü yok... Fakat iki sözcüklük ilk dizeyle onu izleyen altı sözcüklük ikinci dizenin birlikte oluşturdukları tını, vezin duygusu, ancak bir senfonide elde edilebilir... Burada bunu ne yazık ki ayrıntılarıyla anlatamam. Fakat bazı başka örnekler verebilirim... Orhan Veli’nin “Hürriyete Doğrusu”nun giriş dizeleri böyledir: “Gün doğmadan/Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola...” Daha eskilerde Ahmet Haşim’in müstezatla yazılmış bazı şiirleri yaklaşık olarak benzer tınılarla başlar: “Denizlerden/Esen bu ince hava saçlarında eğlensin” (O Belde). Ya da, “Bir lamba hüznüyle/ kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi...” vb... Şiirin bitip tükenmek bilmez “giz”leri üstüne söyleşiyi burada noktalayalım ve bu yazıyı da “Bugün Pazar”ı bir kez de birlikte okuyarak tamamlayalım: Bugün Pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. / Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak / bu kadar mavi / bu kadar geniş olduğuna şaşarak / kımıldanmadan durdum. / Sonra saygıyla toprağa oturdum, / dayadım sırtımı duvara. / Bu anda ne düşmek dalgalara, / bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. / Toprak, güneş ve ben... / Bahtiyarım... G A Çokuluslu GDO şirketlerine karşı küresel tepkiler de büyüyor... Dünyada GDO tehdidine en fazla dikkat etmesi gereken ülkelerden biri Türkiye. Çünkü biyolojik bakımdan çok zengin. Yetişen 11 bin bitki türünden iki bin kadarı, başka hiçbir yerde bulunmuyor. Buna rağmen bu zenginlik çokuluslu şirketlerin tehditlerine ve talanlarına karşı korunmuyor. Yeni yasa ise çokuluslu şirketlerin ekmeğine yağ sürüyor... Bu söylem yakın zamanlarda “var, ama kontrol edemiyoruz, kaçak girişler oluyor” olarak değişti. Şimdilerde GDO’lar bakanlar kurulunun gündemine girdi, bugünlerde yasa tasarısı görüşülecek ve yasallaşacak! Hatırlayalım... Geçen yıl mart ayında Norveç’te bir buzdağının altına Küresel Tohum Deposu yapılmıştı. Yazılan çizilenlere göre olası bir nükleer savaş sonrası veya kıyamet sonrası topluma bırakılmak üzere 200 milyonu aşkın tohum örneği depolandı. Tepkiler çeşitliydi; “Vayyy beee, adamlara bak ne kadar ileri görüşlüler, biyolojik planlaması adı altında yoksul ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir örgüt. Öteki GCDT üyeleri arasında Lewis Coleman adı da geçiyor. Colaman ABD’nin en büyük Pentagon anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation’ın da kurul başkanı görevini yürütmüştü. Bu örgütün finansörleri arasındaki isimler hiçte yabancı değil. Örneğin Bill Gates. Şirketinin etkin yönetiminden çekildiğini açıklayıp kurduğu BillMelinda Gates Vakfı ile kendisini Asya ve Afrika’daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan etmişti. Dünyanın en Yoksul ülke tarımlarındaki orijinal tohumların kökünü kazıyıp GDO’yla köleleştiren şirketler, bunu Türkiye’de de uygulamak istiyorlar... şirketler, bunu Türkiye’de de gerçekleştirmek niyetindeler. Gezegenimizdeki orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir adaya saklıyor. Hemen sorulmaz mı? Dünyanın pek çok ülkesindeki “Ulusal Tohum Depoları”na ne gibi bir felaket gelecektir ki Svalbard’a muhtaç kalınacaktır? Durum böylesine vahim. Bakanlar Kurulu’ndaki bu konuyla ilgili olarak Tarım Bakanımız geçenlerde bir açıklama yaptı “GDO’ları sıkı denetleyeceğiz. Kontrol altında tutacağız “ dedi. Oysa AKP iktidarı döneminde yiyeceklerimiz aşırı zehirli olduğu için Almanya, Rusya başta olmak üzere bir çok ülkeden geri dönmedi mi? Dışarının almadığı zehirli yiyecekler iç piyasaya sürülmedi mi? Denetimlerden, kontrolden bahseden bakanın 2008 Ekim ayındaki bir rapordan haberi yok anlaşılan. AB heyetinin “Gıda ve Halk Sağlığı” konusunda yaptığı incelemelerinden sonra iki milletvekilinin hazırladığı rapora göre “birkaç büyük yiyecek alanındaki şirketler hariç üretilen ve tüketilen yiyeceklerin sağlıklığı ve güvenilirliği çok düşük düzeyde... Yeterli denetim yok... Kurumlar arasında işbirliği yok... Yeterli, yetkin, eğitimli personel açığı çok fazla... İlgili yasalar uygulanmıyor... Bu alanda elektronik yayın ve istatistikler çok az... Türkiye’de üretilen ve tüketilen yiyecekler AB normlarında değil”. Yiyecek, içeceklerimizde durum böyleyken GDO’lar ülkemize ve midemize doldurulmak isteniyor. Bakan da “Kontrol edeceğiz” diyor... Topraklarımıza, kendimize ve gelecek kuşaklara bile geri döndürülemez oranda zararlar verecek yasa çıkartılmak üzere. Tartışılmadan, kamuoyu bilgilendirilmeden... Tehlikenin farkında mıyız? G metekizik@cumhuriyet.com.tr D ünyamızı talan eden ekonomik, siyasi, askersel politikalar zenginliği bilinen durum. Çokuluslu şirketler (ÇUŞ) , uluslaralarası anlaşmalar (GATT; IMF; DB, TRIPS gibi) ve militarist politikalarla (NATO; ABD, AB) gerçekleştiriliyor. Bu bin bir surat hamlelerden biri de son yıllarda ismi çokça anılan Genleri Değiştirilmiş Organizma (GDO). İçerik olarak genetiği değiştirilmiş bütün organizmaları kapsıyor. Dünyada GDO konusunda en fazla dikkat etmesi gereken ülke Türkiye. Çünkü biyolojik zenginlik bakımından çok şanslı. Yurdumuzdaki 11 bin bitki türünden iki bin kadarı, başka hiçbir yerde bulunmayan endemik türler. Yerli gen kaynaklarının korunması ve ıslahı için kurumsallaşmak, gen kaynaklarımızın, çokuluslu şirketlerin tehditlerine karşı korunması gerekiyor. GDO’ların çok ilgi çekici öyküleri var... Hindistan’da birçok köylü tekellerin sözlerine inanır. Geleneksel tohumlarını bırakarak, GDO’lu tohum kullanır. Amaçları daha fazla kazanç, daha az ilaç ve gübre bunun karşılığında çok hasattır. Şirket başlangıçta neredeyse bedavaya bu tohumları dağıtır. Ancak 8 yıl sonra tohumun fiyatı sadece birkaç zengin köylünün alabileceği kadar yükseltilir. Üstelik bu tohumu daha önce kullanmış topraklar, başka ürünleri zehirlemekte, yok etmektedir. Borç, iflas, yoksulluk ve açlık nedeniyle intihar eden çiftçilerin sayısı 16 bini bulur... Türkiye’de 31.10.2006’da çıkartılan “Tohumculuk Kanunu” uyarınca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın izniyle bu tohumlar ithal edilebiliniyor, Ancak yaygın ekilmesi yasak! Yetkililer uzun yıllar “bizde GDO tohum yok” açıklamalar yaptı. çeşitlilik bari yok olmayacak” gibi çoğunluk görüşü varken akortsuz seslerde duymuştum çevremden “bu işin içinde bir hinlik var” gibi... Depoyu işleten Global Crop Diversity Trust (GCDT Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) örgütün mali gücü Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolar. Roma’da kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret CatleyCarlson bulunuyor. Carlson, 1998’e dek New York merkezli Nüfus Konseyi’nin de (Population Council) başkanı. Ne yapardı bu konsey? John D. Rockefeller’ın nüfus artışını düşürmek amacıyla 1952’de kurduğu aile büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD’li DuPont / Pioneer HiBred, ABD’li GDO devi Monsanto, (GDO alanında dünya pazarının yüzde 90’ını elinde bulunduruyor.) İsviçre’den Syngenta, tarımda genetik değiştirmek amacıyla 1972’de 100 milyon dolarlık ilk vakfı kuran petrol devi Rockefeller, ABD, İngiltere, Hollanda, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada’dan da devlet fonları aktarılıyor! İlişkiler yumağından çıkan manzaraya baktığımızda: Yoksul ülke tarımlarındaki orijinal tohumların kökünü kazıyıp GDO’yla köleleştiren ataolb@cumhuriyet.com.tr TARİHTE BU HAFTA Refah şilebi battı... İkinci Dünya Savaşı’nda, Mersin’den Mısır’ın Port Said Limanı’na hareket eden Refah Şilebi 23 Haziran 1941’de Akdeniz’in sularına gömüldü. Geriye 121 ölü ve birçok cevapsız soru bıraktı. 28 kişilik şilebe 171 denizcinin bindirilmesi, facianın ciddi bir soruşturma yapılmadan örtbas edilmesi, gemi komodoru Zeki Işın’ın “bu kadar insanı ayakta bile zor alacağını” yazdığı son mektubu ve kazadan kurtulan Yüzbaşı Muhittin Darga’nın tanıklığı geminin batırıldığı şüphelerini arttırdı. Refah’la aynı dönem dört ticaret gemisi daha battı. Hepsi de aynı enlem, boylamda (Samandağ ve Kıbrıs açıklarında) ve limandan ayrıldıktan yaklaşık 30 saat sonra sulara gömüldü. Refah dışındaki dört şilebin batırılmasını o dönemde sualtı komandosu olan İtalyan Luigi Ferraro “Un İtaliano” adlı otobiyografisinde üstlendi. Refah’ın batma nedeni için “Alman denizaltıları torpille batırdı.”, “Fransızlar batırdı.”, “İngilizler, Türkiye’yi kendi tarafına çekmek için batırıp suçu Alman ve İtalyanlara attı!” gibi iddialar ortaya atılsa da hâlâ Refah Şilebi’nin akıbeti kesin olarak bilinemiyor. kurulmasında büyük payı olanlardan ünlü eğitimci İsmail Hakkı Tonguç hayata gözlerini yumdu. 21 Haziran 1934: Soyadı Kanunu kabul edildi. 1946: Rize Çay Fabrikası’nın temeli atıldı. 24 Haziran 1901: Pablo Picasso’nun eserleri ilk defa sergilendi. 25 Haziran 1950: Sovyetler Birliği’nce desteklenen Kuzey Kore orduları Güney Kore’ye saldırdı. Kore Savaşı başladı. 1997: Sualtı dünyasını insanlara tanıtan Fransız kâşif Jacques Yves Cousteau solda) hayata gözlerini yumdu. 22 Haziran 1941: Almanya SSCB`yi işgal etmeye başladı. Türkiye yansızlığını ilan etti. 1988: Tanju Çolak 39 golle Avrupa Gol Kralı oldu. 23 Haziran 1901: Ünlü yazar Ahmet Hamdi Tanpınar dünyaya geldi. 1939: Hatay Fransa ile imzalanan anlaşma uyarınca Türkiye’ye dahil oldu. 1954: Türkiye ilk kez katıldığı Dünya Futbol Şampiyonası finallerinde Federal Almanya’ya yenilerek elendi. 1959: Ünlü Fransız yazar Boris Vian hayata gözlerini yumdu. 1960: Köy Enstitüleri’nin 26 Haziran 1952: Belçika’nın Ostende şehrinde denenen dünyanın ilk türbin motorlu arabası 226 km hıza ulaştı. 1963: John F. Kennedy, Batı Berlin’i ziyareti sırasında, meşhur “Ben Berlinliyim” ifadesini kullandı. 1977: Elvis Presley (sağda) son konserini verdi. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ C M Y B C MY B 27 Haziran 1954: Dünyanın ilk nükleer enerji santralı Moskova yakınlarında Obninsk’de faaliyete geçti. 1979: Asıl adı “Cassius Marcellus Clay Jr.” olan ünlü boksör Muhammet Ali (üstte) boksu bıraktığını açıkladı.