22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 STUTTGART 21 HAZİRAN 2009 / SAYI 1213 Şarap keyfi ve yirmi milyon kaçak silah... AHMET ARPAD inlenmek isteyen Stuttgart insanı boş zamanlarında kendini doğanın kucağına atar. Ne de olsa Karaormanlar, Alp tepeleri ve Rems ovası kapı komşusudur. Ormanlarında, çayırlı yamaçlarında yürüyüşler yapılan, küçük lokantalarında yörenin yemek ve şaraplarının zevkine varılan, doğası güzel, üzüm bağları ünlü Rems ovası günübirlik geziler için idealdir. İnsanları çoğunlukla savaş sonrası Doğu Avrupa ülkelerinden göç ettirilmiş Almanlardan oluşur. Piyetist ve metodistlere buralarda çok sık rastlanıyor. D Küçük lokantanın ıhlamur ağaçları altındaki bahçesi dolu. İki garson kız koşuşturuyor. Et, balık, patates, hamur işi, soslar dolu tabaklar gidiyor masalara. Çoğu müşteri şarap içiyor. Masaya gelen garson kız aşçıbaşının bugün özel olarak yapmış olduğu haşlanmış sığır bifteğini öneriyor. Yanında patatesle havuç var. Biz tabii bu tipik Avusturya yemeğini yeğliyoruz. Et ağızda dağılıyor. Az sonra yörenin taze çileğinin yanında kaymaklı İtalyan dondurmasını kaşıklarken kalabalık, gürültücü bir grup bahçeye giriyor, ikisi kadın. Orta yaşlı erkeklerin ellerinde kılıflara sokulmuş tüfekler var. Yakındaki atıcılık kulübünün üyeleri olmalı. Uzun bir masaya oturup, şaraplarını ısmarlıyorlar. Kahkahaların ardı ardası kesilmiyor. Biraz öfkeyle bakanlar oluyor. Keyifleri kaçmış gibi. Bizi öğle yemeğine davet etmiş olan tanışımız, haydi kalkalım, diyor. Kahvemizi Waldenstein kalesinin terasında içeceğiz. Neredeyse otuz yıldır Rems ovasında yaşayan, Mercedes’ten emekli tanış, yörede bol sayıda görülen atıcılık kulüplerinden hoşlanmadığını söylüyor. Genç öğrenci Tim’in yakındaki Winnen’de on altı kişiyi öldürmesinin ardından sadece buralarda 6500 silah sahibinin üzerine yirmi beş bin silahın kayıtlı olduğu ortaya çıkmış. Almanya’da on beş bin atıcılık kulübüne üye bir buçuk milyon kişinin üç bin beş yüzü kadınmış. Ruhsatlı silahların sayısı da tam on milyon. Bunlara üç yüz elli bin avcıyı da eklemek gerek! Az sonra Waldenstein kalesinin kocaman terasında, Rems ovası ayaklarımızın altında elmalı pastalarımızı yerken sohbet devam ediyor. Hükümet yeni yasa çıkarmak üzere. Silah alım ve kullanımını, atıcılık sporu yapanların silahlarını evlerinde muhafaza etmelerini zorlaştırmak istiyor. Ancak yasa önerisi ne atıcılık kulübü üyelerini, ne de Tim’in öldürmüş olduğu 16 gencin ana babasını memnun ediyor. Hiçbir şey değişmez, diyor tanış. Çünkü ülkede silah lobisi çok güçlü. Unutmamak gerek, on milyon ruhsatlı silahın yanı sıra yirmi milyon da ruhsatsız silahın evlerde saklandığı Almanya dünyada ABD ile Rusya’nın ardından silah ihraç eden üçüncü büyük ülke! Satışlarını son beş yılda yüzde yetmiş arttıran Alman silah endüstrisinin en büyük alıcısı Türkiye! Dönüş yolunda tanış, o gün Gundelsbach’ta şarap bayramı olduğunu söylüyor. Uğramadan olmaz. Çayırlarda beyaz keçiler, hallerinden memnun besili inekler. Bağların önüne kurulmuş masalarda binlerce insan. Kadehler havada, keyifler yerinde. Yöresel müziğin eşliğinde şarkılar, danslar. Bir an için de olsa az önceki konuşmalarımızı unutuyoruz. G www.ahmetarpad.de BRÜKSEL WASHINGTON Belçika: Çözdükçe dolaşıyor ÇİMEN TURUNÇ BATURALP Aah ah! dedi yaşlı adam (Flamanca!) üzeri çiçeklerle süslü siyah cenaze arabasının ardından ağır ağır yürürken. “Belçika küçük ülke, Belçika büyük ülke...” 40 yıllık Valon dostunun karısını uğurlamak için mezarlıkta yürürken yanıma düşmüştü. Alt tarafı “Şimdi ne olacak?” diye sormuştum. Yaşlı flaman bilmiyordu. İleri yaşı sayısız cenaze göstermişti ona. Gözleri nemliydi. Ama galiba Katolik Valon arkadaşının karısını nasıl bir törenle uğurlayacağını bilememek o dokunaklı anda daha da dokundu ona. “Buradaki âdetleri bilmiyorum...” Utanarak suçu kendi küçük derdi büyük Belçika’ya attı. “Belçika büyük ülke, birbirimizden haberimiz yok ki bizim...” 10 milyonluk “büyük ülke Belçika’da” dört adet bölgesel parlamentoda yürütülen siyaset çözdükçe dolaşıyor. Belçika seçimlerini Valon bölgesinde sosyalistler, Flaman bölgesinde Hıristiyan Demokratlar, Brüksel bölgesinde ise liberaller kazandı. Parlamentoların aritmetiği değişti, parça parça ülkedeki parça parça yeni hükümetler kurulma aşamasında. Flaman bölgesinde bölünmeyi isteyen milliyetçiler ise hâlâ oldukça güçlü. Flamanlar aşırı sağcı Velaams Belang’a pek yüz vermediler bu defa. Seçim kampanyası sürecinde medyanın görmezden geldiği Velaams Belang, uğradığı büyük kan kaybına rağmen Flaman bölgesinde ikinci sıradaki yerini koruyor. Velaams Belang Flaman milliyetçiliğinin bayrağını ülkenin diğer yarısını oluşturan Valonların suratına sallayıp dururken Türkiye ile de uğraşmayı ihmal etmeyen bir Casusluk öyküsü ELÇİN POYRAZLAR ashington gücün merkezi olmasından ötürü içinde çeşit çeşit “politik hayvan” barındırır. Bürokratlar, diplomatlar, milletvekilleri, askerler, lobiciler, siyasi eylemciler, yorumcular, danışmanlar, profesörler, uzmanlar, gazeteciler ve elbette ki casuslar. Casusları bu kentin sokaklarında ensemizde hissetsek de bu türü ne görür ne de duyarız. Onlar maskeli yaşamlarıyla bu başkentin belki de en ilgi çekici sakinleridir. Geçen haftalarda işte bu türe yönelik son derece ilginç bir gelişme oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey istihbarat uzmanı olarak çalışan 72 yaşındaki Walter Kendall Myers ve 71 yaşındaki eşi Gwendolyn Myers’ın 30 yıldır Küba adına casusluk yaptığı ortaya çıktı. Yaşlı çift Küba adına çalıştığını söyleyen gizli bir FBI ajanına güvenerek Havana adına çalıştıklarını açık etmişler. Myers çifti 1978’de Küba’ya yaptıkları bir gezide büyülenir ve o tarihten bu yana Havana adına casusluk yapmaya başlarlar. Myers Avrupa konusunda uzman biri olarak dışişleri bakanlığındaki görevinin yanı sıra ABD’nin önde gelen üniversitelerinden John Hopkins, Georgetown ve George Washington’da dersler de verir. Zaman içinde kariyerin basamaklarını bir bir çıkan Myers, 1999’dan 2007’ye kadar ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu’nda Avrupa uzmanı olarak görev alır. Çok gizli bilgilere ulaşabileceği bu görevde Myers CIA, Ulusal Güvenlik Konseyi, ABD ordusu ve ABD büyükelçilikleri gibi kurumların bilgi veritabanlarına erişme hakkına sahip olur. Myers 2007’de emekli olur ancak işinin son aylarında kendi bilgisayarına Küba ile ilgili 200 kadar çok gizli istihbarat belgesini aktarmayı başarır. Myers “ajan 202”, karısı “ajan 123” kod adları altında düzenli olarak Küba’ya gizli bilgileri gönderirler. Evlerindeki kısa dalga radyo yoluyla Havana ile iletişim kuran Myers çifti, belgeleri süpermarkette sepetleri değiştirerek Kübalı ajanlara aktardıkları gibi internet kafelerden kodlu elektronik postalar da yollamışlar. Bir süredir yakalanma endişesiyle bilgi göndermekten kaçınan Myers çifti, bir FBI ajanının onlara yaklaşmasıyla kimliklerini açık ederler. Bir ABD yetkilisi Myers çiftinin bu işi para karşılığı değil Fidel Casto’ya gönülden inandıkları için yaptıklarını söylüyor. Yaşlı çift ayrıca FBI ajanına Küba’yı ne kadar sevdiklerini ve yaşamlarının çok önemli bir parçası olduğunu da anlatmışlar. Bu casusluk davasına bakan yargıç, Myers çiftinin yatlarıyla Küba’ya kaçma olasılığından ötürü tutuklu olarak yargılanmalarına karar verdi. Ben ise bu çok cazip casusluk öyküsünün ardından süpermarketteki sepetlere daha dikkatli bakmaya başladım... G W İyi bir yaşam hayali... Yattığına bakmayın, o, çok boş zamanı olduğu için sokağın ortasında uyuya kalmış biri değil. Avrupa vizesi alamadığı için Fas’ın başkenti Rabat’taki Mülteciler Yüksek Komisyonu’nun önünde eylem yapan yüzden fazla Afrikalı mülteciden biri. Tek isteği; iç savaşta yakınlarını kaybetmediği, meşru haklara sahip olduğu, ihtiyaçlarını karşılayabildiği bir yaşam... parti. Kanun zoruyla oy verilen Belçika’da yüzde 90’ın üzerinde katılım oranın sağlandığı gün AP seçimleri de yapılmıştı. AP’daki Türkiye ile ilgili oturumlarda Türkiye’nin niçin AB’ye üye olamayacağını yana yakıla anlatıp duran üç üyesinden biri eksildi. Partinin internet sitesindeki “Türkiye’ye Hayır De!” filmi ise yerli yerinde duruyor. Film ilginç. “Avrupa’yı istilaya koşan” binlerce Türk bayrağı da olmasa görüntülerin İran’dan alındığı rahatlıkla düşünülebilir. Kara çarşaflı, türbanlı kadınlar, kara sakallı erkeklerle birlikte Başbakan Erdoğan baş rolde. Erdoğan’ın söylediği “minareler ve süngülerle” ilgili ünlü dizeler İngilizceye çevrilmiş kara fona beyaz beyaz dizilmiş. AKP flamalarının uçuştuğu dört buçuk dakikalık filmde tek bir başı açık kadına bile yer verilmemesi, Türkiye ile ilgili aşırı uçlarda gezinen ortak sevdaları yansıtırken bizim gibilerin de hepten yok sayıldığını gösteriyor. Velaams Belang’ı en çok kızdıran konulardan biri de Belçika’da bölgesel parlamentolara girmeyi başarabilen göçmenler. O göçmenlerden altısı Türk kökenli. Kadın erkek arasında eşitliği kollayan Belçika’daki seçim sistemi sayesinde siyasete soyunan Türk kadınları Belçika parlamentolarında Türkiye’de olduğundan daha adil bir şekilde temsil edilecekler. Milletvekili olmaya hak kazanan altı Türk kökenlinin üçü kadın, üçü erkek. Türk kökenli kadınlardan biri türbanıyla girdi Brüksel parlamentosuna. Ama türbanla siyaset iddiasını seçim sürecine ne kadar yansıtabildiği tartışılıyor. Zira seçim kampanyası sırasında parti tarafından dağıtılan broşürlerdeki fotoğrafında bu genç kadının türbanı ustaca kamufle edilmiş. Fotoğrafı görünce gülümseyerek hatırladım cenazede yanıma düşen ihtiyar Albert’i... Sahiden Belçika’da kimsenin birbirinden haberi yok. G LONDRA Devrimci Toponomist Margaret Gelling... MUSTAFA K. ERDEMOL N e bir tarikat lideriydi ne de kanaat önderi ama İngilizler için gerçek bir “yol gösterici”ydi. Daha doğrusu “yer gösterici” denmeli, çünkü ülkenin en saygın, en önde gelen Toponomist’i (Yer Adları Bilimcisi) idi Gelling. Geçen günlerde öldü. Knoll, creech, ofer, ora, hoh; tüm bunlar anglo saksonlarda aslında sadece ‘tepe’ anlamına gelen sözcükler. Fakat her biri farklı yan anlamlar taşıdığı için kullanıldığı cümlelerde farklı tepe tanımlarına yol açıyorlar. Bu kelimelerin gerçek anlamlarını bilen eski zaman insanları, yollarını kolaylıkla buluyorlar, nerede olduklarını anlayabiliyorlar, bugünkü yer belirleme araçlarının esamesinin bile okunmadığı bir zamanda, hemen hemen hiç kaybolmuyorlardı da. İngiltere’de eski zaman kültürel yaşamına ait adlandırmaların bugün yer adı olarak doğru dürüst kullanımı Margaret Gelling sayesinde oldu. Ölümünün ardından, solcu kişiliği de özellikle anımsatılarak, ondan, Devrimci Toponomist diye söz edilmesi boşuna değil bu yüzden. Ne önemi var bu adlandırmaların peki? Darbeci generalin Türkiye’de kimi yerleşim birimlerinin adını kolayca değiştirip, en “uygununu” koyduğu bir ülkede, yüzlerce yıllık adı değiştirilip Evrenköy adını alan köyler olduğunu bilirim bu soru tabii ki doğru bir sorudur. Gelling, 84 yıllık ömrünün büyükçe bir bölümünü yer adlarının doğrularını bulmaya adadı. Eğer doğrusunu kullanırsak hem yüzlerce yıla yayılan bir geçmişi günümüzde de yaşatmış oluruz, hem de adlandırmaların farklı sonuçlarından, yanlış bildiğimiz kimi folklorik, antropolojik olguların doğrusunu buluruz, diye düşündüğünden. Hiçbir araştırmasını masa başında yapmadı Gelling. Ona göre bir toponomist, hakkında araştırma yaptığı yerleri giderek görmeliydi. Alan çalışması sırasında karşılaşılan hiç umulmadık bir nesneden ya da bilgi kırıntısından, bambaşka anlamlara ulaşılabilir çünkü. Sözlüklerde aramaya kalktığınızda asla bulamayacağınız anlamlara sahip olan Croydon ile Chiswick adları buna örnektirler. Londra’yı bilenler bunların birer semt adı olduğunu anımsayacaklardır. Oysa Croydon, safran yetiştirilen bir bölgeydi eski zamanlarda, adı bunu çağrıştıran bir anlam taşıyor bugün. Chiswick ise, peynir üretim çiftliklerinin çok yoğun bulunduğu bir bölgeydi. Chiswick’in, söylenişi cheese’i (peynir) çağrıştırır bir ad oluşu bu nedenledir. Bir bölgeyi, bir yaşam birimini adlandırırken akla gelebilecek tüm ayrıntıyı inceleyerek ülkesinin, tarihine de kültürüne de büyük katkı yapan bu aydınlık bilim kadınının ölümü büyük bir kayıp olarak nitlendiriliyor. Yer ya da mekân adlandırmalarının, derin kültürel, tarihi, antropolojik bir araştırma çabası gerektirdiğini, bu çabanın tarihe, geçmiş yaşam biçimlerine saygı anlamı taşıdığını Gelling gibi bilim insanlarından öğrendiler İngilizler. Melih Gökçek de bir nevi toponomist sayılmaz mı? Hâlâ hayatta olan Ankara Belediyesi bürokratlarından birinin adını büyükçe bir bulvara vermişti diye hatırlarım. Saltoğlu Bulvarı mıydı o? G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle