22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 PAZAR YAZILARI 5 NİSAN 2009 / SAYI 1202 Bilim dili... ADNAN BİNYAZAR ilsel inceliklerin kaynağı kültürdür. Dil yozlaşınca insan da yozlaşıyor. Devleti yönetme sorumluluğu yüklenen kişilerin meydan konuşmaları, ne hallere düştüğümüzün kanıtı... Galatasaray Lisesi’ni birincilikle bitirdikten sonra, Fransa’da Elektronik Yüksek Mühendisliği diploması alıp, Bilişimsel Dilbilim dalında doktor, Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği dalında doçent, Bilgisayar Yazılımı anabilim dalında profesör olan Aydın Köksal’ın, bilgisayarın hayata yeni yeni girdiği 1966 yılında bu yeni aygıta ilişkin neden Türkçe terim yaratma kaygısına düştüğü bugün daha iyi anlaşılıyor. Uzun yılların dostu Köksal’ı, zekâsı gözlerinde şimşeklenen bir bilim insanıyken tanıdım. Debisi yüksek ırmaklardan da hızlı konuşmasıyla beni büyülemişti. İlk karşılaşan onu derinliğiyle anlayamaz. Yakınında olmama karşın, ben bile, bir radyo programındaki sözlerinden sonra onun düşünce dünyasının boyutlarını kavramıştım: “Aracı yapan, ona kendi dilinde ad koyar. Ama her dilde o ada karşılıklar bulunabilir.” Türkçe bilişim dilinin oluşmasına çalışan Köksal, Bilişim Terimleri ve Öneriler adlı yapıtında belirttiği gibi, yabancılarının yayılmasına fırsat vermeden Türkçe karşılıklarını bulup onları kullanıma sokmuştur: computer (bilgisayar), informatique (bilişim), hardware (donanım), communication (iletişim), instruction (komut), printer (yazıcı)... Köksal’ın gösterdiği çabayı öbür bilim insanları da göstermiş olsalardı, Türkçe, yabancı sözcüklerin talanına uğramazdı... Prof. Dr. Aydın Köksal Hacettepe Yılları adlı kitabında, “Cumhuriyet’in 44. yılında açan bir devrim çiçeği” diye nitelediği Hacettepe Üniversitesi”nin (HÜ) ilerici bir görüşle nasıl kurumlaştığını anlatıyor. Üniversite’nin 40. yılında (2007), bir kaya parçasına kazılan Atatürk’ün “Benim mirasım akıl ve bilimdir” sözünün, bu kuruluşun temel amacı olduğunu vurgulama gereğini duyuyor. HÜ’nün, kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın, çöplükler üzerinde var ettiği bir uygarlık anıtı olduğu yadsınamaz. Bu “anıt”, orada yetişen yüzlerce bilim insanıyla bugün de önemini korumaktadır. Ne var ki, aynı Doğramacı, 12 Mart sonrasının kirli politikasını üniversitenin içine sokunca, bu kuruluşun derin yaralar aldığı da bir gerçektir. Bu kitabı Aydın Köksal’dan başkası yazmış olsaydı üniversitede Türkçe Bölümü’nün nasıl kurulduğuna, dört yıl sonra Senato kararıyla bir solukta nasıl kaldırıldığına değinmezdi. Oysa Atatürk’ün Dil Kurumu’nun kapatılması nasıl manavından marketine her yeri yabancı sözcüklerin talanına uğratmışsa, HÜ’de Türkçe bölümünün kapatılması da üniversitelerde yabancı dil öğretiminin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Türkçe öğretim ise, üniversitenin temel ilkesiydi: “Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluşunda gözetilen en önemli ilkelerden biri de, kurumsal başarının insanlar arasındaki etkili iletişimle sağlanabileceği göz önünde tutularak Türkçe öğretimine ve kullanılan Türkçenin niteliğine büyük önem verilmesiydi.” Türkçe bilim dili düzeyine eriştirilemediği sürece, bilim adına yapılanlar, başka dillerin güdümünde oyalanmalardan ileri gidemeyecektir. G D Atiye: Harekete geçilmeden kazanılmıyor... ALİ DENİZ USLU tiye genç bir müzisyen, 20 yaşında. İlk albümünü 17 yaşında yayımladı. Şimdi kendi adını taşıyan ikinci albümüyle karşımızda. Müziği melez. Pop, r&b, rock, oryantal ve reggae tüm albümde duyuluyor. Ona göre albümünde herkese göre bir parça var. Ritimler kıpır kıpır ve hareketli. Yerel enstrümanlar ve ritim, müziğine renk veriyor. Yaylılar, vurmalı çalgılar, davullar ve gitar fazla oryantalist kullanılsa da müziğe yük olmuyor. Elektronik ve soul da tadında. Albüme iki usta ismin katkısı büyük; Türk pop müziğinin matematiğini çok iyi bilen İskender Paydaş ve Murat Çekem. Atiye kafasındaki müziği akıcı bir şekilde notalara döken mihmandarların onlar olduğunu düşünüyor. “Beni tercüme ettiler. Hayalleriyle, hayallerimi bir araya getirdiler. Zira bu işler inanmakla oluyor. Vokal kayıtlarında Murat Çekem en iyi tonu yakalamak için beni çok yordu. Bu motivasyona ulaşmamda da emeği çok” diyor. Atiye’nin ikinci solo albümü kendi ismini taşıyor. Çünkü bu albüm tamamen onu anlatıyor. Müziği melez; pop, r&b, rock, oryantal ve reggae... Ona göre albümünde herkese göre bir parça var. Müziğinin alameti farikası ise dans ritimlerine duyduğu tutku. Jeff Buckley itarist, şarkıcı ve yazar Jeff Buckley’nin 13 Mayıs 1995’te Chicago’da kaydedilen “Live in Chicago” konser kaydı Amerika’nın JBTV adlı ünlü müzik programında yayımlanmıştı. 2000’de DVD ve VHS formatında yayımlanan bu albüm şimdi daha uygun fiyatla, özel kapağı ile müzik severlerle buluşuyor. DVD’de, vokal ve gitarlarda Jeff Buckley yer alırken kendisine, gitarda Michael Tighe, bas gitarda Mick Grondahl ve davulda ise Matt Johnson eşlik ediyor. 31 yaşındayken 1997’de yaşamını kaybeden genç müzisyen Jeff Buckley, birbirinden güzel şarkılarıyla halen büyük bir hayran kitlesine sahip. G A G şimdiden belli; “popüler”. Şöhretin, medyanın onu hızla tüketeceğinin farkında. Yine de kafasına göre hareket edebilme özgürlüğünün kendini koruyacağını düşünüyor. Şimdilik tek derdi, sahnede olmak ve dans edebilmek. Türkiye’deki müzik pazarı ve pazarlama yöntemleri düşünülürse işi biraz zor. O da bunun farkında, “Bir yerden başlamam gerekiyordu, gençlik heyecanıyla başladım ve emin adımlar atıyorum. Zira deneyim ve tecrübe harekete geçilmeden kazanılmıyor. O yüzden iyi kötü, doğru yanlış başlamak için bu yoldayım. Tek hayalim içimdeki müziği paylaşmak” diye özetliyor durumunu. Atiye’nin müziğinde bazen ritim, sözün önüne geçiyor. Yani sözleri müziğine göre düzenlenmiş. Albümde İngilizce parçalar da var. İki yabancı ses mühendisiyle, Phillip Elwart ve Manuel Gromile ile çalışmış. “Aşkına da Sana da” isimli şarkıda söz ve bestesiyle Nazan Öncel, “Yalancı Mevsim”, “Günaydın”, “Dondurma”, “Bile Bile” şarkılarının sözlerinde de Orhan Yılmaz imzası var. “Kal” parçası da Teoman ile bir düet. Şimdi bize onu sahnede seyretmeyi beklemek kalıyor. G RİTİM VE DANS... Atiye’nin müziği melez, evet. Çünkü epey dolaşmış. Çocukluğunu, Almanya, Hollanda, Amerika ve Türkiye’de geçirmiş. Son durak yine burası olmuş. Bir yıldır İstanbul’da yaşıyor. Farklı müzikler dinlediğini, farklı insanlar tanıdığını ve tüm bu öğrendiklerini de insanlarla paylaşmak istediğini söylüyor. Müziği de bu paylaşımın bir parçası. İstanbul’un da “kendi gibi melez bir şehir” olduğuna inanıyor. Belki de o yüzden burada kendini rahat ve huzurlu hissediyor. Müziğe ilgisi daha beş yaşında dans ederken başlamış ve dans, müzik sevgisini daha da büyütmüş. “Dans ederken darbuka çalmaya da başladım. Sekiz yaşımda piyano çalıyordum. Zaten müziğimi darbuka melodilerinden aldığım tavırla yönlendiriyorum” diyor. Müziği her ne kadar popüler ile popüler olmayan arasında bir yerde olsa da dinleyicinin onu koyacağı yer Johnny Cash ohnny Cash, Amerikan müzik tarihinin en önemli isimlerinden. Sony Bmg etiketiyle yayımlanan “Johnny Cash’s America” albümü ile bu ölümsüz müzik adamının 50 yıla uzanan müzik kariyerini daha yakından tanıma fırsatınız var. Albümde daha önce yayımlanmayan şarkılarla birlikte 18 şarkı ve bir de belgesel DVD’si bulunuyor. Belgeselde; Johnny Cash’in hayat görüşü ve müziğine dair politikacılardan, müzisyenlere, yazarlara ve ailesine kadar pek çok kişiyle yapılan özel röportajlar yer alıyor. Johnny Cash müziğiyle; devlet başkanlarından tutuklulara, muhafazakârlardan punklara kadar çok farklı kitlelere ulaşarak müziğin sınır tanımazlığını kanıtladı. Cash, 1955’te Memphis’teki Sun stüdyolarına geldi. Sun Stüdyoları Elvis Presley, Roy Orbison ve Jerry Lee Lewis gibi efsanelerin ilk durağıydı. Sonra da şöhret basamaklarını hızla tırmandı. G J Fotoğraf: Mehmet Turgut Seçimin ardından... AYLİN KOTİL ir seçimi daha arkamızda bıraktık. Bir önceki seçimde, halk istikrar adına AKP’ye oy vermişti. Hükümet vatandaşın oyunu ipotek altına alabilmek için, onu borçlandırmıştı. Banka borcu, kredi borcu derken toprağını eken çiftçi bile borçlandı. Aksi takdirde devamlılığını sağlayamıyordu kimse. Hal böyle olunca istikrar adına, daha doğrusu borç katlanmasın, git gel yaşanmasın, risk olmasın diye halkın yüzde 50’si oyunu AKP’ye verdi. Ancak bu seçimde, gittikçe borca batan halk istikrardan çok geriye gidiş B binyazar@gmail.com C M Y B C MY B yaşadı. Daha da borçlandı. Üstüne bir de düşünsel olarak alanının gittikçe daha da daraldığını gördü. İtilip kakılıyordu. Oy verdikçe karşısındakinin hizmet etme yerine hükmettiğini gördü. Türk halkını iyi okumak gerek. Şımarıklığa hiç gelemez. Orayı da istiyorum, burayı da istiyorum bağırışlarına sessiz kalamaz. Manşeti halk atacak göz dağlarına papuç bırakmaz. Dahası kendini halkın yerine koyamayanlara, günü geldiğinde eyvallah diyemez. AKP düşüşe geçti. Kimsenin kalesi falan da yok. Çantada keklik hesapları tutmuyor. Halk samimiyetine inandığına, şımarmayana zamanı gelince oyunu verecek. CHP’ye bundan sonra çok iş düşecek. Yakalanan bu ivmeye hız kazandırmak CHP ile birlikte ülkesini seven tüm vatandaşların boynunun borcu. Başlayan bu yeni dönemde birçok siyasetçi de aklanacak. Hırsla siyaset yapan ile hizmet için siyaset yapanlar birbirinden ayrılacak. Bunun ilk işaretleri seçim döneminde görüldü. Sandıklarda da gerekli uyarılar, gerekli yerlere gitti. 30 Mart sabahında ben, uzun zamandan sonra ilk defa daha mutlu uyandım... Daha umutlu, daha hayata bağlı... İyi pazarlar. G Aylin@kotil.web.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle