Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 NİSAN 2009 / SAYI 1202 3 Başımdan geçenler bir kitaba sığmaz ZUHAL AYTOLUN İ nce mizahıyla yıllardır olaylara daha eleştirel gözlerle bakmamızı sağlıyor. Onun karikatürünün dokunuşuyla yüzleşiyoruz gerçekle. Çizgilerinde sorguluyoruz yaşamı, siyaseti, görünmeyen, gizlenmeye çalışılan gerçekleri. Çizgileri sayesinde farklı bir pencereden bakıyoruz hayata. Söz yok. Çizgi var. Hem de çok keskin. Elbette ki Turhan Selçuk’tan söz ediyoruz. Onu konuşmamızın sebebi ise yapıtlarının ilk kez Yunanlı sanatseverlerle buluşması. Martta Uluslararası Selanik Belgesel Festivali kapsamında açılan sergide 38 yapıtı sergilendi Selçuk’un. Selanik’te Milos Gösteri Merkezi’nin Donopulos Uluslararası Güzel Sanatlar Galerisi’nde altı gün süren sergi Yunanlı sanat ve kültür çevresince büyük bir ilgiyle karşılandı. Selçuk’la hem günümüzdeki karikatür algısını konuştuk, hem de şöyle bir geçmişe baktık. Birçok kez sansüre uğrayan Selçuk, yargılandı, gözaltına alındı, hatta kaburga kemikleri dahi kırıldı. Tüm bunların yanında sansürün hafif geldiğini söylüyor. Genç çizerlere bir sözü var: “Zaman genç çizerin ulaşmak istediği noktaya varabilmesi için deneyimlerinin, çabalarının laboratuvarı olacaktır”. Çağdaş Türk karikatürünün büyük ustası Turhan Selçuk, ilk kez buluştuğu Yunanlı sanatseverlerin büyük ilgisiyle karşılaştı. Karikatürün günümüzde çok yaygın ve etkili bir sanat kolu haline geldiğini söyleyen Selçuk, “Artık ‘karikatür sanat mıdır değil midir’ tartışılmıyor” diyor. İnsan hakları sizin her zaman temel aldığınız bir konu. Son dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben tüm yaşamım boyunca insan haklarına çok önem verdim. Bu konuda yazıp çizdim, sergiler açtım. Bu sergiler Almanya’da, Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde açıldı, dolaştı. Güney Afrika’ya kadar uzandı. Zencilerin yaşadığı kolhozlarda sergilendi. Cumhuriyet gazetesinde bu konuda daha güçlü karikatürler çizdiğimi sanıyorum. Tüm dünyanın “insan hakları” konusunu savunmaya ve özellikle üzerinde titizlikle durmaya gereksinimi var. Günümüze nasıl bakıyorsunuz? Karikatürün etkisi ve her zamanki popülerliği korunuyor mu? Karikatür günümüzde önemli ve çok yaygın, etkili bir sanat kolu haline geldi. Artık eski yıllardaki gibi “Karikatür sanat mıdır, değil midir” tartışmalarına son verildi. Ben karikatürü “grafik mizah” olarak tanımlıyorum kısaca. Çağdaş karikatürün en etkin tanımlarından birini İlhan Selçuk şöyle yapmıştı: “Çizgilerin soyutlanmasında mizahın geometrisine varmaktır.” Salt mizahi grafiğe dayalı, sanatsal boyutlar kazanmış günümüz karikatür sanatı birkaç kelime ile bundan daha güzel özetlenemezdi. Karikatürün yaygınlaşmasının, çok sevilmesinin, günlük gazetelerden, dergilerden, grafik sanatına, müzelere, kitaplara, sinemaya, dekorlara kadar uzanmasının nedeni az önce bahsettiğim özellikten. Ben hep bu yolda karikatürler çizdim. Yazısız karikatürün öncülüğünü yaptım. Şunu savunuyorum: “Karikatür çizgileri okunabilir.” Amerika’da kişilerin zekâ testi, benim “okunabilir” dediğim 510 karikatür kişinin önüne konarak yapılır; kişi bunları okuyabildiği oranda zekâ notu verilir. Gençlerin yaklaşımı nasıl? Günümüzde Türk karikatürü bir yozlaşmaya doğru sürükleniyor. Eski Türk karikatürünün fıkra gibi alt yazıları, karikatürün içine aktarılmış karmaşık ve çok çizgilerin arasına serpilmiş ve “karikatür sanat mıdır Karikatürle kendinizi ifade etmeye ne zaman, nasıl başladınız? Karikatüre 1941’de Adana Erkek Lisesi son sınıfta okurken başladım. İlk karikatürüm Türk Sözü gazetesinde yayımlandı. Aynı yıl İstanbul’daki spor dergilerine de yolladım çizgilerimi, yayımlandı. Beni bu sanata yönelten nedene gelince... Ailede annemin resim ve sanata karşı yoğun bir ilgisi vardı. Merhum Orhan Ağabeyim de çok güzel çizerdi. Ben onların etkileriyle bu sanata yöneldim. Karikatürlerinize nasıl müdahaleler oldu? Çok kez sansürlendiniz mi? Birçok kez sansüre uğradım, yargılandım, gözaltına alındım. Gözaltındayken polisler tarafından dövüldüm. Kaburga kemiklerim kırıldı. Soğuk havalarda hâlâ bu kemiklerimin sızladığını duyumsarım. Bunlar uzun sanat hayatımın acı anılarının çok küçük bir bölümü. Başımdan geçenler uzun bir kitaba sığmayacak kadar çoktur. Sansür tüm bunların yanında ılımlı geliyor bana. değil midir” dönemine dönülmüştür. “Grafik mizah” tanımına uygun çizen gençler, bu tür liboş basınında yer bulamadığı için uluslararası yarışmalara yönelerek, yapıtlarını oralara göndermeye başladılar. Böyle bir ortamda neler önerirsiniz gençlere? Elbette ki karikatür çizmek bir yetenek işidir. Espri ve çizgi yeteneği başta gelir. Bu iki yeteneğin yanı sıra kendine özgü bir dünya, kendine özgü bir çizgi, kendine özgü bir espri edinebilmek için çaba harcamak, okumak, izlemek, araştırmak gerekiyor. Zaman da çok önemli. Zaman genç çizerin ulaşmak istediği noktaya varabilmesi için deneyimlerinin, çabalarının laboratuvarı olacaktır. G PAZARIN PENCERESİNDEN Firmin Fare SELÇUK EREZ Firmin Fare romanını gördünüz mü? “O bir hümanist! O bir entel! O bir filozof!” Boston’da, bir kitapçının bodrumunda doğmuş fare böyle tanıtılıyor. Firmin, on üç kardeşin en ufağı imiş, anne sütü ememezmiş, açlıktan kitap yemeye başlamış. Kitap yiye yiye okumayı öğrenmiş: “Tadı güzelse okuması da güzeldir” dermiş. Zamanla kitapçıdaki bütün kitapları okumuş ve kendi yaşamöyküsünü yazmaya başlamış... Firmin’in aslında Boston’a Harput’tan giden bir farenin torunu olduğunu bilen az kimse var... Firmin’in akrabaları halen Ankara’da, Başbakanlık arşivinde yaşıyorlar. Arşiv faresi Ferman da ABD’li akrabası gibi yaşamöyküsünü yazmıştır. O da hem enteldir, hem insancıl! Pek yakında yayımlanacak kitabından bölümler aktarıyoruz: “Beş yaşındaydım... Bir gün feci halde ishal oldum... Babama haber verdiler: Ferman perişan: Tuvaletten çıkamıyor.. YÖK yasasını yemiştir! Ne yapacağız? Anayasayı bulun da bakalım.. belki orada yazar... Baba, Anayasa’yı da yemişler galiba, Anayasa yok! Ablam aradı, bir parçasını buldu ama bu bildiğimiz Anayasa’dan çok gravyer peynirine benziyor: Sağını, solunu dişleyip dişleyip delik deşik etmişler! Başka bir gün de kitap yerken dişim kırıldı. Babam yeniden kızmıştı: Yahu bu kart ve tadsız şeyi kim nerden buluyor? Çiğneye çiğneye çocukta diş kalmadı... Gözlüksüz okuyamam: Ne yazıyor üstünde? Partiler yasasıymış.. Tevekkeli değil bu çocuk kardeşleri gibi büyüyemiyor... Ondan böyle güdük kaldı... Dedem babama çattıydı: Kabahat sende. Ona Pinokyo, Heidi gibi yaşına uygun kitaplar vereceğine önüne neler koyuyorsun! Ne diyorsun sen? Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerdiği tüm kitapları verdim de böyle oldu: Pinokyo’ya aslında bulunmayan cümleler eklemişler: “Benim elim değil / Fadime anamın eli / El benden sebebi Allah’tan / Okumak benden, şifa Allah’tan / Elemterefiş, kem gözlere şiş / Bir daha nazar değmez inşallah” deniyor... Pinokyo bir yerde de, “Şimdi Allah’a şükürler olsun ki, artık gerçek bir çocuğum” diyor. Mutlu Prens öyküsünde de böyle şeyler var, Heidi’de de... Mutlu Prens’in sonunda kaz, “Yüce Allahım diye bağırdı, sonra suya doğru koşmaya başladı” cümlesi yer alıyor. Vah vah! Bütün bunlar yetmezmiş gibi çocuk geçen gün ne yapmış biliyor musun? Cumhuriyet gazetesinin yıllığını yemiş yutmuş! Aman Tanrım! Şimdi de ağzından Darwin’i düşürmüyor... Bir sabah gelip bütün kitapları, bilgisayarları alacaklar diye korkuyorum! Yanlış anlama... Hapsederler diye değil.. iddianameyi hazırlamaları çok uzun sürüyor; ondan korkuyorum... Eee? İddianame gelinceye kadar zavallı ne yer diye endişe ediyorum... G erezs@superonline.com C M Y B C MY B