Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 Teoman üç yıllık bir aradan sonra “İnsanlık Halleri” albümü ile döndü. Bu albüm de eskilerin devamı. Yani melankolik ve depresif. Teoman dinleyicilerini karanlık sulara çekedursun, aşka inancını ve hayata umudunu bir parça da olsun koruyor, en azından deniyor. Elbette bunu da kendi bildiği gibi yapıyor. ALİ DENİZ USLU 26 NİSAN 2009 / SAYI 1205 İşimin kölesiyim ZUHAL AYTOLUN H ande Yener, elektronik müzikte yerini günden güne sağlamlaştırıyor. Tekrarlardan oluşan bir güçlenme değil bu, her çalışmasında kendini yeniliyor. Son albümü “Hayrola” da bu değişimin göstergesi. Zaten en çok tekrara düşmekten korkuyor. Kendisiyle dalga geçebilecek kadar rahat, bir anda her şeyi yıkabilecek kadar cesur olması, belki de biraz bundan. Yener, artık şarkılarını kendisi yazıyor. Toplumsal sorunlara daha duyarlı. Her şeye farklı baktığını söylüyor sık sık. Yener’le, Türkiye’de ve dünyada yaşananlara “hayırdır” dediği albümünü ve hayatı konuştuk. Son albümün ismi, “Hayrola”? Hayırdır? Toplumun giderek mutsuzlaşması, krizler, hastalıklar, işten çıkarmalar, doğanın tepkileri herkesin dikkatini çektiği gibi benim de çekiyor. Güncel bir albüm yapıp son bir yılın gündemini taşımaya çalıştım. “Hayrola” diyorum. Kendimizi mutlu edersek, herkesi mutlu edebiliriz. Albüm çıkmadan önce fotoğrafları yayımlandı ve çok konuşuldu. Görselliğin albümü tükettiğini düşünmüyor musunuz? Müziğim geri planda kalırsa, evet. Ne kadar iddialı bir müzik yaptıysam, o kadar da büyük ve iddialı görselim olmalı. Yansıtmak istediğimizle orantılı bir görsele geçiyoruz. Bu bir ekip çalışması. Her şeyi düşünüyoruz. Ben işimin kölesiyim. Profesyonel bir sanatçıya müdahale etmem. Tarzımı ve kendimi iyi ifade etmeye çalışırım, gerisini onun tecrübesine bırakırım. “Deliler” albümdeki favori şarkım. Nasıl çıktı bu şarkı? Aslında Deliler’le çıkış yapmayı düşünüyordum, ama iyice delirdiğimi düşünmelerinden korktum. Sözlerini, her şeyin tak ettiği bir gün yazdım, ama cümlelerin nasıl döküldüğünü hatırlamıyorum. Yaptıklarıma bu kadar müdahale edilmesine, Artık yalnızca yapmak istediklerimle ilgileniyorum. Etrafımda olanların daha bir farkındayım. Hayatı ne kadar sahiplendiysem, değişikliğin de doğallığını o kadar net yaşıyorum. Evrenle, toplumla, dinleyiciyle, ailem ve sevdiklerimle daha da yakınlaştığımı hissediyorum. Yine de hayat insanı bir şekilde sürekli şablonlara sıkıştırmayı başarıyor sanki... Bundan nasıl kurtuluyorsunuz? Bence artık insanlar hayata uyanıyor, kırılma noktalarını görüyor, boğuldukları yerden çıkmaya çabalıyor. Elbette bu zamanla oluyor. Ben hiçbir zaman dünyayla ilişkimi koparmadım. Değişim sayesinde kaybolan çok şeyi süratle yakaladım, ama bunun sonu yok. Öğreneceğim çok şey var. Değişimin dinamiklerini bilmezseniz yetenek, kuru ve sıkıcı kalır. Peki değişim süreci sancılı mıydı sizin için? Çokça eleştirildiniz, hatta Madonna’yı taklit ettiğiniz söylendi. İnsanlık halleri T eoman rock müziğin spot ışıkları altında en çok parlayan ve eleştirilen isimlerden. Gerçi bu onun umurunda değil, belki çekiciliği de orada. Mutluluğu aramıyor, böyle huzurlu. Albümlerinde eksik kalanları sinemayla kapattığını düşünüyor. Bir daha albüm yapmak istemiyor. Bazen şarkı sözlerini bile unuttuğunu söylerken, keyifsiz. Teoman bu, elbette ne yapacağı belli olmaz. Konser öncesinde kulise ulaşan “Teoman” çığlıklarını annesi saçlarını okşarken dinleyen de, o değil mi? Yeni albümünüz “İnsanlık Halleri” karanlık, depresif ve yorucu derecede melankolik. Yani yüzde yüz Teoman. Hiç mutlu olamıyor musunuz? Mutlu olduğumda üretemem. Hem şarkı ortamını kendi yaratır. Geceleri, evde yalnız olduğumda yazmaya başlarım, o zaman da depresifimdir. Yani haziran sıcağında, Bodrum’da yazamam. Bundan sıkıldığınız olmuyor mu? Benim alanım, karanlık sular, diğerlerini beceremiyorum. Hem albüme her halimi de koyamıyorum. “İnsanlık Halleri”nde en azından, umutlu ve aşkı hissettiren şarkılar da yazdım. Yine de maraz olmadan şarkı yazmam, üretmem imkânsız. Zaten başlangıcımdan çok uzağa gidemiyorum. Eğlenceli işler yapmayı denedim, olmadı. Serdar Ortaç’a rakip olmak istemiyorum, ama şarkılarımı dinlerken insanların eğlendikleri de oluyor. Bu albüm öncesinde müzikle aranıza mesafe girdiğini ve müzikten soğuduğunuzu söylemiştiniz. Monotonluk başladı sanırım. Kötü hissettiğim için yazmıyordum, yazmadığım için de kötü hissediyordum. Sürekli aynı şeyi yapmaktan sıkılıyorum, nereye atlayacağımı bilemiyorum. Sonra kendime geldim. Yine de pek bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Çok kitap okudum, kurgusal hiçbir şey yapmadım, bir tür öğrenci oldum ve ruhumu besledim. Mesela son iki yılda Ortadoğu tarihi okudum. Bir de televizyonlarda göründünüz, ama müziğinizle değil. Magazin programları için iyi bir malzemesiniz. Evet. Özellikle de gece hayatı, aşk ve seks dendiğinde sürekli beni kullanıyorlar. Sırf bu anlayış yüzünden şarkılarımın heba olmasını istemiyorum. Elbette herkesin algısı farklı, kimsenin de suçu yok. Artık bunu değiştiremiyorum. Tek derdim daha fazla bu olayları beslememek. Zaten kendime sarhoş olan bir adam değilim, bununla ilgilenmiyorum, hayatımla yaşıyorum. Kendimden uzaklaşmanın o kadar savaşını veriyorum ki... Çemberin daralması beni çok rahatsız ediyor. Ben hâlâ çocuk gibiyim. Annem büyümeme izin vermiyor. Konser öncesinde kulise ulaşan “Teoman” çığlıklarını annemin koynuna başımı koyup, o saçlarımı okşarken dinliyorum. Yani tam alaturka, Türk usulü bir rock yıldızıyım. Televizyonda kötü bir haber çıkıyor, hemen halam arayıp bir fırça çekiyor, sonra da “sana katmer yaptım gel” diyor. Malzeme demişken albümdeki “Ruhun sarışın” da tam böyle bir şarkı. O şarkıda epey kaşındık. Sözlerini Müge Emirgil’le birlikte yazdık. Yani suç ortağım Müge. “Ruhun sarışın” çok güzel bir metafor. Göndermesi de gayet açık. “İnsanlık Halleri”nde Hande Yener ve Atiye ile düet yaptınız. Nasıl oldu bu iş? Farklı işler soluk aldırıyor ve yormuyor. Bu tarz müzikal ortaklıklarda “hayır” demeyi sevmiyorum. Yani kariyer planlarıma uyar mı uymaz mı düşünmüyorum, seviyorum ve yapıyorum. Zaten onlar da arkadaşlarım. Teoman’ın farklı bir söz evreni var. Yıpratıcı, bazen sıkıcı ve zor anlaşılan. “Sanki bir kız hep yürürdü yollarda, evimin önünde ayağını silerdi paspasa, kapımı açardı gümüş bir anahtarla, sevişirdik bazen”. Böyle bir dizimi de sizden başkası bir şarkıda kullanamaz. Nedir bunun matematiği? Bazen şarkı adına çok iyi bir gol atabileceğim halde elimi tutuyorum, yazmıyorum. Pop müzikteki gibi “zihne kanca takma” durumundan kaçmaya çalışıyorum. Eğer yirmi saniyesi olan bir reklamcı olsam daha vurucu sözler yazarım, ama benim kocaman bir albümüm var. Bir de ben olmadığımı yazmam, çizmem. Teoman ve İstanbul da ayrı bir konu. Şehirle ilişkiniz nasıl, eskisi gibi rahat yaşayabiliyor musunuz İstanbul’u? Burada doğdum, burada büyüdüm, büyük ihtimalle burada öleceğim. Ne kadar bunalsam, buradan kaçmak istesem de vazgeçemediğim, hastalıklı bir ilişkim var İstanbul’la ama bu şöhret oyunu yüzünden onunla rahat olamıyorum. Ben sokakta büyüdüm. Tüm İstanbul’u yürüyerek keşfettim. Şimdi onu yaşamayı özlüyorum. Başka ülkelere gitmemin sebebi de sıradan şeyleri rahat yapabilme özgürlüğümü kazanmak. Belki de ilk albümümü 29 yaşında değil de, 19’umda çıkarsaydım şöhreti heyecanla yaşayabilirdim. Peki, yeni bir sinema çalışmanız var mı? Albümlerimde bahsedemediğim, eksik kalan, müzikle tercüme edemediklerimi sinemada anlatıyorum. Filmleri de şarkı gibi yazıyorum. Kimseyi buna bulaştırmıyorum. Kendi çeperlerime tutunmaktan fazlası değil bu. Hem şu aralar önümü de tam göremiyorum. Eğer başarabilirsem bir daha albüm yapmak istemiyorum. Bu kadar yeter. Sekiz albüm, onlarca şarkı... Sözlerini bile unutuyorum. Albüm çıkarma defterini kapadım gibi geliyor ama belli de olmaz. G Hande Yener’in son albümünün adı, “Hayrola”. Bu albüm aslında bir isyan. Çünkü Yener artık çevresinde ve dünyada olanların daha bir farkında. Öğrendiklerinin yetersiz, bildiklerinin az olduğunu düşünüyor. Yine de değişimin gücüne inancı tam, o yüzden de sürekli değişimin peşinde. önyargılara inanamıyorum. Her şey güzel ve yolunda gitse de eleştirilecek şeyler bulunuyor. Bunu can acıtmak için yapmalarına tahammül edemiyorum. Bu şarkıda tüm bunlara cevap aslında. Delilik demişken, kim kime göre deli, kim kimi deli ediyor? Kendi olamayanlar doğal olarak kendi gibi davranmıyor. Kendi olabileni de saçma bulabiliyor. Delilik burada. Kimsenin bu kadar yargılamaya hakkı yok. Kimse başkasının istediği gibi biri olamaz. İnsanın kendi olması kadar eğlenceli bir şey de yok. Hep bir değişim içindesiniz. Bunun nedeni bitmek bilmeyen bir arayış mı? Sürekli öğrenmeye çalışıyorum. Öğrendiklerimin yetersiz, bildiklerimin çok az olduğunu düşünüyorum. Şarkılarımın da derdi olmasını ve tanıklık yapmalarını istiyorum. Değişim de bunu sağlamak için gerekli. Ben müzik sayesinde özel yaşamımı ve yaşama bakışımı değiştirdim. Bedenimi tanımaktan, ruhumu anlamaya çalışmaya kadar her şey değişti. File çorap giymekle Madonna’ya benzetebiliyorlar. Bu kadar yüzeysel bakanlara cevap vermek için çene yormak istemiyorum. Zamana bıraktım. Suskun kalmayı mı tercih ediyorsunuz? Daha önce işaretleri verdim. Sert oldu, ama gerçekti söylediklerim. Gerçek de acıdır; insanı kırar. Çok üzerinize gelindiğinde bir bıçak gibi kesmek istersiniz... Yeni nesilden büyük beklentilerim var. Türkiye’de gençlere çok şans verilmiyor, ancak gençler enerjilerini doğallıkları bozulmadan paylaşabildiğinde çok şey değişecek. Değişimden bahsederken aslında bir olgunluğu dile getirdiniz. Peki, şu an müzikteki duruşunuzu tanımlamanızı istesem, gençlik mi, olgunluk dönemi mi? Artık 18’imdeyim. Geçen albümde 17 hissetmiştim. Çocukken aşırı duygusal ve içine kapanıktım. Kendi dünyam vardı. Hatta ailem “Bu çocukta bir tuhaflık var” düşüncesiyle doktora götürmüştü. Şimdi de birikmişleri dışa vuruyorum. 18’li yaşlarımda evlendim, anne oldum. Yani hayat çok ters ve sert başladı, ama hayallerim bir hediye paketi gibi duruyordu içimde. Bu albüm de o yüzden 18 yaş isyanını barındırıyor. Hayrola albümünde aşk şarkıları da var. Peki, aşk nerede duruyor sizin için? Aşk insanın kendisidir; her şeydir. Aşk varsa hep kazanırsınız. Başarı da, kariyer de, sağlık da, mutluluk da onunla gelir. G C M Y B C MY B