22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 MART 2009 / SAYI 1197 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Diller de ölür... UĞUR HÜKÜM iller de insanlar gibidir. Doğar, büyür, gelişir, güçlenir, yaşar, yaşlanır, yıpranır ve hatta ölürler. Her birinin ömür süresi, kaderi, sonu aynı uzunluk ve boyutta; görkemi, gücü ve de iktidarı aynı çapta olmaz, olamaz. Bilinen, insanlık tarihi kadar eski bir dil olmadığı gibi, hangi dilin, ne hız ve çoşkuyla, ne kadar yaşayacağını önceden kestirmek dünyanın sonunun ne zaman geleceğini iddia etmek derecesinde bir cüretkârlık sayılabilir. Ama UNESCO ve konunun yaygın tanınan en uzman kuruluşu, ABD merkezli SIL InternationalEthnologue (**) verilerine bakarsanız, bildiğimiz ölmüş diller olduğu gibi, gözümüzün önünde can çekişen, hastalanan, yok olmaya yüz tutan, zayıflayan diller de mevcuttur. İnsanlığın, ortak kültür varlıklarımızın bir parçası olan, kültürün demirbaş bir bileşenini oluşturan dillere artık bilinçli olarak sahip çıkma zamanı gelmiştir. Zira Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO’nun yayımladığı dünya dillerinin durum raporu diyebileceğimiz, “2008Dünya Tehlikedeki Diller Atlası”na (*) göre, günümüzde 2498 dil yok olma tehdidi altında... Hatta UNESCO adına çalışmanın eşgüdümünü yapan Avustralyalı dilbilimci Christopher Moseley’in güncellemesi bu sayıyı 2511 olarak gösteriyor. Kesin sayılar üzerinde anlaşmak her zaman kolay olmasa da, UNESCO’nun yalanlamadığı, Ethnologue’un yayımladığı en taze bilimsel veriye göre yeryüzünde tespit edilebilmiş 6912 dil mevcut. 6 D İmkânsız ‘Aşk Vaziyetleri’... ATAOL BEHRAMOĞLU Baştarafı 1. sayfada Maori bakışta, son on yılda tehlikenin büyük oranda arttığının belirtisi gibi algılanıyor. Oysa konuya ilişkin bir açıklama yapan UNESCO Genel Müdür yardımcısı Françoise Rivière, “Son 10 yılda saptanan gerçek ve eğilimler durumun vahimleştiğinin göstergesi değil. Aksine tespit ve veri tabanımız hızla genişliyor. Araştırma yöntemlerimiz gelişiyor. Sahaya daha iyi giriyoruz ve tanıyoruz.” Bangladeş halkının dili uğruna 1952 yılında düzenlediği eylemlerin sembolik günü 21 Şubat’tan esinlenen BM ve UNESCO 2000 yılından beri her 21 Şubat’ı “Dünya Ana Dil Günü” olarak kutluyor. Bu tarih tehlikede ya da zor durumdaki dillerin yaşam ve gelecek mücadelesi açısından bir dönüm noktası oluşturuyor. Christopher Moseley en büyük tehlikenin yaşandığı bölgelerin “paradoksal” bir biçimde, farklı diller açısından en zengin yöreler olduğu gerçeğinin altını çiziyor. Sırasıyla Hindistan 196, ABD 192, Brezilya 190, Endonezya 147, Çin 144, Meksika 144 ve Rusya 136 konuşulan dile rağmen dünyanın en yüksek “Tehlikedeki Diller” potensiyeli barındıran ülkelerini oluşturuyorlar. Uzmanlara göre ne sömürgecilik döneminde ne de günümüzde İngilizcenin “emperyalist” amaçlı egemenliği yerel egemen dillerin varlığı kadar küçük dilleri tehdit etmiyor. UNESCO Genel Müdür yardımcısı Françoise Rivière, küçük dillerin “kökünün kurutulması” sürecinde iki belirleyici etken olduğunu ileri sürüyor: “1) Askeri: Bir grubun dünya görüşünü yok etme iradesi. 2) Psikolojik: Bir grubun baskın dilin egemenliğine girme arzusu.” Alaska Sergi 8 Mart’a kadar gezilebilecek... Neden “Aşk Vaziyetleri”? Adı üzerinde, aşk konulu bir sergi bu... Karikatür ve aşk... Ne gibi bir ilişkisi olabilir? Karikatür ve şiir ilişkisini yazmıştım: Özlülük, yoğunluk, az sözle (çizimle) çok şey anlatma becerisi... Peki, ya karikatüraşk ilişkisi? Bankalar Caddesi, Kamondo Merdivenleri, Felek Sokak 1’deki sergiye doğru yol almaktayken aklımdan geçen soru buydu... Çünkü gazetede masa komşum Masaracı, serginin açılış konuşmasını yapma görevini bana vermişti... *** Derken aklımda ilk düşünce kıvılcımı çaktı! Zekâ ve karikatür ...ve hemen ardından ...zekâ ve aşk! Evet... karikatür sanatı zekâyı çağrıştırır... Öyleyse aşkla da ilişkilidir... Çünkü aşk da zekâyla ilgilidir... Öyle mi? *** Sergi salonunu tıklım tıklım dolduran seçkin izleyici topluluğu önünde bilgiçlik taslamaksızın yapamazdım! Ve Latince’sini şu anda da anımsamıyor olmakla birlikte özdeyişi patlattım: “Cinsel ilişki sonrasında hayvan kederlidir...” Neden? Çünkü yapılan şeyin akılla, zekâyla ve de duyguyla ilişkisi bulunmadığından... Ve aynı şeyi hayvandan farksız yapanların sonuçtaki durumları da hayvanınkinden farksız olacaktır... (Özdeyişteki “keder” sözünü, bir boşluğa düşmek, anlamsızlaşmak, bir önceki yükseliş hiç olmamışçasına durgunlaşmak... olarak anlıyorum.) *** Konuşmamın devamı, Kâmil’in çizimlerinin verdiği esinleydi... Bu çizimler aşkı değil, yaşanmakta olan dünyada aşkın imkânsızlığını anlatıyordu... Aklın, zekânın, duygunun terk ettiği, insan ilişkilerinin şablonlaştığı, insanın kendisinin anlamsızlaştığı bir dünyada aşkın yeri olabilir miydi? Eğer aşk dediğimiz şey, akıldan, zekâdan, duygudan yoksunlaşmış, sıradanlaşmış, anlamsızlaşmış, değersizleşmiş, yüzeyselleşmiş bir ilişki değilse... *** Masaracı’nın çizimlerinden birindeki çift arasında şöyle bir diyalog geçiyordu: Seni seviyorum.. Ben de... Yalancı... Ama önce sen söyledin.... Ötekileri gidip sergide görün... G ataolb@cumhuriyet.com.tr Masai Dünya üzerinde 6 bin 912 dil konuşuluyor. UNESCO’nun yayımladığı rapora göre bunlardan 2 bin 498’i tehdit altında. UNESCO’nun Genel Müdürü Koïchiro Matsuura’nın dediği gibi, “Bir dilin yitirilişiyle insanlığın maddi olmayan kültürel varlığının sayısız biçimleri de yok oluyor”. Endonezya Türkiye’de üç dil ölmüş 36 dilin konuşulduğu Türkiye’de 3 dil “Ölmüş”, 15 dil çeşitli düzeylerde “Tehlikede”. Ne ölenler ne de tehdit altında olanlar ilk ağızda akla gelenler değil. Mlahsö (Türkiye ve Suriye lehçeleri), Kapadokya Yunancası ve Ubıhça Türkiye’de 1950’den bu yana ölmüş diller. “Hassas” olanlar Abhazca, Adigece, Kabartayça ve Zazaca. “Tehlikede” olanlar Abazaca, Batı Ermenicesi, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca ve Suretçe. “Ciddi Tehlikede” olanlar Güney Balkanlar Gagavuzcası, Ladino/ Judeoİspanyolca ve Turoyoca şeklinde sıralanmış. Aslında neredeyse ölmüş, artık Türkiye’de hiç kimsenin konuşmadığı Ertevin dilini de UNESCO “Vahim Derecede” kategorisine koymuş. G ugur.hukum@gmail.com (*) www.unesco.org/culture/ich/index.php?pg=00139 (**) www.ethnologue.com/web.asp milyarı aştığı varsayılan dünya nüfusunun yüzde 4’ü kayıtlı dillerin yüzde 96’sını kullanıyormuş. Yaklaşık 5,7 milyarı aşkın dünya vatandaşı esas itibariyle 320 dili konuşuyor. UNESCO Atlası geriye kalan 6600 dilden neredeyse 2500’ünün bir biçimde tehlikede, yok olmak tehditiyle karşı karşıya olduğunu anlatıyor. Örgüt tehditin vahamet derecesini ölçebilmek için “Yaralıdan Ölmüşe” 5 seviye belirlemiş. Hafif yaralı diyebileceğimiz “Hassas/Kırılgan” 607 dil var. Sayısı en yüksek katman, hastanelik derecede yaralılar, “Tehlikede” 632 dil. “Ciddi Tehlikede” olan dillerin sayısı da 502. Yoğun bakımda olması gerekenler “Vahim Derecede Tehlikede”, kritik durumda olanlarsa 538’i buluyormuş. Son 6070 yıldaysa 220 dil de sizlere ömür! Başka biçimde tasvir etmek gerekirse, örneğin “Hassas” gruptaki diller çocuklar arasında, ancak aile ve eviçi gibi sınırlı mekânlarda konuşuluyormuş. “Tehlikede”kiler artık evde çocuklara dahi ana dil olarak öğretilmeyen dillermiş. “Ciddi Tehlikede” olanları yalnızca büyükanneler, büyükbabalar konuşuyor, ancak çocukları anlıyormuş. Fakat torunlar hiçbir biçimde bilmiyorlarmış. Anlayanın ve konuşanın yalnızca büyükanneler ve babalar olduğu diller “Vahim Derecede Tehlikede”kileri oluşturuyormuş. Atlas’ın güncelleştirilmiş ve şimdilik yalnızca dijital temelde kamuya açık 2008 baskısında (kâğıt baskısı Mart’ta) verilen bilgilerden bir kaç “Ölüm İlanı” aktaralım. İngiltere’nin Man adasında yaşayan Ned Maddrell 1974’te ölünce “Mança” konuşan kimse kalmamış. Yeryüzünde “Ubıhça” bilen tek kişi Türk vatandaşı Tevfik Esenç’in 1992’de ölümüyle bu dil de ölmüş. “Eyakça”, Alaskalı Marie SmithJones’ın 2008’de gömülmesiyle tarih olmuş. UNESCO’nun Genel Müdürü Koïchiro Matsuura’nın da dediği gibi, “Bir dilin yitirilişiyle insanlığın maddi olmayan kültürel varlığının sayısız biçimleri de yok oluyor. Özellikle de şiir ve destandan, atasözleri ve şakalara kadar bir toplumun, bir cemaatin kültürel mirasını temsil eden sözlü, ağızdan ağıza ifade ve gelenekleri yitirilmiş oluyor. Bu diller doğa ve evrene ilişkin birtakım özgün bilgileri de beraberlerinde götürüyorlar.” 1996 Atlası’nda 600, 2001 Atlası’nda 900 dilin, 2008’de ise 2500 dilin tehdit altında olduğunun vurgulanması, ilk TARİHTE BU HAFTA Bir üniversite işgali Tarih, 1 Mart 1996. Fakülte duvarlarını “Harçlara Hayır” pankartları süslüyor, sözcüler çatıdan iplerle inerek istediklerini kameralara açıklıyor, kararlılar, üniversiteyi terk etmeyecek, geceyi anfilerde geçirecekler. Kararlılar... Yunanistan’da Aralık’ta yaşananlardan ya da 68 olaylarından değil, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde gerçekleşen üniversite işgalinden bahsediyoruz. Yüzlerce öğrenciyi üniversiteyi 30 saat süresince işgal etmeye yönlendiren ise, üniversitelerin özelleştirilmesinin durdurulması ve harç zamlarıydı. “Kayıt haklarımız engellenemez”, “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürdür”, “Meclis’i bastık fermanları yaktık” sloganlarının yükseldiği fakültenin kapısında da başka üniversitelerden öğrencilerin destek gösterileri vardı. Çok değil, daha bir gün öncesinde, 31 Mart’ta, 11 öğrenci TBMM Genel Kurulu Salonu’nda “Harçlara Hayır” pankartı açmış, rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi. Şimdi üniversite işgali ile kararlı olduklarını 4 Mart 1951: İnönü Ansiklopedisi’ndeki görevine son verilen eğitimci Agah Sırrı Levent, bu haksız 1957: Ankara’da gece sinemasından çıkan gençler rock and roll yapmaya başlayınca zabıta tarafından durduruldular. Hazırlayan: Esra Açıkgöz C M Y B C MY B gösteriyorlardı. Gün boyunca Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak ve Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Yön ile görüştüler. İşgali bırakmak için tek şartları vardı; kimsenin gözaltına alınmaması. Kabul edilmedi. Saat 20.00’yi gösterdiğinde öğrenciler, güvenlik güçlerinin okulun arka bahçesine kurdukları iki barikatı yarıp, koşarak üniversiteyi terk ettiler. 30 öğrenci gözaltına alındı. Bu, 80’den sonra Türkiye’de yaşanan ilk ve bugüne kadar da gelen tek üniversite işgali olarak takvimlerde yerini aldı. 1 Mart 1929: İstanbul Boğazı buz kütlelerinin hücumuna uğradı. Buzların yoğunluğu nedeniyle vapurlar çalışamadı. 1990: Türkiye’nin ilk özel televizyon kanalı Magic Box (Star 1) adı ile test yayınına başladı. 2003: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının 6 ay Türkiye’de bulunmasına izin veren tezkere, TBMM’nin kapalı oturumunda reddedildi. uygulamadan dolayı, Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’yi düelloya davet etti. 1987: Başbakan Turgut Özal ABD’nin Houston kentindeki Methodist Hastanesi’nden uydu aracılığıyla Ankara’ya iletilen görüntüsüyle bakanlar kuruluna başkanlık etti. 5 Mart 1933: Büyük Buhran nedeniyle ABD başkanı Franklin D. Roosevelt bütün bankaları kapattı ve finansal işlemleri durdurdu. 2 Mart 2004: Birleşmiş Milletler’in yayımladığı rapora göre Irak’ta kitle imha silahları yok. 6 Mart 1972: TBMM Adalet Komisyonu, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam cezalarını onayladı. 3 Mart 1955: Elvis Presley ilk kez televizyonda göründü. 7 Mart
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle