Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 DERGİ’DEN PAZAR YAZILARI 1 MART 2009 / SAYI 1197 tatürk Kültür Merkezi, Cumhuriyetin simgesi bir yapı. Restorasyon çalışmaları, “2010 Avrupa Kültür Başkenti” projesi kapsamına alındı. Konu çok hassas. İddia, suçlama tonla. Beklenti ve vaatler de... Zaman ise gerçekten sınırlı. Bir tarafta projeyi yürütenler diğer tarafta kültür ve sanat örgütleri temsilcileri. En iyisi iki tarafın temsilcilerini bir araya getirip karşılıklı konuşalım dedik ve bir açık oturum düzenlemeye karar verdik. Doğrular, yanlışlar ortaya çıksın, bilgi eksiklikleri giderilsin, kafalardaki soru işaretleri ortadan kalksın, belki bir uzlaşma ve diyalog zemini oluşturulsun istedik. Böylesi bir toplantıyı düzenlemek zor olsa da büyük oranda amacımıza ulaştık. Bilinen gerçeğin altı bu toplantıda bir kez daha çizildi. Konu tam anlamıyla siyasi. AKP’siz AKM’yi konuşmak çok zor. Hele de Başbakan Erdoğan’ın açık açık “O binayı sevmediğini” söylediğinin ortaya çıkmasının ardından... Tartışmalar burada bitmeyecek. Önümüzdeki süreçte belki daha da büyüyecek. Zaten biz haberi sayfalarımıza yerleştirirken ilk işaretler ortaya çıktı. AKB Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu’nun istifa ettiği haberi geldi. Çolakoğlu ve ekibi, 2010 için yeterli proje üretmemekle ve harekete geçmemekle suçlanıyordu. Haber bazı internet sitelerine düştü, ama kısa bir süre sonra geri çekildi. Arkadaşlarımız Çolakoğlu’nu aradı ve işin aslını sordu. Aldığımız yanıt, “Şu an için net bir şey yok. Uzun zamandır süren bir sıkıntı vardı herkesin bildiği, ama şu anda şapkamı çıkarmadım, aynen devam ediyorum” oldu. Gelişmeleri birlikte izleyeceğiz. Cumhuriyet’te Gamze Erbil’in moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıda dile getirilen görüşleri sayfalarımızda okuyacaksınız. Umarız konuklarımızın hiçbirisi “Daha da Cumhuriyet’e gelmem” dememiştir (Gamze kimsenin omzuna dokunmadığını, konuşmalarını kesmediğini söyledi ama...) ... Yaşam bazen değişiklikler, küçük dokunuşlar getirir. Bu haftaki Pazar ekinde olduğu gibi. Dile kolay tam 23 yıldır yayımlanan bir ek bu. Kimi zaman boyu değişti, kimi zaman mizanpajı ya da içeriği. Editörleri, muhabirleri, görsel yönetmenleri hep daha iyisi için çalıştı. Herkes kendinden bir şeyler kattı ve bugünlere getirdi. Bugün katkıda bulunma, umudu ve güzellikleri sizlerle paylaşma görevi bizim. İyi haftalar... Ayşe Yıldırım A Avrupa’da bir hayalet kol geziyor ERDİNÇ UTKU Brüksel Evde TV’de, yolda otomobildeki radyoda, gazetede, işyerinde... her yerde liste halinde hangi fabrikanın kapandığı, hangi işyerinden kaç kişinin atıldığı haberleri... Evet “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor”. Belçika Merkez Bankası Başkanı Guy Quaden “Belçika’da ekonomik krizin etkilerinin daha önce tahmin edilenden daha ağır olacağını” açıkladı. Belçika son 70 yılın en ağır krizini yaşıyor. Kriz 57 bin Belçikalının da işini kaybetmesine yol açacak. Quaden kriz nedeniyle Belçikalı ailelerin yüzde 20 daha fakirleşeceği ve daha az tüketeceklerini söyledi. Belçika’nın en büyük kredi sigortacısı Euler Hermes bu yıl 10 bin şirketin iflas etmesini bekliyor. Bu sayı geçen yıla göre yüzde 17.5 daha fazla. Graydon Araştırma Bürosunun verilerine göre ise Ocak ayında Belçika’da iflas rekoru kırıldı. Görmemek, hissetmemek mümkün değil, “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor”. Sahi Avrupa’da kol gezen bu hayalet hangi kitabın ilk cümlesi? Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden Şahika Tekand, yazıp yönettiği ve oyuncuları arasında yer aldığı “Karanlık Korkusu” oyunundan sonra sohbet ettiği “Binfikir Oyuncuları” tiyatro grubuna, oyunda geçen bu cümlenin hangi kitabın ilk cümlesi olduğunu sordu. Şahika Tekand oyununu Brüksel’de de sahneye taşıdı. Studio Oyuncuları, 0090 Sanat Festivali çerçevesinde Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı’nda (BOZAR) sahneledikleri Karanlık Korkusu oyununda eşsiz performansları ile dikkat çektiler. Oyun aslında yedi monologun iç içe geçerek oluşturduğu tek bir monolog ve Brüksel’de “Korkunun, korkulan şeyin kendisinden çok daha korkunç olduğu gerçeğini” sahneye taşıdı. Şahika Tekand, Binfikir Tiyatro Okulu’nun öğrencileriyle oyunu değerlendirerek, oyunculuk konusunda sohbet etti. Tekand, yılların deneyiminden imbikle damıtılmış bilgi ve önerilerini Binfikir Tiyatrosu öğrencileri ile paylaştı. Brüksel’de bir amatör tiyatro topluluğunun kurulmasında büyük katkıları bulunan Tekand benim için “Tiyatro’nun Oğuz Aral’ı”. Tekand sanatında “İlaç prospektüsünden de Shakespeare oyunları kadar değerli bir oyun çıkarılabilir. Çünkü tiyatro harekettir” diyecek kadar deneysellik ve yaratıcılık sembolü olsa da genç yetenekleri görünce küçümsemeden teşvik eden, takdir eden ve cesaret veren bir sanatçı olarak çıkıyor karşınıza. Tekand sıkça “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor” cümlesinin kullanıldığı oyunuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Avrupa bu ekonomik krizi yaşarken bazı şeyleri yeniden hatırlayacak. Çünkü son 20 yıldır öyle güvenli, öyle korumalı bir hayat yaşandı ki, insanlar aslında içinde bulundukları tragedyayı anlamadılar, ama ilk ekonomik kriz vurduğunda, toplu işten çıkarmalar, büyük şirket çöküşleri yaşanmaya başlar ve o zaman Avrupa yeniden umutsuz olmak nasıl bir şeydir belki de bununla yüzleşmeye başlar. Sadece Avrupa değil bütün dünya. Doğrusunu söylemek gerekirse artık orta yaşlı biri olarak, bu çağdaş insanın korkaklığı, hayatı değiştirmekten vazgeçmiş olması, eline verilen küçük konforlarla yetiniyor olan hali ve o büyük umutlardan vazgeçmiş hali beni çok üzüyor. Bunu söylemek çok ayıp ama bilgisayarlarının önünde sadece o bilgisayardan kendilerine gelen bilgi ile yetinen o çağdaş beyaz yakalı genç kalabalık, iyi eğitimli ama cehalet içinde. Çünkü uzmanlar ve uzmanlıkları kadar dünyayı görüyorlar. Büyükannem bana şöyle derdi: ‘Şahika, kurbağalar gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanırlarmış. Halbuki onun ötesinde çok kocaman bir gökyüzü var’. Şimdi ben hep bu genç kuşağın, inançlarını kaybetmiş olan çağdaş insanın hep o küçücük dünyalarının tavanı kadar gökyüzünü gördükleri kanaatindeyim. O kuyudan çıkmaya korkuyorlar sanki. Bu ‘Karanlıklar Korkusu’ oyununu tam da işte o küçük dünyasına sıkışmış, o küçük şirketinde elde ettiği küçük başarılarıyla övünmeyi dünyanın en büyük mutluluğu sayan, halbuki gözden çıkarılmak üzere hep kapının ağzında bekletildiğinin farkında olmayan ve ilk planda kapıya konduğunda da inanılmaz depresyonlar yaşayan o yeni kuşağın, aslında aydın olması gereken ama cehaleti hiç sorgulamadan kabul eden insanların hayatını bir cins dile getiren bir oyun.” Anımsayamayanları daha fazla merakta bırakmayayım. Daha önce Cumhuriyet’te yayımlanan ”Brüksel’de Karl Marx’ın İzini Sürmek” başlıklı pazar yazımdan bir paragrafla giderelim merakları: Karl Marx’ın arkadaşı Friedrich Engels ile birlikte 1847 yılında Brüksel’de yazdığı Komünist Partisi Manifestosu “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor: Komünizm hayaleti!” sözleriyle başlıyor ve ünlü “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yoktur. Oysa, kazanacakları koskoca bir dünya vardır; bütün ülkelerin işçileri birleşin!” sözü ile sona eriyor. Fabrikalar kapanıyor, işyerleri iflas ediyor, çalışanlar işten çıkarılıyor. Belçikalı diken üstünde sıranın ne zaman kendisine geleceğini bekliyor. Umarım insanlar içinde bulundukları tragedyayı şimdi daha iyi anlarlar! G erdincutku@binfikir.be Ormandaki inatçı adam... AHMET ARPAD Stuttgart Noel geride kaldı, yılbaşı da. Dünyanın birçok ülkesi gibi Almanya’nın da insanları yeni yıla pek ümitli girmedi. “Bakalım ne olacak?” diyenler çoğunlukta. Sanki 2008 Noel’i son Noel’miş gibi insanlar mağazalara hücum etti. İsa’nın doğumunu kiliselerde, yılbaşını diskolarda kutladılar! Yılbaşı gecesi saat on ikide gökyüzünün karanlığına yükselen havai fişeklere Alman insanı on beş dakikalık zevki için tam yüz milyon Avro harcamış! Sanki “Titanic” batıyor, yolcular balo salonunda eğlenmeyi sürdürüyor... Ülkede milli gelirin yüzde ellisine nüfusun yüzde onu sahip, zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor. Altı milyon çocuk fakir ailelerde yaşıyor. Bu sayı son on yılda ikiye katlanmış! Endüstri ülkeleri arasında Almanya “aile ve eğitim fakiri” listesinde birinci sırada. Altı milyon fakir aile çocuğu sorunlu yetişiyor, yetersiz gıda alması nedeniyle sağlıksız büyüyor, okulda başarılı olamadığı için de kötü bir geleceğe bakıyor. Fakir ana babalarla çocukları toplumdan dışlanıyor. Yılbaşı öncesi açıkladı resmiler: Almanya’da ailelerinin artık bakamadığı elli bin çocuk bakım yurtlarında, seksen bin çocuk bakıcı ailelerin yanında büyüyor. Bu sayı her yıl on bin artıyor, gençlik daireleri gittikçe daha çok bakıcı aile arıyor... O ormanda yaşıyor. Geçen yıl yetmişine bastı. Son yirmi yıldır tüm yaşamını ağaçlar arasına kurduğu derme çatma, barakagecekondu karışımı “ev”de geçiriyor, ona hiç kimse karışamıyor. “Gel, seni bir yurda yatıralım”, dediler, fakat o hep karşı çıktı. Baktılar ki olmayacak, yardıma karar verdiler. Hali vakti yerinde, iyi yürekli komşular ona yiyecek taşımaya, eline birkaç kuruş tutuşturmaya başladılar. Caddenin karşısındaki villalardan birinin yaşlı kedisi her gün ona şöyle bir uğruyor, yemeğine ortak oluyor. Devletin verdiği sosyal yardım parasını bile ormandaki barınağına kimi ay polis getiriyor. Almanya’da 700 bin evsiz var... Avrupa’nın en büyük ve en güçlü ülkesi Almanya’da 700 bin evsiz barksız insan yaşamakta. Kent belediyeleri, büyük bir çoğunluğuna hiç olmazsa geceleri başlarını sokacak yer gösteriyor. Yine de 30 bin insan yaşamını tam anlamıyla sokakta geçiriyor. Kar, buz ve yağmurda ormanlar, parklar, köprü altları, kapı içleri, aralıklar, metro istasyonları onların barınakları. Bir zamanlar iş güç, ev bark, çoluk çocuk sahibi bu insanlar şimdi yalnız. Devletin desteği ölmemelerini sağlıyor. Almanya’da üç ay sonra ne olacağını kimse bilmiyor. Ne vatandaş, ne de politikacı. Ve 2009 seçim yılı, 27 Eylül’de genel seçimler var. Bakalım ne sözler verecekler umutsuz topluma? Başbakan Cumhuriyet DERGİ * İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr Merkel şu sıralar pek inandırıcı değil, sosyal demokratlar eriyor, doğu Alman solu yükseliyor, ülkeyi yönetenlerin “kapatılsın” dedikleri yabancı düşmanı NPD puan topluyor... Almanya’da bütün Ocak buz gibi geçti. Karşıdaki orman karlar içinde. Ağaçlar arasında gezinen insanlar, koşuşan çocuklar, mutlu ev köpekleri. Bunların hiçbiri karşı villadan gelmiş kedinin umurunda değil. Evsizbarksız Herr Jaeger’in yanına oturmuş, gözleri kapalı, mırıl mırıl... G www.ahmetarpad.de Trollhattan yasta... OSMAN İKİZ Stockholm Üretim tamamen durmasına rağmen büyük bir umutla haftalardır işlerinin başına dakika sektirmeden geliyorlardı. Oysa General Motors’un, Saab’ı gözden çıkardığı belliydi. Dünya devi GM, Amerikan hükümetinden istediği desteği bulamayınca İsveç hükümetine döndü. Yan sanayi, dağıtım ve satış ağıyla birlikte on binlerce kişiye geçim kaynağı olan Saab otomobil fabrikasının yaşayabilmesi için İsveç hükümetinin yardım edeceğini umuyordu, ama umduğunu bulamadı. İsveç hükümeti de GM’ye kırmızı kart gösterdi. En büyük hedefleri iktidarı ele geçirdikten sonra bütün devlet kuruluşlarını özelleştirmek olan dörtlü koalisyon sağlık ocaklarından, eczanelere kadar bütün kamu kuruluşlarını elden çıkarırken son yıllarda zarar etmekte olan Saab’ı kurtarmak işine gelmedi. Saab’a konkordato şansı tanındı ama yeniden atılım için şirketin elinde kaynak yok. Üç ay içinde ya kaynak bulunup atılım yapılacak, ya şirket satılacak ya da iflasa gidilecek. Bir gazetedeki “Saab kaput” başlıklı yoruma göre 1947’den beri üretilen Saab mucize olmazsa tarihe karışacak. Peki binlerce işçi ne olacak? İsveç’in güneyindeki elli bin nüfuslu Trollhattan yasa gömüldü. Yaşları elliyi geçmiş, 2530 yıldır Saab’da çalışan işçiler ne yapacaklarını bilemiyor. “Bu yaştan sonra ne yeni bir meslek edinebilirim, ne de beni işe alırlar” diyor kameraların karşısında Mats Larsson. Bir süre öncesine kadar belki emeklilik günlerini nasıl geçireceğini hayal ediyordu. Montaj bandlarının başında geçirdiği yıllar boyunca saçları dökülmüş, yüzü kırışmış. Şimdi gözlerindeki ışık da söndü. Hayalleri yıkıldı. O artık genci, orta yaşlısı, yaşlısıyla birlikte yüz binlerce kişilik işsizler ordusuna katılmaya hazırlanıyor. Sağcı hükümetin iki yılda kırpa kırpa kuşa çevirdiği işsizlik ödentisiyle geçinmek zorunda kalacak. İşsizlik yardımı alacağından bürokratlarca “İş bul” diye terörize edilecek. Belki görevlilerin psikolojik baskısından bunalanların yaptığı gibi o da erken emekliliğe başvuracak. Yani, asgari geçim standardından birazcık daha iyi yaşamaya mahkum olacak. Bu arada iflas eden finans kurumlarının, şirketlerin, fabrikaların yöneticileri bonuslarını cebe indirip köşeye çekiliyor. Ama ne tuhaftır ki, ne olduğu açık seçik ortaya çıkan talancı kapitalist sisteme karşı ne işsiz kalandan, ne de hak ve adaletin sözcüsü olması gereken sol partilerden doğru dürüst ses çıkıyor. Oysa finans krizi patlak verdiğinde İngiliz iktisatçı Will Hutton, sosyal demokrat partilere büyük bir politik manevra alanı açıldığını söylemişti. Ne gezer. Hutton’u hayal kırıklığına uğratan sosyal demokratlar, mümkün olsa kriz sona erinceye kadar tatile çıkıp, ortalıktan kaybolacaklar. İsveç’in sosyal demokratları, pusulası bozulmuş gibi akıntıya kapılmış gidiyor. En güçlü sendikalardan Metal İşçileri Sendikası Başkanı, işçilerin sosyal demokrat partiyi bırakıp özelleştirmeci iktidar partisi muhafazakârlara kaydığını haykırıyor, sosyal demokratların konuşmaları gereken zamanda sessiz kalarak işçileri kaybetmesinden yakınıyor. Sendika başkanı haklı ama ciddi bir tehlike daha var. Sosyal demokratların kadın lideri konuşunca parti daha fazla kaybediyor. Galiba kendisi de farkına vardı, durumu Obama’yı taklit ederek idare etmeye çalışıyor. Obama “Değişim” sloganını kullandı ya, bunlar da bula bula “S, we can / Biz sosyal demokratlar becerebiliriz” diye bir laf yarattılar. İlk duyduğumda “Top ten” listesinden bir pop şarkısı sanmıştım. Meğer ülkeyi yönetmeye talip olduklarını söylemek istiyorlarmış, ne yapacaklarını anlatmadan. Eh bu da beceri ister doğrusu. Kolay gelsin. G C M Y B C MY B