22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 1 MART 2009 / SAYI 1197 Yüzyıllardır değişmeyen ışıltı... SİNEM DÖNMEZ Mücevher sizin için ne ifade ediyor? Güç, kutsallık, zenginlik... Anlamı kişiden kişiye, toplumdan topluma değişiyor; beğeniler de. İşte 2009’un öne çıkan mücevher tasarımları... T akı, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip. Dolayısıyla takının peşinde iz sürmek, aslında toplumun değişimini ve eğilimini de takip etmek demek. En çok da insanların ekonomik düzeylerini, statülerinin ipuçlarını mücevherlerden yapılan takılar veriyor. Zümrüt, safir, altın ya da yarı değerli taşlar... Bin bir zahmetle yüzlerce metre derinliğindeki topraklardan çıkarılan mücevhere yüzyıllar boyunca yüklenen anlamlar öyle çok ki... Güç, ihtişam, estetik, soyluluk, kutsallık, zenginlik... Hatta Çin uygarlıklarında yarı değerli taşların tedavi edici özellikleri olduğuna da inanılıyor. Eski çağlardan günümüze uzanan mücevherin yolculuğu genellikle zengin ellerinde geçiyor. Kadınların vazgeçemediği bu ışıltılı taşlar, modayla birlikte değişiyor. Bugün mücevherin kıymeti, sadece ağırlığı ve maddi değeri ile ölçülmüyor. Bunlara şimdi bir de tasarım eklendi. Mücevher konusunu ve 2009 mücevher eğilimlerini, 1800’lerden beri bu işi kuşaktan kuşağa aktararak yapan Mete Boybeyi. Boybeyi Mücehver’in sahibi Mete Boybeyi ile konuştuk. Kapalıçarşı’daki dört mağazasında her zevk ve bütçeye göre ayrı ayrı koleksiyonlar sunan Boybeyi’ne göre, moda gibi mücevher de sürekli değişiyor. “Ekonomik durum, yenilik ihtiyacı ve teknolojik gelişmeler mücevheri de etkiliyor” diyor. “Örneğin 1900’lü yıllardan önce özel bir kesimle elde edilen pırlanta yoktu. Şimdi İtalyanlar içi boş altın yaptı, çok daha hafif, pürüzsüz. Eskiden sadece sarı altın vardı, bir zamanlar beyaz altın bile bir yenilikti. Hong Kong’da altının morunu, yeşilini, pembesini yaptılar. Şimdi düşünün nerelere geldik”. Çünkü artık önemli olan tasarım. Bu noktada, piyasayı İtalyanlar yönlendiriyor. Rönesanstan beri bu konuda ustalaşan kuyumcular yaptıkları tasarımlarla eğilimleri de belirliyor. Yine de neyin moda olacağının son kararı tüketiciden yani kadınlardan çıkıyor. Bu beğeni yelpazesi ülkeden ülkeye değişiyor. Boybeyi, mücevherin kültürün de bir göstergesi olduğunu hatırlatıyor. Boybeyi’ne göre, Türkiye’de kadınlar tasarımı değil klasik mücevherleri seçiyor. Bunda mücevherin yatırım olarak görülmesi de etkili şüphesiz. Yine de yeni tasarımlara rağbet yok değil. Boybeyi, “Klasikleri tercih etmelerine rağmen yeniyi merak ediyorlar. Bu da kendi modamızı yaratamamamıza neden oluyor. Eğer bu hep moda olanı isteme sevdamızdan vazgeçersek kendimize ait eğilimlerimiz olacak. Örneğin mücevherde Türklere ait pek az şey var. Firuze taşı türkuvaz olarak bilinse de İran’a ait aslında. Trabzon burması da bizde yerleşik ancak onun da kökeni Hindistan” diyor. Mücehver, teknolojinin de gelişmesiyle artık sahteciliğe çok müsait bir alan. Boybeyi, bu yüzden de güvenilir yerlerden alışveriş yapılmasını öneriyor. Gelelim 2009 takı modasına... Boybeyi, bu yılki 2009 tasarımlarında kültür ve modanın iç içe geçtiğini söylüyor. Genel anlamda modern formlarda tasarlanan kalın metalik takılar, net çizgiler, dövme dokular, geometrik çizgiler, kendini tekrar eden halkalar, dini ve ruhsal semboller, madalyonlar... Giyimde olduğu gibi punk ve gotik yaklaşımlar mücevherde de deneniyor. Asimetri ve maksimal görünümler mücevhere uyarlanırken parlak renkler, gösterişli işçilikler kullanılıyor. Bu yıl değerli ve yarı değerli taşlar birlikte kullanılıyor. Değerli taşlar arasında özellikle siyah pırlanta, yakut, zümrüt ve safir kelebekler, çiçekler, yapraklarda kullanılırken ışıltılı pırlantaların yanı sıra özel kesimli ametistler, sitrinler, aqua marin, smokey kuartz gibi taşlarla zenginleştirilmiş küpeler, yüzükler, kolyeler göz kamaştırıyor. İnciler, siyah oniks ve smokey kuartzın içerisinde parlayarak içinizi ısıtıyor. Bu arada oniksin kadın erkek ilişkilerini dengelediğini, kontrol ve uyumun simgesi olduğunu, ametistin negatif elektrik yükü taşıdığından bedendeki fazla elektrik yükünü toplayarak beyin gücünü yükselttiğini, sitrinin tedavi edici enerjinin meydana çıkmasını sağladığını, kendine güveni güçlendirdiğini, kuvarsın kişinin çevresinde oluşan negatif enerjiyi yok ederken pozitif enerjiyi topladığını ve diğer insanların negatif enerjilerinden koruduğunu da hatırlatalım. Geçen yıldan beri etnik kökenlerden, Afrika’dan, safariden etkilenen moda mücevherleri de etkiliyor. Afrika’nın sembollerini taşıyan doğal elementler olan kemik, tahta, boncuklarla birlikte kullanılan kıymetli taşlar, kristaller ve inciler, vahşi doğadan ilham alan çiçekler, hayvan desenleri ve etnik çizgiler dikkat çekiyor. Asyalı görünüm kendini oldukça karışık şekilde oyulmuş, deri kolye ve küpelerin ucunda sallanan yarı değerli taşlarla anlatıyor. Klasikte de yeni bir vurgu göze çarpıyor. Çok büyük kokteyl yüzükleri, çarpıcı broşlar ve büyük parçalar bu yılın vazgeçilmezi. Avrupa tasarım gelenekleri kendini taçlar, rozetler, kadife kurdeleler ve işlemeli akikler ile cesur ve güncellenmiş olarak ifade ediyor. Timurtaş Onan Ahmet Yeşil “Görsel Dokunuşlar” sergisiyle herkesi yüzleşmeye çağırıyor... Fotoğrafta kalan beyaz örtü üresel ısınma büyük bir tehdit. Bunu görmek için uzman olmanıza ya da Kutuplara gidip eriyen buzullara acıyan gözlerle bakmanıza gerek yok. İstanbul’da yıllardır değişen hava, kış aylarında insanları kentin üzerini örten kardan mahrum bıraktı. Uluslararası çalışmalarıyla tanınan fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan kendisi için özel bir anlamı olan Beyoğlu’nu birkaç yıldır uzak kaldığı karla buluşturuyor. “Beyoğlu’nda Kar” isimli fotoğraf sergisi, İstiklal Caddesi ve çevresindeki dar, tarih kokan sokakları beyaz bir görsel şölen eşliğinde izleyiciye sunuyor. Onan için Beyoğlu aynı zamanda önemli bir çalışma alanı. En çok ses getiren işlerinden birinin 2006’da yaptığı “Beyoğlu Geceleri” isimli çalışması olması da bunun en iyi kanıtı. Bu çalışmasından sonra Onan 2008’de bu kez “Tarlabaşı’nda Neler Oluyor” isimli kısa filmiyle izleyicinin karşısına çıkmıştı. Sanatçının çalışmaları bununla da sınırlı değil. Onan 1997’de Antalya Fotoğraf Günleri etkinliğini başlattı. 2003’te ise Antalya’nın önemli simgelerinden Kaleiçi’nin duvarlarında “Kaleiçi Satılık” isimli çalışması sergilendi. “Beyoğlu’nda Kar” yarından itibaren iki hafta boyunca Beyoğlu Belediyesi Sanat Merkezi’nde görülebilir. Görselliğe dokunmak... ESRA AÇIKGÖZ örselliğe dokunmak ister misiniz? Ahmet Yeşil’in Garage of Art’taki “Görsel Dokunuşlar” sergisi sizi görsel dünya üzerine düşündürtecek. 20 Mart’a kadar sürecek bu sergi, günlük yaşamın içinde, yazılı ve görsel iletişim araçlarıyla şekillendirilmeye çalışılan insanın bakarken görmesi için bir çağrı. Yeşil, istiyor ki bu sergi insanlara yeni pencereler açsın... “Yaşadığımız bu çağda sanal, görsel yaşamın her alanında kirlenen, metalleşen, maddeleşen, maddileşen ilişkiler dayatılan yaşam biçimlerinin yarattığı kaos, bunalım, stres ortamında, estetik, aklın duyarlılığıyla bakarken görebilmek ve dokunabilmekle belki de bu kaotik ortamdan yaşamımıza yeni pencereler açabiliriz” diyor. Yeşil’e göre, yaşamın gerçekleriyle her an yüzleşme durumumuz, görüntünün anlam değerleriyle yüzleşme biçiminde karşımıza çıkıyor. Bunu yaşamın her boyutundaki görüntüler ya da yansımalar arasında kendimize ait olanla buluşmak olarak tanımlıyor Yeşil. Çünkü bulma, buluşma, kavuşma, keşfetme kişinin kendi gerçeğiyle yüzleşmesi; duyguların, olguların insana ait saf, onu özgün kılan gerçeğiyle buluşmasıdır. Bu yüzleşmede de sanat önemli bir yer tutuyor. K G Yeşil, “Sanatın yarattığı estetik/plastik değerler, dünyaya yansıyan bir atmosfer kurar. Gündelik yaşama kilitlenmiş insanların da, belki hiç ilgilenmedikleri bu yansımaların içinden geçmesi kaçınılmazdır; çünkü görsel olana bakmanın ötesindeki görme biçimi, yaşamı algılayan aklın görsel dokunuşlarıdır. Onları hiç istemese de yakalar, emerek içine soğurur ve Garage of Art Tel: 212351 16 04 C M Y B C MY B beklemediği birileriyle ortak algıya zorlar. Görsel olan sataşır, örter ve estetik aklın duyarlığına yerleşir” diyor. Resimle ilişkisi ilkokulda başlıyor Yeşil’in. Bunda İstanbul’dan Mersin’e yerleşen ressam üst kat komşularının payı büyük. “Beni yanına alır, galeriye, atölyesine giderdik. İlk olarak bir ressamla ve resimle tanışmam böyle başladı” diyerek hatırlıyor o yılları: “Ortaokulda resim öğretmenimin benimle yakından ilgilenmesiyle, resme ve sanata daha çok ilgi duymaya başladım. Fakat idealim tıp okumak ve futboldu. Fen lisesine gitmek istiyordum. Resim öğretmenimiz aynı zamanda müdürümüzdü, başvuru formunu vermedi, güzel sanatlar okumamı istiyordu... Bir şekilde onun öngörüleri doğru çıktı ve sanat, resim yaşam biçimim oldu”. Garage of Art’tan sonra New York ve Sırbistan’a gidecek olan “Görsel Dokunuşlar” sergisi geçen yıl Louvre Müzesi’nin salon sergisinde de gösterildi. “Nurhilal Harsa’nın küratörlüğünde çalışmalarımızı içeren geniş bir dosyayı sergiyi organize eden komitenin seçici kuruluna sunduk. İki yıldır bu salon sergisine davet ediliyorum. Bu yılki sergi sonrası Paris’in çok önemli bir galerisinden, Galerie Daniel Besseiche’den gelen teklifle bir anlaşma yaptım” diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle