26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MÜNİH 27 ARALIK 2009 / SAYI 1240 Tango yap, stres ve hüznü at! EROL ÖZKAN ılın son günleri yaklaştığında insanlarda telaş ve koşuşturmalar artar!.. Biten bir yılın ardından tortulanmış düşünceler ve düşler yoğunluğu da caba... Malum pırıltılı Noel günlerinin gelişini müjdeleyen ışık içinde çam ağaçları, vitrinler ve caddelerin ortasından geçerken herkes duygulanmadan edemez. Münih’te sulu kar atıştıran şu günlerde Marien Meydanı’ndan geçmeden yapamıyorum... Öte yandan küresel krizin yarattığı işsizlik ve yığınla sorunlardan sıyrılmak isteyenler ise eğlence yerlerine akın ediyorlar. Herkes zoraki de olsa eğlence peşinde hafta sonları... Diskolar, dans merkezleriyle tavernalarda yer bulabilene aşk olsun! Özellikle günümüzden on sene önce moda olan tangoya ilgi nasıl da büyük sormayın. Kısacası tango moda tekrar! Ve kentteki dans kurslarında tango başı çekiyormuş haberiniz olsun! Aşkın ve tutkunun müziği olması bir yana tango “cinselliğin” Y de simgesi gibi. Eskiden beri sofistike bir kesim tarafından tutulması bir yana zamanla bütün dünyada popülerliğe kavuşup kitlelerin zevk aldığı bir tarz olması da unutulmasın. Geçenlerde Frankfurt Üniversitesi’nin yaptırdığı bir araştırmada tango dansının çiftler arasındaki ilişkileri pekiştirdiği de ortaya çıkarılmış. Bilhassa dans sırasında stres hormonlarının azaldığı belirlenmiş! 22 çift arasında yapılan bir saptamada, çiftlerin danstan önce ve sonraki hormon değerleri incelenmiş ve stres hormonu cortisol oranının müzik etkisiyle düştüğü öte yandan cinsellik hormonu testosteronun ise arttığı tespit edilmiş. Evet bu türden araştırma sonuçlarına Alman basını ve okurlar büyük ilgi duyuyorlar. Bu yüzden şu sıralarda Münih’te tangoya merak duyan Alman kızları harıl harıl kurs peşindeler. Oldukça kilolu, kalın belli ve hantal, üstelik dans kıvraklığından yoksun tipler bile kafayı Tango’ya takmışlar. Ha ha ha... Aslında tangonun popülerleşmesi 2001 yılında ortaya çıkan “Gotan Projet” gurubu ile olmuştu... Aynı grubun İstanbul’daki konserleri 2007’de yapılmıştı hatırlarsanız. Yer yer tango formunda “rap” söyleyen bu grubun elemanları bir yana, 1999’da grubun kurucusu Eduardo Makaroff’un Arjantin’den gelip yerleştiği Paris’te verdiği konserlerle o zamana kadar bu müziğin üstadı akerdeoncu Astor Piazzola efsanesi de bitmişti. Neyse bunları geçip de günümüze gelirsek Buenos Aires’li marjinallerin yaşadığı ve Tango’nun çıkış yeri olarak gösterilen “El boka” semtinde olup bitenleri de Aslı Erdoğan’ın “Taş Bina ve Diğerleri” kitabından öğreniyoruz. Öyle ya da böyle, tango eşşiz bir tutku ve bir nostalji bizim için... Münih’te Haidhausen semtindeki ünlü Arjantin barı “Rustica”ya ilgi de büyük bu günlerde... Tam bu satırları yazarken bir gece yarısı telefonunda İstanbullu turist rehberi Nuray Başar ise “tango geceleri”nin Sultanahmet’teki “Armada” Oteli’nde yaşandığını da kulağıma fısıldayınca gülümsedim... Vaktiyle Edremit’teki eski evin tavanarasına kaldırdığım cızırtılı taş plaklardan Seyyan Hanım’ın “tangolar”ı ile Şecaattin Tanyerli’nin o unutulmaz tangolarını nasıl unuturum? İşte bugünlerde Almanya’da tango tutkusunu yeni kuşaklar keşfetmeye koyulsun, hafta sonlarında Münih’in en ünlü Yunan tavernası “Agora”dan da vazgeçemiyorum. Onca vakitsiz ölümler, ayrılıklar, acılarla beraber susturulmuş, dilsizleştirilmiş(!) Türk insanımızın son zamanlardaki halini düşünüp, gönlümde yüreğimde Ege kıyıları ve Akdeniz özlemleriyle, sabahlara kadar Yunan kadınlarla sirtaki ve yalnız başıma sahnede zeybek oynuyorum... İşte böyle, kimileri tango yapmaya çalışıp stres atarken, Agora Meyhanesi’nde buzuki tıngırtılarıyla esrikleşip zeybek oynayanlar da var uzaklarda ne dersiniz? İyi pazarlar... G [email protected] VİYANA Gizemli sokaklar AHMET ARPAD iyana’da akşamlarınızı operada, tiyatroda, operette, müzikalde geçirirsiniz. Sonra ara sokaklardaki şaraphanelerden birine uğrayıp, güzel şarabınızı yudumlarsınız. Gündüzleri ise kocaman parklarda, Osmanlı kuşatma yıllarından kalma daracık sokaklarda başıboş dolaşırsınız. Viyana insanı, Sultan Süleyman’ın askerlerinin çekilirken geride bıraktığı çuvallar dolusu kahvenin alışkanlığından kendini 300 küsur yıldır kurtaramamıştır. Keyfine ve rahatına düşkün Viyanalı saatlerini geçirir Demel, Gerstner, Sacher, Central, Landtmann, Mozart’ın salonlarında. Yazarlar, sanatçılar, aydınlar, işadamları sabah kahvaltılarını, öğle yemeklerini, akşamüstü çaylarını oralarda alır. Çoğu Avusturyalı yazarın romanına konu olan tarihi kahvehanelerin rahat koltuklarında iş görüşmeleri, sanat tartışmaları yapılır, kitap okunur, mektup yazılır. Arthur Schnitzler, Franz Werfel, Sigmund Freud günlerinin önemli bölümünü kahvelerde yaşamıştır. Orta Avrupa kültürünün yetiştirdiği edebiyatçıların en ünlülerinden Stefan Zweig da bir Viyana çocuğudur. Gençliğinde her gün saatler geçirdiği, dostları ile söyleştiği kent kahvehaneleri onun için de bir “okul” olmuştur. Operası, tiyatrosu, operetleri, müzikalleri ile Viyana kültür solur. İnsanları günbegün kültür ile iç içe yaşar. Bu Tuna kentinin sokaklarını arşınlayan, mağazaların, yapıların, taşların, heykellerin, loş dar geçitlerin, parkların kültür soluduğunu sezer. Günün geç saatlerinde Tuna kanalından operaya yapacağınız gezinti sizi bambaşka bir dünyaya götürür. Akşamın loşluğunda tarih ve gizem dolu dar sokakların V www.ahmetarpad.de C M Y B C MY B taşlarında ayak sesinizi duyarsınız. Dükkân kepenkleri kapanmıştır. Kapı içleri karanlıktır. Sokak lambalarının güçsüz ışığında yanınızdan geçen tektük insanla irkilirsiniz. Kapatın gözlerinizi bir an için, dönün savaş sonrasının Viyana’sına. Köşebaşlarında karaborsacılar, kaçakçılar, kalpazanlar duruyor. Palto yakaları kalkık, eller cepte, kasketler çarpık, ağızlarda sigara. Yağmur çiseliyor. Birden “Üçüncü Adam” hızla köşeyi dönüyor. Şapkasını yüzüne indirmiş. Koşar adım “Café Mozart”a giriyor. Canavar düdükleri. Polis otomobilleri çevreyi sarıyor. Baskın var... Kahvehanelerden, lokantalardan, şaraphanelerden sıcak bir ışık sızıyor. Masalarda konuşan, gülen, şarabını yudumlayan, gazetesini okuyan insanlar. Kaertner Caddesi’ne yaklaştıkça sokaklar renkleniyor. Binalar bakımlı, vitrinler pahalı. Buralar ıssız ve loş değil. Az ötede opera ışıl ışıl. Hotel Sacher’in kapısında dizi dizi siyah otomobiller. Loden paltolu beyler, kürk mantolu hanımefendiler yanınızdan hızlı hızlı geçiyor. Az ötede, operanın yan karşısında Hotel Bristol. Viyana ve Mozart âşığı Nadir Nadi Bey’le eşinin bu Tuna kentine her gelişlerinde indikleri tarihi otel. Siz girin Hotel Sacher’den içeri, rahat koltuklara kurulup, ısmarlayın kendinize ünlü çikolatalı pastadan bir porsiyon. Az ötedeki masaya çöreklenmiş dört erkeğin gürültüsünü önemseyip, sakın keyfinizi kaçırmayın. Konuştukları dile bakılırsa Doğu Avrupalı işadamları olacaklar. Tabii Slovakya sınırının az ötesindeki Bratislava’da her türlü işi çevirip, Viyana ormanlarındaki, Grinzing ve Kahlenberg’deki ucuza kapattıkları tarihi villalar, köşkler ve saraycıklarda yaşayan Rus zenginleri de olabilir... G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle