26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 27 ARALIK 2009 / SAYI 1240 Obezite ve gerçekler DENİZ ÜLKÜTEKİN MURAT SAYIN Şişmanlık bir takım mucize ilaçlarla geçmez. Cerrahi müdahaleler de sürekli diyet ve doğru alışkanlıklarla desteklenmediği sürece uzun vadede hiçbir işe yaramaz. Peki elimizde olan ne? Prof. Dr. Hakkı Kahraman’a göre obeziteyle mücadelede başarı, alışkanlıkları değiştirerek sağlıklı yaşam koşulları yaratmaktan geçer. Prof. Dr. Hakkı Kahraman İ ç Hastalıkları Diyabet Guatr Endikronoloji Merkezi (İDEM) yöneticisi Prof. Dr. Hakkı Kahraman mucize vaat etmiyor. Obezite ve bunun sonucunda oluşması muhtemel diyabetle mücadele için tıbbın kısıtlı imkânları olduğunu söylüyor. Yine de bu yöntemler doktorlar ve hastalar tarafından doğru uygulanırsa tedavi şansı oldukça yüksek. Yeter ki hastalar hastalıkları konusunda bilinçlensinler, işi bir estetik sorununa dönüşmeden çok önce ele alıp uzman bir doktora başvursunlar. Obezite hastalığını bize tıbbi açıdan tanımlayabilir misiniz? Boyu kiloyla hesaplayıp “beden kitle endeksi”ni buluyoruz. Bu oran 30’un üzerine çıkarsa obez teşhisi koyuyoruz. Bir de 40 üzeri çok aşırı obezler var. Beden kitle endeksi arttıkça obezitenin sorunları da artar. Obez kişilerin daha erken öldüğünü ilk Hipokrat fark etmiş. Fakat günümüze kadar tıbbi tedaviyle ilgili elde somut bir şey yok. Günümüzde obeziteyle ilgili birçok tedavi yöntemi ortaya çıkıyor. Bunların başarı ve yan etkilerinin görülme oranı nedir? Şu anda obeziteyi tam olarak tedavi eden bir ilaç yok. Amerikan İlaç Dairesi’nin önerdiği iki ilaçtan herhangi birini verdiğimizde, hasta kilosunun yüzde on ya da on beşini kaybedebilir. İlacı kesince diyetine devam etmezse anında aynı kiloya döner. İlacı da ömür boyu kullanamayacağımıza göre ilaç tedavisine güvenmek çok akıllıca değil. Obezite için bugüne kadar belki elli çeşit ilaç kullanılmış. Ancak hepsi ciddi yan etkilerinden dolayı piyasadan çekilmiş. Kiloyla ilgili endişeleri farkındalık olarak değerlendirebilir miyiz? Yoksa bu sadece estetiğe yönelik bir dert midir? Ne yazık ki hastaların “sağlık problemini aramak için” hekime başvurma oranı az. Daha çok genç kızların ve hatta erkeklerin kozmetik kaygılarla başvuruları oluyor. En önemli ispatı yaz gelirken “bikini giyeceğim fazla kilolarımı vereyim” kaygısı. Ancak obezitenin yarattığı diyabet, tansiyon, eklem, kalp hastalıkları gibi sorunlarından muzdarip olanlar çare aramak için geliyorlar. Sorunlar ortaya çıkmamışsa ya da hasta farkında değilse pek o niyetle başvurulmuyor. Önermediğimiz ilaçları kullanmak isteyen de çok hastamız var. Obezite hastalarının yüzde kaçı diyabet olur? İleri yaştaki obez hastalarda rakam yüzde ellinin üstüne çıkıyor. Eğer çok fazla kilosu olan diyabetik bir hasta pankreası da tahrip olmamışsa, kilosunu azaltarak diyabetten kurtulabilir. Aslında bu tedavi modelleri, harfiyen uyulsa ilaçlardan çok daha etkilidir. Bir de cerrahi yolla mide küçültülüyor, mideye bant konuluyor. Ancak her hastaya yan etikleri var; kanama, enfeksiyon, akciğer damarlarında tıkanma gibi yan etkiler yüzünden bu uygulanamıyor. Ben de yan etkilerden ürktüğüm için cerrahi müdahaleyi uygulamıyorum. Eğer hasta yaşam tarzını değiştirirse bu tedavilerin de yararını görür ama bizden istenen, bir ilaçla hastanın hiç bir alışkanlığını değiştirmeden kilo verdirmek. Hastaların tedaviye uyma oranı nedir? Diyabete en fazla masraf eden ülke ABD. Belli hedefleri var; o hedeflere ulaşma oranı her hasta için üçte bir. Çünkü hastalar kendi alışkanlıklarını kolayca değiştiremiyorlar. Sizin yöntemlerinizi benimseyen insanlar da erken sonuç bekilyor olmalı. Aşırı kilo verenlerde bazı sorunlar ortaya çıkar. Hastalar bize mesela “yaza kadar kilo vermek” gbi taleplerle geliyor. Bu uygun değil. İkincisi diyetisyen arkadaşın hastalara verdiği kalori değeri var. Diyet sırasında almanız gereken kalorinin altına inerseniz açlık kalorisi oluşur. Bunlar da başka sorunlar yaratır. Obezitede verdiğiniz program kaç ayda başarıya ulaşabilir? Kişiden kişiye göre değişir. Bazıları daha çabuk kilo verir. Sosyol durum, hareket kabiliyeti, kalori miktarı gibi faktörler bunu hep etkiler. Eğer bir kişi ağırlığının yüzde onunu altı ayda kaybediyorsa başarılı sayılır. Beslenmeyle ilgili bir bilinç oluşmaya başladığını söyleyebilir miyiz? Gençlerde kilo artışı çok fazla. Gelişmiş ülkelerde nüfusun neredeyse dörtte birinin kilosu normalden fazla. Fast food’un bir de metabolik etlikeri var. Yağ dokusunun depolama dışında etkisi olduğunu ispatlamış. Yağ dokusu aynı zamanda en büyük endokrin dokusu. Kilo arttıkça buradaki zararlı hormonların salınımı artıyor. Yine de ben önümüzdeki yıllarda “fast food”lara birtakım kısıtlamalar getirileceğini düşünüyorum. Sigaranın zararları elli yıldır biliniyor. Yasaklar ise yeni yeni oturuyor. Fast food’u yasaklamak sigara gibi kolay değil. Çünkü insanların yaşam tarzları bunu emrediyor. Şimdilerde fast food firmaları “yağı azalttık, diyet mönü” demeye başladılar. İlerde bu daha da artacaktır. Tabii kendileri mi yapar, yasal zorunluluk mu bunu getirir bilemem. Benim en önemli hedeflerimden biriyse çocukları “fast food”a özendirici reklamlara dur denilmesi. Obez bir çocuğun tedavisi daha mı zor? Tabii ki, çünkü gelişme çağında bir çocuğa diyet ayarlamak çok daha zor. Bir yandan proteinlerini de alması lazım. Üstelik de çocuğu kısıtlamak ve disipline etmek bir yetişkine göre hayli zor. G İDEM: (0212) 571 12 26 [email protected] BİRİLERİ / RİFAT MUTLU ([email protected]) Prof. Dr. Ahmet Aydın diyet yaparken milyonlarca yıl öncesinden miras kalan genlerimizi dikkate almamız gerektiğini savunuyor... Genlerinizin sesini dinleyin: Taş Devri Diyeti tarzıdır. Besin ihtiyaçlarımız milyonlarca yıllık bir evrim sonucu şekillenmiş. Bilindiği rofesör Doktor Ahmet gibi vücudumuzun bütün Aydın, “Taş Devri fonksiyonları otuz bine yakın Diyeti” adlı kitabında gen tarafından denetleniyor. doğru beslenmeyle hem Ve bu genlerin yüzde 99.99’u hastalıklardan 40 bin yıl önceki atalarımızın korunulabileceğini hem de (homo sapien) genleri gibi uygun kiloda kalınabileceğini çalışmakta. Ama onları savunuyor. Cerrahpaşa Tıp etkileyen çevresel Prof. Ahmet Aydın Fakültesi Metabolizma ve faktörler yeni ve çok Beslenme Bilim Dalı Başkanı olan Aydın, değişti. Eğer genlerimizin baş genlerin 40 bin yıl önceki gibi çalıştığını edemeyeceği doğal olmayan oysa yaşam koşullarının değiştiğini uzun yiyeceklerle beslenirsek uzun anlattığı kitabında beslenme ve hücrelerimiz yıpranır ve normal hastalıklar ilişkisinin yanı sıra, hayvansal işlevlerini göremez. yağlar, probiyotikler, soya ürünleri gibi pek Sonuçta bu evrimsel çok konuda merak edilen soruları da ele uyumsuzluk hali alıyor. Aydın ile doğru beslenme üzerine şişmanlık, diyabet, koroner konuştuk. kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, depresyon, Taş Devri Diyeti nedir? hiperaktivite, otizm, reflü, Taş Devri Diyeti basit bir zayıflama ülser, astım, romatizma, kanser diyeti değil, normal kiloluların da ve osteoporoz gibi çok sayıda uygulaması gereken sağlıklı bir beslenme hastalığa neden olur. GAMZE ERBİL P Taş Devri Diyeti ile önerdiğiniz çerçeve yaygın kabul görmüş olan yaklaşımlara uymuyor. Bugün ABD’de de 1980’lerde önerilen “sağlıklı beslenme piramidi” tartışılıyor. Yani sizin söylediklerinizi savunanların sayısı artıyor. Önce bu piramitlere bir bakalım; piramidin en alt tabakasını günlük 611 porsiyon ile nişastadan zengin tahıllar oluşturuyor. İkinci basamakta ise günlük 59 porsiyon ile meyve ve sebzelere yer veriliyor. 3. basamakta günlük 23 porsiyon süt ve süt ürünleri ile 23 porsiyon et yer alıyor. Piramidin en tepesini ise günlük 1 porsiyonla yağlar oluşturur. Amerikan halkının çoğunluğu buna uydu. Sonuç ne oldu? Piramidin yürürlüğe girdiği 1980 yılında ABD’de fazla kiloluların oranı yüzde 33 iken 2000’de bu oran yüzde 66’ya çıktı. Türkiye’deki durum da iç açıcı değil. Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı bir araştırmaya göre 1990 yılında kadınlarda yüzde 24, erkeklerde yüzde 9 olan şişmanlık oranı 2000 yılında neredeyse ikiye katlandı. “Asıl tehlike diyetteki yağ fazlalığı değil karbonhidrat (şeker) fazlalığıdır” diyorsunuz, tabulara karşı çıkıyorsunuz. Son biriki yüzyıldan beri beyaz un ve şekerli gıdaları aşırı tüketiyoruz. Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor, çünkü o hâlâ ortamı 40 bin yıl öncesi gibi düşünüyor. Bu yüzden kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. İnsülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi. Üstelik yüksek insülin sadece yağı depolamıyor; açlık sırasında depolanan (Ahmet Aydın’ın kendi editörlüğünü yaptığı sitesi: http://beslenmebulteni. com/bes/index.php) C M Y B C MY B yağın kullanılmasına da izin vermiyor. Günümüzde bazı insanlar diyetisyene gidiyor. Diyet bittikten kısa bir süre sonra eskisinden de şişman oluyorlar. Bu nasıl oluyor? Çünkü bu diyetisyenlerin çoğu aç bırakarak insanları zayıflatacağına inanmışlar. Devamlı açlık çeken bir insan ortamda yiyecek varsa buna bir dayanır, iki dayanır. Sonunda beklenen olur; gider daha çok yer. Kalorisi düşük diyetlerin başarıya ulaşma olasılığı son derece az. Çünkü şişmanların vücut yağlarını yakmaları için insülinlerinin düşük olması gerekiyor. Bu nedenle de hızlı emilen şekerleri diyetlerinden çıkarmazlarsa zayıflayamazlar. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle