22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 PAZAR YAZILARI 8 KASIM 2009 / SAYI 1233 Yazarlarla söyleşiler ADNAN BİNYAZAR rdem Öztop, 200’ü aşkın yazarla yaptığı söyleşiden 19’unu “Kalemler Konuşunca” adlı bu ilk kitabında bir araya getirdi (Cumhuriyet Kitapları). Kitaba önsöz yazan Turhan Günay, bu söyleşilerin, okurlara, araştırmacılara temel kaynak olacağını vurguluyor. Son yıllarda yaygınlaşan bu tür söyleşilerle, dolaylı olarak, yazdıklarının eleştirisi yazarın kendisine yaptırılıyor. Dışarıdan kolay gibi görünen söyleşi, kuşkusuz, kitabı irdeleyerek okumayı, derli toplu bir sunumu, yazarına yöneltilecek soruları ustaca hazırlamayı gerektiriyor. Son beş yıl içinde onlarca yazarla söyleşen Öztop, Gamze Akdemir’in bir sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Mümkün olduğunca teknolojiyi kullanarak internetten bir dünya arama yapmak zorundayız. Yazarın son dönemde söyledikleri tabii bizim için önemli oluyor, açılımları onların üzerinden yapmamız gerekiyor. Tüm kitaplarını okuyorum, inceliyorum yazarların. Sonunda notlar alıp sorular çıkartarak yazara gidiyoruz. Yalnızca sorularla da kalmıyoruz, konuştukça laf lafı açıyor, sıklıkla doğaçlama olarak da sürdürüyoruz konuşmaları.” Soru yöneltmenin beceri isteyen aşaması sanırım daha çok doğaçlamalarla başlıyor. İleri düzeyde sunuculuk deneyimi isteyen bu yöntemin, Amerika’da çok ender kişilere uygulandığını TV ekranlarında görüyoruz. Gamze ile Erdem’in, sorularını nasıl özenle hazırlayıp, yazara nasıl bir biçemle yönelttiklerini benimle söyleşilerinden biliyorum. Böyle giderse, sanırım “edebiyatta söyleşi” uzmanlığı diye bir dal oluşacak... Sanatta her yönelim bir gereksinimden doğar. Söyleşi yeni bir tür değil; yeni olan, bunun, yazarı tanıtacak kapsamda düzenlemek. Yine de, umarım, söyleşiyle yetinmek, sık sık gündeme getirilen “şiir öldü, roman öldü” derken, eleştirinin ölümü olmaz!.. Eleştiri ortamının giderek tıkızlaşması kaygı uyandırmıyor değil. Dergilerde yazarlarla ilgili değerlendirmelerin azlığı bu kaygıyı daha da pekiştiriyor. Eleştiri diye yazılanların çoğu, belli kesimlerden yazarları göğe çıkarıp, öbürlerini görmezden gelmekten başka ne işe yarıyor?.. Edebiyat ahlakını zedeleyenleri ise konu etmek bile istemiyorum. Edebiyatta yalnızca yazarın özeleştirel yargılarına dayanarak yorumlarda bulunmak olanaksızdır. Yazar, söyleşide özellikle kurgusal dünyasını yansıtırken nesnel sonuçlara varmakta zorluk çekse de, bir bakıma, soruların kılavuzluğunda özeleştirisini yapma olanağı buluyor. Ama sorularla yazara özeleştiri olanağı veren içerikli söyleşilerin olsa olsa ilerde değerlendirme yapacaklara ipucu vereceği biliniyor. Bu, başkasının bir kitap hakkında kof yargılarda bulunmasına yeğlenmelidir. Söyleşicinin, yazarına soru yönelttiği bir kitabı iyi kavrayıp yazarla yazdıkları arasında sağlam bağlantılar kurması bu aşamada önem kazanıyor. Soruların tutarlı, yazarın sorulara yanıtının içerikli olması, eleştirmenlere yorum kolaylığı sağlayacağı da kesindir. Değerlendirmede nesnel sonuçlara varmanın başka yolu da yoktur. Eleştirinin “eleştiri olması” da buna bağlı değil mi? Söyleşide yazarsöyleşicieleştirmen etkileşimi sağlam temellere oturtulmazsa, korkarım, bir ara nerdeyse moda olan “nehir söyleşiler” gibi, yazar söyleşilerinin ömrü de uzun olmayacaktır... G Göründüğümden başka biri değilim ALPER TURGUT E U ğur Yücel, adeta bir fenomen... Zirve, hep onundu. Hangi filme ve TV dizisine el attıysa alıp götürdü. Hatta oyunculuk ve yönetmenlik de onu kesmedi. Yeri geldi senaryo yazdı, müzikle de haşır neşir oldu. Magazin basınının hedef tahtası olacak hiçbir icraatta bulunmasa da yine de kurban edilmek istendi. Hem oynayıp hem de yönettiği yeni filmi Ejder Kapanı, ocak ayında vizyona girecek. Şimdilerde Canım Ailem dizisini yeniden rayına oturtmakla meşgul... Sinemadan dizilere, özel hayatın işgalinden ülkenin geleceğine dek, biz sorduk, Uğur Yücel yanıtladı. “Ejder Kapanı”nın çekim sürecini kısaca anlatır mısınız? Ocak ayında biz sinemaseverleri neler bekliyor? Yoğun ve yorucu bir çekimdi. İyi sonuç almışız. Bu film iş yapsın istiyorum. Öyle de gözüküyor. Diziden çıkıp filme girdim. Kilo aldım. Çok koştum, atlayıp zıpladım. Ama film dediğiniz çekimden sonra da masa başında devam ediyor. Montajdayız ve ocak başına kadar post prodüksiyonu sürecek. Sinemaseverlerin filmden tatmin olarak çıkması için çabalıyoruz. Ejder Kapanı, bir polisiye... Ve beyazperdeye dair belki de kotarılması en zor tür... Sonraki filmlerinizde yine polisiyeye mi devam edeceksiniz? Ejder Kapanı’ndan. Polisiye yapmayı seviyorum. Bu film iyi bir sonuç verirse devam ederiz. Ama önümüzdeki yıl sırada bir komedi ve bir trajedi var. “Canım Ailem” dizisi yavaş yavaş tıkanıyor gibi, yeni bir soluk ve atılım düşünülüyor mu? Aslında senaryo grubu, konu ve çeşit bolluğu içinde... Ve tabi ki önemli olan hikâyelerin doğru bir yönde gitmesi. Gerçeği söylemek gerekirse, bu yılın başlangıcında ekip olarak eski formumuzdan uzaktık. Ama yeni bölümler yine eski iştahında geliyor. Siz senaryo da yazıyorsunuz ve bu denli gerçekçi karakterleri nasıl yaratıyorsunuz? Oyunculukla değil hayatla daha ilgiliyim. Nasıl oynadığımı asla düşünmem. Karakterin o anda nasıl davranması gerektiğini düşünürüm. Oynadığınız karakter hakkında çok donanımlı ve hemen derisine girecek bir ilişki kurmak lazım. Karakteriniz hayata karışacak denli sahici olmalı. Oynamak, senaryo yazmak ve yönetmek... Uğur Yücel açısından hangisi daha zorlu ya da hangisi daha keyifli? Yazmak ve yönetmek amansız bir yol. Ama çok zevkli. Oralarda daha iyi hissediyorum kendimi. Oynamak da eğlenceli. Hele lokum gibi bir ekiple çalışıyorsanız... Hem yönetmen hem de oyuncu olarak çalışmaktan keyif aldığınız meslektaşlarınız kimler? Hem oynadığım hem de yönettiğim işlerde sevdiğim insanlarla çalışıyorum. Kişilik benim için yetenekten daha önemli. Özel hayatların işgali, sırf pervasızlığı uç noktaya taşıyan magazinciler üzerinden yorumlanabilir mi? Ben ortalarda olmayı sevmeyen biriyim. Sadece yılda iki üç akşam onlara yakın yerlere çıkıyorum. Ama 30 yıllık meyhanemin kapısında da kameralar oluyor artık. İstanbul’da kaybolabileceğimiz birkaç yer vardı. Oraları da bitirdiler. 30 yıllık meyhanesinin kapısında bekleşen kameralardan sıkılan, üstüne üstlük yalan haberlerle de boğuşmak zorunda kalan Uğur Yücel, hayatın giderek gaddarlaştığını söylüyor. Ancak Yücel, hiçbir şekilde umutsuz değil. O, ülkenin aydınlanma sürecinden geçtiğine inanıyor ve ekliyor; “Yakın bir gelecekte, dünyayla ve kendi yurttaşıyla hırlaşmayan bir Türkiye’yi göreceğiz.” Çok “kapalı” ve özenli bir hayatınız olduğunu biliyoruz, bu Uğur Yücel’in kendisine ait bir dünya yaratma isteği mi yoksa özel hayatının yıpratılacağı endişesi mi? Özel hayatım, kimseyi ilgilendirmeyecek kadar başka. Aslında bir yazar gibi yaşıyorum. Sanatçı dostlarım pek yok. Arkadaşlarım, meslektaşlarım var. Çok yakın olduklarım ise çoğunlukla başka insanlar. Mühendis. Müzisyen. Denizci. BİR YAZAR GİBİ YAŞIYORUM Gazeteyi açtınız ve kendinizle ilgili asılsız ve yalan bir haber ile karşılaştınız. “La havle” çekip tepkisiz mi kalırsınız, üzülür müsünüz veya kızar mısınız? Benim için üzülenleri düşünüyorum hemen. Annem babam sağken benden hep iyi haberler beklediler. Öyle de oldu. Ama son yıllarda çok gaddarlaştı hayat. Ekran karşısında görmediğimiz Uğur Yücel, kendisini nasıl tarif eder? Aşağı yukarı artık beni herkes tanıyor. Kendimi tarifleyecek yaşı da geçtim. Göründüğümden başka biri değilim. Kendisiyle ruhsal dertleri olan biri değilim. Yaptığım işle ilgili dertlerim var. Müzik ile ilişkiniz son zamanlarda ne boyutta? Müziğe dair projeleriniz var mı? Dinlemeye devam. Ama burnumu Ejder Kapanı’nın müzik işlerine de soktum. İlginç bir sürece giriyor. Biraz daha netleşsin görüntü, sonucunda üzerinde konuşulacak bir yenilik olabilir. Ejder Kapanı çok konuşulacak galiba. Sizin gibi aydın bir sinemacı, yobazların arttığı ve yozluğun çoğaldığı günümüz Türkiye’si hakkında ne düşünüyor? Türkiye aydınlanma sürecinde. Bu süreçler yeraltını temizler. Bütün illegal olanlar su yüzüne çıkar. Herkes çıksın, giydiğini, düşündüğünü, inancını ortaya koysun. Türkiye bir dünya devleti. Hem de uzun zamandır. İstenildiği kadar karşı durulsun, demokrasi isteyenlerin önüne geçilemez. Şimdi barış ve demokrasi zamanı... Hem iç barış, hem dış barış halledilsin. Toplum başkalarına saygılı ve iç huzurlu olsun. Ülke ekonomisi nerelere gelecek bakın. Dünyayla ve kendi yurttaşıyla hırlaşmayan bir Türkiye’yi hem de yakın bir gelecekte göreceğimize inanıyorum. Dönem dönem üzerinize çok gelindiğinde Türkiye’den gitme isteği duyuyor musunuz? Hayır. Arada şaka yapıyorum, ama burada benim gönlüm, müziğim, ruhum yatıyor. Memleketime bağlıyım. Başka bir yerde de iki kulübem olursa hiç fena olmaz. İstanbul’dan, Antakya’ya dünyanın en güzel limanları, rüzgârları var burada. Bir yelken sevdalısı için ayrı bir cennet. Hele Kuzey Ege rüzgârlarına verdiniz mi başınızı, bütün dertleri zevk edinirsiniz... G Akbaba dergisi çizeri Orhan Şam’ın sergisi Anadolu Üniversitesi’nde... Akbaba geleneği gençlerle buluşuyor C MY B binyazar@gmail.com T Not: Geçen hafta üzerinde durduğum kitabın adı Düzyazının Sorgulayan Gücü olacaktır. Düzeltir, yazarından ve okurlardan özür dilerim. ürk mizahının kilometre taşlarından Akbaba dergisinin çizerlerinden Orhan Doğu’nun eserleri 4 Aralık’a kadar Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde sergilenecek. Çok sayıda dergi ve gazete için karikatür çizen Doğu, 1953’te Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği Yunus Nadi yarışmasında birinci olmuş, 1975’te İtalya’nın Vercelli kentinde yapılan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda özel ödüle layık görülerek önemli bir başarıya imza atmıştı. Türkiye’de karikatürde renk kullanımını benimseyen kuşağın öncü isimleri arasında yer alan Doğu’nun çizgisindeki bir özelliği de en ufak detayları bile titiz bir çalışmayla kâğıda aktarması. Orhan Doğu’nun çizimleri üniversitenin Eğitim Karikatürleri Müzesi’nde görülebilir. G C M Y B UĞUR YÜCEL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle