22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 YEMEK 8 KASIM 2009 / SAYI 1233 MURAT SAYIN Domuzca oyunlar AYLİN ÖNEY TAN S on yıllarda bir huy edindim. Cüzdanımda kredi kartı boyunda plastik bir büyüteç taşıyorum. Sık sık ihtiyacım oluyor. Malum yaş ilerleyince küçük yazıları seçmek zorlaşıyor. Ancak bazı yazılar sanki okunmamak için yazılmış. Özellikle marketlerde elinde büyüteç huysuz müşteri görüntüsü sergiliyorum. Geçenlerde genç bir tezgâhtar ‘ben okurum abla’ diye kahramanca elimdeki paketi aldı ama epey bir uğraştıktan sonra işin içinden çıkamadı. Gerçek şu ki gıda etiketleri okunmamak üzere yazılıyor. Gerçi okunabilse bile etiketlerde sayılan malzeme kodlarını çözmek için uzmanlık gerekiyor. İnançları, alerjileri, diyet zorunlulukları, sağlık kaygıları hatta politik görüşleri nedeniyle bazı malzemelerden kaçınanların vay haline? Kaçındığınız malzemenin ne gibi isimler veya kodlarla etiketlere gizlenebileceği konusunda ciddi bir araştırma yapmanız gerekiyor. Özetle etiket okuma alışkanlığınız olsa bile çoğu kez istediğiniz bilgiyi bulmakta zorlanabilir, okuduğunuzu anlayamayıp kararsız kalabilirsiniz. Bu yüzden üreticiler tercih nedeni olabilecek özellikleri vurgulamak ve pazar şansını arttırmak için ürünlerindeki bazı özellikleri deyim yerindeyse manşete çıkarıyor. “Katkı maddesi içermez”; “glutensizdir”; “transyağ içermez”, “domuz eti ve ürünleri kullanılmamıştır” gibi ibareler müşterinin dikkatini çekmek için kullanılan pazarlama taktikleri. Rekabet ortamında ürünler ancak bu şekilde tüketiciye güven vererek benzerleri arasından sıyrılabiliyor. Ancak son günlerde piyasadaki pek çok ürünü ilgilendirebilecek tek bir yasak geldi. Paketlere “GDO’suz” damgası basılamayacak. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın çıkardığı “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Böylece kısaca GDO olarak bilinen genetiği değiştirilmiş ürünlere resmen izin verilmiş oluyor. Ancak yönetmelik aynı zamanda ilginç bir yasak da getiriyor. 5/8 no’lu sinsi madde aynen şöyle diyor: “GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz.” Böylece inancınız, sağlık kaygınız, kanser korkunuz hatta politik görüşünüz yüzünden GDO’lu ürünlerden uzak durmak istiyorsanız bunu bir bakışta anlama şansınız elinizden başlığında “yem amaçlı” ifadesi geçmesine rağmen GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ürünleri söz konusu olduğunda tüketicinin GDO’lu yememe hakkını nasıl kullanacağı belirsiz. Zira bu konuda herhangi bir açıklık getirilmiyor. Taze yumurta, süt, et, tavuk, yoğurt, peynir, tereyağı tüketirken bile dolaylı olarak GDO alıyor olabiliriz. Elbette kimsenin tavuklarımızı, ineklerimizi GDO’lu yem ile besliyoruz diyecek hali yok. Bu noktada tüketici çaresiz bırakılıyor. Piyasaya hâkim olan GDO’lu Michelle Obama. alınıyor. Gerçi yönetmelik belirli bir oranın üstündeki GDO’lu ürünlerin etikette belirtilmesi zorunluluğunu getiriyor ama elde büyüteç etiketlerde GDO izi aramak zorundasınız. Tüketici hakları açısından hangi gerekçeye dayandırıldığı anlaşılamayan, GDO’lu ürün üreticileri korumayı amaçlayan bir madde. Besbelli birileri koydurmuş. Öyle ya, rakip firma gofretine GDO’suz damgasını bastığında pazar payınız ciddi anlamda riske girecek demektir. Tehlikenin büyüğü ise yönetmelikte tamamen es geçilmiş. Yönetmelik ürünlerin başında mısır, soya, kanola geliyor. Mısır şurubu, mısır nişastası, soya lesitini, mısırözü ve kanola yağı gibi ürünler neredeyse her türlü ürünün içine giriyor. Bunlardan arınmış bir hayat sürdürmek giderek imkânsızlaşıyor. Bilinçli tüketici olmak zor zanaat haline geliyor. Bu yazıyı yazmadan önce bir gazete haberine gözüm takıldı. Haber, Washington’da Beyaz Saray’ın bahçesinden toplanan 100 kg. sebzeden bahsediyordu. Bayan Obama öğrencilerle birlikte ektiklerini biçmiş, neşe içinde havuç, yer elması ve rezene toplamış. Michelle Obama, First Lady olur olmaz alışıldığı üzere yeni konutunda dekorasyon değişiklikleri yapacağına gözünü bahçeye dikmiş ve Beyaz Saray’ın bahçesini neredeyse tarlaya çevirmişti. Hatta zencilerin güney eyaletlerde karpuz yeme düşkünlüklerine atıf yapan “Beyaz Saray’da karpuz bostanı mı kuruluyor?” gibi ırkçılık kokan eleştirilere hedef olmuştu. Bayan Obama hiç aldırmadan kararlı bir şekilde organik tarımın önemini vurgulamak için gerçekten de bahçeyi bostana çevirdi ve semeresini topladı. Bizim First Lady ise bu duruma çoktan uyanmış ve Pembe Köşk’ün bahçesinde memleketi Kayseri’den getirdiği yerel tohumlarla domates ekimi yapmıştı. Atalarından kalan tohumlardan vazgeçemediğini de gururla bir kadın dergisinde açıklamıştı. Geçenlerde başbakanın eşi de geri kalmadı ve organik tarımın önemine dikkati çeken bir etkinlik düzenledi. Kadınların duyarlı davranması doğal. Hiçbir anne çocuğuna zararlı bir şey yedirmek istemez. Yavrusu için en iyi, en temiz, en doğal yiyeceği seçmek ister. Ama ne ilginçtir ki en üst düzeyde bu duyarlılık sergilenirken uygulanan politikalar tam tersini gösteriyor. Dünyada bir tek Amerika’da gıda etiketlerinde “GDO’suzdur” ibaresi yer alması yasaktı. Şimdi bu tuhaf uygulamayı benimseyen ikinci ülke olduk. Yoksa hanımlar melek rolünü üstlenirken beyler şeytanlık mı düşünüyor? Hanımlar meleksi ifadelerle organik tarım, geleneksel tohum havariliği yaparken, kocalar tam tersi politikalar güdüyor. Türkiye’ye insan ve çevre sağlığı açısından tartışmalı ama dışa bağımlılık açısından garantili GDO’lu ürünler dayatılıyor. Hazır gündem domuz gribiyle meşgulken, domuzca bir oyunla iş bağlanıveriyor. Konuyla ilgili biogüvenlik yasası meclis tartışmasına açılıp çıkarılmadan antidemokratik bir şekilde yönetmelik yürürlüğe giriyor. Türkiye tarımı üzerinde enteresan oyunlar sahneleniyor. G aylinoneytan@yahoo.com muratsayin2005@gmail.com BİRİLERİ / RİFAT MUTLU (rifatmutlu@gmail.com) Zeytin Türkiye’nin önemli geçim kaynaklarından biri... Zeytin demek eğitim demek ESRA AÇIKGÖZ ürkiye zeytin üretimi ve ihracatında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Uluslararası zeytin ihracatında altıncı sırada yer alıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanvekili ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli’ye göre, Türkiye üç yıl sonra zeytin üretiminde İspanya’dan sonra dünya ikincisi olacak. Birinci sıraya yükselip fiyat belirleyeceği günlerin de çok uzak olmadığını anlatıyor Güreli. Zeytin dendiğinde akla gelen yerler, Ayvalık, Edremit Körfezi, Gemlik, Yalova... Bir süredir bunlara Akhisar da eklendi. Yıllarca bakımsız kalan zeytinlikler, işlenmeyen tarlalar zeytin ağaçlarıyla kaplandı. Zeytin, artık Akhisar’ın en önemli geçim kaynağı. Bu yıl 220 bin ton ürün alınması bekleniyor. Pek çok sofralık zeytin çeşidi bir arada bulunuyor Akhisar’da. Domat ve uslu zeytinlerinin ana mekânı. 4. Zeytin Hasat Şenliği’nin Akhisar’da yapılması da bundan. Şenliği düzenleyenlerin isimleri oldukça kalabalık; Akhisar Ticaret Borsası, Akhisar Belediyesi, Akhisar Ticaret ve Sanayi Odası, Akhisar Ziraat Odası, Zeytinliova Belediyesi, AKSEK T Vakfı, Akhisar Aktif İşadamları Derneği, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye İhracatçılar Meclisi, Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği, Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, Zeytindostu Derneği. Akhisar’da toplam, 22 bin kişi zeytinden çıkarıyor ekmeğini. Zeytin toplayıcısı Şennur Serbest, Şefiye Nurol ve Serpil Sefaoğlu da onlardan. Onlar için zeytinin anlamı bambaşka; çocuklara sağlanacak bir gelecek demek... Dolgun dallara uzatıyorlar ellerini. Soğuk insanın içine işliyor, ancak onlar seri hareketlerinin verdiği sıcaklıkla devam ediyorlar. Ne yağmur ne de rüzgar haftanın yedi günü sabah yediden akşam dörde kadar çalışmalarını engelleyebiliyor. Çünkü çalışmanın ucunda alacakları paralarla, çocuklarını okutacaklar. En çok da kadınlar var zeytin ağaçlarının altında, Şennur Serbest 43 yaşında. 20 yıldır zeytin topluyor. İki çocuğunu üniversitede okutabilmeyi böyle sağlamış. Eşi de çalışıyor, onun kazandığı kiraya, ev masraflarına, Serbest’in aldığı çocukların eğitimine gidiyor. “Kuvvet gerektiren bir iş bu” diyor, “tamamen insan gücüne bağlı. Ancak şikâyetimiz yok, severek yapıyoruz biz”. Bu koşturmaca, Eylül’de başlıyor, kimi zaman Aralık’ı buluyor. Kar altında çalışmak işi daha zorlaştırsa da, böyle zamanlar olması için dua ediyorlar, çünkü bu hasadın bol olduğu anlamına geliyor. Şefiye Nurol’a göre bu yıl da öyle. O yedi yıldır zeytin bahçelerinde. Oğlu evde tek başına kalabilecek yaşa geldiğinde, o da zeytin bahçelerinin yolunu tutmuş. Başta, oğlunun eğitimine katkıda bulunabilmek için başlamış, şimdi oğlu mühendis olup işe girse de, bahçelerden uzaklaşmamış Nurol. Bir kadın olarak kendi parasını kazanıyor olmaktan memnun. 49 yaşındaki Serpil Safaroğlu da. Her sabah birlikte minibüse binip, geliyorlar bahçeye. Safaroğlu, bir çocuğunu okutmuş, şimdi üniversiteye hazırlanan kızı için çalışıyor. Zeytin üretimi ve ihracatı artıyor, zeytinden ekmek kazananların sayısı da... G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle