Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 KASIM 2009 / SAYI 1233 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Liberal gerilla devlet başkanlığına gidiyor DENİZ ÜLKÜTEKİN Açık deniz ATAOL BEHRAMOĞLU “Açık Deniz” Yahya Kemal’in ünlü şiirinin adıdır. Onu ilkin lise ders kitabımda okuştum. İlk birkaç dizenin yanı sıra aklımda yer etmiş dize, denizin “bin mağara ağzı açarak uzun uzun uluması”dır... Dizenin aslı şöyle: “Bin mağra ağzı açmış ulurken uzun uzun...” Bu bence zamanı bakımından büyük bir buluştur. Yahya Kemal’in tanımladığı hangi denizdir bilmiyorum... Bana kalırsa ancak okyanus olabilir... Benim “Okyanusla İlk Karşılaşma”mda Yahya Kemal’in bu şiirinin gizli bir etkisi olmuş mudur, bilmiyorum. Fakat olmuşsa da sakıncası yok. Öylesine görkemli bir şiirden etkilenmiş olmayı mutluluk sayarım... “Açık Deniz” aklıma durup dururken gelmedi... Dergide arkadaşlara bu haftanın, önümüzdeki haftaların konularını sordum... Bunlardan biri Halikarnas Balıkçısı imiş... Balıkçı (Cevat Şakir) 1880, Beyatlı 1884’te doğduğuna göre yaklaşık olarak yaşıtlar. Tanışıp tanışmadıkları hakkında bilgim yok. Balıkçı’nın bana Beyatlı’nın “Açık Deniz”ini çağrıştırmasının da nedensiz olmadığını tahmin edersiniz. Halikarnas Balıkçısı baştan sona açık denizdir... “Aganta Burina Burinata”yı, hem de unutulmaz yaz mevsimlerinden birinde, denize açılan bir terasta, bir şiir kitabı okur gibi okumuştum... Onun kitaplarının bir çoğundan buram buram deniz tüter. “Merhaba Akdeniz”, “Yaşasın Deniz”, “Ege’nin Dibi”, “Deniz Gurbetçileri” vb... Edebiyatımızın, bütün edebiyatların gizli şairleri vardır... Bizim edebiyatımızda Halikarnas Balıkçısı bu gizli şairlerin belki de başında gelir. Sait Faik, şiirlerinden daha çok eşsiz güzellikteki öyküleri ve anlatı türünde ürünleriyle biliniyor olsa da, bütünüyle bakıldığında, o da sapına kadar şairdir, büyük bir şair. Deniz ve şiir birbirine yakışıyor. Deniz bilinmezliklerle doludur. Açık denizde olmak, ufkun sonunu görememektir.... Ulaştığınız her ufuk çizgisi sizi başka uzaklıklara, başka bilinmezliklere çağırır... Şiir de öyledir ya da öyle olmalıdır. Ufuk çizgisi çok belirgin şiir ne kadar ustalıkla söylenmiş olsa da bir zaman sonra kanıksanır... Şiirlerimden birinde “sanki hep anlatılmayan bir şey kalmıştır / içimizi ne kadar döksek de...” diye iki dize vardır... Yunanistan’da birlikte şiir okuduğumuz büyük bir toplantıda Yannis Ritsos, sahneden bu şiirimin çevirisi okunduktan sonra kulağıma eğilerek “Şiir bu anlatılmayan şeydir...” demişti... Pek çok yaz, pek çok sevinç, pek çok ufuk çizgisi gerilerde kaldı... Yaz mevsiminin tam da erken bir kışa yerini bıraktığı, gökyüzünden bin mağra ağzı açılmışçasına yağmurlar boşandığı şu Kasım günlerinde içimde bir açık deniz özlemi kabarıp duruyor... Yoksa Balıkçı’nın adını duyar duymaz başka bir konuya gereksinim duymaksızın bilgisayarımın tuşlarını tıkırdatmaya başlamazdım... Fakat açık denizlere, ötelere özlemden söz eden bir yazı (kuşkusuz, Rimbaud’un “Sarhoş Gemisi”nden) fakat yine de ve özellikle Mallarmé’nin “Deniz Meltemi”nden söz etmeksizin eksik kalır... Ben bu şiirin dilimize çevirilerinden en çok Kemalettin Kamu’nunkini severim... “Belki deli rüzgârlara uyan direkler / Karayelde bir kazaya baş eğecekler. / Ve görünmez olacaklar, denizler derin / Kalbim, dinle türküsünü gemicilerin...” G ataolb@cumhuriyet.com.tr Uruguay’da kasım sonunda yapılacak seçimlerde bir mucize olmazsa ülkenin başına eski bir gerilla geçecek. Ancak Jose Mujica namı diğer Pepe, Latin Amerika’da söz sahibi olan liderler Chavez ya da Morales gibi katı bir sosyalist değil. Sosyal politikaları destekliyor ama kendisine oy vermeyen iş dünyasının da zamanla güvenini kazanacağını umuyor... G üney Amerika liderleri için geçerli bir modelden söz edebiliriz. Chavez’le başlayan solun yükselişi, halkın içinden, takım elbise ve kravatlardan uzak, uluslararası kurumlara karşı dik başlı, modası çok önceden geçtiği düşünülen sosyal politikaları yeniden hayata geçirmeye hevesli bir politikacı kuşağını tek tek Latin Amerika ülkelerinin liderleri haline getiriyor. Bu akımın son örneği de Uruguay’ın yeni lideri eski gerilla Jose Mujica. Mujica’nın bir diğer özelliğiyse 1960’larda Uruguay’da şehirlerde faaliyet gösteren gerilla örgütü Tupamaros’un bir üyesi olması. Bu sebeple askeri cuntanın görevi bıraktığı 1985’e kadar tam 14 yılını hapiste geçiren Mujica bu yıllarda bugünün Geniş Cephe Partisi Senatörü Fernandez Huidarbo’yla temasa geçti. Ülkede demokrasiye geçilmesi ve tüm siyasi mahkumların salıverilmesinden sonra Çoğulcu Katılım Hareketi’yle birlikte politikaya atıldı ve 2005’te kurulan koalisyon hükümetinde Tarım Bakanı olarak görev yaptı. 14 Aralık 2008’deyse Geniş Cephe Partisi’nin resmi başkan adayı olduğu açıklandı. IMF İLE YAKIN İLİŞKİLER Ekim ayının sonunda yapılan ilk tur seçimlerinde diğer iki partiden daha yüksek oy alan Geniş Cephe’nin 29 Kasım’daki ikinci turda birinci parti olması da kesinleşti. Bu da ülkede daha çok “Pepe” lakabıyla anılan politikacının başkanlığı için önünde hiçbir engel kalmaması anlamına geliyor. Gerek medya önünde çizdiği imajla gerekse yaşam tarzıyla komşu ülkelerdeki solcu başkanları aratmayan Mujica, boş zamanlarını başkent Montevideo’ya yarım saat uzaklıktaki çiftliğinde çalışarak geçiriyor. Dolayısıyla verdiği pozlar da farklı bir hikâye anlatmıyor. Ancak işin politik kısmı biraz farklı. “Eğer solculuğu ekonomiye güçlü hükümet müdahalesi olarak algılıyorsanız ben bu işin içinde yokum” diyerek biraz olsun tarafını belli ediyor geleceğin başkanı. Üstelik Mujica’nın Chavez ve Morales’in aksine IMF ve Dünya Bankası’yla iyi ilişkiler içinde olduğu bilinen bir gerçek. Ancak bir önceki Vazquez hükümetinin uyguladığı neoliberalizme yakın politikaların ülkedeki yoksulluğu hızla arttırdığını göz önünde bulundurursak Geniş Cephe’nin yeni başkanına verilen desteğin sebeplerini de büyük ölçüde açıklamış oluruz. Zaten Mujica da göreve başdığında sosyal politikalara ağırlık vereceğini ilan etti. Ancak bu sözünü yerine getirip getiremeyeceğini zaman gösterecek. Çünkü şu an ülkede var olan sosyal politikalar hiç de yeterli değil. Mujica hükümetinin planları arasındaysa ihracatı teşvik etmek, tarıma ağırlık vermek ve çalışan kesimi her şartta desteklemek koşuluyla kazanımı paylaşarak arttırmak yer alıyor. Ancak bunun için önlerinde önemli bir engel var; Vazquez zamanında yabancı yatırımcılarla yapılan anlaşmalar. Bu anlaşmalar sosyal programların hareket alanlarını önemli ölçüde kısıtlıyor. Pepe boş zamanlarını çiftçilik yaparak geçiriyor. popülerleştikçe yöntemler ve bakış açılarının da çeşitlenmesi kaçınılmaz hale geliyor. Mujica belki medyaya yansıyan profiliyle Chavez’den çok da farklı gibi durmuyor ama onun Dürya Bankası toplantılarında kapitalizm ve neoliberal politikaları eleştirmesini ya da çiftliğinde inekleriyle uğraşırken bir basın toplantısı yaparak ABD’nin hatırını sormasını beklemek fazla iyimserlik olur. Bir Arjantin gazetesine verdiği röportajsa daha çok soru işareti oluşmasına sebep oldu. “Ben çözümün devlette olduğunu düşünenlerden çok daha liberal biriyim. Benim sosyalist ideallerim daha çok bireysel yönetimle ilgili ve bunu hiçbir zaman güçlü hükümet düşüncesiyle karıştırmadım. Hükümetin görevi sosyal düzenlemelere yardım etmektir.” G CHAVEZ GİBİ DEĞİL Latin Amerika’da solun yükselişi sona mı erdi? Uluslararası politikada artık yavaş yavaş yüksek sesle tartışılmaya başlayan soru bu. Chavez ve Morales’in başını çektiği akım Arjantin, Şili, Brezilya ve şimdi de Uruguay’da sosyalist bir yönetimi iktidara taşıdı ama hareket TARİHTE BU HAFTA Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ C M Y B C MY B 8 Kasım 1906: Ünlü tiyatrocu Muammer Karaca (solda) dünyaya geldi. 1918: İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşalar İşgal Kuvvetleri’ne yakalanmamak için bir Alman denizaltısıyla Ukrayna’nın Odessa şehrine gitti. 1924: Hitler, SA’larla (Fırtına Birlikleri) birlikte başarısız “Birahane Darbesi”ni gerçekleştirdi. Gece ticaret örgütlerinin Bürgerbräukeller Birahanesi’ndeki toplantısını basan Hitler, ertesi sabah da yönetimi ele geçirmek üzere Münih şehir merkezine doğru yürüyüşe geçti. İtalya lideri Mussolini’nin “Roma Yürüyüşü”nü örnek alan Hitler ve yandaşları polis tarafından bozguna uğratıldı. Hitler yakalanarak cezaevine konuldu. 1973: Beş Hececiler’den ünlü şair Faruk Nafız Çamlıbel hayata gözlerini yumdu. 9 Kasım 1965: İngiltere’de ölüm cezası kaldırıldı. 1970: Fransa eski Cumhurbaşkanı, Charles De Gaulle hayata veda etti. 1988: Galatasaray Futbol Takımı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Neuchatel Xamax’ı 50 yenerek çeyrek finale çıktı. 1991: Ünlü Fransız şarkıcı Yves Montand hayata gözlerini yumdu. 10 Kasım 1938: Gazi Mustafa Kemal Paşa sabah saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Tüm yurtta yas ilan edildi. 1953: Atatürk’ün naaşı Etnografya Müzesi’nden alınarak Anıtkabir’e taşındı. 11 Kasım 1918: İtilaf Devletleri’nin son olarak Almanya ile imzaladığı Rethondes Antlaşması’yla birlikte I. Dünya Savaşı sona erdi. 1929: Ünlü karikatürist ve tiyatrocu Altan Erbulak doğdu. 1957: 29 Türkiye rekoru kıran ünlü atlet Ömer Besim Koşalay hayata veda etti. 2004: Filistinli lider Yaser Arafat Paris’te hayata veda etti. Arafat’ın ölüm nedeni otopsi yapılmadığı için bir muamma olarak kaldı. önemli göreviyse Kurtuluş Savaşı için gerekli silah ve cephaneyi Anadolu’ya ulaştırmaktı. 12 Kasım 1929: Ünlü Amerikalı oyuncu ve Monako Prensesi Grace Kelly (altta) doğdu. 1995: İstanbul Boğazı’ndaki “Arslanlı Yalı” olarak anılan Sait Halim Paşa Yalısı yandı. 13 Kasım 1918: İtilaf Devletleri’ne ait savaş gemileri İstanbul Boğazı’na girdi. Gemileri gören Atatürk “Geldikleri gibi giderler!” sözünü söyledi. 1919: Kurmay Albay Kara Vasıf öncülüğünde İstanbul’da “Karakol Cemiyeti” kuruldu. En 14 Kasım 1950: Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday ile birlikte Garip Akımı’nın kurucularından ünlü şair Orhan Veli Kanık (sağda) hayata gözlerini yumdu. 1966: 97 yıl sonra İstanbul’daki tramvaylar son seferlerini yaptı. Hükümet kararıyla önce Avrupa, sonra da Anadolu yakasındaki tramvay seferleri durduruldu ve rayları söküldü. Hükümet demiryolu taşımacılığı yerine karayolunu tercih etmişti. 1971: Ünlü sanat tarihçisi Celal Esad Arseven öldü.