Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 1 KASIM 2009 / SAYI 1232 Bir rahibe anlatıyor... Kırım Savaşı zamanı... Rahibe Madeleine, hastaneye çevrilen Pera’daki Mühendishane’de çalışıyor... O zamanlar tuttuğu notlar, içeriden bir gözle yaşadıklarını anlamamızı sağlıyor: 8 Mart 1854: Sürekli yeni hastalar geliyor. işler çoğalıyor; fakat hastalarımızın sefaletinin, acılarının karşısında bizim yorgunluğumuz nedir ki? Soğuk, yağmurlu bir havada sedyelerle getiriliyor ya da güç bela sürünerek geliyorlar. Yüreklerimizi param parça eden bu sahne her saniye yeni baştan yaşanıyor. Durumu en ağır olanları karşılıyor, hasta kabul formları doldurulurken harlı bir ateş, sıcak bir içecek türünden acil teselliler sunuyoruz. Varlığımız hüzünlerini bir parça hafifletiyor. 11 Mart, 23.00: Avluya yayılan çığlıklarla sıçrayarak uyandık. Az sonra hastanenin ucundan parlak bir aydınlık gördük. Biz de ötekiler gibi yangın var, diye bağırmaya koyulduk. Hastabakıcılar yanımıza koştular; niyetleri bizi son sürat güvenli bir yere taşımak, bize ait olan her şeyi kurtarmaktı. Önce hastalarla, yaralılar, diyerek karşı çıktık. Önlerinden koşmaya başladık; yangın ürkütücü bir hızla yayılıyordu. Sürünebilen hastalar, sarınmak için bir çarşaf ya da battaniye alıp avluya çıkmışlardı. İçlerinde bağıran ya da sızlanan tek bir kişi yoktu. Korkuyla gelen sessizlik, korkunç bir ölümden kurtulmuş olmanın sevincine karışmıştı. Herkes büyük cesaret gösteriyordu. Hekimlerin, hastane çalışanlarının, bütün hastabakıcıların soğukkanlılığı, gayreti hayran olunmayacak gibi değildi. Hastaları omuzlarına alıp güvenli bir yere bırakmaları, tekrar işe koyulmaları ve bunu tehlikedeki son adam kurtulana kadar sürdürmeleri, hepsi birkaç saniyede olup bitti. G Lape Hastanesi’nin eski ana girişi. 19. yüzyıldan hastanenin eczane bölümü. 150 yıllık bir hikâye 20. yüzyılın başında Lape Hastanesi’nin kimsesiz çocukları. 20. yüzyıl başlarında akıl hastaları. La Paix (Lape) Hastanesi 1858’de kuruluyor. Fransız rahibelere bir ödül bu hastane. Kırım Savaşı sırasında rahibelerin canları pahasına hizmet etmesini Sultan Abdülmecit karşılıksız bırakmıyor. Bir arazi tahsis ediyor, inşaata başlanabilmesi için de bağışta bulunuyor... Daha fazlası “Osmanlının Hoşgörüsünün Tanığı: La Paix Hastanesi” kitabında. ESRA AÇIKGÖZ İstanbul’dan Paris’e, Filles de la Charite cemaatinin merkezindeki rahibelere, yazdığı mektupta şöyle anlatıyor: “İtiraf etmeliyim ki Saint Vincent’ın faaliyetleri burada ben de dahil pek çok kişinin beklentisini kat be kat aştı. Filles de la Charite rahibelerini şarka çağırmak ilk aklımıza geldiğinde ve İstanbul’da ilk kez bir okul açmayı denediğimizde tek amacımız kız çocuklarının eğitimiydi; ülkedeki en akil adamlar bana elli kişi toplayabileceğimizi söylemişlerdi; kimileriyse teşebbüssün kalıcı olamayacağını, sonuçlarını hesaplayamayacağımız bin türlü zorluk çıkacağını... Okulların ne kadar başarı kazandığını biliyorsunuz; tedrisatlarından geçen yığınla genç ülkenin şu anki ihtiyaçlarını karşılayacak eğitimi aldı”. Filles de la Charite rahibelerinin hizmetleri çocukları eğitmekle sınırlı değildi, yoksulların evlerinin gezilmesi, aşı kampanyaları, ücretsiz muayene, yoksullara ilaç, gıda, kıyafet dağıtımı, meslek eğitimi... Türkler, Museviler, Ermeniler, Bulgarlar... Osmanlı’da yaşayan her millet ve dinden insana yardım ediyorlar. Bu yardımları zaman zaman SaintVincent cemiyetine üyelerle yaparak, insanlar arasında bir iletişim köprüsü de kurmaya çalışıyor rahibeler. Sör Lesuer, tarikatın lideri Mösyö Etienne’e 15 Şubat 1855’te İstanbul’dan yazdığı mektupta, “Yoksul sevgisi herkesin yüreğine giriyor” diyor, “kendine orada büyük bir yer açıyor… Şimdiye kadar sıcacık salonlarından dışarı adım atmamış, hastalık bulaşır diye hasta arkadaşını, akrabasını görmeye, gitmeye korkmuş o sosyetik genç hanımların bugün soğuk, çamur demeden hasta yoksullara koşması, başucunda oturması, onlara yardım etmek uğruna İstanbul’da esasen çok önemli sayılan süse püse harcadıkları hatırı sayılır paralardan vazgeçmesi güzel değil mi?” L a Paix (Lape) Hastanesi’nin aslında bir grup rahibenin Kırım Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıkların bir ödülü olarak kurulduğunu biliyor muydunuz? Peki bu rahibelerin canları pahasına her millet ve dinden askerin hastalıklarıyla ilgilendiğini, bunu yaparken canlarını kaybettiklerini? “Osmanlının Hoşgörüsünün Tanığı: La Paix Hastanesi” işte bunları anlatıyor. Kitabın adına bakmayın, anlatılan hep alışık olduğumuz bir Osmanlı pohpohlaması değil, kuru bir anlatı da. La Paix Hastanesi’nin 150 yıllık tarihi dökülüyor Rinaldo Marmara tarafından, bol görselle birlikte... Kitap, La Paix Hastanesi’ne 150. yıl hediyesi aynı zamanda. Şimdi hikâyenin daha da başına, bu hastanenin kurulmasını sağlayan Filles de la Charite rahibelerinin hikâyesine dönelim. Tarih, 21 Kasım 1830... Biri İzmir’e, biri İstanbul’a giden iki rahibe kafilesi Marsilya’dan yola çıkıyor. Hava şartları zorlu ama yolcular kararlı, zor da olsa gidilecek yerlere varılıyor. Filles de la Charite tarikatından Sör Bernardine ile Marie iniyor gelen gemiden. İstanbul’daki çalışmaların temellerini atan işte bu iki isim oluyor. Bu çalışmaları 26 Mayıs 1844’te Mösyö Leleu Lape Hastanesi’nin eski mezarlığından kalma mezar taşları ve Sörler. ŞEFKATLİ RAHİBELER... Filles de la Charite rahibeleri insanların güvenini öyle iyi kazanmışlar ki, doktorlar yerine illa onları görmeye diretiyor kimi hastalar. Bir kez daha Mösyö Leleu’nun mektubuna dönelim: “Tuhaf şey, hastaların çoğu doktorlardansa rahibeler baksın istiyor. Kendi deyimleriyle o mübarek, o şefkatli, o yardımsever rahibeler gayet güzel iyileştirirmiş onları; o yüzden de en feci yaraları, en umutsuz hastaları rahibelere götürüyorlar. Geçenlerde biri, bir tek diriltsinler diye ölüleri getirmedikleri kaldı, dedi hatta”. Tarih kitapları askerlerin kahramanlıklarını anlatırken insanların hikâyelerini ıskalar. Filles de la Charite rahibeleri de bundan nasibini alıyor. Tifüs, kolera gibi hastalıklarla boğuşan askerlere yardım etmek için çalışan yüzlerce rahibe olduğunu, bunların yüzden fazlasının hastalıklar yüzünden öldüğünü bilmeyişimiz de bundan. Kırım Savaşı sırasında Filles de la Charite rahibeleri özel olarak tifüslü hastalar için hazırlanmış ön dört hastanenin sorumluluğunu üstleniyor. Kırım’dan gelen gemilerdeki hasta ve yaralıların bakımı, tutsakların ziyaret edilmesi de rahibelerin faaliyetleri arasında. Suç işlediği ya da askeri disipline uymadığından tutuklanmış Fransızlar, esir düşmüş Ruslarla Polonyalılar, rahibeler tarafından düzenli ziyaret ediliyor... Savaşın sonunda ziyarete gelen General Espinase, rahibeleri cesaretlerinden dolayı ödüllendirmek istiyor, rahibelerin tek isteği; terk edilmişler için genel bir hastane. Sultan arazi ve para bağışlıyor, sadrazam bağış yapıyor, başmabeyinci kuyu kazdırıyor, su hattı açtırılıyor... Şiddetli bir fırtınada inşa edilen hastanenin neredeyse hepsi yıkılsa da vazgeçilmiyor, yeniden yapımına başlanıyor, 1858’in sonunda La Paix Hastanesi her tür hayır işine kapısını açıyor. Filles de la Charite rahibeleri hiçbir milliyet ya da din farkı gözetmeksizin akıl hastalarını ve yetimleri La Paix’ye kabul ediyor; Fransız, Alman, Ermeni, Avusturyalı, Bulgar, Keldani, Süryani, Gürcü, Rum, İtalyan... Uluslararası bir hastane olması bir yerden destek olmadığı için işlerini güçleştiriyor. Ancak özellikle Sör Liniers zamanında esas atılım gerçekleşiyor. Sör Liniers, Fransa’ya gidip büyük akıl hastanelerini yakından inceledikten sonra işe koyuluyor. 1873’de hastane bahçesine ilk akıl hastanesi inşa ediliyor. Kadın ve erkek akıl hastaları müessesenin en temel gelir kaynağı oluyor, hâlâ da öyle. Son söz yine rahibelerde: “Sör Lesuer’ün daha ilk andan bu çalışmalar için kullandığı ‘Tanrı’nın Çocuğu’ sıfatı, 150 yıl sonra, bugün hâlâ geçerli; La Paix ancak ve ancak Tanrı’nın yardımıyla gündelik olaylarla başa çıkmakla kalmayıp, sürekli açık veren bütçesini dengeye sokabilir”. G Fotoğraf sanatçısı Ali Alışır, medya araçlarının kurguladığı bedenleri anlatıyor... Fotoğraflarla sanal bedenler... E ğitim Kültür Araştırma Vakfı, sıra dışı kurgularıyla fotoğrafa yeni bakış açısı kazandıran fotoğraf sanatçısı Ali Alışır’ın eserlerini 330 Kasım’da Ekavart Gallery’de sanatseverlerle buluşturuyor. Küratörlüğünü Tuba Kocakaya’nın yaptığı “Sanal Bedenler”sergisi; simgesel transseksüele dönüşmüş, “sade”liğini yitirmiş gerçek üstü bedenlerin ve yeni kimliğini bekleyen kaybolmuş ruhların yek olma savaşını konu alıyor. İnsan bedeninin medya araçları ile programlanan, dağıtılan ve yayılan bir olaya dönüşmesini sorguluyor. Epson/Uğur Varlı Fotoğraf Hizmetleri sponsorluğunda gerçekleşen sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de izleyebilirsiniz. G (Tel: 0212 252 81 31) C M Y B C MY B