Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EKİM 2009 / SAYI 1229 7 DÜNYALI YAZILAR Billur Kalkavan hem televizyon programı hem de sinema filmiyle yeniden gündemde... İleride daha mühim bir insan olacağım! Son film Mezuniyet Bir de filminiz vizyona giriyor. Bir hayat kadınını canlandırıyorsunuz. Bunun benimle o kadar az alakası var ki aslında. Ben geçen yıl çalışmadığım için genç öğrencilere, yönetmen adaylarına destek verdim. Zaten işim gücüm yok gideyim bari işlerinde oynayayım. İhtiyacı var bizim gibi insanlara. Bunlar büyüyüp büyük yönetmenler olduğunda pişman oluruz. Doğacan Anafarta beni anne rolünde oynatmak istedi ama ben “fahişeyi oynamak istiyorum” dedim. Çocuk utanmış, meğer o da öyle istemiş ama söyleyememiş. Bu bir iş, hırsızı da, katili de, fahişeyi de oynarım. Filmde çocuk eşcinsel ama arkadaşları bilmiyor, geneleve gidiyorlar. Çocukla kadının arasında tek bir sahne. Keşke bir fahişeyi daha iyi, daha büyük bir filmde oynasam. Ama çok sevindim vizyona girmesine filmin, hemen gidip izlerim şimdi. Ben çok sevinirim bir işim bir yerde çıkınca. Şimdi billboardlardasınız. O kadar hoşuma gidiyor ki altında gidip resim çektirmek istiyorum. Belki bir daha olamayacak böyle bir şey. G Monogami açısından mı? Evet. Bunu yürütebilenler var da. Bence bu kafa ve bu vücutla 30 ya da 50 yıl tek eşli yaşamamız doğru değil. Biz eğer dünyaya tecrübe edinmeye ve bu tecrübelerle yaşamaya geliyorsak, tek bir tecrübeyle ölmek bana komik geliyor. Demiyorum ki herkes 100 bin kişiyle birlikte olsun ama iş deneyimi gibi aşk deneyimi de gerekiyor hayatımızda. Ama insanlar kendini bastıra bastıra yaşıyor. Güven sorunu var bizde. Kıskançlık kadar komik ve paçoz bir şey hayatımda görmedim. Sen bir insanla hayatını geçirmeye karar ver sonra kıskan. Ben bunları takmıyorum işte genç kalıyorum. Gazetecilik ayrıntıdadır ZÜLAL KALKANDELEN eçenlerde Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Milliyet’in Genel Yayın Müdürü Sedat Ergin’in görevden alınmasının nedenleri hakkında kendi yorumunu yazdı. Şöyle diyordu yazıda: “Artık sabır çağında yaşamıyoruz... Detaylara boş veriyoruz... Uzun yazıya tahammülümüz yok... İnce şeyleri anlamaya vaktimiz yok... Oya gibi işlenmiş haberleri bir çırpıda geçiveriyoruz... Takip fikrinden hiç hazzetmiyoruz... Ciddiyetten fena halde sıkılıyoruz... Ağırbaşlılıktan hoşlanmıyoruz... Gerilim istiyoruz... Polemik istiyoruz... Kan görmek istiyoruz... Yavaş ve derinden ıslahat değil, devirip döken bir inkılap istiyoruz... Bir çırpıda anlamak istiyoruz... Ne emeği değerlendirecek, ne de emek verecek takatimiz var... Bağırmayan harflerle boğuşmak içimizden gelmiyor... ‘Okumak’ değil, ‘bakmak’ istiyoruz... ‘Anlamak’ değil ‘sarsılmak’ istiyoruz... ‘Ağır analizler’ değil, ‘vurdu mu ses getiren bildiriler’ istiyoruz...” Yalnızca bir durum tespiti mi yapıyordu, yoksa kendisi de bunlara katılıyor muydu bilmiyorum. Ama yazdıkları, içinde bulunduğumuz ortamı yansıtan üzücü tespitler olarak göründü bana... G CİNSELLİK PROGRAMI İnsanlar kendini bastırıyor dediniz. Siz bundan 10 yıl önce de “seks” diyebilen, cinselliği konuşabilen bir kadındınız. 10 yıl geçse de Türkiye hâlâ konuşamıyor. Asla konuşulmuyor. Cinsellikle ilgili bir program yapmak istedim, kaç kişiye teklif götürdüm, bana dediler ki “deli misin be bu ülkede böyle şey olur mu?” Cinsellik dediğin kendi vücudunu tanımakla başlıyor. Yurtdışında cinsellikle ilgili eğitim var. Biz çok utangaç bir milletiz. Bizi böyle büyütüyorlar. Ayıpyasakgünah üçgeni içinde sıkışıp kalıyoruz. 50 yemek programı var. Cinsellik programı da olsun. Ben aslında uzman bir doktorla hem eğlenceli, cinsellikle ilgili konuların aşılabileceği bir format istiyordum. Sabaha karşı 3’te falan olur tabii ancak. İki yıl önce gündüz programımda cinselliği işliyordum. Artık yapamam. Üç yılda bile değişti her şey. Evet +18 olur büyük ihtimalle, geceyarısından sonra yayınlarlar... Bu akıllı işaretlere de sinir oluyorum. 7+ korku ve şiddet içerir, 13+ cinsellik içerir. 8 yaşında bir çocuk tabanca kan cinayet görebilir ama 13 yaşına kadar öpüşme görmesin. Aman insanlar sevişmesin. Öpüşme sahnesinde televizyonu kapayanlar var ama Kurtlar Vadisi’nde oturup çocuğuna seyrettiriyor. Biz çocuklarımızı uykusunda seviyoruz, karılarımıza sevdiğimizi söylemiyoruz, seni seviyorum diyemiyoruz karizmamız çizilecek diye. Sevgisiz bir toplum olduk. Yurtdışına gidip orada yaşamayı da tercih etmediniz ama. Yurtdışında alelade bir insan olmaktansa burada sıradışı olmayı tercih ettim. Evlenmemem, çocuk doğurmamam da bununla alakalı. İlerde daha mühim bir insan olacağım. Daha çok şey yapacağım. Siz Türkiye’de pek çok şey yaptınız ve pek çok şeyi kabullendirdiniz halbuki. Evet haklısın o konuda. Hâlâ ilk dövme yaptıran ben diye bilinirim. Ama bakma sen bu da bir açılım. “Billur genç sever” derlerdi, bak şimdi her kadın genç seviyor. Ben sadece ilk yapanım bu alışılmadık şeyleri. Ben insanlara beyin açılımı yaptırıyorum, kabul ettiriyorum bazı şeyleri. Evet bunlar önemli ama yeterli değil. 90 yaşıma kadar yaşayacağım biliyorum. Daha yarısını yaşadım bundan sonrası belki de verme zamanımdır. G *** Kanımca gazetecilik, yazımın başlığında da görüldüğü gibi, ayrıntıdadır. Anlaşılabilir şekilde ve lafı uzatmadan yazmak elbette önemlidir. Fakat şu kesindir ki, ayrıntıyı boş veren bir anlayışla da gazetecilik yapılmaz... Gazetecilik, sadece çeşitli kaynaklardan alınan duyumları köşeye taşımak değildir. Çünkü her olayda mutlaka bilinmeyenler vardır. Onların peşine düşüp gerçekleri ortaya çıkarmak, bir gazetecinin temel görevidir. Türk basınında asıl eksik olan da, işte bu ayrıntıların izini süren gazeteciliktir. Bugün köşelerin büyük bölümü, gazetecilerin özel yaşamına ve mesleki polemiklere ayrılmıştır. O polemiklere karışanlar, kendilerini haber malzemesi yaparak ya da nefret saçarak ün kazanıyor... Nitekim Ahmet Hakan da, alıntı yaptığım parçalı yazısının geri kalan kısmında, maddeler halinde tanınmış bir Türk aktörden neden nefret ettiğini açıklıyor... Gerilim, polemik ve kan görmek isteyenleri tatmin için olsa gerek... Sonra da yazısının sonuna bir not düşüyor: “Maddelere katkı sağlayan Twitter’daki tüm yoldaşlara bin selam...” Demek ki, konuyu Twitter’da tartışmaya açmış ve gelen görüşlerden yararlanmış... Ben köşelerdeki hakaretlerin ya da mesleki kavgaların halka bir yararı olduğunu düşünmüyorum. Ama bundan hoşlananlar varsa, onlar da istediğini okusun diyorum. Anlamadığım şeyse, bazılarının ısrarla ve tasfiyeci bir anlayışla, ciddi gazeteciliğin sona ermesi gerektiğini savunması... *** Avusturyalı yazar Karl Kraus’un şu sözünü hatırlıyorum: “Dünya nasıl yönetilir ve savaşlar nasıl başlar? Diplomatlar, gazetecilere yalan söyler ve sonra da okuduklarına inanır.” Gerçek gazetecilik, tam da burada devreye girer. Gazeteci, kendisine aktarılan bilgilere öncelikle kuşkuyla yaklaşır ve ayrıntıların izini sürülerek bilgiyi doğrulatır ya da asıl gerçeğe ulaşır. Bunu yaparak tarihin gidişatını değiştiren unutulmaz gazeteciler vardır. Edward Murrow’un Amerika’daki McCarthyizm yıllarında yaptığı gazetecilik, Seymour Hersh’ün ortaya çıkardığı Vietnam Savaşı’ndaki My Lai katliamı ve Ebu Garib’teki işkence skandalı, Uğur Mumcu’nun hayatı boyunca yazdığı yazılar, hep uzun takip gerektiren, emek verilen, ciddi ve ayrıntılı çalışmaların sonucuydu... Bugün Türkiye’de hukuk devleti ilkesi ve laiklik zedelenirken, medyada yok olan da budur... Bir de soruyorlar gazetecilik neden saygınlığını yitirdi diye... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com Billur Kalkavan sıradışı bir kadın ve bundan çok memnun. Evliliğe karşı, iş deneyimi kadar aşk deneyiminin de olması gerektiğine inanıyor. “Billur genç sever derlerdi bir zamanlar, şimdi her kadın genç seviyor. Ben insanlara beyin açılımı yaptırıyorum” diyor. SİNEM DÖNMEZ Televizyon programına nasıl başladınız? Geçen kış çalışmadım. Para kazanamayınca, çalışamayınca çok canım sıkılıyor. Çünkü çok sağlıklıyım, boş boş sağlıklı, akıllı, bilgili bir insan olarak oturmak mutsuz etti beni. Gittim iş başvurularında bulundum, ben Billur’um iş bana gelsin ben oturayım gibi egolarım da yoktur benim. Gittim kanallardan iş istedim, köşe yazarlarına rica ettim, yılmadım. Olmadı, eyvah bir daha çalışamayacak mıyım diye korktum bile. Sonra onlardan teklif geldi ve kabul ettim. Sosyetik güzel tamlaması sizden sonra yayıldı. Şu an çok daha farklı bir kavram. “Sosyetik güzel” ne çirkin bir laf değil mi? Bizde bu bir meslek değil ki sosyetik olmak. gelince sosyetik güzel. Bu ne biçim bir tabirdir. Ben çıktım artık o meslekten. Şimdi sosyetik lafı da çok komik. Eskiden çok kızıyordum da artık umursamıyorum. Ayakları yere sağlam basan bir kadınsınız. 11 yaşında Amerika’ya gitmişsiniz. Ailenizin size güvenmesinden mi kaynaklanıyor bu? Beni 6 yaşında İrlanda’ya gönderdiler. Sonra da 11 yaşında Amerika’ya ortaokula gittim. Ailem o kadar özgüvenli büyüttü ki beni... Annemiz ne yemek yedirdi, ne peşimizden koştu. Yaklaşımları “kendin öğreneceksin kardeşim”di. 30 yaşında hâlâ annesi kaşıkla yemek veriyor. Sonra diyoruz ki bu erkekler niye böyle? Hele de erkeklerimiz çok kifayetsiz. Bu oğluna âşık anne modeli ne? Sen karısı mısın, annesi mi? Bir insanı dünyaya getirmek onun gelmesine aracı olmaktır, bu kadar basit. Bizde ölene kadar sahip. “Allah sahibine bağışlasın” lafı en sinir olduğum laf. Bak dikkat et adamlar karısından boşanır, hemen evlenir. Bunun nedeni de işini gördürmek bana göre. Alışmamıştır adam kendi çamaşırını yıkamaya. Bence evlilik insan doğasına aykırı. T ürkMax’ta yayınlanan gece talk show’u ve kasımda vizyona girecek yeni filmi “Mezuniyet” ile yine gündemde Billur Kalkavan. Aslında hiçbir zaman unutulmamıştı, sadece ortalarda görünmüyordu. İsmini duyunca sapsarı kısacık saçları, dövmeleriyle gelir gözümüzün önüne. Yıllar geçse de, o değişmiyor. 47 yaşında ama asla yaşını göstermiyor. Kalkavan’la yeni programı ve hayattaki duruşu üzerine konuştuk. Sizi çok fazla tanımıyoruz. Siz ne yaparsınız, neler yaptınız? Liseden hemen sonra çalışmaya başladığınızı biliyoruz. Billur Kalkavan: Lisede sınıfta kaldım. Baktım ki sıkılacağım anneme gittim dedim ki “ben çalışmak istiyorum”. Para değil kişisel, enerjisel ihtiyaçtı. O zaman part time bir işe girdim, sonra hayatımda hep iş oldu. 20 senedir oyunculuk yapıyorum. Bir gün önce artistliğe başlayan bile kendini artist addederken bu ülkede ben 20 senedir bu işi yapıyorum, benim mesleğim budur. Zaman zaman çok popülerken zaman zaman da görünmez oluyorsunuz. Bu bir tercih mi, bir tür inziva mı? Çok da tercih değil aslında. Bu işler böyle. Ama ben zaten kalıcı bir tipim. Benim bir kaygım yok. Bir yıl çalışmazsam insanlar beni unutur mu diye bir endişem yok. İnsanlar beni artık o kadar eskiden beri tanıyor ki. Ben zaten sadece artist olduktan sonra tanınmadım. Ailemden dolayı tanınıyorum, küçükken de oyunculuk yapıyordum. Hatırlanır mıyım gibi bir sorunum yok. Ben yıllardır oyunculuk yapıyorum. Bir gün oyuncu olan oyuncu bilmem kim, bana İki kıta, rock’n roll ve Tina Turner ock’n Roll kraliçesi Tina Turner, 2008 yılında sahneye geri dönmüş ve altı aylık bir turneye çıkmıştı. İki kıtayı saran ve sarsan bu turnenin kayıtları şimdi yayımlanıyor. Bir yanda dansçıları, vokalistleri, orkestrası diğer yanda muhteşem ışıklandırma sistemi ve prodüksyonuyla görülmeye değer bir gösteri yapan Turner, klasik şarkılarını milyonlarca dinleyicisi ile seslendirmişti. Turne kapsamında R Hollanda Arnhem’de verdiği konseri David Mallet kayda aldı. Bu konser CD ve DVD olarak “Tina Live” ismiyle yayımlanıyor. Albümdeki bazı şarkılar ise şöyle; “Steamy Windows”, “River Deep”, “Mountain High”, “What You Get Is What You See”, “Better Be Good To Me”, “Private Dancer”, “We Don’t Need Another Hero”, “It’s Only Rock N Roll”, “Golden Eye”, “Addicted To Love”, “Simply The Best”, “Proud Mary” ve “Nutbush City Limits”. G C M Y B C MY B