Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 PAZAR YAZILARI 11 EKİM 2009 / SAYI 1229 Kara kuvvet ADNAN BİNYAZAR ezgi yazdırır şaire şiiri; ressama resmi yaptıran, “ses”e düzen veren de odur. Sanatsal edim dediğimiz de, kimsenin göremediğini görerek, duyumsayamadığını duyumsayarak, algılayamadığını algılayarak var olana bir biçim vermek, onu anlamlı kılmak değil midir? Sezgi, zaman ötesini görme güdüsüdür; yaratımsal bir süreçtir. Bu süreç, hangi koşullarda, nasıl üretime yönelir, bilinmez. Ben şairin en hüzünlü anında mutlu, mutlu anında hüzünlü şiirler yazdığına inanırım. Cahit Külebi “Aşk da yeşeren otlara benzer / Günü saati bilinmez” diyor; aşk, mutluluk, hüzün; şairin iç cevheridir. Şair, “cevher”in dışavurumunun ayırdında mıdır, kuşkuluyum... Sezgi böyle bir şey; bir ucu yaratım, bir ucu aşk... Yalnız bu da değil. İnsanın “insan” olmaya yüz tuttuğu dönemlerde, sezgisel yeteneklerinden dolayı şairler büyücü sayılmıştır. Şair daha doğuşunda talihsizdir; sezgisini egemenlerin keyfince dile getirmişse baş üstünde tutulmuş, eleştirel davranmışsa öldürülmüştür. Nâzım Hikmet’in yıllarca hapislerde çürütülmesi belki de geleceği sezip bunu dizelere dökmesinde... “Kara Kuvvet” şiirini 1921’de, Kurtuluş Savaşı’nın ateşli günlerinde yazmış Nâzım. Şiirin ilk iki dörtlüğü şöyle: “Asırlar vardır ki, bu memleketin, / En sade, en temiz gönüllerine, / Göklerin ezelî nuru yerine, / Zulmeti siniyor kara kuvvetin. / Asırlardan beri bu kara kuvvet, / Bir yara ki ruhumuzda kanıyor, /Susuz bir kurt gibi homurdanıyor, / Bu nura koşarsa eğer memleket.” Derinliğine bir sezgisi olmasa idi, şair, “ruhumuzda kanayan bir yara” olup “susuz bir kurt gibi homurdanan” kara kuvvetin, 21. yüzyılın başlarında kapkaralaşacağını o günden görebilir miydi?.. Mustafa Kemal, Türkiye’ye çağdaşlık yolunu açarken, giriştiği devrimci eylemlerle, sanatla, bilimle, akılcılıkla; bu kara gücün ne denli “kara” olduğunu sezmiştir. Savaşın hemen ardından saltanatı, hilafeti kaldırmasının, tekkelerizaviyeleri kapatmasının nedeni bu. Günümüz kara güçlerinin her ağızlarını açışta Mustafa Kemal’i din düşmanı ilan etmeleri, onun karanlığı sezen akılcı yanı, bilimsel düşünme yeteneğidir. Oysa Mustafa Kemal dine karşı değildir; dinin kara gücün elinde siyasal çıkar aracı yapılmasına karşıdır: “Mensubu olmanın bizi mutlu kıldığı İslam dindarlığını, yüzyıllardan beri uygulandığı biçimiyle bir siyaset aracı yapma durumundan kurtarıp yüceltmenin çok gerekli olduğu gerçeğini gözlemliyoruz. Kutsal ve ölümsüz inançlarımızı, vicdani kanaatlerimizi, karışık ve değişken her türlü çıkar ve tutkulara sahne olan siyasetten, siyasetin bütün öğelerinden bir an önce, kesinlikle kurtarmak, ulusun dünyaya ve ahrete ilişkin saadetinin emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İslam dindarlığının içeriği belirginleşir.” Mustafa Kemal, birer “miskinler tekkesi”ne dönen ibadet yerlerini bilimin, sanatın, aklın ışığıyla aydınlatmak istemiştir. Bugün de sorun, Türkiye’nin, gittikçe yayılım gösteren bu kara güçten nasıl kurtulacağıdır. Gel gör ki, birçok yerde, nerdeyse her ev bir tekke, bir zaviye... Bu ortamlarda nice genç kızın, delikanlının yeteneği öldürülüyor... Cami avlularını tarikatçılar doldurdu. Üfürükçüler, medyum adı altındaki ruh hastaları, internet falcıları ekranlarda fink atıyor... G Edebiyat çizgiye döküldü ve... ZUHAL AYTOLUN S K imileri için bir tutku çizgi romanlar. Superman, Conan, Tommiks, Teksas ve daha birçokları. Ders kitapları arasında gizli gizli okunmuş, hatta bırakın kitabevlerini bakkallardan her hafta merakla takip edilmiş bir serüvenden bahsediyoruz. Her zaman kolay okunan kahramanlık hikâyeleri ve çizgileriyle okuyucuyla buluşan çizgi romanların sıkı takipçileri de hiçbir zaman ihanet etmedi. Amerika’da çizgi romanlar sinemaya aktarılırken, kimi zaman da dizi ya da filmler çizgilerde hayat buldu. Çizgi roman dünyasında bunlar olurken, Türkiye ise edebiyat klasiklerinin yeni basım uyarlamalarıyla dönmeyi tercih etti. Bu durum çizgi romancılarla yayınevlerini de karşı karşıya getirdi. Son aylarda basılan edebiyat uyarlamaları için yayınevleri umutluyken, çizgi romancılar tepkili. Bu bir gelişme mi yoksa yeni pazar ağına takılan bir satış stratejisi mi? NTV Yayınları’nın “Çizgi Roman Dünya Klasikleri” serisinden çıkan ilk çizgi roman William Shakespeare’in “Macbeth”i aslında tartışmaları ateşlemiş olsa da bir yandan da baskı üzerine baskı yaptı, okuyucunun büyük ilgisiyle karşılandı. Bu ilgi üzerine yayınevi, Kafka’nın “Dava”sı ile Mary Shelley’nin gotik öyküsü Frankenstein’ın çizgi romanını da yayımladı. Bu ilgi, diğer yayınevlerini de harekete geçirdi. Everest Yayınları Manga Shakespeare serisinin ilk kitabı “Romeo ve Juliet”in ardından “Hamlet”, “Fırtına”, “III. Richard” ve “Macbeth”i Türkçeye çevirdi. Marmara Çizgi Yayınları “Yürüyen Ölüler: Günler Sonra”sının yanı sıra “Barbar Conan’ın Vahşi Kılıcı”nı ilk sayısından itibaren düzenli bir şekilde okuyucuya sunuyor. Ayrıca JBC Yayıncılık’tan çıkan “Star Wars Klon Savaşları” çizgi roman okuyucularıyla buluşan diğer kitaplardan. Çizgi roman kahramanlarını beyazperdede çok kez izledik. Şimdilerde edebiyat kahramanları çizgi roman sayfalarında salınıyor. Bu salınma ve edebiyat uyarlamalarının çok talep görmesi Türkiye’de çizgi romanla ilgili gelişmenin göstergesi mi? Amerika’da yaşayan ve son dönemde Dc Comics tarafından basılan Air albümünün yanı sıra Cairo ile kasımda çıkacak olan Insomnia Cafe çizgi romanlarını hayata geçiren Kutlukhan Perker, bu konuda çok da umutlu değil. Dünyada özellikle günümüzde çok güçlü bir format olarak okuyucuyla buluşan çizgi romanların, Türkiye’de aslında Amerika’nın 1930’lu yıllarını yaşadığını söylüyor Perker. Son aylarda ardı ardına basılan çizgi romanlar büyük bir kesim tarafından ilgiyle karşılandı. Edebiyat uyarlaması çizgi romanlar için yayınevleri umutluyken, çizgi romancılar yerli bir üretim kapasitesi yaratmadığı ve yeni bir ürün ortaya koymadığı için tepkili. Batı’nın marjinali bizde ana akım Çizgi roman kültürü üzerine incelemeleriyle tanıdığımız ve “Türkiye’de Çizgi Roman” antolojisinin yazarı Levent Cantek de gelişmelerin doğrudan çizgi romanla ilgili olmadığını düşünenlerden. Çizgi romandan ve niteliğinden ziyade son aylarda ticari bir başarının konuşulduğundan söz ediyor. Türkiye’de 1930’lar itibariyle çizgi roman yayımlandığını ancak yerli üretimlerin genellikle yetişkinlere yönelik olarak hazırlandığını söylüyor: “Batı’da marjinal olan bizde ana akım olmuş. Çocuklara yönelik çizgi romanlarla ilgili açığı ise hep yabancı ürünler kapatmış.” Cantek’e göre edebiyat klasiklerinin çizgi romana uyarlanmasının okuyucuyu edebiyata teşvik edeceği düşüncesinde bir sorun var. Cantek, “Çizgi roman adına gelişme olması için yerli üretime sirayet eden bir etkisi olması gerekir. Oysa model olarak gösterilen çizgi roman uyarlamaları düşük telifle alınan, tek bir önemli üreticisi olmayan ürünler. Türkiye’deki çizgi kalitesi bu niteliğin çok ama çok üzerinde. Yerli üretim ister istemez riskli bir yatırım ve hakkaniyetli bir telif ödemesi gerektirir, zamana yayılan üretim için sabır ister. Ancak üreticilerin estetik kaygıları ve harcadıkları emek hâlâ düşünülmüyor” diyor. G gelmiş. Buna tepkisi ise net: “Kitap, kitaba Hatta günümüz için Amerika’da pek çok adapte edilmez. Klasiklerde telifte yaşanan filme konu olan çizgi romanların farklılık bu yolu açıyor. Ama 5 yıl önce dizilerden dahi beslenmeye başladığını çıkmış bir romanın çizgi roman uyarlaması örnekliyor: “Sadece Lost, Heros gibi dünyada yapılmıyor. Oğuz Atay’ın diziler değil. Çizgi romanlar sayesinde Tutunamayanlar’ını çizgi roman yapalım, Hancock, My ExSuper Girl Friend gibi dediler. Mümkün değil.” filmler ve kahramanlık öyküleri çıktı ortaya. Çünkü Amerika’da Kasım ayında Amerika’da çizgi romanlar son derece basılacak olan Insomnia, güçlü. Artık çizgi roman Perker’in 2005 yılında festivallerinde bile film Lemanyak’ta yayınlanan öykü tanıtımlarının yapıldığını serisi. Ancak tıpkı Cairo gibi görüyoruz. Ancak ne yazık ki Türkiye’deki yayıncılar Türkiye’nin ulaştığı bir düzey tarafından bekletilmiş. yok.” Mizah dergilerinin Şimdiyse Amerika’nın üçüncü samimi bir çaba içinde büyük yapımcısı Dark Horse olduklarını söylüyor Perker: tarafından basılıyor. Perker, “Türkiye’de bu bilinçsizce “Türkiye’deki bu bilinçsizliğe yapılıyor. Madem parlak iyi niyetliysek vizyon darlığı, yılları yaşatılmak isteniyor neden edebiyat dürüstsek salaklık deriz. Kızgınım. Çünkü uyarlamaları tercih ediliyor? Bu yaşanan bir şeyler yaptıklarını sanıyorlar. Ancak yapay bir gündeme işaret aslında. Dünyada Türkiye’deki genç çizerleri hiçbir çizgi romanın tanıtımı televizyonda görmeye başladıklarında yapılmıyor. Türkiye’de yapılan bu. Kafana yapıyor sopayla vurarak çizgi roman satmaya sayılabilirler.” benziyor.” Türkiye’de çizgi roman adına yeni bir şey üretilmediğini, klasiklerin uyarlamasının da aslında tam bir bilinçsizliğe denk düştüğünü dile getiriyor. Birkaç büyük yayıncıdan kendisine de romanları çizgiye dökme teklifi Kutlukhan Perker Yayınevleri atakta Y ayınevleri ise yaşanan bu süreçten umutlu. Çünkü onlara göre bu yayınlar hem bir kuşağı yakalamak hem de edebi eserlerin bir şekilde okunurluğunu sağlamak adına önemli. Turkuvaz Kitap ve Genç Turkuvaz Genel Yayın Yönetmeni İlknur Özdemir (altta), nisan ayında ilk baskısı yapılan Küçük Prens’in büyük bir ilgiyle karşılandığını dile getiriyor. Çizgi romanın bir süredir eski popülaritesine yakın bir ilgiyle karşılandığını, bunun da özellikle gençlerin hızlı tüketime eğilimiyle ilgili olduğunu söylüyor Özdemir. Görsellik çok daha ön planda artık. Bu ikisi bir araya gelince de çizgi romana duyulan ilgi bir açıdan anlaşılır oluyor. Çizgi roman okuruyla diğer okuyucuyu birbirinden ayırıyor Özdemir. Düşünceleri klasikleri zaten okumayan kitlelere, onları çizgi roman kanalıyla tanıtmanın olumlu bir yaklaşım olduğu yönünde. binyazar@gmail.com C M Y B C MY B NTV Yayınları Genel Yayın Koordinatörü Elif N. Kutlu (sağ altta) ise Çizgi Roman Dünya Klasikleri’nde yeni bir teknik ve estetikle sunulan dünya klasikleri ile beraber her yaş grubundan geniş kitlelerle buluşarak, edebiyat kültürüyle tanışmalarını sağlamayı amaçladıklarını dile getiriyor. Ayrıca çizgi romanın popüler dönemini dahi aşabileceğini ifade ediyor: “İşin farklı tarafı, bu kitaplar eski dönemlerde yayınlananlar gibi macera esaslı yayınlar değil; tam tersine okurunu hem eğlendiren hem de edebiyata yönelten bir misyona sahip eserler. Türkiye’de roman okuru az. Çizgi Roman Dünya Klasikleri’ne ilgi duyulduğu takdirde bu genç potansiyel okur kitlesinin edebiyata da yönelebileceğini düşündük.” Peki, ya klasiklerin çizgi romana aktarılmasının dezavantajı var mı? Kutlu yanıtlıyor sorumuzu: “Hiç Shakespeare ya da Kafka okumamış birinin, çizgi roman aracılığıyla da olsa onlar hakkında bilgi ve fikir sahibi olmasının, hiç olmamasına göre nasıl bir dezavantajı olabilir?” G