Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 YEMEK 11 EKİM 2009 / SAYI 1229 MURAT SAYIN Son baskı AYLİN ÖNEY TAN kinci Dünya Savaşı yıllarında doğan ve yıllara meydan okuyan 68’lik ihtiyar, ekonomik savaşa yenik düştü. Conde Nast grubu bünyesinde yer alan Amerika’nın en etkin yemek dergilerinden Gourmet dergisinin yayın hayatına son verildi. 1941 yılı Ocak ayından beri kesintisiz yayımlanan dergi aynı zamanda Amerika’nın yayın hayatında kalan en eski dergisiydi. Kurucu editör Earle R. MacAusland ilk sayıda okuyuculara damak tadının Esparanto dilini yaratmayı amaçladıklarını ve lezzet severlerin evrensel dilini oluşturmak istediklerini söylemişti. Derginin daha ilk baştan Amerika’nın genelinden ayrılan bir havası vardı. Buram buram New York ve Avrupa kokuyordu. Yemek adlarının çoğu Fransızcaydı. Yayımlanma tarihi berbat bir zamanlamaydı. İkinci Dünya Savaşı’na girilen günlerde kimsenin kaz ciğeri ve şampanya düşünecek ya da Avrupa lezzetlerini tatmak için seyahate çıkacak hali yoktu. Temel yiyecek maddelerinin bile zor bulunduğu bir dönemdi. Dergi, belki de parlak günlere kavuşma umudunu temsil ettiğinden varlığını sürdürdü. Yokluk zamanı olsa da gelecek günlerin hayali için dergi alınıyordu. Fransızca Gourmet sözcüğü gibi bir ad seçilmesi derginin seçkinliğin simgesi olmak ve farklı dünyalara açılmayı istediğini gösteriyordu. Gerçekten de Gourmet, Amerika’yı dünya damak lezzetlerine ilk açan ve yeni lezzetler keşfetmesini sağlayan dergi olmuştur. Eski sayılarına bakınca bugünün yemek ve gezi dergilerinin de öncüsü olduğunu görürüz. Dergi farklı türde yazılara yer vermek konusunda da cesurdu. Tarih ve kültür konuları ilk kez yemek ile birlikte gündeme geliyordu. Bu açıdan Gourmet, Amerikan yemek dünyasında etkin olacak pek çok yazarın doğuşuna neden oldu. Buna ilk örneklerden birinin hikâyesi ilginçtir. İ Derginin ilk editörlerinden Anne Seranne, bir cuma günü kendisini mutlaka görmek isteyen bir yemek meraklısının ısrarına karşı gelemez ve ziyaretçiyi birkaç dakikalığına kabul eder. Konuğunun coşkulu hevesi karşısında, biraz da başından savmak için, ona çay konusunda bir şeyler yazmasını söyler. Bütün hafta sonunu New York Kütüphanesi’ne kapanarak geçiren yazar adayı pazartesi sabahı bina girişinde elinde yazı, beklemeye koyulur ve editör gelince karşısına dikilir. “Steeped in History / Tarihten Süzülen Reichl, Çin’deki aç çocukları düşünen çocukların sonradan 68’in savaş karşıtı hippilerini, daha da sonra dünya lezzetlerini keşfeden, organik ve taze yiyeceğe önem veren sorumluluk ve bilinç sahibi yeni gurmelere dönüştüğünü anlatmıştı. Reichl bir anlamda kendi hayat özetini de sunuyordu. Gourmet yönetimini devraldığı zaman dergiyi yemek dünyasının Newyorker’ı yapacağını söylemişti. Ne yazık ki bunu tam olarak gerçekleştiremedi. Gourmet’nin eski sayılarını hâlâ saklayan ve kullanan biri olarak son Gourmet dergisinin ilk ). sayısı. Ruth Reichl (altta Dem” yazısı birkaç ay içinde derginin 1955 Ocak sayısında yayımlanacaktır. Amerikan yemek dünyasının önde gelen isimlerinden Craig Claiborne böylece Gourmet tarafından keşfedilmiştir. Derginin 1999’dan beri genel yayın yönetmenliğini yürüten Ruth Reichl iki yıl önce Oxford Yemek Sempozyumu açılışında “Yemek ve Etik” konusunda konuşmuş ve hayatından örnekler vererek Amerika’daki yemek dünyasının değişimini anlatmıştı. Bir zamanlar sofrada çocuklara sürekli “Tabağını temizle, yemeğini bitir, Çin’deki aç çocukları düşün!” denildiğini hatırlatan dönemlerde birçok sayıyı almaya değer bulmayarak vazgeçtiğimi itiraf etmem gerekir. İzlediğim kadarıyla gerçekten de Ruth Reichl politik yazılara ağırlık vererek sosyal sorumluluk almaya çalıştı. Ancak dergide ciddi bir kararsızlık gözleniyordu. Sık sık değişen format ve giderek görselliğe teslim olan editörlük yaklaşımından da kendini alamamıştı. Diğer taraftan dergiye özgün kimliğini veren yabancı ülkelere gezi yazıları ciddi oranda azalmıştı. Dergi artık daha çok Amerika’yı keşfetmeye yönelmişti. Gene Conde Nast’ın bünyesinde çıkan ve orta sınıfa hitap eden diğer yemek dergisi Bon Appetit aynı konuları işliyor ve sürekli çıtayı yükseltiyor, giderek Gourmet Light olarak adlandırılabilecek bir çizgiye oturuyordu. Gourmet ise özgün çizgisinden saparak diğer orta karar dergilere benzemeye başladı. Politik doğruluk peşinde koşarken pahalı zevklerden vazgeçemeyen bir şımarıklık unsuru dergi sayfalarından okuyucuya çelişkili mesajlar yolluyordu. Dergi sonunda ne olduğunu tam da bilemeyen bir konuma sürüklendi. Ekonomik krizin ortasında Reichl “1000 dolarlık bütçe ile ne yerdiniz?” gibi bir konu ile ortaya çıkıp tek yemekte 700 dolar harcayınca en fanatik hayranları bile pes etmişti. Gourmet, ekonomik kriz ve aşağıya çekilemeyen masraflarının yanı sıra başka birçok faktörden de etkilendi. Rakiplerin çoğalması, internet ortamında bilginin yaygınlaşması, blogların artması basılı medyayı zaten etkiliyordu. Gene de Gourmet vazgeçilebilecek gibi değildi. Conde Nast dergisinin ekonomik danışmanları için elbette tarihi geçmişin önemi yok. Gourmet bir anlamda tam da Amerikan rüyasıydı. Ancak anlaşılıyor ki Amerikan rüyası bir anlamda kendi kendini yedi, bitirdi. Gourmet’nin çare aranmadan kapatılması bir dönemin bittiğini gösteriyor. Bu sanıldığı gibi sadece kemerleri sıkma sürecinin doğal sonucu değil. Gourmet, genişleyen orta sınıf için yeterince cazip olamadı, rakipler arasında konumunu belirlemekte kararsız kaldı. İnternet ortamının genişlemesinden de yara alan derginin editörü Ruth Reichl, gariptir ki destekçilerine ilk masajını gene böyle bir ortamda, Twitter’da verdi. Eşyalarını toplaması gerektiğini söyleyen Reichl, şok haber karşısında üzgün olduğunu da eklemişti. Bir süre sonra yarı sisli bir sabahta evinde limonlu çayını içerken dışarıdaki geyikleri seyrettiği ve mutlu olduğu haberini gene Twitter’da geçti. G aylinoneytan@yahoo.com muratsayin2005@gmail.com BİRİLERİ / RİFAT MUTLU (rifatmutlu@gmail.com) Butik bir otomobil terzihanesi... ZUHAL AYTOLUN H asan Yurdakul, hem otomobil hem de tekne üretiyor. Türkiye’de 90’a yakın otomobil onun imzasını taşıyor. Yoğun iş hayatından sıkıldığı için kendine özel bir otomobil üretmek üzere başlamış bu işe. Öncesindeki bir takım deneyimleri desteklemiş tabii bu süreci. Birebir üretimine katılmasa da iş ortaklıkları nedeniyle otomobil ve tekne yapımına tanıklık etmiş. En son çalıştığı firmadaki genel müdürlük görevinden istifasının ardından hobi olarak başladığı otomobil macerası ise artık ileriye dönük bir iş sahasına dönüşmüş durumda. Yurt dışında çok sayıda olsa da butik otomobil üretimi Türkiye’de pek alışkın olmadığımız bir kavram. Önceleri bir dükkan tutup ustalarla kendisi için bir otomobil yapmaya başlamış Yurdakul. Bunu duyan çevresinden de talepler gelmeye başlayınca birden bire 11 otomobil siparişiyle karşı karşıya kalmış. Bu işi ciddi boyutta yapmaya karar verince de büyük bir atölye ve geniş bir personelle başlamış mücadele. “Eğlence olsun diye başlayan bu iş büyük stresli, tahmin edemeyeceğiniz kadar zor, eziyetli ve işkenceli bir sürece sahipmiş, bunu gördük” diyor. “Butik bir otomobil terzihanesi” olarak tanımlıyor atölyesini. Tüm tasarımı kendisine ait. Atölye normal bir çalışma kapasitesiyle 26 personelle çalışıyor. 3 ayda 10 araba tamamlanabiliyor. Hasan Yurdakul, hobi olarak üretmeye başladığı “butik otomobilleri”ni dünya pazarına sunuyor. Tasarımı ve üretimi tamamen Türk yapımı otomobiller, Almanya’ya ihraç ediliyor. Sırada ise Amerika ve Belçika var. Türkiye’de ilk ürettiği ve Maral adını verdiği 71, ayrıca özel amaçlı 15’in üzerinde otomobil Yurdakul’un terzihanesinden çıkmış. 1992 yılına kadar tadilat ruhsatıyla çalıştıktan sonra Sanayi Bakanlığı’na başvurarak lisanslı ve yüzde yüz Türk olan üretim belgesini almış. “Pek çok kişi Türkiye’de 1964’lü yıllarda Anadol yapımıyla başlayan bir otomobil sanayiinden söz eder, doğrudur, ancak bütün bu sanayi yabancı lisansla Türkiye’de kurulmuştur ve kökü yurtdışındadır. Bu anlamda üretim yapan ilk kişi benim aslında” diyor. İlk otomobil olan Devrim’e yapılanlar konusunda da çok kızgın Yurdakul: “Bu otomobil o devirde çok büyük bir çalışmaydı. Çalıştırıldı, yürütüldü, kısa bir süre sonra durdu. Benzin yokluğu denildi. Sebebi ne olursa olsun, 2009 yılında bile her fabrikadan çıkan arabanın yüzde 2025’i çalışmaz. Bunlar da bayilerde tamir edilir. Yıllarca medyada Devrim’le dalga geçilmesi, girişimcilerin de önünü kapattı.” Yurdakul, Devrim’le ilgili süreci çok iyi bildiği için hiç çekinmeden girişmiş bu işe. Kendinden emin bir şekilde de gelişimini sürdürüyor. Daha önce otomobillerini Türkiye’de de satışa sunmuş olsa da şimdiki çalışma düzeni artık tamamen yurtdışına otomobil üretmek üzere kurulu. İhraç amaçlı 3 farklı model üretiliyor atölyede. Maral ismini verdiği ilk otomobili, bir İngiliz klasiği olan Morgan otomobillerinden esinlenerek tasarlamış Yurdakul. Hatta İngilizler bu otomobille oldukça ilgilenmişler. İkinci otomobili ise dünyada popüler olmuş 5 otomobilden biri sayılabilecek 1960 Porsche Roadstar modelinden esinlenerek yapılmış. Bu arabanın da Amerika ve Belçika’ya ihraç edilmek üzere görüşmeleri sürüyor. Üçüncü model ise yüzde yüz kendi tasarladığı ve kızının adını verdiği Nily. Bunun henüz bir tane prototipi yapılmış ve hala test halinde. Bir spor araba olarak tasarlanan Nily’i daha çok pist yarışlarında kullanılabilecek şekilde üretiyor Yurdakul. Şimdililerde ise California’da Santa Barbara’da Salinas pistinde otomobil yarıştıran bir ekiple görüşme halindeler. Hasan Yurdakul. Kendisi 68’lerden kalma klasik bir Porsche kullanıyor. Ayrıca tekne tasarımı ve üretimi de gerçekleştiriyor. (www.linmaryacht.net) Hassasiyetle üzerinde durduğu nokta ise onların zarafeti. Klasikten vazgeçmiyor, ince ve zarif çizgilerle beziyor üretimlerini. Teknelerin büyük otellere, karavanlara benzetilmesine de özellikle karşı. Şimdilerde ise Bosphorus limuzin adını verdiği boğazda karşıdan karşıya taşıma yapacak tamamen el yapımı maun bir tekne imal ediyor. Ekonomik krizlerden dolayı imalatı yavaşlatmış olsa da hedeflerini büyük tutarak çalışmalarını sürdürüyor. G C M Y B C MY B