Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 EYLÜL 2008 / SAYI 1173 7 Psikolog gözetiminde işkence Ali Deniz Uslu Amerikan Psikologlar Birliği (APA) Etik Ofisi Yöneticisi Dr. Stephen Behnke, Bush yönetiminin işgal ettiği Irak’ta yürüttüğü işkenceli sorgulamalarda psikologların bulunmasını sakıncalı görmeyen bir kuruluşun baş sorumlusu olarak biliniyor. Behnke, geçen hafta İstanbul’da “etik ihlallerini” inceleyen bir çalışma grubuna konuk oldu! Psikolog Dr. Serdar M. Değirmencioğlu da bu duruma dikkat çeken bir mektubu psikologlara hitaben kaleme aldı. APA yönetiminin sergilediği ve psikologların işkence ile birlikte anılmasına yol açan politika kabul edilemez. Behnke’yi davet edenler bu bilgilerden bihaberler mi? Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Irak’a asker gönderilmemesi için Ankara’da alanlara çıkan ve asker gönderilmesi önerisinin kabul edilmemesi için üstüne düşeni yapan bir şubeydi. Bu şube şu an Bush yönetiminin işkenceli sorgulamalarına göz yuman bir kuruluşun temsilcisini iki kez ağırlamış durumda! Psikologlar Derneği yöneticileri Behnke’nin buraya gelmesini protesto edenler olduğunu öğrenince de protesto edenlere görüşlerini sormadı ve söz hakkı vermedi. Bunun yerine hemen Behnke’nin “açıklamasını” dağıttılar. Bunu kim kabul edebilir? Türkiye’nin de işkenceler dosyası epey kabarık. 12 Eylül’de milyonlarca kişi işkence gördü, yüzlercesi öldü ya da sakat kaldı. Bu işkencelere psikologların da katıldığı yazıldı, D oç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu geçen hafta psikologlara hitaben bir mektup kaleme aldı. Mektubu yazmasının nedeni Amerikan Psikologlar Birliği (APA) Etik Ofisi Yöneticisi Dr. Stephen Behnke’in Türkiye’ye davet edilmesiydi. Buraya kadar her şey normal gibi ama Behnke hakkında bilinmeyenler ya da görmezden gelinenler var. Behnke, Bush yönetiminin yürüttüğü işkenceli sorgulamalarda psikologların bulunmasını sakıncalı bulmayan bir kuruluşun etik ofisinin baş sorumlusu. ABD’nin Irak’ı işgalinde psikolojik işkence yöntemlerinin geliştirilmesinde, uygulanmasında ve hatta denetlenmesinde psikologların yer aldığı ise sağır sultanın bile duyduğu bir gerçek. Değirmencioğlu’na göre psikologların işkence ile birlikte anılmasının sorumlusu da Behnke. Bunu söylerken yakın tarihinde milyonlarca kişinin işkenceye maruz kaldığı, kaybedildiği ve işkencenin henüz engellenemediği bir ülkenin vatandaşı olduğunu da unutmuyor. Biz de Psikolog Serdar M. Degirmencioğlu ile psikologların işkenceye katkısını ve Türkiye’deki önlenemeyen işkenceleri konuştuk. Psikologlara hitaben kaleme aldığınız mektupta psikologların sorgulamalarda daha “güvenli ve etkin” işlem yapılmasında rol almasını kabul edilemez bulduğunuzu, psikologların işkence ile anılmasına yol açan politikalara şiddetle karşı olduğunuzu yazmıştınız. Bu mektubu kaleme almanıza neden neydi? Amerikan Psikologlar Birliği (APA) Etik Ofisi Yöneticisi Dr. Stephen Behnke, 15. Ulusal Psikoloji Kongresi kapsamında 2 Eylül 2008 tarihinde, “Psikolojide Etik”: Sorunlara ve Uygulamalara Karşılaştırmalı Yaklaşımlar” başlıklı bir çalışma grubu düzenlemek üzere Türk Psikologlar Derneği (TPD) İstanbul Şubesi tarafından İstanbul’a davet edildi. Dr. Behnke’nin TPD Etik Kurulları ile bir çalışma grubu yapmasını, bu çalışma grubu yalnızca sık rastlanan etik ihlalleri incelemeyi kapsıyor olsa bile, doğru bulmuyorum. Çünkü, Stephen Behnke Bush yönetiminin yürüttüğü işkenceli sorgulamalar sırasında psikologların bulunmasını sakıncalı bulmayan bir kuruluşun senelerdir sürdürdüğü Bush ve işkencecileriyle işbirliğini içeren tutumun baş sorumlusu. Behnke bu konu ile doğrudan ilgilenen Etik Ofisi’nin yöneticisi ve APA’nın tutumunu temellendirdiği sözde bilimsel, ama baştan sona yanlı hazırlanan raporları (en önemlisi PENS Raporu) ve APA’nın tutumunu her platformda savunmuş en yetkili ağız. Özetle, çizildi. Bu sonra da devam etti, Meclis’te komisyon bile kuruldu, ama gerçek anlamda bir yaptırımı olmadı… Neden? Türkiye ve çevresinde işkence bol araştırma ise azdır, yoktur. Çünkü işkencecinin kim olduğu üzerine araştırma yapmak zordur, araştırmayı yapan için de tehlikelidir. İşkencecilerin de tüm insanların yaptığı gibi kendini haklı çıkaracak, kendini meşru gösterecek, çok kuvvetli inançları var. Yani işkence yapacağı kişinin işkenceyi hak edecek biri olduğunu baştan kabul eder, zaten o, onun için “öteki”dir. Bunu onun başka dilden, başka kültürden olması da körükler, insan olduğunu bile düşünmez ve görevini yapar. İşkence yapanların yüzde 99’u ise erkektir. İşkence yapılan kişiler kadınsa cinsel taciz çok yaygın ve tecavüz vardır. En yakın örneklerden biri “Manisalı Gençler” davası. İŞKENCECİLER KORUNUYOR... Bu olayda işkenceciler yargılandı, sizce hukuk yerini buldu mu, kamuoyunun vicdanı rahatlatıldı mı? Türkiye’de işkenceciler hâlâ korunuyor ve bu korunmanın birden fazla yolu var. Bu hukuk dışı bir mesele, tam da bu noktada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiliyor, burada alınamayan kararlar orada alınıyor. Benim dikkatimi adli yasama yıllarının açılışı çekiyor. Bu açılışlarda büyük konuşmalar yapılıyor, ama hiç olmazsa birinde Türkiye’de sonuçlanmamış işkence davaları konu alınsa fena mı olur? Ama bunu yapmazlar, çünkü yaptıklarında en üstlerinde bulundukları sistemin işlemediğini söylemiş olurlar. Hukuki süreci işleten kuruluşların bu konuda da çok net tavır alması gerekir. Zaten 12 Eylül sonrasının temel meselesi de devlet eliyle yürütülen sistematik yok etmelerin ve işkencelerin adli kurumlar tarafından cezalandırılmaması. Bu sanırım hâlâ değişmedi, çünkü “cadı avı” ve şiddet histerisi devam ediyor? 12 Eylül sonrası Türkiye’de yerleştirilen dört şey var, birincisi şiddetin, ikincisi milliyetçiliğin, üçüncüsü dinin, yani Türk İslam sentezi oluyor bu üçüncüsü, dördüncüsü de paranın hâkimiyeti.. Zaten bunların ilk üçü paraya ulaşmak için yapılıyor. Şiddetin yerleştirilmesi belirli kurumlar tarafından yapılsa da yalnızca oralarda görülen bir şey de değil. Bu şu an da toplumun her kesiminde içselleştirilmiş durumda. Nerede, ne zaman ve nasıl şiddete maruz kalacağımızı asla bilemiyoruz artık. 12 Eylül’ün sorumluları ceza almadı. İşkenceler de devam ediyor, değişen bir şey yok, yani Türkiye’nin başı hâlâ dertte. Bu da hepimizin sorunu. G Polis şiddeti, keyfi uygulamalar eşliğinde uluorta yaşanıyor ve mağdurların sayısı gitgide artıyor. Alper Turgut kimlik yerine basın kartı gösterdiği için, Tutku Türkol Birgün gazetesi taşıdığı için polis şiddetine maruz kaldı. Tonguç Koç, eylem düzenlediği için tehdit edildi, A. P. ise içki içtiği için tokat yedi... Örnekler artıyor, şiddet de... Polis devletine doğru Deniz Yavaşoğulları G iderek daha da pervasızlaşıyorlar. Elleri hemen copa, biber gazına ve silaha uzanıyor. Bu polis devletine doğru hızla gidişin göstergesi. Türkiye’nin her köşesinde pek çok polis şiddeti mağduru var ama Kadıköy’de daha hızlı bir polis rüzgârı esiyor. Birkaç aydır yoğunlaşan kimlik kontrolleri sırasında çok kişi şiddete maruz kalıyor. Nedenini ise ne güvenlikle ne de yasayla açıklamak mümkün. Geçen hafta gazetemiz muhabiri Alper Turgut, Kadıköy Beşiktaş İskelesi’nde kimlik yerine de geçen basın kartını gösterdiği için polislerce hakarete uğradı, karakola götürüldü, şiddete maruz kaldı. Bu olaydan iki gün sonra Tutku Türkol elinde Birgün gazetesi olduğu gerekçesiyle karakola götürüldü, hem hakarete, hem de tacize uğradı... Üstelik yine Kadıköy’de! Polis şiddetine maruz kalan Tutku Türkol, Tonguç Koç, Hilmi Gümüş ve A. P. ile görüştük... TUTKU TÜRKOL (Üniversiteye hazırlanıyor, 18): Kadıköy’de yürüyordum, elimde Birgün gazetesi vardı. Birden yanımda bir polis aracı durdu, polisler gazeteyi alıp yırttılar. Beni de arabaya bindirip karakola götürdüler. Orada “Neden Birgün okuyorsun?”, “Hangi örgüttensin?“, “Oruç tutuyor musun?”, “Evin, ailen var mı?” gibi sorularla karşılaştım. “Birkaç gün misafirimiz olacaksın” dediler, aileme haber verdikleri sürece problem olmayacağını belirttim, bunun üzerine biri “Gidere gider mi yapıyorsun! (Bize posta mı koyuyorsun!)” diyerek boğazımı sıktı. Biri de arkamdan sarıldı, ama ben bağırınca geri çekildi. Sözlü tacize de uğradım. “ÖDP’liyim” dediğimde “Solcu kadınların ne mal olduğu belli, hepsi o.... Birgün‘de çalışanlar da bara gidip içen insanlar“ gibi şeyler söylediler. Tutanak tutulmayacak mı, diye sorunca, “Ne saçmalıyorsun!” diye bağırdılar. Korkmuş olacaklar ki, bu sorumun ardından hemen bıraktılar, daha doğrusu dışarı attılar. Annemin yanına gittim, avukatları, ÖDP‘yi ve Birgün’ü aradık. Ertesi gün ÖDP Genel Başkan Yardımcısı ile karakola gidip amirle görüştük. 10 Eylül’de karakolun önünde eylem yaptık. Suç duyurusunda bulunduk. Etkili olacak mı bilmiyoruz, ama en azından tepki koyduk. Çok kişi polis şiddetine uğramış, facebook’tan beni bulup “Bizim de başımıza geldi, ama bir şey yapamadık” diyenler oldu. TONGUÇ KOÇ (Bilgisayar Mühendisi, 36): Yüzlerce kez polis şiddetine uğradım. Son olarak Moda İskelesi’ndeki içki yasağına karşı, çağrıcısı olduğum eylemlerde, sivil ve resmi polisten aldığım tehditlerin, arabama konulan bir tehdit notuna kadar vardırılmasını teşhir ettim. Karşılığı yaka paça polis otosuna bindirilmek oldu. Gerekçe de, basına şov yapmışım, polise iftira atmışım, tehdit notunu kendim yazmışım, amacım memleketi karıştırmakmış... Kadıköy İskele polis karakoluna götürülürken, başkomiser tarafından hakarete uğradım, kafama 56 kez ardı ardına avuçiçi ile vurulmak suretiyle darp edildim. Suç işlediğini söylediğimde “Bana bir şey olmaz” dedi. Karakolda, resmi görevli olan polis memuru odadan çıkartıldı. İri yarı ve psikopat rolüne bürünerek bana sataşan, iki siville başbaşa kaldım. Fiziksel bir şiddet olmadı, ama psikolojik şiddet uygulandı. Hastaneye ve savcılığa kelepçeli götürülmemi ve gözaltı ortamının fiziksel şartlarını saymıyorum bile... A. P. ( Öğrencierkek, 23): Dört ay önce Kadıköy’de Barlar Sokağı’nda bira içiyorduk. Polisler geldi, içlerinden biri “O elindeki ne?” diye sordu, “İçki” dedim ve bana bir tokat attı. Arkadaşlarımdan biri “Ne yapıyorsunuz?” diye çıkışınca ikimizi de tartaklayarak arabaya bindirdiler, karakola götürdüler. Bir saat içinde serbest bırakıldık. Bence bunlar huzuru kaçırmak ve insanları eve kapamak için yapılıyor. Kadıköy özgürlükçü bir yer olduğu için de polisler oralılara biraz kin duyuyor sanırım... HİLMİ GÜMÜŞ (Serbest meslek, 44): Evli, üç çocuk babası, kendi halinde, toplumla uyum içinde yaşayan bir vatandaşım. Polis şiddetine, 6 Mart günü Pendik Kaynarca’daki Şehit Yüksel Polis Karakolu’nda maruz kaldım. Karakola kardeşimin arkadaşının kavgası dolayısıyla şikâyet amaçlı gitmiştim. Kardeşimin arkadaşı da karakoldaydı, neden kavga ettiğini sorduğumda, 1112 polis bir anda bana vurmaya başladı. 3040 dakika aralıksız vurdular. Dişim kırıldı, suratımın ve kafamın belirli yerlerinde çok miktarda darp izi oluştu. Kısacası ölesiye dayak yedim... Aileme ve kişiliğime küfredildi. Onlara hakaret etmedim, ama “Maaşınız benim vergilerimle veriliyor, bu karakol vergilerimle yapılıyor” demekle suçlandım. Olayla ilgili şikâyetimi gereken bütün mercilere bildirdim, İHD dahil. Şu an psikolojik tedavi görüyorum. İki aydır işime gücüme sahip çıkamıyorum; maddi, manevi çok kayıplarım oldu. G C M Y B C MY B