22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 EYLÜL 2008 / SAYI 1173 5 Siyahbeyaz hikâyeler... Siyah ya da beyaz herkesin bir hikâyesi var. Tarih Vakfı, bu hikâyeleri duyurmak için Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği ile bir proje hazırladı. Üç kuşaktır bir arada yaşadığımız Afrika kökenli Türkler, kendilerini anlatıyorlar, karşılaştıkları önyargıları, sorun ve geçmişlerini... Bu onlar için de bir keşif süreci. Esra Açıkgöz iyah, Afrikalı, Arap, AfroTürk... Türkiye’de yaşayan Afrika kökenli Türk vatandaşlarına verilen pek çok isim var. Yıllardır birarada yaşıyoruz, bu topraklarda doğup, büyüdüler, annebabaları hatta dedeleri de... Yine de “yabancılar” olarak algılanmaktan kurtulamıyorlar. Birkaç yıl öncesine kadar, varlıkları bile bilinmeyen Afrika kökenli Türkiye vatandaşları yavaş yavaş görünürlük kazanıyor. Sorunlarını dile getirmek için bir de dernek kurdular, Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği. Ancak hâlâ pek çok önyargıyla mücadele etmek zorundalar. Tarih Vakfı, Afrika kökenli Türklerin geçmişlerini araştırıp, bugünkü durumlarını anlamak ve anlatmak için bir araştırma yaptı. Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği ile yapılan “Sessiz Bir Geçmişten Sesler: Afrika Kökenli ‘Türk’ Olmanın Dünü ve Bugünü Üzerine Bir Sözlü Tarih Çalışması”, Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından da destekleniyor. Balıkesir, Ayvalık, Torbalı, İzmir, Aydın ve Muğla’da 100 AfroTürkle görüşülerek sözlü tarih arşivi oluşturuldu. Tarih Vakfı Projeler Koordinatörü Dr. Gürel Tüzün araştırmayla ilgili sorularımızı yanıtladı. Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Olpak ve Afrika kökenli Fatma Konaçer ise yaşadıklarını anlattılar... Önce söz, Dr. Gürel Tüzün’de. S AfroTürkler, kırsal bölgelerde ayrımcılıkla karşılaşmıyor. Ali Karakuş, Muğla Ortaca’dan. Fotoğraf: Gülay Kayacan. Afrika kökenli vatandaşlarla ilgili araştırma yapma fikri nereden çıktı? Bir süredir Türkiye’deki etnik gruplar arasında keskinleşen farklarla adeta çatışma ortamına sürükleniyoruz, bunun önemli bir kaynağı önyargıları, düşmanlıkları körükleyen bilgisizlik. Dr. Gürel Tüzün. Türkiye’de çok fazla bilinmeyen şey var, tarih, sosyoloji çalışmaları dar bir alana hapsolmuş. Farklı grupların birbirini daha iyi anlayabilmesi, birbirinin farkında olmaları; dolayısıyla demokrasi kültürünün ve hoşgörünün yerleşmesi için bu bilgilenme gerekli. Bu yüzden birkaç yıldır, Türkiye’nin insanları diye bir çalışma yapıyor; bu grupların köklerini, nasıl var olduklarını, kültürlerini araştırıyoruz. İlkin “Benim Mardin’im” projesinde Süryaniler, Kürtler, Araplar ve diğer gruplarla sözlü tarih çalışması yaptık. Mardin’den sonra niye yüzünüzü Afrika kökenli Türklere döndünüz? Aslında onlarla çok eskiden tanışıyorum, çocukluğumun geçtiği Bursa Karacabey’de kimsenin görmek istemediği bir noktada bir Arap mahallesi vardı... Mardin’den sonra niyetimiz Doğu Karadeniz’e gitmekti. O sırada Afrikalılar Derneği kuruldu. Bunlar bilinmeyen şeylerdi. AfroTürkler’le üç kuşaktır bir aradayız.. Esmeray gibi bazı görünür Afrika kökenliler vardı, ancak onlar farklılık olarak algılanmıyordu. Projenin adını o yüzden “Sessiz bir Geçmişten Sesler” koyduk. Afrika kökenliler kültürlerini koruyabilmişler mi? Ortak bir kültürden söz etmek mümkün değil, çünkü toplumla iç içe geçmişler. 1920’lere kadar Dana Bayramı’nı kutlamışlar, ancak bir cemaat gibi algılandıklarından tekke ve zaviyeler kanunuyla yasaklanmış. Bu sene ilk defa yeniden kutladılar. Kökenleri hakkında neler bulabildiniz? Bu konuda farklı kaynaklar var. Birine göre, çoğu Osmanlı döneminde köle olarak getirilmişler. Osmanlı’ya yılda on bin köle getirilmiş. Ayrıca 19. yüzyılda pamuk darlığı başlayınca, İngiliz sermayesi Adana’da, Muğla’da plantasyonlar kurmuş. Bunların işçilerini de Afrika’dan getirmişler. İlginç olan bir şey de, o dönem Osmanlı’nın elindeki Ege adalarına da köleler getiriliyor ve bunlar Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki mübadelede tekrar Türkiye’ye geliyorlar. Bir üniversitenin Afroamerikalı İngilizce okutmanı da, İzmir’deki Afro Türklerde otoriter bir kadın kavramının, Godya’nın, Doğu Afrika kıyılarındaki Hausalarda da olduğunu buldu. Bu bize, İzmir yöresindeki Afrika kökenlilerin Hausa kabileleriyle alakası olduğunu gösteriyor. Kendileri, kökenlerini araştırıyorlar mı? Şu an üçüncü kuşakla konuşuyoruz, onlar da pek geçmişlerinin peşine düşmemişler. Bunun nedenlerinden biri de köle geçmişleri ile anılmak istememeleri. İlginç bir hikâye var mı? Eskiden hacca gidenler gelirken yanlarında bir iki siyah çocuk getirirmiş. Çünkü, Hac’ca gittiğini söyleyenlerin bunu kanıtlaması için yanlarında oradan bir şeyler getirmesi istenirmiş. Bir de bizim için kullandıkları bir deyimi öğrendik. Utanınca ya da heyecanlanınca kulaklarımız kızardığı için bize “kırmızı kulak” diyorlarmış... Üç kuşağın temsilcileri ile de görüştünüz. Peki ne değişmiş? Yeniler ayrımcılıktan daha çok şikâyetçi. Çünkü onlar toplumun içine daha fazla giriyorlar. Üniversitede, Türkçe konuştuklarını görünce ne güzel Türkçe konuştukları söyleniyormuş, Amerikalı, Afrikalı filan sanılıyor. Rengin bozuk diye işten atılanlar da olmuş. Ancak Afrika kökenlilerin çoğu tarım işçisi, o bakımdan sorun yoksulluk. Bu yoksulluk da siyah olmalarının payı yok mu? Görüştüğünüz kişilerin meslek gruplarına bakınca eğitim alma şansı yakalamış çok kişi olmadığını görüyoruz; bir astsubay, iki memur, bir bankacı var ama... Eğitimle ilgili engel sizin, benim karşılaştığımız güçlüklerden farklı değil, okul ortamında kuşkusuz bazı şeyler olabilir, ancak yoksul kalmak, işçi doğdukları için işçi ölmek zorunda kalınmasına dayanıyor. Araştırma sonuçlarından biri de kırsal kesimlerde karışık evliliklerin daha olağan karşılanması, kentlerde ise sorun yaşanması. Yine aynı şekilde kırsaldakilerin çoğu bir olumsuz davranışla karşılaşmadıklarını belirtirken, kentlerdekiler renkleri nedeniyle söz ya da davranışla en az bir kere tacize uğradıklarını söylemişler... Küçük topluluklarda ayrımcılık yapmak zor, çünkü her gün yüzyüze bakıyorsunuz, yakından tanıştığınız için önyargıların çok da doğru olmadığını görüyorsunuz. Karışık evlilikler çok fazla, sayıları 510 bin tahmin edilse de, melezleri de katınca birkaç katına çıkıyor bu rakam. Ancak büyük şehirlerde on kişiyle konuşun, dokuzunun siyahları uyuşturucu kullanan, satan insanlar gibi gördüklerini anlarsınız. Böyle bir izlenim bilinçli de yaratılıyor. Festus Okey öldürülüyor, çok az ses çıkıyor. Proje devam ettirilip genişletilecek mi? AB ile yaptığımız sözleşmeye göre sorumluluğumuz araştırmayla bitti. Bu işi derneğe bırakmak istiyorduk, ancak çok güçlü değil, zaten çok zor kuruldu, resmi kanallardan memleketi bölmek mi istiyorsunuz diye çok engelleme geldi. İzmir’de Ahmet Piriştina Kültür Merkezi ile görüşüyoruz, bir bölüm oluşturup sözlü tarih arşivini oraya bırakmak niyetindeyiz. Sözlü tarih görüşmelerini AfroTürkleri eğiterek gönüllülerle yaptık ki, bu projeyi sürdürebilsinler. Ayrıca Amerika’da 19. yüzyılda siyahlar için kurulan, günümüzde herkesin eğitim aldığı “siyahi üniversiteleri” bizimle iletişim kurdu. Acaba, onlarla AfroTürkler arasında bir bağ var mı, diye merak ediyorlar. G MUSTAFA OLPAK Ayvalık’ta 1955’te doğdum. İlkokul mezunuyum, mermer ustasıyım. Dedem, ninem Osmanlı’nın son köleleriydi. Çocukluğum onlarla geçti, anlatıklarını dinleyerek büyüdüm. Birinci kuşak yaşar, ikinci kuşak reddeder, üçüncü kuşak araştırır... Ben de dedem ve ninemin anlatılarını çocuklarım ve tüm çocuklar bilsin istedim. O yüzden dernek kurduk. Böylece yok olmuş kültürümüzü aramaya, dayanışmaya, birbirimizi daha iyi tanımaya başladık. Tabi ki buralıyız, ancak Afrika kökenliyiz. Bizleri fark etmeleri için çaba gösteriyoruz. Dernek ortaya çıkıncaya kadar, Afrika kökenli Türklerle ilgili ciddi bir araştırma yapılmamıştı. İmparotorluk döneminde yok sayılan bu insanlar, renkleri, fiziki yapıları farklı olmasına rağmen Cumhuriyet döneminde de görülmek istenmedi. Uzun yıllar hizmetçilik, uşaklık yapan, tarlalarda çalıştılar, sanki hep buralarda olması gerekirmiş gibi görüldüler. Biz ortaya çıkana kadar aydınlarımızın, tarihçilerimizin, toplum bilimcilerimizin de birçoğu bu durumu göremedi. Kısacası Anadolu halkı yakın tarihi ile yüzleşmediğinden bizlerden bihaberdi. Bizlere yanlış bir yakıştırma ile “Arap” dediler ve hâlâ da diyorlar. Özellikle çocukken bu söze çok alınırdım. Yıllar bizi olgunlaştırdı ve halkın kötü niyetten değil, yakın geçmişini bilmediğinden bize “Arap” dediğini öğretti. Bizler Afrika kökenli Türkler bu yüzleşmeyi başlattık. Ben, “dedem, ninem köleydi” diyerek yola çıktım. İki kitap yazdım, “Arap Kadın Kemale” ve “Köle/KenyaGiritİstanbul Biyografileri”. Kenya’dan İstanbul’a uzanan köle yolu, görmek istemediklerimiz ortaya çıktı; evlatlıklar, beslemeler, hadımlar, parçalanmış aileler, koskoca bir kültürün yok olmuşluğu, acı öyküler, simsiyah insanlar, birçoğunun hatırlamak istemediği gerçek hayatlar... G FATMA KONAÇER Ayvalık’ta 1964’te dört çocuklu bir ailenin son ferdi olarak dünyaya geldim. Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği mahallede tek AfroTürk ailesi olmamıza karşın, hiçbir şekilde ayrımcılık görmedik ve yaşamadık. Aksine bizim evimiz, herkes tarafından kapısı açılacak, dertlerine çare bulunacak ve akıl danışılacak bir yerdi. Kasabada 1012 AfroTürk hanesi vardı. Elbette çocukken “Arap” diye çağrıldığımız, kızdırıldığımız, oyunlara alınmadığımız oldu, fakat bunlar çocuklukta, saniyelik şeylerdi. Köken araştırmamıza gelince, evet belli bir yere kadar araştırdık. Büyükbabamın Girit Adası’na asker olarak geldiğini biliyorum. Girit’ten buraya gelmemiz ise mübadele ile olmuş. Biz üç kuşaktır buradayız. Bugün AfroTürklerin yaşadığı en büyük sorun, işsizlik ve eğitim. Bu da zamanla çözülecektir, çünkü yeni nesil eğitimine daha çok önem veriyor. Bizler aslında hep bu yaşamın içerisinde size çok yakın yaşıyorduk, ama belki de kendi yöremizde yaşadığımızdan ön plana çıkamadık... Rengimden dolayı yetişkinlikte de elbette kızdırıldım ve kızdım da... Mesela, arkadaşlarım ve dostlarımla bir gezmeye gitmiştik, evde başka misafirler de vardı ve çocuklar yaramazlık yapıyorlardı. Sonra birden misafirlerden biri, bana dönüp “Korkutsana senden korkar, susarlar” dedi, çok sinirlenmiş ve üzülmüştüm. Bu kadar insan içerisinde neden benim korkutmamı istediğini sorduğumda, “Renginiz farklı ya ondan” demez mi... Bu C M Y B C MY B sözler beni o süreçte çok yaralamıştı, sonrasında rengimin ne kadar özel olduğunu fark etmeme sebep oldu. Sonuçta yaşadığım benim hikâyem... Avrupai bir havaya sahip olmamız ve rengimizin siyah olmasından dolayı bizi turist sananlar da çıkıyor. Bunla çok karşılaştım, halen de karşılaşıyorum. Sürekli “Arap”, “zenci” kelimesiyle uğraşmak zorunda kalıyoruz, ama bu önyargı da şimdilerde değişiyor. Tarih Vakfı ile yapılan projeyle önyargıları kaldırdığımızı ve sessiz kalmışlıklara bir ses olduğumuzu düşünüyoruz, en azından böyle hissediyoruz. Tenleri ister siyah olsun, ister beyaz herkesin yaşadığı kendi hikâyesidir, tıpkı benim kısa hikâyem gibi. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle