Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 DERGİDEN D uruşmaya hazırlanan avukatın yanına yaklaşan kadın bir gözlük uzattı, “Bunu oğluma verir misiniz”? Mamak’ta yatıyordu oğlu, koğuşa yapılan baskınlardan birinde, rasgele vuran jandarma gözlüğünü kırmıştı. Gözleri ileri derecede bozuktu, cezaevinin hayatla bağını koparmasına, işkenceye, baskıya direnirdi de, gözlüksüz kalmak beter bir işti. Avukat gözlüğü aldı, duruşma başladığında hâkime “Bu gözlük müvekkilimin. Taksın ki, sizi görsün, iddiaları ve savunmayı görerek dinlesin” dedi. Hâkim kabul etti. Tam gözlüğü uzatıyordu ki, Mamak Cezaevi’nin güvenliğinden sorumlu başçavuş durdurdu. “Yasak” dedi “Tutukluya gözlük falan veremezsiniz”. Sabah dokuzda başlayan duruşma akşam dokuza kadar sürdü, hâkim avukatlara son kez bir söyleyecekleri olup olmadığını sordu. Her avukat bir şeyler söyledi, müvekkillerinin tahliyesini istedi. Hâkim sabah müvekkiline gözlüğünün verilmesini isteyen avukatın el kol işaretleriyle konuşmayacağını söylemeye çalışmasına pek aldırmadı. “Siz” diye sordu “Sayın İsmail Sami Çakmak, konuşmayacak mısınız”? Çakmak’ın yanıtı kısa ama vurucuydu, “Siz bir başçavuşun müdahalesine uyup müvekkilime gözlüğünü verememişken sizden tahliye mi isteyeceğim”? Salon karıştı, cümleden savcı, hâkim, başçavuş, cezaevi yönetimi herkes kendine bir hakaret payı çıkardı. Çakmak devletin yargı ve güvenlik güçlerine hakaretle tutuklanırken müvekkili tahliye edildi… Hâkim kendini aklamıştı, ama bir yer değişikliğiyle, şimdi Mamak’ta yatma sırası avukat Çakmak’taydı… Bir röportaj yaptığınızda bazen konuşma süresiyle yazıya sayfada ayrılan yer arasında kelimeleri bile lime lime etmenize neden olacak bir ölçü farklılığı olur. 12 Eylül’ün 28. yılı nedeniyle Necdet Adalı’nın avukatı Mehdi Bektaş ve Erdal Eren’in avukatı İsmail Sami Çakmak’la yaptığımız röportajda da aynı sıkıntı yaşandı ve Çakmak’ın darbenin şiddetini yansıtan anısı bu yazıya aktı… Eren’in avukatlarından biri de Niyazi Ağırnaslı’ydı. Duruşmada Ağırnaslı’nın hâkimlere “Yukarıdan verilen emirleri değil, hukukun gereğini uygulayın” deyişi de Çakmak’ın anıları arasındaydı. Mehdi Bektaş ise kanunlara küfrettiği için 15 gün Mamak’ta yatmış, özgürlüğün ne demek olduğunu ilk kez bu kadar derinden kavramıştı… Bu yıl 12 Eylül çok daha yoğun ve kalabalık katılımlı etkinliklerle anımsandı. Eski darbeleri hatırlatıp yeni bir darbenin nelere yol açabileceğini anımsatmaktı amaç, Ergenekon kadar 12 Eylül darbecilerinin yargılanması gerektiği de üzerine basa basa vurgulandı. Geçmişe sahip çıkmak varoluşun bir gereği, o geçmiş karanlık da olsa… 28 yıl boyunca hesaplaşılamayan, yüzleşilemeyen tarihin geleceği de ipotek altına aldığına tanık olduk. Bugün İstanbul Kadıköy’de, saat 13.00’te yapılacak miting darbecilerden hesap sormaktan vazgeçmeyenleri buluşturacak… Belki siz de… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Anne, acelen ne! Artık çoğu kadın için öncelik anne olmak değil. Kariyer yapma arzusu, hayatı ıskalamama isteğiyle birleşince annelik de erteleniyor. Babalık da öyle. Çocuğun zamanı geldi denildiğinde belki teknoloji imdada yetişiyor, ama ebeveynler ve çocuklar arasındaki yaş farkı korkutuyor... Aslı Borucu Hülya Arslan, 50, İngilizce Öğretmeni ayat git gitgide hızlanıyor. Yapmak zorunda olduğumuzu düşündüğümüz o kadar çok şey var ki tüm bunları yapabilmek için çocuk sahibi olmayı ertelememiz ya da tamamen hayatımızdan çıkarmamız gerekli. Artık 40 yaş altında hamile kalmak hayatını mahvetmekle eşdeğer tutuluyor, çağdışı olarak nitelendiriliyor. Çocuk seslerine kulak tıkanan o dönem bittiğinde, iş dünyasında hedeflenen noktaya ulaşıldığında özellikle kadınlara, bir çocuk özlemi basıyor… Kimi zaman tıbbi engellerle karşılaşılsa da anne adayları inatla çocuk istiyor ve bunun için tüm zorlukları göze alıyor. Elbette herkes fiziki koşulları elverdiği müddetçe istediği zaman çocuk sahibi olabilir. Ancak bunun kişilerin kimlik inşasında da önemli bir yeri, geç yaşta çocuk sahibi olmanın da beraberinde taşıdığı anlamlar var. Kırk beşelli yaşlarında bir kadınsanız ve belli fonksiyonlarınız yirmi beş yaşındaki bir kadın gibi çalışmıyorsa geç yaşta çocuk doğurmak “ben hâlâ kadınım” demenin en etkili yolu belki de. Kuşkusuz bu kimileri için bilinçli olarak düşünülmüyor, çocuk bu uğurda bir araç olarak kullanılmıyor. 42 yaşında Zeynep’i doğuran Hülya Arslan ile 45 yaşında Öykü’yü dünyaya getiren Dilek Kaplan sadece duygularıyla hareket ettiklerini söylüyor ve ekliyorlar: İyiki de doğurmuşum! Konuyu bir de hamilelik öncesinden doğuma, kadınlarla ve onların annelik üzerine talep ve hayalleriyle haşır neşir olan bir jinekoloğa sorduk. İşte Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aytuğ Kolankaya’nın Op. Dr. Aytuğ Kolankaya. yanıtları: H Belli bir yaşa geliyorsun ve artık bir çocuğum olmalı diye düşünüyorsun, bunun için önündeki senelerin kısıtlı olduğunu da biliyorsun. Bu bilinçli bir süreç değil, sadece istiyorsun. Ben Zeynep’i 42 yaşında doğurdum. Çocuk sahibi olmaya karar verdiğin anda “On sene sonra ben şu kadar yaşında olacağım, çocuğum şu yaşta, genç yaşta annesiz babasız kalabilir” diye hiç düşünmüyorsun. Ben ille de çocuk doğuracağım diye düşünmedim, sadece şansımı denemek istedim ve tedavinin ikinci denemesinde oldu. Zeynep tüp bebek. Tedaviye başlarken kafamda olamama ihtimalini de kabul ettim, bu yüzden de olunca çok şaşırdım ve daha çok sevindim. Geç yaşta çocuk sahibi olmanın en büyük avantajı genç yaşta taşıdığın sivrilikleri belli bir yaşta törpülemiş olman. Çok keskin olduğun konularda daha hoşgörülü davranıyorsun, hayata, insanlara bakışın değişiyor. Bu da doğrudan çocuğuna yansıyor. Çocuğunla aranda çok yaş farkı olsa da deneyimlerin doğrultusunda onu daha iyi anlıyorsun. Dezavantajlara gelince, gençliğindeki enerji olmuyor, Bazı şeyleri yaparken zorlanıyorsun. Zeynep benimle bebek oyunu oynamak istiyor kimi zaman, ben oynamak istemiyorum, bana çok sıkıcı, saçma sapan geliyor. Gençken belki bunu daha çok tolere edebilirsin, ama ileri yaşta bu zor. Bir de çocuğun kardeş istiyor ve senin öyle bir şansın yok. Bu da çocuk açısından zor bir durum. Kadınların sosyal ve ekonomik hayata katılımları şu an çok daha farklı boyutlarda. Hayat eskisiyle kıyasladığında çok daha yoğun. Bu hayatın içinde yaşamak istiyorsan bu yarışa girmek zorundasın. Bu yoğunluk içinde erken yaşta çocuk büyütmek çok zor. Hayat temposu çok ağır olduğu için ilk önce kendinle ilgili doyuma ulaşmak istiyorsun. G Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr Geç yaşta hamile kalmanın fizyolojik zorlukları neler? Bu soruyu yanıtlamak için önce geç yaş tanımı yapmak lazım. Bizim için bir 35 sınırı var. Ondan sonra 3840 sınırları var. 35 yaşında hem hamile kalıp kalamama, hem de hamile kaldığınızda çocuğunuzda olabilecek kromozom bozuklukları riski başlıyor. Biz 35 yaşından itibaren her kadına amniosentez öneriyoruz; yani gebeliğinin 16. haftasında karnından su alıp, aldığımız suyun içinde bebeğin kromozonlarını inceleyip, herhangi bir bozukluk var mı öğrenmek istiyoruz. Bu yaşta gebe olan kadınların çocuklarında, yüzde yarımdan daha fazla kromozom bozukluğu gözüküyor. Riskin artışı anne yaşıyla doğrudan orantılı. 45 yaşına geldiğinizde bu risk yüzde yarımdan yüzde 15’lere çıkıyor. En önemli sıkıntımız bu. Onun ötesinde hamilelik zaten başlı başına bir travma. İkinci bir canlı taşıyorsunuz, onu büyütüyorsunuz, kan dolaşımınız yüzde elli artıyor. Bir de 40 yaşın üzerindeyseniz belirli sıkıntılarınız var, damar ve kalp sisteminde daha zor şartlara sahipken, hamilelik bu durumu daha da zorlaştırıyor. Gebelik tansiyonu, gebelik şekeri dediğimiz sorunlar daha yüksek gözüküyor. Özellikle de ilk gebelik bu yaşlardaysa çok daha zor. HERKESİN ÜREME ÖZGÜRLÜĞÜ VAR... Son yıllarda geç yaşta çocuk doğuran kadınlarla sıkça karşılaşıyoruz, 60 yaşında dahi çocuk doğuranlar var… Kendi yumurtasıyla gebelik görenlerin 4546 yaşından sonra hemen hemen hiç şansı yok ama dışarıdan yumurta aldığınızda da bunun limiti yok. Bir hastam yurtdışına gitti. 53 yaşında ve menopozdaydı. Orada genç bir anneden yumurta alındı, biz de hormonlarla destekledik. Vücut o kadar enteresan ki, ilk üç ayı geçtikten sonra ilaçları kesseniz de, sanki hastam 30 yaşındaymış gibi vücut hamileliğini devam ettirdi. Yumurta genç anneden alındığı için bebeklerde kromozon bozukluğu riski yok. Peki bu hiç sıkıntı yaratmıyor mu? Ellili yaşlarda doğum yapmak istisnai durum ama her halükârda o yaşlarda fizik olarak vücudun onu kaldırması kolay değil. İnsan yaşamı uzasa da 55 yaşında doğurduğunuzda çocuk on beş yaşına geldiğinde siz yetmiş yaşında oluyorsunuz. Sosyal endikasyon da çok önemli, o çocuğa ne verecek, ne kadar süre onunla vakit geçireceksiniz, bunları da düşünmek lazım. Sırf kendini düşünmek bana bencilce geliyor, çünkü insanlar hayvanlar gibi değil. Hayvanlar doğuruyor belli bir süre sonra yavrularını doğaya salıyor ama insanlarda durum farklı. Hangi yaşta olursa olsun çocuğunuzun size ihtiyacı var, onu okutmak ve en iyi şekilde büyütmek durumundasınız. Geç yaşta çocuk sahibi olmanın etik olup olmadığına dair çok tartışıldı, tartışılıyor, siz bu tartışmaların neresinde duruyorsunuz? Etik tartışmalarında dışarıdan yumurta almak konusunda bir sorun yok, sadece dinsel ve hukuki kısıtlamalar var. Türkiye’deki yasalara göre spermi yurtdışından almak zorundasınız. Genel anlamda bu konunun etiği yok, çünkü herkesin üreme özgürlüğü var, bu özgürlüğünü 25 ya da 55 yaşında kullanmasını kısıtlama şansınız yok. Hiç çocuk istemiyorum diyen kadın bile bir zaman sonra çocuk isteyebiliyor. Kadında doğurma, insanda soyunu devam ettirme arzusu var. Sosyokültürel seviye düştükçe bu bilinçsiz bir saplantı haline geliyor, bu öyle bir saplantı ki yaşamının tek amacına dönüşebiliyor. Bunu yapamayanlar (infertil olanlar) yaşamlarını söndürüyor. Kimi hastalarım “Özürlü de olsa ben bu çocuğu istiyorum” diyor. Bu çok akılla çözülecek bir şey değil, tamamen içgüdüsel bir konu. G Neden geç çocuk sahibi olunuyor? 1980’li yıllarda çocuk sahibi olamama, infertilite dediğimiz konu yüzde 7 civarındaydı, şu anda bu oran yüzde 1520. Bu oranın iki, üç katı kadar artmasının en önemli sebebi evliliklerin geç yaşta yapılması, çocuk sahibi olmanın, kariyer, ekonomik durum, dünya düzeni gibi sebeplerle daha da geçe atılması. Oysa tüp bebek tedavisinde 2530 yaşında bir kadının şansı yüzde 60’ken, 40 yaşındaki bir kadının şansı yüzde 30 civarında. Bunun da en önemli sebebi kadınların yumurta sayılarının ve kalitelerinin azalması. Kadınlar belirli sayıda yumurta ile doğuyor ve ömürlerinin sonuna kadar onları kullanıyorlar. Sona doğru gittikçe hem sayı azalıyor hem de kalite düşüyor. Bu da doğurganlığı çok ciddi şekilde etkiliyor. Dilek Kaplan, 48, Doktor Öykü’yü 45 yaşında doğurdum. Tesadüfen olan bir hamilelikti, ben kalmasını istedim, aldırmayı hiç düşünmedim. O dönemde çevremdeki herkes “Delirdin mi, tam rahata erişmişken nasıl olacak? Zaten iki çocuğun var bir taneye daha ne gerek var” gibi tepkiler verdi. Haklıydılar ama bu biraz duygusal bir şey. Çevremdekiler ne derse desin ben ilk günden itibaren kararımı vermiştim. Kızım olmasını çok istedim sanki ilk günden beri kız olacağını hissediyordum. Bundan önceki doğumum (16 yıl öncesi) çok zordu, yine zorluk yaşayacağımı biliyordum. 7. aydan sonra gerçekten de zor geçen bir hamilelik yaşadım ama hiç pişman olmadım. Öykü doğduktan sonra her şey onun etrafında dönmeye C M Y B C MY B başladı. Geç yaşta çocuğun olduğunda ona sevgini daha farklı gösteriyor, daha hoşgörülü davranıyorsun. Onunla daha fazla vakit geçirmek istiyorsun. Şimdi, diğer çocuklarıma daha az zaman ayırdığımı fark ediyorum. Çünkü gençken daha yoğun bir iş tempom vardı, Ozan’ı da Onur’u da anneanneleri büyüttü. Geç yaşta da olsa annelik, insana farklı bir enerji de veriyor. Kimi zaman yorulsam da kızım daha genç hissetmeme neden oluyor, kendimi 30’lu yaşlarda hissediyorum. Biliyorum ki şimdi başka hiçbir şey beni böyle koşturamaz. Tek kaygım ileride ona yetişebilme telaşı. Öykü 15 yaşına geldiğinde ben 60 yaşında olacağım. Ona yetişmek adına gençleşiyorum. İster istemez onunla birçok şeyi yapıyorum, parka gidiyorum, oyun oynuyorum… Öykü ile dolu dolu yaşıyorum. G