02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1168 AYÇA VARLIER Önemli olan iyi işler çıkarmak... Müge Serçek A yça Varlıer, hem oyuncu, hem müzisyen. İzleyici onu Gümüş’le tanıdı, yakında müziğini de dinleyecek. Dizinin Ortadoğu ülkelerinde yarattığı etkinin kendisinin ve karakterinin önüne geçmesinden rahatsız. Biz de hem Varlıer’i tanımaya çalıştık hem de dizinin yarattığı haleyi konuştuk. Varlıer şu sıralar “Sonbahar” adlı yeni dizide bir anneyi canlandırmaya hazırlanıyor. Gümüş sizi sınırların ötesine taşıyan bir dizi oldu, siz de bu dizi sayesinde Doğuya doğru uzandınız… Evet, Gümüş çok sevildi, çünkü dizideki herkesin kendine göre bir hikâyesi vardı. Arap ülkelerinde yayınlanmaya başladıktan sonra da çok ilgi gördü. Çok kısa bir süre önce bizi Arabistan’a davet ettiler, nasıl büyük bir ilgiyle karşılandık, anlatamam. Arabistan’da bir de konser verdim, dört parça, bir Ayça Varlıer, oyunculuk ve müzik eğitimini birlikte yürütmüş. Şimdi kendisini her iki alanda da sınıyor. Dizilerde oynuyor, şarkılarını bir albümde toplamaya hazırlanıyor... Popülerliğini borçlu olduğu “Gümüş” dizisiyle sınırları da zorluyor. Dizinin Ortadoğu ülkelerinde yarattığı tartışma ona göre izleyicinin illüzyona kendisini kaptırması. İşin içinde asparagas da var. parçanın yarısını da Arapça okudum, hep birlikte çok eğlendik. Bizi o kadar çok sevdiler ki, bir dergiye beni kapak bile yaptılar. Ama dizi Arabistan’ı karıştırdı da… Onlar “Gümüş” dizisindeki aile yapısına çok büyük bir hayranlık duyuyorlar. Dizideki aile ilişkisi, gelenek ve göreneklerin modern bir şekilde olmasına gıptayla bakıyorlar. İstanbul’un manzarasını, denizini çok seviyorlar. Aynı zamanda televizyonda güzel insanlar görmek hoşlarına gidiyor. Bir de dizide yaşanan hikâyeyi çok gerçekçi buldular ve benimsediler. Bu bir televizyon dizisi ve bunu gıptayla seyrediyorlar. Diziyi izlemenin caiz olmadığına ilişkin fetvalar verildi, Mısır’da boşanmalara yol açmakla suçlandı? Haftanın yedi günü yayınlanan bir dizi doğal olarak insanların yaşamlarına giriyor ve bir hayli etkiliyor. İnsanlar kendilerini televizyonda gördüğü karakterlerle özdeşleştiriyor. Televizyonda gördükleri illüzyon onların hayatlarını etkiliyor. Sonuçta onlar bazı yasaklar ve dini kurallar çerçevesinde yaşadıkları için yapmak isteyip de yapamadıkları şeylere özeniyorlar. İnsanların birbirlerinden beklentileri ortaya çıkıyor. Dizide yaşanan aşk da çok gerçekçi bir hikâyeyle anlatıyor, ama boşanma davalarını asparagas olarak değerlendiriyorum. Peki, oyunculuk ve müzik sevdası nasıl, ne zaman başladı? 16 yaşında değişim programıyla Amerika’ya gittim ve liseyi orada bitirdim. Sonrasında müzikal tiyatro üzerine konservatuar eğitimini Hartt School of Music’de tamamladım ve Harvard Üniversitesi’nin A.R.T. ve Moskova sanat okuluyla yürüttüğü master programında oyunculuk eğitimi aldım. 2003’te, Amerika’da yaşanan 11 Eylül saldırıları nedeniyle çalışma izni alamadım ve Türkiye’ye döndüm. Benim gibi daha birçok kişi bu sebepten geri dönüş yapmak zorunda kaldı. Döndükten bir süre sonra Fahir Atakoğlu’nun solistliğini yapmaya başladım, birlikte Japonya’da konserler verdik. Böylece Türkiye’deki profesyonel çalışma hayatım başlamış oldu. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahneye koyduğu “Batı Yakasının Hikâyesi”nde Anita rolünü iki sezon oynadım. Bir yandan da Gümüş dizisinde çalışıyordum. Böylece hayatımda yoğun bir tempo başladı. Şarkıcılık ve oyunculuk birbirinden ayrılmaz bir ikili. Siz de eğitiminiz boyunca ikisine yönelik çalışmalar yapmışsınız… Ayça Varlıer, yeni bir diziye ve kendi şarkılarından oluşan albüm çıkarmaya hazırlanıyor. Fotoğraf: Uğur Demir Evet, ben en başından beri her iki alanda bir şeyler yapmak istiyordum. Her ikisine de kendimi çok yakın hissediyorum. Türkiye’ye geldiğimde bana hemen albüm yapalım diyenler oldu ama istemedim. Biraz kendimi, etrafımı özümsemek istedim. Önemli olan yere sağlam basmak, zaten daha sonra kalıcı olursun. Şu ana kadar yaptığım hiçbir şeyi “Aman beni böyle hatırlasınlar, söyle hatırlasınlar” diye yapmadım. Önemli olan çalışmak ve iyi işler çıkarmak. Ağustos ayının sonunda da DMarin Turgutreis 4. Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nde İdil Biret gibi duayenle aynı festivalde sahne alacaksınız. Evet, müzik festivali çok güzel bir proje oldu. Hem uluslararası hem de çok iyi sanatçılar yer alıyor. Ben de bu festivalin son gecesinde Erol Erdinç şefliğinde sahne alacağım. Peki, albüm çalışması var mı? Evet, bir yandan dizi bir yandan da pop caz tarzı bir albüm üstünde çalışıyorum ama yaptığım albüm ticari bir kaygı taşımıyor. Kendi halinde güzel ve kaliteli bir çalışma yapmak istiyorum. Sanıyorum yılbaşı gibi hazır olur. Çalışmalarım çok rahat ve zevkli ilerliyor, çünkü albüm menajerliğimi de yürüten ablam Zeynep Berkiş ve eniştemin kurduğu yapım şirketinden çıkartacağım. G Bir dizi hayat değiştirir mi? 1. Sayfanın devamı izinin karakterlerini birer idole dönüştüren Ortadoğulu gençler Facebook’ta üyelik, Youtube’ta izlenme rekorları kırdırırken yeni doğan bebeklere Gümüş (Nur) ve Mehmet (Muhammed) isimleri konulmaya başlandı… Fetvanın etkili olduğu kişi ve yerler de oldu elbette, onların gücü ise şimdilik sadece antenleri kırmakla sınırlı kaldı. Bir popüler kültür ürününün birden fazla ülkenin kültürünü bu kadar kolaylıkla etkilemesi ne kadar gerçekçi? Ya da bir dizi Türkiye’nin epey önce soyunduğu Ortadoğu’nun lideri olmasına ne kadar hizmet edebilir? Dizinin yayınlanmaya başladığı tarihten bu yana Türkiye’ye Ortadoğu’dan gelen turist sayısındaki artışa, dizinin çekildiği köşkün bu turistler için bir müzeye dönüştürülmesine, pek çok Amerika ve Avrupa’dan haber ajansının sırf dizi ve etkileri konusunda araştırma yapmaları için muhabirlerini bu ülkelere göndermesine bakılırsa İtfan Şahin. Türkiye öyle ya da böyle bu işten kârlı çıkacak! Peki Ortadoğu ülkelerinde son bölümü Ramazan arifesinde yayınlanacak dizinin yapımcı ve oyuncuları bu gelişmeleri ne kadar izliyor, ne düşünüyor? Konuyu politik bulup, konuşmaktan çekinenler de var, diziyi sadece bir popüler kültür malzemesi göstermeye çalışanlar da… Dizinin yapımcılarından İtfan Şahin ve iletişimci Ünsal Oskay’la konuştuk. Şimdilerde Kanal D’nin genel yayın yönetmenliğini yürüten Şahin “Öncelikle çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum” diye başlıyor söze “Yapımcılığını yaptığımız Gümüş ilk D işlerimden biriydi. Türkiye’de 100 bölüm yayınlandıktan sonra şimdi uluslararası piyasa da olması çok sevindirici”. Şahin’e göre Türk insanının ve Türkiye’nin kendisini anlatması adına reklamlar yapılması doğru değil. Ona göre Türkiye kendisini dünyaya kültürüyle, sanatıyla ve teknolojisiyle tanıtmalı. “Bu açıdan değerlendirecek olursak bu Türkiye’nin tanıtımı için çok büyük bir gelişme oldu diye düşünüyorum” diyor “Gümüş Türk aile yapısını, aşklarını, insan ilişkilerini, anlatan, İstanbul’un en güzel yerlerinde çekilmiş bir dizi ve şu anda 22 ülkede yayınlanıyor. Dünya çapında Kıvaç Tatlıtuğ’un hayran kitlesi oluştu. Gümüş’ün bu kadar yankı uyanmasından sonra şimdi birçok ülke Türk dizilerini satın alıyor, her gün kapımızı başka Televizyon dizisi Gümüş, Ortadoğu ülkelerinde hem kafaları hem de gündelik hayatı karıştırdı. Arafat fotoğraflı tişörtlerin yerini oyuncular aldı. Dizinin izlenmesi günah sayıldı. Yine de dizi 22 ülkeye satıldı. C M Y B bir ülke çalıyor. Şu an Kanal D’nin bütün dizilerini sattım. Bu anlamda da Gümüş, Türk dizilerinin önünü uluslararası platformda açmış bir dizidir. Bundan sonra Türk dizi sektörüne yaklaşımları çok daha fazla olacak”. Peki ya dizinin Ortadoğu ülkelerinde yarattığı etki? “Amerika’da çekilen bir dizi ya da film başka ülkelere satılacak mantığıyla yapılmaz. Kendi ülkesinde tutuyor ve reyting alıyorsa diğer ülkelere pazarlanır” diye yanıtlıyor İrfan Şahin ve ekliyor: “Biz de yola çıkarken kendi kültürümüzü anlatan, bizim değer yargılarımızı yansıtan, bizden hikâyeler barındıran, içinde aşkın, ihanetin, arkadaşlığın, aile kavramının bulunduğu bir dizi yaptık. Bizim kendi yargı değerlerimizin başka ülkelerin değerleriyle aynı olmasını bekleyemeyiz. Biz, bizi anlatan bir dizi yaptık. Sonuçta bu bir televizyon dizisi, insanlar televizyon karşısında bu dizileri seyredip kendi hayatlarıyla özdeşleştirebiliyorlar. Önemli olan toplum ve yığınlardır. Gümüş, Arap ülkelerinde beğenildi, reyting rekorları kırdı.” İletişim profesörü, kitle iletişim teorileri ve popüler kültür konularında çalışmaları olan Prof. Ünsal Oskay’a göre ise ortada şaşılacak bir durum yok. Esas olan değişimin kendisi. Yine Oskay’ın sözcükleriyle, Prof. Ünsal Oskay. dünyanın her yerinde, devlet ve yönetimlerde etkili olan hukuk sistemleri olduğu yerde duruyor, ama hayatın total dengesi değişiyor. Suudi prensleri, petroller oldukları yerde dursa da hayat durmuyor, özellikle iletişim araçları ve teknikleri evrensel ölçekte homojenleşiyor. “Hayat, global olarak nereye gidiyorsa, o yöne doğru ayak uydurmak lazım” diyor Oskay “Globalleşen dünyanın hayat tarzını benimsemek lazım. Dantel külotla mı yatağa girmek daha estetiktir, yoksa paçalı donla mı? Yıllar önce Dallas dizisi Türkiye’de yayınlanmaya başladığında Ramazan ayı yaz mevsimine denk gelmişti, camii imamları ezanı okuyup koşa koşa köy kahvesine diziyi izlemeye koşardı. Bu çok güzel bir şey, imamın hayata ayak uydurduğunu gösterir”. G C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle