22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 HAZİRAN 2008 / SAYI 1161 9 Modacı Esin Yılmaz’ı modaya yönelten, yatak örtülerinden kendisine, annesine ve kız kardeşlerine yaptığı eteklerin beğenilmesiydi. Rum terzi Zaferiçe’nin izinden yürümeye karar verdi. Atölyelerde çalıştı, kendi modaevini açtı, sonra yolunu İzmir’e düşürdü… Tarih, arkeoloji bilgisini giysilere aktardı, diktiği gelinliklere ya Artemis adını verdi, ya Eleni… dolanan Arahne ve güzel sanatlar tanrıçası Athena’nın öyküsünden yola çıkıp zeytin renkli, örümcek ağı gibi dantel işlemeli gece kıyafetleri hazırlamış. “Her sanatçının çevresinde olup biten sosyal olaylarla ilişki içinde olması gerekir” diyen Modist Esin, Bergama yakınlarındaki Allionai antik kentinin baraj suları altında kalma tehlikesine karşı oluşturulan platformda yer alıyor. “Su Perisi” isimli bir kıyafet hazırlayan modacı bu kıyafeti Allionai’de yapılacak etkinliklerde ünlü bir isme giydirmeyi arzuluyor. Ne zaman bir vakit bulsa, Ege’nin köylerini kasabalarını dolaşıp giysilerinde kullandığı özgün, doğal kumaşları arıyor. Ödemiş, Tire, Karaburun en sevdiği kaynaklar. “Unutulmaya yüz tutmuş işlemeleri topluyorum ki kaybolmasınlar. Eski tel kırma işleri ve iğne oyalarını giysilerimde kullanıp onları bugüne taşımak bana keyif veriyor” diyor. Esin’in bir tutkusu da müzik. Müziği giyecek tasarımlarına da katan sanatçının çanlarla bezeli orijinal ürünleri var. Uzun süredir hastalıkla boğuşan, kemoterapi gören Esin sağlığı izin verdiği zamanlarda amatör bir halk müziği korosunun çalışmalarına katılıyor… Huzur bulduğu anlarsa şarkı söylediği zamanlar… Kişiye özel çalışan modacı gelinlikleri ile ünlü olsa da, gecegündüz ayrımı yapılmadan kullanabilecek giysiler üzerinde de çalışıyor. Beğenerek kullandığı puanlı kumaşlar ona kalabalık, neşeli insanları anımsatıyor. Bir de oyunu var, pek çok rengi aynı kıyafette bağdaştırmak ve zamanı durdurmak! Defiledeki Artemis, Su Perisi, Gelincik Çağırıyor, Eleni ismini verdiği giysiler dünü bugünle buluştururken, izleyene zamanın değil insanın gelip geçtiğini hatırlatıyor… G Hayata teğelle bağlanmak! Yazı ve fotoğraflar: Kerem Saltuk M oda fotoğrafı çekmeyi oldum olası çok sevmişimdir. Kanada’da profesyonel fotoğrafçılık okulunda eğitim alırken Montreal’deki moda fuarlarını izleyip defilelerde bolca fotoğraf çekerdim. İzmir’de bu konudaki ilk çekimi tanınmış modacı Modist Esin’in kreasyonu ile gerçekleştirmiştim. Sonra hep izini sürdüm Esin’in ve bu kez Alsancak Şenlikleri kapsamında düzenlediği defilede buluştuk. Defilenin davetiyesinde “Bir hemşire olabilirdim, ya da doktor ya da sekreter… Bir teğelle bağlanmayı seçtim bugüne, daha küçücük bir çocukken, elim kalem tutamazken, adımı yazamazken bağlandım hayata bir iğnenin ucunda…” diyordu “Rengârenk teğellerle tutundum ben hayata, cam boncuklar, kuru dallar, kestane kabukları ve kozalarla teğellendim”… hayata… Peki kim, Modist Esin? İstanbul, Beykoz’a bağlı Akbaba köyündeki bir çiftlik evinde dünyaya gelmiş. O yıllarda köylerinde herkes okula gidermiş. Anne ve babası çiftçiymiş. Büyük bir gül bahçeleri varmış. O dönemde İstanbul’da reçel imalathanelerini genellikle Rumlar işletiyormuş. Rumlar gül reçeli yapmak için onlardan çuvallar dolusu gül yaprağı satın alırlarmış. Fakat 67 Eylül olaylarından sonra tanıdıkları Rumların çoğu İstanbul’u terk etmiş. Çocukluğunda onu aile dışından en çok etkileyen kişi de bir Rum olmuş. Evlerine gelen gündelikçi Rum terzi hem annesine, hem ona, hem de ablalarına çok şık elbiseler dikermiş. “Zaferiçe” isimli bu Rum çok zarif ve kültürlü birisiymiş. Elinde iğne ipliği almadan önce simsiyah uzun saçlarını topuz yapar, çalışırken Rumca ve Türkçe şarkılar söylermiş. Akşama kadar durmadan çalışan bu terzinin günün sonunda çıkardığı elbiseleri Esin hayranlıkla incelermiş. Sonraki yıllarda yazdığı, çiftliği, Zaferiçe’yi, reçel yapanları anlatan senaryo ödüllendirilse de filme çekilmemiş. İlkokul yıllarında çok kar yağan bir gün evde otururken Esin’in aklına terzilik yapmak gelmiş. Annesinin çağla rengi yeşil sedir örtülerini kesip biçerek hem kendisine, hem de annesine ve ablalarına birer etek dikmiş. Sonuçtan herkes memnun kalınca kısa, uzun, pileli, kloş, fırfırlı etekler dikmeye devam etmiş. Ortaokuldan mezun olunca annesi onu enstitüye göndermiş. Aklında tiyatro oyuncusu olmak da varmış fakat terzilik ağır basmış. Sonraki yıllarda akademiye girip iç mimari ve dekor eğitimi almak istemişse de Nişantaşı’ndaki konfeksiyonlarda çalışmaya yöneltmiş hayat onu. Ardından Osmanbey’de kendi modaevini açmış, 1970’de. İstanbul’daki konfeksiyon furyasından sıkılınca, İzmir’deki dostlarının çağrısına kulak verip şehir değiştirmiş. İzmir çevresindeki tarihi harabeler, özellikle Efes onu çok etkilemiş. Antik Yunan mitolojilerinden yola çıkarak orijinal kıyafetler üretmiş. Defilelerin yıldızı olan Artemis konulu kıyafetleri İzmir’in yerel halkı kadar yabancı konukları tarafından da beğenilip satın alınmış. Antik Yunan mitolojilerini gelinlik tasarımlarında da kullanmış. Örümcek ağlarına Babalar gününün ardından... Aylin Kotil E rkekler kendilerini bilir, biz kadınlar da onları biliriz. Duruma kendi açılarından bakmayı pek severler. Bu kanıya nereden vardığıma gelince; bilirsiniz özel günlerden pek hoşlanmazlar. Anmsamak saçma gelir. Hediye almak tamamen gereksizdir. Ancak babalar gününe baktım da hepsi hatırlanmayı bekliyordu. Bayramı bekleyen küçük çocuklar gibi. Eşlerinin ailelerini ziyarete gitmekten hoşlanmayan, çoğu zaman bunu bir lütufmuş gibi yapıp eşlerini ezmeye çalışan kocalar, evlenmiş kızlarının kendilerini ziyaret etmesini dört gözle beklediler. Onların kocalarının ne hissettiğini akıllarına bile getirmeden. Bir şey daha fark ettim, yaş ilerlediğinden midir nedir? Birbirleriyle iyi geçinemeyen eşler bile birbirini idare etti bu günde. Çocuklar öğlene kadar hâlâ eve gelmemişlerse, anneler arka odalardan, babalara duyurmadan onları aradılar, hatırlatmak ya da acele ettirmek için... Saçma olan günler unutuldu. Evlatların kapıdan girmesiyle, yüzlerde tebessümler oluştu... Küçük mutluluklar büyüdü, kocaman oldu, evleri kapladı. Eksik kalanlar için yazıyorum aslında bugün. Varsa birikmiş öfkeleriniz, affetmenin manevi tatmininin sizi sarmasına izin verin. Yüreğinizdeki affetme duygusunun tadına varın. Kin ve öfkeyle hayat geçmiyor. Hele de bir gün öleceğimizi biliyorsak. Ne üzüldüğünüze değiyor, ne de üzdüğünüze... Kanınız, canınızsa öyle kabul edin onu. “O, öyledir” deyin. Hâlâ yaşıyorken gidin dokunun ona! Hangi insan teni, omuzunda bir el istemez ki? Düşünün bir! Karşı karşıya geldiğinizde, size yaşattığı deneyimler için ona teşekkür edin. O üstüne düşen rolü oynamasaydı, siz nasıl olgunlaşırdınız, bir düşünün? Bu pazar, geride birikmişlikler varsa temizleyin derim ben. Hâlâ hafifleme şansınız varken. Çünkü mutluluk, nasıl baktığımıza bağlı. İyi pazarlar... G Aylin@kotil.web.tr C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle