Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Bir gün yolunuz Foça’ya düşerse görmeden geçmeyin! 22 HAZİRAN 2008 / SAYI 1161 Murat Sayın Yahya Kemal’i sevmek... Ataol Behramoğlu ünyadan ayrılışının tarihi 1 Kasım 1958 olduğuna göre Yahya Kemal’in ölümünün ellinci yılındayız. 2008 içinde ve büyük olasılıkla da güz aylarında mutlaka bazı anma toplantıları yapılacaktır. Bu toplantıların hangi çevrelerce düzenleneceğini ve kimler tarafından neler söyleneceğini doğrusu merak ederim. Ölümünün üzerinden geçen yarım yüzyıl Yahya Kemal şiirinden ne götürdü, bu şiire ne kazandırdı? Yaşadığı dönemde küçümsenemeyecek sayıda şiir severce 20.yüzyıl şiirimizin en büyük ustası olarak kabul edilen Yahya Kemal’in bugünkü şiirimiz bakımından taşıdığı anlam nedir? Bu ve bu gibi sorulara verilecek yanıtlarda belli ölçülerde öznellik payı bulunacağından, benim Yahya Kemal şiirine ilişkin duygu ve düşüncelerim de ister istemez öznel olacaktır. Yahya Kemal’in her zaman çok sevdiğim, etkilendiğim bir şair olduğunu hemen söylemeliyim. Bu sevgi orta okullise yıllarında ders kitaplarında okuduğum “Açık Deniz”, “Akşam Musikisi” gibi şiirlerle başlar... Sonraki yıllarda “Kar Musikileri”, “Hüzün ve Hâtıra”, “Erenköyü’nde Bahar”, “Geçmiş Yaz”, “Rindlerin Ölümü” gibi şiirlerle sürer... Bu şiirlerdeki İstanbul Türkçesi ve şiir lezzeti bence olağanüstüdür... Yahya Kemal’in bu vb. şiirleri bütün bir Divan Şiirimizi ve ardından da Serveti Fünun, Edebiyatı Cedide şiirini özümsemiş olarak yirminci yüzyıl şiirimize kapıları açmıştır... Bacı karınca Emine Bacı... Nurdan Çakır Tezgin zmir’den Foça istikametine yöneldiğinizde, Bağarası yolunun hemen sağında ‘Yenifoça’ levhasını görürsünüz. Hiç düşünmeden sapın o yola; çünkü, yol sizi gizli bir doğa lezzetçisine götürecek. Karınca çalışkanı “Emine Bacı’nın Yeri”nden söz ediyorum. Şekli şemaliyle değil, yaptığıyla ünlenen ufak tefek Emine Bacı, minicik boyuyla öyle lezzetli gözlemeler pişirir ki, o lezzeti yakalayan damak tekrar D İ çeşitli taze otlar, patates, kıymalı harç, mantar ve pul biberler gözleme hamurunun içine bolca serpiştirilir. Balıkesir’in İvrindi’sinde doğmuş Emine Bacı, henüz minnacık bir kızken ailesiyle İzmir’in Yenifoça’sına göçmüşler. “Yedi yaşındaydım, buralar memleketim oldu” diye anlatıyor hikâyesini “Ege otlarını daha çocukluğumdan beri bilirim, ot toplayarak büyüdüm ben. Babam ot satardı Menemen pazarında, sonra ben satmaya başladım, tam 18 yıl sürdü... Daha sonra her yer turistik olup bizim buralara oteller açılınca, onlara gözleme yapmaya başladım. Sonra da işte burası”... Peki, bu kadar taze ve çeşitli otu, mantarı her gün nereden buluyor, üstelik yaz ve kış, aynı lezzette? “Her sabah saat altıda uyanırım, kalkar kalkmaz dokuza kadar dağ tepe dolaşıp tazecik yeşilliklerimi ve mantarlarımı toplarım” diye yanıtlıyor “Yazın sıcakların kavurduğu vakit ot bulmak zorlaşır, ama onun da kolayı var, mısır tarlalarının dipleri nemli ve gölge olur, benim otlarım mısırların diplerinde beni Rifat Mutlu Emine Bacı otlarını hazırlıyor... gelebilmek için belleğine gizli kayıtlar gönderir. Bacı Karınca Emine Bacı, özel isteklere karşı daima nüktedanca cevaplar verdiğinden çalışmasını seyredenleri hoş sohbetiyle kırıp geçirir. Örneğin; kocasının ne iş yaptığını soranlara, önce şöyle bir durup “çiftçi” der, sonra bu cevapla yetinmez; gizli bir şey söylüyormuşçasına hafifçe eğilip “O çalışmayı pek sevmez” deyiverir. Peki senin çalışmana ne diyor dediğimizde de; “Ne desin, hoşuna gidiyor elbet, iki ev geçiniyor benim oklavamla” deyip, oklavasını titreterek hamur yoğuran gelinine kaş göz oynatır. Emine Bacı’nın gözlemelerinin özelliği bol içli olmalarıdır. Hamuru öyle incedir ki, çoğu zaman siz yemeğe çalışırken gözleme parçalanıp içi dışarı taşar sıcak sıcak... Bir sır; ot, peynir ve mantar karışımlı gözleme Emine Bacı’nın spesiyalidir, aklınızda bulunsun. İsteğe göre tulum peyniri, tereyağı, kıyılmış Emine Bacı ve gözlemesinin meraklıları... bekler, ben de gider toplarım. Zaten ot dediğin arsız olur, bir bakarsın akşamdan sabaha büyüyüvermiş”. Benim otlarım dedikleri neler peki? En çok kullandıkları elbette ısırgan, ebegömeci, gelincik, leylek gagacı (iğnelik), kuş otu, dağ pırasası (köreme), istifnu, sirken, kazayağı (tavuk ayağı), yaban pazısı, oğlanotu… Bacı Karınca Emine Bacı’nın yaptığı gözlemelerin doğallığı; lezzetini neredeyse iki kat arttırıyor. Belki; önünüzdeki günlerde yolunuzu düşürmek, gözleme kokusuna doğru yol almak vardır, kim bilir! G rifatmutlu@gmail.com Yahya Kemal. Yahya Kemal’in şiiri dili, bence, 20. yüzyıl Türk şiir dilinin omurgasıdır... Buna karşın, bu şairimizin günümüzde büyük ölçüde unutulduğunu düşünüyorum. Soldaki şiir okuru Nâzım Hikmet’ten başka şair tanımak istemez. Sağdakiler akıllarını Mehmet Âkif ve Necip Fazıl’a takmıştır. Yahya Kemal sanki bu iki tür okur arasında kalmış gibidir. Yine bana kalırsa, bu her iki tür okur da “lirizm”e büyük ölçüde kapalı olduğundan, ne Nâzım Hikmet’teki ne de Necip Fazıl’daki lirizmi anlamaya yeteneklidir. Her iki tür okur bu her iki şairi ancak didaktik yönleriyle anlayıp sevmeye koşullanmıştır. Dolayısıyla Yahya Kemal’in yukarıda andığım şiirlerindeki derin lirizm de bu her iki tür okura kapalıdır... Bence bu, söz konusu bütün bu şairler için talihsizliktir. “Attila İlhan’la Karşılaşmak” adlı bir yazımda 20. yüzyıl Türk şiirinin 4 olağanüstü şairi olarak Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Dağlarca ve A.İlhan adlarını saymıştım. Bu listeye şimdi Yahya Kemal adını da ekliyorum... Yahya Kemal’in sentezi olağan üstüdür... Onun “Koca Mustafa Paşa”, “Atik Valdeden İnen Sokakta”. “Itri” gibi şiirlerindeki düşünsel yönelişleri, ya da İstanbul’u betimlediği şiirlerindeki ressamlığı da ayrıca önemlidir. Bununla birlikte, bütün büyük şairler için olduğu gibi, Yahya Kemal şiirindeki kusurları, özürleri eksikleri bulup çıkarmak da çok güç değildir... Fakat bu şiirdeki İstanbul Türkçesinin akıcı güzelliğini, bu şiire özgü lirizm tatlarını duyumsamayan kişinin Türk şiirini yeterince tanıyıp sevdiğinden ve eğer bu kişi şairse Türkçe şiir okurunun gönlüne işleyecek şiirler yazabileceğinden kuşku duyarım... G ataolb@cumhuriyet.com.tr MİZAH MAĞARA ADAMI / Tayyar Özkan www.tayyarozkan.com C M Y B C MY B