22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Kim demiş ralli erkek işidir diye! Melisa Tahincioğlu pistlerdeki az sayıdaki kadın ralliciden biri. Sekiz yaşında motor sporlarına başlayan Tahincioğlu için otomobil de yarış da bir tutku. Benzin kokusunu bile özlediği zamanlar oluyor. Erkekler onu görmese de o erkekleri kendine rakip sayıyor. Müge Serçek edense birçok kişi, özellikle de erkekler kadınları şoför koltuğuna yakıştırmaz, bilinçsizce kadınların bu işi beceremeyeceğini savunur. Ama şoför koltuğuna çok yakışan, arabayı erkeklerden çok daha iyi kullanan, hatta işi profesyonelliğe dönüştürüp ralli yarışlarına katılan kadınlar da var. Melissa Tahincioğlu da onlardan biri. Sekiz yaşında motor sporlarına merak saran ve yarışmaya başlayan Tahincioğlu bu sezon Uluslararası İstanbul Rallisi’nde Yurtiçi Kargo Team’in tek kadın pilotu. Motor sporlarına merakınız ne zaman başladı? İlk 1991 yılında Türkiye Karting Şampiyonası mini kategorisi ile başladım motor sporlarına. O zaman 8 yaşındaydım. Bir müddet karting yaptım, sonra eğitimim nedeniyle Amerika’ya gittim ve ister istemez beş sene ara vermek zorunda kaldım. Türkiye’ye döndükten sonra da ralli yapmaya başladım. Bu sezon Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun (TOSFED) organize ettiği Uluslararası İstanbul Rallisi’yle parkurlara geri döndüm. Yurtiçi Kargo Team’in tek kadın pilotuyum. Sekiz yaş oldukça küçük değil mi, merakınızı uyandıran ne oldu? Bu aileden gelen bir şey olsa gerek. Babam Offroad yapıyor, amcam Mümtaz Tahincioğlu Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu başkanı, kardeşim ve kuzenim de yarışlara katılıyor. Ailece bu spor dalıyla ilgileniyoruz. Ralliye katılmak, yarışmak… Bunlar sizin için ne ifade ediyor? Yarışmak çok güzel bir duygu, hatta alışkanlık. Yarışlardan uzak kaldığım beş sene boyuna da başta internet olmak üzere her yolla gelişmeyi takip etmeye çalıştım. Bağımı hiç koparmadım ama yarışamadığım, uzak olduğum için üzüntü duydum. Yarışın artık kanımda, damarlarımda olduğunu hissediyorum. Yanımdan güzel bir araba geçtiğinde ya da bir yarışı izlemeye gittiğimde bile çok heyecanlanıyorum. Bazen benzin kokusunu bile özlüyorum. Sadece ralli yarışlarında pilotluk yapmıyor, başka bir işle de uğraşıyorsunuz, yani bir mesleğiniz de var… Evet, bir firmanın pazarlama bölümünde, iç mekân üretimleri ve montajı bölümünün İspanya ve Portekiz ayağında çalışıyorum. Hem iş, hem ralli... Yarışlara hazırlanmak zor olmuyor mu? Hafta içi spor yaparak kondisyonumu kaybetmemeye çalışıyorum, hafta sonları da copilotumla birlikte çalışarak yarışlara hazırlanıyorum. Elimden geldiğince çok çalışmaya gayret ediyorum, yarış zamanı yaklaştıkça çalışmalarım artıyor. Bu kadar sevdiğinize göre, zaman zaman işi bırakıp, bütün zamanınızı ralliye ayırmayı düşünmüyor musunuz? Türkiye’de sadece ralli yapan çok az insan var. Bu işten para kazanılmadığı için, profesyonel bir iş hayatının da olması gerekiyor. Keşke sürekli yarışabilsem, bütün günüm araba üzerinde geçse, ama öyle bir şey mümkün değil. Kendi işimi de seviyorum, ancak tüm gün arabayla uğraşmak beni çok daha mutlu eder. N HERKES FUTBOL SEYRETMEYE GİDİYOR... Sizce, Türkiye’deki diğer sporlarla karşılaştırıldığında ralli ne durumda? Geçtiğimiz yıllarla karşılaştırdığımız zaman bir ilgi artışı olduğunu söyleyebilirim ama futbolla karşılaştırdığımız zaman ralliye gösterilen ilgi çok az. Bunun bir nedeni, rallinin pahalı bir spor olması olabilir. Ralli, diğer pist sporları arasında da en pahalı olanı. Avrupa’da yapılan yarışlar çok daha fazla ilgi görüyor, bir seyirci kitlesi var. Türkiye’deyse bir kültürü yok, belki de henüz oturmadı. Herkes futbol seyretmeye gidiyor, hatta can atıyor ama motor sporları için aynı şeyden bahsedemeyeceğim. Belki de seyirciler için zorlayıcı bir spor dalı. Çünkü bütün gün güneşin altında, bir arabayı 60 saniye göreceğim diye bekliyorlar. Ama ralliye karşı biraz daha ilgi olmasını istiyorum. Peki bu ilgi nasıl kazanılabilir? Formula 1’den örnek vermek istiyorum, çok büyük yatırımlar yapılıyor, ancak bu sene çok az seyircisi oldu. Dışarlarda, caddelerde hız duygusunu tatmin etmek için yarışanlar var, bunun yerine eğitimlere, seminerlere katılsalar, bu spora olan ilgi de artacaktır diye düşünüyorum. Amaç illa yarışmak olmasa bile insanlar bu eğitimler sayesinde daha bilgili, daha bilinçli olabilirler. Eğitimlerde neler öğretiliyor? Hocalar eşliğinde önce teorik sonra da pratik eğitimler veriliyor. Ralli nedir, nasıl yapılır, kuralları nedir, direksiyon nasıl Melisa Tahincioğlu pistlerden uzak kaldığında benzin kokusunu bile özlüyor! tutulmalı, hâkimiyeti nasıl sağlanmalı gibi birçok püf noktası öğretiliyor. Arabayla ilgili yeni şeyler öğrenmek çok keyif verici bir şey. Bence her insan, daha doğrusu direksiyon başına oturan herkes bu işin eğitimini almalı, böylece kaza oranı da düşer, belki bu sayede insanlar da içlerindeki adrenalini caddelere taşımaktan vazgeçer… Bu sezonki yarışlar nasıl geçiyor? İlk yarışta bir talihsizlik yaşadık, yarış sırasında seyircilerden birinin attığı büyük bir taş arabanın ön camına isabet etti. En son yarışta kendi klasmanımda 4. oldum. Önümüzde İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli olmak üzere dört yarış daha var. Şimdilik iyi gidiyor, sezon sonuna kadar daha iyi şeyler yapmak istiyorum. Şu ana kadar hiç kaza yaptınız mı ya da bir kaza olmasından korkuyor musunuz? Ufak tefek şeyler oldu ama çok ciddi bir kaza geçirmedim. Öyle durumlarda serinkanlıyım, panik yapmam. O an yapılması gereken neyse onu yaparım, zaten ciddi bir şey yoksa yarışa kaldığım yerden devam ederim. Çok ufak yaşlardan itibaren bu işin içinde olduğum için korkmuyorum. Hatta hızlı gittikçe daha da mutlu oluyorum. Yarış sırasında önümde kaza yapan çok araba oldu, ama kazaya konsantre olursam yarışa devam edemem, bu yüzden ben kendi yoluma bakıyorum. Motor sporları neden kadın sporu olarak görülmez ya da neden kadınlar bu sporla pek ilgilenmez? Araba biraz erkek işidir. Rallli bale gibi bir şey değil, sonuçta çakıl, toprakla iç içesin. Biraz daha agresif bir spor, ama araba seven birçok kadın var, ancak erkeklerle oranlandığında yarışanların sayısı düşük, 50 erkek varsa beş de kadın görürsünüz. Oysa kadınların olması yarışlara daha farklı bir hava katıyor. Peki, erkek rallicilerle iletişimiz nasıl, onlar sizi rakip olarak görüyorlar mı? İlişkilerimiz gayet iyi. Yeri geldiğinde destek oluyorlar, kabullensek de kabullenmesek de erkekler arabayı bizden çok daha iyi tanıyorlar ama bu kadınları kendilerine rakip görmelerine engel değil. Sonuçta yarış esnasında onları geçtiğimiz oluyor. Eğer bizi rakip olarak görmüyorlarsa da görsünler. Bugün için biz kadınlar azınlıkta olduğumuz için göze batıyoruz, ama ben inanıyorum ki ilerleyen yıllarda bu sayı artacak... G Gülmeyi Dene Ali Deniz Uslu Cenk Han Alkaya Türkiye’de rock müzik yapmanın hâlâ zor olduğunu düşünüyor. C enk Han Alkaya’nın ilk albümünün adı “Gülmeyi Dene”. Alkaya müziğinde şehirdeki yaşam mücadelesini alternatif rock tınılarıyla anlatmanın derdine düşmüş. Şarkılarda şehir hayatının boğduğu ve kendine rağmen yaşayan bir adamın huzur arayışının hikâyesi var. Grubu Sodapop ile on yıldır rock barlarda sahne alan Cenk Han Alkaya’nın ilk solo albümünün adı “Gülmeyi Dene”. On şarkının yer aldığı albümün mikslerini Uğur Onatkut, masteringini Cem Büyükuzun yapmış. Prodüktörlük ve şarkıların söz ile bestelerinde ise Cenk Han Alkaya’nın imzası var. Albüm Alkaya’nın 15 yıllık müzik yaşamının bir özeti de. Müzisyene iki şarkıda Aylin Aslım geri vokal yapmış, düzenlemelerde ise Kargo gurubundan Serkan Çeliköz katkıda bulunmuş. “Gülmeyi Dene”nin kayıtları da Cenk Han’ın evinde tamamlanmış. Müziğe davul ile başlamışsınız. Nedir hikâyeniz? Evet, müziğe 1990’ların başında davul çalarak başladım. Pek çok rock barda canlı müzik yapıyordum. 1998 yılına kadar böyle devam ettim. Sonra da davul çalmayı bırakıp şarkı söylemeye ve yazmaya karar verdim. Kendi şarkılarınızı yapmanın derdine ne zaman düştünüz, daha görünür olmak mı istediniz? Fotoğraf: Deniz Yavaşoğulları Ben davul çalarken de geri vokal yapıp, şarkı sözü yazıyordum. Kendi şarkılarımı yapma isteğim hep vardı ama zamanını bekliyordu. Demimi aldıktan sonra davulu bırakıp yönümü değiştirdim. Müzikal olarak nelerden beslendiniz, şarkılarınızda 80’ler epey duyuluyor mesela. Müzik hikâyem Beatles ile başlar ama şarkılarımda 80’lerin etkisi çok açık. Morrisey, The Cure, Duran Duran ve Depeche Mode da var. Müziğimi günümüzün dünyasının sesleriyle alternatif rock boyutunda şekillendiriyorum. Albümdeki sözlerin tamamına yakını size ait, depresif ve karamsarlar. Ruh halim bazen kendinden sıkılan, zaman zaman da kendine rağmen yaşayan bir halde ama bu umutsuzluk demek değil. Albümde şehir hayatının içinde boğulan bir adamın kendini kurtarma çabasını ve huzur arayışını anlatıyorum. Nedir bu şehirde boğulma hali? Şehir hayatı insanın doğasına aykırı. Duyduğumuz sesler bile yabancı, trafik, endüstriyel hava ve metalik bir hayat... Neredeyse toprağa hiç basmıyoruz. Olmayan bir huzuru aramak da insanda sıkıntı yaratıyor. Televizyonda haberleri korku filmi tadında izliyoruz. Politik ve sosyal gerilimler de hayatı çekilmez kılıyor. Bu da şarkı sözlerini depresif yapıyor ama umudu kaybetmeyen, karşı duran ve boyun eğmeyen bir duruşu da koruyor. Bir de My Space’den bahsetmek lazım. Sizin orada ciddi bir yükselişiniz var. Yurtdışından bile şarkılarınızı dinleyen, yorumlayan hatta sizi konsere çağıranlar olmuş. Nedir hikâyenin aslı? Türkiye’den pek alışık olmadıkları bir tını duymaları sanırım onların dikkatini çekti. İngiltere’den, Kanada’dan, Fransa’dan dünyaya yayın yapan radyolardan teklifler geldi, bazılarında yayınlandı. Hatta Dubai’den bir de konser teklifi aldım ama ekonomik bazı sorunlar buna engel oldu. Albümün adı “Gülmeyi Dene” de biraz önce bahsettiğimiz ruh haline bir gönderme yapıyor. Ağız dolusu gülmekten neden bu kadar uzağız? İnsanlar sevgiye aç ama sevmekte de çok cimri. Hoşgörü ve anlayışsızlık da cabası…Yani gülmememiz için her şey mevcut. O açıdan bu parça albümdeki genel havanın ironik bir cevabı. Hem sahne arkasında hem sahne önünde 15 yıldır müzikle uğraşıyorsunuz, albüm süreci de epey yorucu olmuş. Türkiye’de rock müzik yapmak hiçbir zaman kolay değildi. 15 yıl önce de şimdi de değişen bir şey yok. Bu aralar müzikteki tıkanmanın sebebi MP3 olarak gösterilse de albümlerin çok yoğun satıldığı dönemlerde de rock müzik ve alternatif müziği Türkiye’ye sunmak zahmetliydi. Yani rock hâlâ zor ve desteksiz. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle