Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 YELİZ YAĞMUR (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 20) Üniversitelerdeki sol, içinde birçok fraksiyonu barındırıyor, bu üniversitedeki solu güçsüzleştiren bir durum. 68 ve 78 kuşağında farklı fraksiyonlar olmasına rağmen bir birlik ve dayanışma vardı. Günümüzde bu eksik. Üniversitede aktif sol görüşlü öğrenciler dışındakiler de birçok şeyin farkındalar, ancak baskılar ve sorunlar karşısında sessiz kalıyorlar. 12 Eylül solu yok etmeyi amaçlıyordu, bizi yani gençleri de depolitize etmeye çalıştılar. Darbe sonrasında yaşanan acıları ailelerimizden duyduk ve korkutularak büyütüldük. Gözümüz biraz geç açıldı, ama bilinçlendik. Her gün üstümün arandığı, her tarafı kameralarla donatılmış, hapishane gibi bir yerde eğitim görmek istemiyorum. Solcu öğrenciler her türlü kötü muameleye maruz kalırken faşistler ellerini kollarını sallayarak, üstelik kesici aletlerle, güvenlikleri selamlayarak girebiliyorlar. Yani aslında Akdeniz Üniversitesi’nde yaşananların tek farkı eli silahlı faşistin fotoğrafının bu kez çekilebilmiş olması. Bir keresinde biz kantinde bir film gösterimi yapmak istiyorduk, kantine gittiğimizde faşist öğrencilerin masada pusu kurduğunu gördük, hazırlıklarımıza devam ettik. Sonra yanımıza gelip “Burada etkinlik yapmanızı istemiyoruz, izin de vermiyoruz” diyerek saldırdılar, işin ilginci güvenlik de yanlarındaydı! 20 NİSAN 2008 / SAYI 1152 Akdeniz Üniversitesi’nde olanlar ilk değil, tek değil. Solcu öğrenciler, üniversitelerde baskı ve saldırıya uğrama tehdidi altındalar. Sık sık saldırıya uğruyorlar. Sadece eylemlerde de değil, kimi ramazanda yemek yediği, kimi film gösterimi düzenlediği için. Yani sebep hep değişiyor, ama yaşananlar aynı. Ali Deniz Uslu Deniz Yavaşoğulları GÜL SENA ERDOĞDU (İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı) Bugün solculuk denilince Kemalistlikle başlayan komünistliğe kadar giden bir yelpaze söz konusu. Bence bu yelpazenin her bölümü solcu değil, zira şoven söylemler solculukla bağdaşmaz. Solcu olmak kimsenin ayrıcalıklı olmadığını, her sınıfın, her cinsin, her ırkın eşit haklara sahip olduğunu savunmayı gerektirir. Oysa kendini solcu olarak tanımlayan ama Kürtlerin anadilde eğitim talebini görmezden gelen ya da Güneydoğu’daki savaşta iki taraftan ölenlerin de bizim kaybımız olduğunu görmeyen gençler var. Bunların dışındaki en büyük problemimiz gençlerin üniversiteye dahi gelemeyişleri, üniversitelerin yetersizliği, ki var olan üniversiteler de nitelikli araç gerçekten ve bilimsellikten yoksun. Diğer büyük sorunlar ise, fırsat eşitsizliliği, eğitimin gittikçe paralılaşması, yurtların yetersizliği, hijyenik olmaması, yemeklerinin kötü olması ve içlerine şap atılması, giriş saatlerinin olması ve yurt yönetiminin kadın öğrencilere adeta “namus bekçiliği” yapmaları... Bunun dışında faşistler ellerini kollarını sallayarak satırla ya da silahla okula girebiliyorlar. Okulda solcu avına çıkıp bazen taciz ediyor, bazen de direkt olarak saldırıyorlar. Her ne hikmetse onlar okula her geldiğinde çevik kuvvet “bizi korumak için” kapıya çoktan gelmiş oluyor, ama saldırı anında onlara değil bize saldırıyor. Bunlar üniversitedeki saldırıların, devlet polis üniversite yönetiminin işbirliğinde yapıldığını gösteriyor. Yine de yılmıyoruz. Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra yükselişe geçen sosyalistkomünist hareket gücünü bu yılki 1 Mayıs’ta ortaya koyacak. DELİL CİZRELİ (Ankara Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü) Bugün üniversite öğrencileri arasında nasıl bir solculuk anlayışı baskın? Gençlik arasında hiçbir siyasi akım kuvvetli değil. Siyasetle ilgilenenler harekete geçmekte pasif kalıyorlar. Solculuk da yaygın ve örgütlü değil. 78 ve 68 kuşağı hakkında neler biliyorsunuz, bugünkü kuşaktan ve birbirlerinden hangi noktalarda ayrılıyorlar? 68 gençliği, sistemden ve gerici, orta yolcu, reformist fikirlerden kopuşunu simgelediği için “ilk kurşun” özelliğine sahip. 78 ise, iktidarı hedef edinmek ve artık muhalefet yerine yönetimi halka teslim etmek isteyen bir mücadele anlayışı demek. Ne yazık ki çağın gençliği tüketim çılgınlığının, keyifçiliğin, boş vermişliğin hâkim olduğu bir profile sahip. Kapitalizmin çürüten nimetlerinden kopamayan bir genç, sol düşünceleri taşıyor olsa da bunu hayatına zarar vermeyecek ve sistemi rahatsız etmeyecek şekilde ve yerlerde dile getiriyor. Yine de bugün bu sosyalist fikirler doğrultusunda elini taşın altına koyan gençler de yok değil. Üniversitede yaşadığınız problemler neler, bunlarla nasıl mücadele ediyorsunuz? Parası olmadığı için kaydını yaptıramayan ya da parasızlıktan okulu yarıda bırakan arkadaşlarımız var. Hayatlarını kötü koşullarda sürdürüyorlar. Ulaşım tam bir işkence, yurtların koşulları malum. Ancak ne zaman ekonomik sorunlardan bahsedecek olursak soruşturma ya da uzaklaştırmayla karşı karşıya kalıyoruz. Kimse fikirlerini istediği gibi dile getiremiyor, YÖK bunu engellemek için tüm önlemleri alıyor. Ben paralı eğitime karşı onlarca üniversitede bulunan, binlerce öğrenciyi kapsayan GençSen içerisinde bugünkü eğitim anlayışını protesto ederek mücadele ediyorum. Sosyalist Gençlik Derneği’yle birlikte eylemlere, etkinliklere katılıyorum. Sağ ve sol görüşlü öğrenciler arasında neler yaşanıyor? Eğer ortada bir çatışma varsa çatışan iki taraf olmalıdır. Bir yanda solcular bir taraf bunu anlayabiliriz, ama karşılarında sadece faşistler yok ki. Faşistleri koruyan yargı, olayın faturasını solculara kesen rektörlükler, faşistlere mühimmat sağlayan ve zaman zaman birlikte hareket eden, onlara nasıl davranacaklarını anlatan polis var. Bunlara bugünün hükümeti AKP’yi de eklemek gerekir. Bu bir çatışma değil, saldırıdır. Bursa Uludağ’da önce faşistler, sonra jandarma solculara saldırdı ve tutuklanıp hapse yollananlar yine solcular oldu. DTCF’de faşist öğrenciler Selçuk Akbıyık’a yemek yerken satırla ve sopalarla saldırdı. Antalya’da ise kurşun yiyenler solcular olmasına rağmen üçü faşist üçü solcu altı öğrenci tutuklandı. Bunlar son yaşananlar; peki ya iki ay önce Afyon’da ülkücü faşistlerin altı saat boyunca kendi evlerinde işkence yaptığı iki Kürt gencini, Bolu’da ramazan ayında sokakta sigara içtiği için dayak yiyen arkadaşlarımızı unutmamız mümkün mü? Patrick De Bana, Carlos Saura’nın İstanbul Film Festivali’nde gösterilen “Fadolar” filminin başkoreografı ve dansçısı. BURCU İPEKSAÇ (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Gençlerin depolitize olmalarının bir sebebi de aileler. 12 Eylül’de ailelerimize yaşatılan korku, kuşağımızda etkisini gösteriyor. “Bırak başkaları uğraşsın”cı anlayış bize dayatılıyor. Sonuçta herkesin bir ailesi, sevdikleri var, ama biz kendi geleceğimiz için mücadele etmek zorundayız, başkası için değil. Düşünsenize sosyal güvenlik yasası değişiyor, emeklilik yaşı 65 olacak. Buna karşı çıkmazsam yarın bana sormazlar mı “Bu yasa çıkarken sen nerdeydin?”diye. Özelleştirmeleri hatırlayın… Türkiye’nin en önemli işletmeleri zarar ediyor diye satışa sunuluyordu, “Adamlar enayi mi zarar eden kuruluşları alsınlar?” diyerek kâr edenleri de satmaya başladılar. Tüpraş, Petkim, Türk Telekom, limanlarımız vs. bugün uluslararası sermayeye satılmış durumda. Ülkenin tüm kaynaklarının yok edilmesi bizim geleceğimizin yok edilmesiyle eşdeğer. O yüzden kimse bizden susup oturmamızı beklemesin. Biz şeriata karşı olduğumuzu söyledik, ertesi gün “şeriat istiyoruz” diyerek, tekbir sesleriyle, kesici aletlerle bize saldırdılar. Dolayısıyla ne zaman aydınlanmacı, yurtsever, devrimci öğrenciler seslerini yükseltse, bunun karşısına mutlaka gerici odaklar çıkarılıyor. Biz de bugün okullarımızda “AKP’yi istemiyoruz” diyoruz ve mücadelemizi bu hatta örmeye çalışıyoruz. Çünkü piyasacılığa, gericiliğe, milliyetçiliğe, işbirlikçiliğe, ülkemizin yağmalanmasına karşı çıkıyoruz. PATRICK DE BANA Özümüz aynı, kalp atışlarımız da Ali Deniz Uslu İstanbul Üniversitesi’ndeki YÖK protestolarından biri... Biz bu şiddeti duymuştuk! ULAŞ TAŞTEKİN (Özgürlükçü Gençlik Derneği) Boğaziçi’nde fizik okuyorum. 78 kuşağı MHP’yle mücadele ettiğini düşünüyordu, 12 Eylül sonrası MHP’nin arkasında sermayenin, devletin olduğu ortaya çıktı. Bugün biz bunların farkındayız, ancak bu bilinç de bir şeyi değiştirmiyor, yine baskı altındayız. Günümüzde demokratik örgütlenmelerin önü kesiliyor. 68’de öğrenci hareketi okuldan dışarı çıkarak halkla birlikte mücadele etmeyi başarabildi. Bugün biz üniversiteden böyle bir muhalefet çıkaramıyoruz, tabii bunun önündeki asıl engel insanların apolitik olmaları. Öğrenciler sermayeleşmeye, daha fazla bilgisayar kursu, dil kursu vb. şeylere giderek çare buluyorlar. Bu da sınıf arkadaşlarıyla notlarını paylaşmamaya, çan eğrisi sistemi yüzünden birbirinin üstüne basarak yükselme anlayışına sahip olmaya kadar gidiyor. Benim ailem, 12 Eylül öncesi devrimciydi. 68 kuşağı Kemalizmden kopamamıştı, bu benim ailemde de var ve ben ailemle bu noktada kopuş yaşıyorum. Süreci, günümüzün dinamiklerini farklı değerlendiriyoruz. P BESTE BOSTANCI (Haliç ÜniversitesiAmerikan Kültürü ve Edebiyatı) Ben liberalizmin kendisini en çok hissettirdiği alanlardan birinde eğitim görüyorum. Ancak buranın bir özel üniversite olması ilerici, yurtsever mücadelemizi, bu alandan soyutlamamızı gerektirmiyor. Özel üniversitelerin “şimdilik” özel olduğu, geleceğin kamulaştırılmış, emekçi çocuklarının hizmetine sunulmuş birer yapıya bürünmüş üniversiteler haline geleceği bilinciyle TKP’li öğrenciler olarak Türkiye’nin birçok özel üniversitesine siyasetimizi taşıyoruz. Eğitimin paralı olması özel üniversite öğrencilerine belki de diğerlerindekilere olmadığı kadar rahatsızlık veriyor; sonuçta bugün buralarda okuyan öğrencilerin hepsi büyük patron çocukları da değil ve bu nedenle “eşit, parasız eğitim” talebini dile getirdiğimizde bu onlar için de arkasında durulabilecek bir şey. 2 Mart’ta düzenlediğimiz “AKP’yi istemiyoruz” mitinginde de özel üniversite pankartlarının arkasında yürüyen azımsanmayacak sayıda öğrenci vardı. Bu öğrenciler bugün, emperyalizme karşı mücadelenin, AKP’nin halk düşmanı politikalarına karşı gelmekle sağlanabileceğinde ortaklaşmış durumda. FIRAT ERYILMAZ İstanbul ÜniversitesiTurizm Otel İşletmeciliği 6878 kuşakları ile bizim aramızdaki fark göz ardı edilecek gibi değil. Üç kuşağın da eşit, özgür, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum ve üniversite istemelerinin dışında, öncekilerin daha çok toplumsal meseleler üzerine gittiği bir gerçek. Bugünün kuşakları neoliberal saldırılarla karşı karşıyalar. En büyük sorunumuz dayatılan “paran kadar oku” saldırısı. Bir de faşist saldırılar var. Kime, ne zaman ve ne diye… Doğrusu bunun hesabını neye göre yaptıklarını bilmiyorum. Herhalde Kurtlar Vadisi’ni referans alıyorlar! Bugünkü kuşak tüm çıplaklığıyla birlikte milyonları içinde barındıran bir Kürt gerçeği ve bunu elinin tersiyle askeri operasyonların kucağına iten bir devlet anlayışıyla karşı karşıya, ki bu diğer iki kuşağın içinde bulunduğu bir sorun değildi. atrick de Bana Nijeryalı bir babanın ve Alman bir annenin oğlu olarak Hamburg’da doğdu, altı yaşında dans etmeye başladı. Hayatını tutkunu olduğu flamenkonun peşinde sürdüren, klasik baleden, tangoya ve fadoya kadar pek çok alanda ürünler veren Patrick de Bana Küba’dan Güney Afrika’ya, Japonya’dan Amerika’ya ve de tüm Avrupa’da, “Goodnight... Amadeus” ve “Fado... Cuore... Fado” gösterileriyle dansın inceliklerini sergiledi. “Iberia” filmindeki koreografilerinden sonra ünlü yönetmen Carlos Saura’nın vazgeçilmezi oldu. De Bana İstanbul’daydı. İşte anlattıkları... Fado Portekiz’den çıkıp tüm dünyaya yayıldı. Kederin ve acının müziği olarak biliniyor. Siz fadonun neresine tutkun oldunuz? Fado geçmişle ilgili bir özlem, hasret, hatta unutulamayan her şey. Bu yüzden ben onu zaman yolculuğu olarak da görüyorum. Fado kalpten gelir, acıdır, yitirme, kaybetmedir. Trajedinin çekiciliği fadonun ruhudur. Bu kadar acı yüklü bir müziği söz kullanmadan yalnızca müzik ve bedenle anlatmak kolay olmasa gerek? EMEK GÜVEN İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi 68 kuşağı devrim parıltılarının ortaya çıktığı ilk dönemdi, ancak bu parıltılar askerin silahı ve kurduğu darağacıyla son buldu. 78 kuşağını sona erdirmek ise bu kadar da kolay olmadı, çünkü bu sefer tepedeki üç kişiyi idam etmek, on binleri durdurmaya yetecek kadar değildi. Daha sonra 12 Eylül geldi, asker tekrar sahne aldı ve aynı senaryoyu tekrar oynadı, ancak “figüranlar” farklıydı. 2000’li yılların solcuları ise çaresizlikten ne yapacaklarını şaşırdılar. Bunlar, kendilerinden önceki iki kuşağı adeta bir panzer gibi ezip geçen askeri destekler hale geldiler, asker için meydanlara döküldüler. Üniversite öğrencileri devrimden çok darbe ile ilgilenir oldular, çıkış yolunu askerde buldular. Bilgi Üniversitesi’nde herhangi bir sağsol çatışması içinde değiliz. Sadece Sosyalist Düşünce Kulübü, öğrencileri solculuk hakkında bilgilendirmek için çaba sarf ediyor. Zaten bence de yapılması gereken en önemli şey sol kesimi bilgilendirmektir. ÖZGE KAHRAMAN (Yeni Demokrat Gençlik) Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeyim. Bizim okuldaki öğrenciler de soldan uzak durmaya çalışıyorlar. Bunun kırıldığı noktalar tabii ki oluyor, bugünkü saldırıların sebepleri de bunlar. Çıkarılan birçok yasadan öğrenciler de zarar görüyor, buna rağmen YÖK Başkanı paralı eğitim açıklaması yaptığında, öğrenciler alkışlıyor. Seçimlerin nasıl yapıldığı ortada, bu yüzden o öğrencilerin de oraya gelerek alkış tutmalarının sebebini anlıyoruz. Tabandan gelme hareket tabii ki önemli, ama asıl saldırıya uğrayan da bu zaten, en ufaktan en büyüğüne tüm örgütlenme ve hareketlere saldırılıyor. 68’den bu yana toplumsal koşullardan tutun da ekonomiye kadar pek çok şey değişti. Bu da doğal olarak solculuk anlayışında da farklılaşmalar yarattı. 68’de ciddi bir Kemalist yapılanma vardı, bugün ise Kemalist çözümlemeye karşı biraz daha eleştirel bir bakış var. Akdeniz Üniversitesi’ndeki saldırıya karşı İstanbul Üniversitesi önünde yapılan eylemde Ulaş Taştekin en öndeydi... EMRE KETEN (Devrimci İşçi Partisi) Okulunuzdaki siyasi durum nasıl? Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi 2. sınıf öğrencisiyim. Öğrenciler siyasetle ilgilenmiyor, SSGSS Yasası’nda bile duyarsızlar. Tepki göstermeye haklarının olduğunu düşünmüyorlar. Geçen sene bir tek bütünlemelerin kaldırılması üzerine yaptığımız yürüyüşe katılım fazlaydı. Biz marjinal kalıyoruz. Sizin nasıl bir sol anlayışınız var, nelere tepkilisiniz, neler yapıyorsunuz? Bizim sol görüşümüz sınıf ayrımından doğuyor. İşçi sınıfının yanındayız. Haksızlıklara ilk biz tepki gösteriyoruz. Yurtlar koğuş gibi, barınma hakkımızı istiyoruz. Eğitimin parasız olmasını istiyoruz. SSGSS eylemlerine ve 1 Mayıs’a da katılıyoruz. Faşist saldırılara tepki gösteriyoruz. Bugün faşist saldırılar medyada sağsol çatışması olarak adlandırılıyor. Oysaki bu doğru değil, ortada bir çatışma yok, saldırı var. Ne zaman saldırıyorlar? Genelde eylemlerde... 2005’te Marmara Üniversitesi’nde dört öğrenciyi nü resim yapıyorlar diye bıçakladılar, ramazan ayında oruç tutmayanları dövdüler. Sevgilisine sarıldığı için de tartaklananlar var ve saldıranların çoğu üniversiteye dışarıdan geliyor. Devletin ve burjuvazinin istediklerine ulaşmalarına yardımcı oluyorlar. 68 ve 78 kuşağıyla görüş ayrılıklarınızı var mı, hangi konularda? Onlar daha ulusalcı, biz bugün emperyalizme karşı ulusalcı mücadelenin burjuvaziye destek vermek olduğunu düşünüyoruz. Eskiden solcuların belli bir giyiniş tarzı vardı. Hâlâ o günlerdeki “solcu” giyim tarzı devam ediyor mu? Son dönemlerde bu anlayış kırıldı, eylemlerde bazen öyle tipler oluyor ki “bu hangi zengin kızı?” diyorsun! Bizim düşüncemizin temelinde özgürlük var, bu yüzden tek tipleşmeye karşıyız. GÖKSEN ÇAL İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü 68’in 40. yılındayız ve 68’in bize mirası cüret ve ataklık... Başka bir dünya özleminin ve güvenle bunun peşine düşmenin adı. 78 gençliği ise, 74’te gelişen ve yükselen toplumsal hareketin, uyanışın aktif bir parçasıydı ve bu topraklarda devrime kendini en yakın hisseden kuşaktı. Şimdiki gençliğin 68 ve 78’den farkı, onlardaki iddiaya ve umuda sahip olamamaları. 81 yılında YÖK başımıza musallat edildi, darbenin üniversite kolu oldu. Biz özerk demokratik bir üniversite istiyoruz. Parasız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz. Söz, yetki ve karar hakkımız olmalı. Kamerayla gözetlenen, polisle denetlenen üniversite modelinden kurtulmak zorundayız. Üniversite şirket işbirliği söylemleriyle oluşturulmaya çalışılan model, paralı eğitimi tamamen meşrulaştırıyor, en önemlisi de eğitimin içeriği, araştırmalar, bilimsel çalışmalar şirketlerin kontrolünde ve onların çıkarları için düzenleniyor. Gelelim faşist saldırılara. Onlar aslında savunduğumuz düşüncelere saldırıyorlar. Onlarca kez bu tarzda saldırılara tanıklık ettim ve hiç birinde faşistlere polis müdahale etmedi, ceza almadılar hep bizler gözaltına alınıyoruz, okullardan atılıyoruz.. Bunun nedeni, çok açık devlet tarafından korunuyorlar. Fotoğraflar: VEDAT ARIK Evet, bunu başarabilmek için bedeninizin çok samimi olması ve trajediyi hissetmesi gerekli. Acınızda dürüstseniz bu dansınıza yansır, eğer samimi olmazsanız beden diliniz sizi ele verir. Dansınızdaki koreografileri nasıl hazırlıyorsunuz? Müziği duyduğumda geliyor. Düşünmeme bile gerek yok, o kendini anlatıyor. Aslında günümüz fadosunda dans pek edilmiyor. Evet, günümüzden iki yüzyıl önce fadoda dans çok yaygınmış ama bugüne hiç kayıt ulaşmamış. Carlos Saura da beni aradığında “fadonun geçmişinde dans var, sen bunu tekrar bulabilir misin?” dedi. Ben de ona “hangi müziği dinlersem o kendini bana tercüme eder” dedim. Tango, flamenko, fado, hatta baleye de çok hâkimsiniz. Bu farklı disiplinlerin iletişimleri nasıl? İnsanların aynı anneden ve babadan geldiğimiz gibi müziklerin geldiği yer aynı, hepsi kardeş... Dans da böyle, bize ait, dili de yok, her insanda aynı hissi veriyor ve birbirlerini tamamlıyorlar. Yani Sezen Aksu, Mariza ve Aynur benim evrenimin, bizim evrenimiz çocukları. Özümüz aynı, kalp atışlarımız da... Bedeninizi kışkırtıcı bir şekilde çok estetik kullanıyorsunuz, danslarınız da beklenmedik bir şekilde sonlanıyor. Vücut diline bu kadar hâkim olmak için nasıl bir çalışma yapıyorsunuz? Ben çok kültürlü bir aileden geliyorum ve neredeyse müzikle doğdum. Yürümeye başladığımda dans da etmeye başlamışım. Köklerimiz de Afrika’ya uzanıyor. Ben Afrikalıların dansını şehvetli buluyorum, yavaş hareket ediyorlar ama güçlü adımları vardır. Bedenlerine de çok hâkimler. Sanırım benim yeteneğim de kanımda var. Elbette bunun üzerine bir de çok yoğun ve disiplinli çalışmayı eklemek gerekli. C M Y B C MY B