22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 NİSAN 2008 / SAYI 1152 Kerpiç üzerindeki efsane Kerpiç tuğlalar üzerine oturtulmuş bir efsane ve Hitit mimarisinin en önemli şaheseri Hattuşa Kerpiç Kent Suru o dönemki şartlarla yeniden inşa edildi. Projeyi yürüten Jürgen Seeher, surun dirilişinin hikâyesini bir kitapta topladı. Deniz Ülkütekin itit döneminin muhteşem mimarisinin sembolü olan Hattuşa Kerpiç Kent Suru’nu o günkü inşaat teknikleriyle yeniden ayağa kaldıran isim uzun süredir bölgedeki kazı çalışmalarına başkanlık yapan Alman arkeolog Jürgen Seeher. Artık hayatını tamamen Türkiye’de geçiren ve çalışmalarını Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde sürdüren Seeher, Hattuşa’daki yenileme çalışmaları tamamlandıktan bir yıl sonra, gözlemlerini ve edindiği birikimleri “Hattuşa Kerpiç Kent Suru/Bir Rekonstriksyon Çalışması” isimli kitapta topladı. çok masraflı bir şey olduğu için uzun süre buna yanaşamadım. 2002’de JTI’ın sponsorluğu üstlenmesiyle mali sorunlar ortadan kalktı ve proje başladı. İnşaatta kerpiç tuğlalar kullanmaya karar verdiniz, ama bu tip yapılar artık pek kullanılmıyor. Kerpiç tuğlayla inşaat yapmanın avantaj ve dezavantajları nedir? Hitit döneminde Hattuşa’daki bütün binalar kerpiçti. Yine de önceki kazılarımızda çok fazla kerpiç kalıntıya rastlayamamıştık, çünkü bu tip malzeme zamanla eriyor. Ancak bazı yerlerde yangın çıkmış ve ısıyla pişen tuğlalar sağlamlaşarak, bugüne kadar gelmiş. Dolayısıyla o dönemdeki tüm yapıların kerpiç olduğunu biliyorduk. Yani yenileme çalışmalarında kerpiç kullanmaya mecburduk. Peki hiç ön tarafı kerpiçten inşa edip arkasını daha sağlam bir malzeme ile güçlendirmeyi düşündünüz mü? Ben düşünmedim, ama projenin mimarı, “Bu kadar masraf yapacağız, sağlam malzeme kullanalım, daha sonra da fazla bakıma gerek kalmasın” dedi. Gerçekten de günümüzde kullanılan katkı maddeleriyle kerpiç yapıyı sağlamlaştırmak mümkün. Ancak bu deneysel arkeoloji kapsamında bir projeydi ve bunu kabul etmedim. Bunu Hititlerin kullandığı metotlarla inşa edip, ne kadar yıpranacağını ve bakım isteyeceğini inceleyecektik. Duvarı örmeye başladığınızda karşınıza hangi zorluklar çıktı? Kerpiç tuğla, ilk örüldüğünde pek sağlam olmuyor. Malzemeyi tanımadığımız için eriyeceğinden endişe ettik. Döktüğümüz tuğlaları naylonlarla kapladık, ama sonradan gördük ki kurumuş kerpiç çok sağlam bir malzeme. Yağmur yağdığında birazcık nemleniyor, sonra su hemen buharlaşıyor. Bunun dışında yapının iç kısmında büyük tomruklar kullanmamız gerekiyordu. Ancak bu tahtaları Anadolu’dan temin etmek mümkün değildi. Sonunda Sibirya’dan getirilen çamları kullandık. İkinci çalışma mevsiminde, yapı yavaş yavaş yükselmeye başlayınca, çevre halkının ve basının ilgisi arttı mı? İlk yıl duvarın bir kısmını yaptık, ama sadece kerpiç bir blok görülüyordu. Çevredekiler “siz hele bir yapın bakalım” deyip geçiştiriyordu. İkinci inşaat mevsiminde ise birden bire kuleler yükselmeye başladı. İşte o zaman insanlar orada ne yaptığımızı anladı. Bazı işçiler de ne yaptığımızı anlamadan çalışıyorlardı. Onlar da bir sur inşa ettiklerini anladılar ve şevkleri arttı. İnşaatın bitme sürecinde neler yaşandı? Çok heyecanlıydı. Bir tarafta kapılar eksik, bir tarafta hâlâ kerpiç örülüyor, bir tarafta da dam bitiriliyor. İşin organizasyon kısmı, baya kafa yorucuydu. Uzun süre araştırma yapma şansı bulduktan sonra Hitit mimarisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Hitit mimarisi gökten düşmedi. Aslında Anadolu’da on bir yıldır kerpiçten evler yapılıyordu. İlk dönemde evler küçüktü ama ilk tunç çağında görkemli yapılar ortaya çıkmaya başladı. Hitit dönemine zirve diyebiliriz, çünkü ardından yine yapılar küçülüyor. Ancak Helenistik dönemde de Anadolu’nun her tarafı kerpiç yapılarla dolu. Birikimlerinizi kitaba aktarma fikri nasıl ortaya çıktı? Kitap, projeyle beraber gelişti. Böyle bir arkeolojik deney yaptığınız zaman bunu belgelemelisiniz, çünkü sizden sonra gelen insanlara edindiğiniz tecrübeleri aktarmanız gerekir. Birçok bilim adamı, kitabı çok başarılı buldu. Çünkü her bilginin yanında fotoğraf var. Normal bir kitapta yüz civarında fotoğraf vardır. Bu kitapta 570 fotoğraf kullandık. G H Proje başladığında beklentileriniz neydi? İşinizin zor olacağını düşündünüz mü? 1994’ten beri Hattuşa kazı başkanlığını yürütüyordum. Orası benim yerim diyebilirim. Zaten hep büyük bir yenileme çalışmasının yapılıp yapılamayacağını düşünüyordum. Ancak DERGİDEN H aydarpaşa iskelesi önündeki dalgakıranda, kendisi değilse de izi duruyor olmalı, ihtimal bir sandalla yanaşılıp yazılmıştır İtalyan mallarına ambargo çağrısı… Dört tarafı düşmanlarla çevrili olduğuna inananların, yaşadığı ülkenin saldırganlığıyla baş edemeyip de yürek soğumasını “yabancı” düşmanlığı üzerinden sağlayanların teselli cümlelerinden biri o cümle de… 1998’den kalma olmalı… Erkekler için de kadınlar hep bir yabancı, hem İtalyan, Rus, Moldavyalı hem de kadın olanlar ise büsbütün “yabancı”. İtalyan Pippa Bacca bu yüzden tecavüze uğradı ve öldürüldü. Neredeyse her gün birden fazla kadının tecavüze uğradığı, işkence gördüğü, katledildiği Türkiye’de yer yerinden oynadı… İtalyanca manşetler atılacak kadar herkes “Pippa” oldu… Neyse ki ailesi bu tür olayların her ülkede yaşanabileceği yolunda barışçıl sözler etti de varoluşunu saldırı ve utanç duyguları arasında bir mahya gibi taşıyan ülke biraz huzur buldu. Aksi halde… Keşke Pippa’nın annesi ve kızkardeşi sessiz kalsalardı! Çünkü, dünyanın her ülkesinde kadının tecavüze uğradığını, şiddete uğradığını, katlediğini, hatta kadınlara tecavüzün son yüzyılın bir savaş taktiği olduğunu, tecavüz sonucu yaşanan hamileliklerde kürtajın yine bir savaş taktiği olarak engellendiğini bilmek, bu yüzden ülke olarak topyekün suçlanamayacağımızı ve utanmamamız gerektiğini duymak biz kadınların işini kolaylaştırmıyor… Pippa’nın ailesinin akliselim sözleri sadece erkeklere sükunet sağlıyor. Üstelik bu öyle bir sükunet ki, liberal Taraf gazetesi bile “Kanka tecavüzde” haberinin spotunda ancak bir erkek zihninin yaratabileceği cümleler kuruyor, belden aşağı mizaha yaslanıyor. Kadının canını yakan, ruhunu kıstıran tecavüz erkek için kara mizah sayılacak Arabesk filmini çağrıştıracak kadar “mavra” konusu oluyor… Pippa’nın cenazesi ülkesine uğurlanırken daha çok erkekler konuşuyor, büyük politik sloganlar, kadına yönelik şiddeti protesto eden sloganların gölgesinde kalıyor. Pippa’nin katilini uyaran libidosundan çok Türkiye’nin kadına yönelik siyasi tablosu oysa. Tecavüz bir işkence yöntemi. Polislerin emniyet birimleri dışında taciz ve tecavüzleri yaygın yaşanan bir şiddet türü… Adalet uygulayıcıları arasında ise Rus kadınlara tecavüz davasında “ne için geldikleri belli” diyerek tecavüzcüyü kollayan bir karar alan, sınırlarını erkeğin çizdiği “namus” gerekçesiyle işlenen cinayetlerde indirim uygulayan hâkimler de var… Kadınlar bu karanlık tabloyu yırtmak için seslerini daha da yükseltmeleri gerektiğini biliyorlar. Bunun için bugün 10.30’da Kadıköy iskelesinde buluşacak, kâh yürüyerek kâh minibüslerle Gebze’ye gidecek, protestolarını dillendirecekler… Belki siz de… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle