22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 NİSAN 2008 / SAYI 1151 5 “Müziğin kuramına yaklaşmak, onu içselleştirmek, ondan gerçek anlamda keyif almanın bir yolu” diyor Doğan Duru, “çünkü müzik sosyal bir olgu, notalardan ibaret değil”. Bu yüzden de Aralık Derneği’ndeki “Dinletili Müzik ve Opera Tarihi” dersinde müzik ve sosyal ilişkilerinin diyalektiğini Fotoğraf: Dilan Bozyel Müziği anlatıyorum Ali Deniz Uslu ozart’ın mektuplarında, Beethoven’in yazı tahtasında neler yazıyordu? Beethoven’ın Napolyon’a inancının sarsıldığı an neydi? Aralık Derneği’ndeki “Dinletili Müzik ve Opera Tarihi” dersinde bu sorulara cevap aranıyor. Dersi veren ise Redd grubunun solisti Doğan Duru. İşte müziğin sosyolojisine dair konuştuklarımız. Müziği yalnızca dinlemek değil okumak ve anlamanın de derdindesiniz. Müziğe nasıl yaklaşıyorsunuz? Müziğin kuramına yaklaşmak, onu içselleştirmek ondan gerçek anlamda keyif almanın bir yolu. Müzik sosyal bir olgu, notalardan ibaret değil. Hayatı ve yaşanmışlıkları üstünde taşıyor, ama biz onun tarihine ezberci ve yaşamdan uzak yaklaşıyoruz. Bestecinin dönemindeki sosyoekonomik koşulların bestecinin yapıtlarına etkisini, müziğin sosyal koşullara etkisini, aralarındaki diyalektik ilişkiyi görmezden geliyoruz. Siz de bunu aşmak için müzisyenlerin hayatlarını ve o günün koşullarını anlatıyorsunuz. Peki nelerden bahsediyorsunuz? Mesela Mozart da burjuva bir aileden gelir, Bethooven ise kibirli yapısı yüzünden çok büyük acılar çekse de sosyal sınıfları pek umursamadan yaşamıştır. Ancak Mozart kafasındaki sosyal dengeleri çok iyi kurmuştur. Mesela üst burjuva ile temkinli ilişkileri olduğunu mektuplarından anlıyoruz. Onları sevmiyor, ama işini biliyor. Beethoven öyle değil. Mesela Napolyon imparator olduğunu deklare ettiğinde o üçüncü senfonisi yazıyor. Bu senfoniyi Napolyon’a adamış, ama bu deklareden sonra bestesinin ismini değiştiriyor ve “halen M yaşayan, ama ruhu çoktan ölmüş bir adamın” anısına diyor. Beethoven insani ilişkileri düzgün kurma derdinden çok uzak. Belki bu yüzden Mozart’ı bugün Beethoven’dan daha çok tanıyoruz. Müziğin kuramsal evriminde 18. yüzyıl bir kırılma gibi görünüyor. Sizce bu kırılma müziğin metalaşması ile başlıyor? 18. yüzyıla kadar besteci ve dinleyici arasındaki ilişkinin yakınlığı nedeniyle müzik tüketim alanı değişmez bir yapıdaydı. 19. yüzyılda müziğin yeniden üretimi, bant teknolojisi ile müziğin evrimi geleneksiz ve sürekli değişir bir yapıya büründü. Burjuvazi de kendi sosyal yaşamını gizlemek, siyasi ve ekonomik koşullarını saklamak için vasat müzikal etkinlikleri desteklemeye başladı. TOPLUMU UYANDIRMAK... Burjuvanın ideolojik tabanlı müziği bir şekilde kabullenmesi konusunda “Figaro’nun düğünü”nü örnek verebilir miyiz? Bu bir tiyatro librettosu, sınıfları eleştiren bir yapısı var. Mozart bu tiyatroyu yapmak için kralı çok zor ikna etmiştir. Zaten bu dönemde tabanda bir devrim süreci başlıyor. Halk uyanıyor, burjuva karşıtlığı ve sınıf ayrımcılığının verdiği zararlar görünür oluyor. Kral hem kendini korumak hem de halkına iyi görünmek için bunu kabul etmek zorunda kalıyor. Leopold Mozart oğlu Wolfgang Amadeus Mozart’a “adına popüler denilen şeyi unutma” “sana önerim, çalışmalarında yalnızca müzikten anlayanları değil, anlamayanları da düşünmen…” demişti. Mozart pazarlama yeteneğinin belki de ilk örneği. Yani gideceği yerlere çok önceden haberini yollardı. Mozart aslında bestecilik yönünden çok müzikle olan cambazca ilişkisi ile öne çıkar. Yani o popüler yapabilecek her şeye çok hazırdı, ama toplumu uyandıracak şeyleri de ihmal etmedi. Bu programa katılımcıların profili nasıl? Kadınlar daha ilgili. Yaş aralığı ise 20’den 70’e kadar gidiyor. Her meslekten katılımcı oluyor, müzikle hiç ilgisi olmayıp burada bir şeyler öğrenmek isteyenler de epey fazla. Katılımcılara ne gibi ödevler veriyorsunuz? İki tane konser belirliyorum, onlara gitmelerini ve orada ne hissettiklerini yazmalarını istiyorum. Yani öncelikle orada neden etkilendiklerini anlamaya çalışıyorum. Sonra müziği ve hissettiklerini kritik ediyoruz. Bu program iki ay sürüyor, ama bazen bir ay uzatıp, bugünkü müziği de tartışıyoruz. Zaten müzik ve aktüel an ilişkisi birçok tartışma konusu doğuruyor. Bir de müzik grubunuz Redd var. Derdi ve söylemek istedikleri olan bir rock grubu, sessiz, ama derin. Hayata sözünü sakınmıyor. Katılımcıların pek çoğu bunu bilmiyor. “Hocam yeni öğrendik, albümünüzü aldık, bir gün de konserinize gelelim” diyorlar. Bizim müzikte yaptığımız ve sözlerimde yazdığım kendimce hayatın bir anlatısı. Redd eleştiren, sorgulayan bir müzik yapıyor. Redd de daha fazla popülerleşmeye başladığında bu sistemin doğası gereği elimizde olmadan ticarileşecek, ama biz bu süreci kendi bildiğimiz gibi yaşamak istiyoruz. Yani Redd Mozart değil de Beethoven? Beethoven sağır olduğundan kaba anlaşılmamak için insanlardan kaçıyordu, biz de grup olarak bu tarz ilişkilerde zorlanıyoruz, çünkü kendi samimiyetimizi karşıda göremiyoruz, bu da bizi biraz korkutuyor. G Bilgi İçin: Aralık Derneği: 0212 258 69 65 www.aralik.net anlatıyor. PEPPINO DI CAPRI İtalyan melankolisi talyan müzisyen Peppino Di Capri’nin en sevilen yapıtları arasından seçilen 18 şarkısı “Melancolie Greatest Hits” albümünde bir araya geldi. Albümde ilk göze çarpan şarkılar; “Melancolie”, “Roberta”, “Luna Caprese”, “Nustalgia”, “Il Nostro Concerto”, “Piccatura”, “I’ Te Vurria Vasa”, “Malatia”, “Vita Difficile”, “Malafemmena”, “Daniela”. Gerçek adı Giuseppe Faiella olan Peppino Di Capri, 1939’da İtalya’nın Napoli şehrinde doğdu. Müzik enstrümanları satan ve disk jokey bir babanın oğlu olan Di Capri, dört yaşına geldiğinde piyano çalmayı öğrendi. Aldığı klasik müzik eğitiminden sonra harçlığını çıkarmak ve kendini geliştirmek için gece kulüplerinde çalışmaya başladı. Napoliten şarkılar söylemeye başlayan Di Capri, 1958’de 19 yaşında iken, dört arkadaşı ile birlikte kurduğu grubu “The Rockers” ile ilk 45’liğini kaydetti. “Malatia” ve “Nun’e Peccato”nun yer aldığı bu plak ile büyük başarı yakaladı. 1 1 N İ S A N 2 4 M AY I S 2 0 0 8 BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU İ YA Ş A S I N R E N K ! 19111975 Büyük ustanın, büyük sergisi İş Sanat Kibele Galerisi’nde... “Let’s Twist Again”, “St.Tropez Twist” ve “Speedy Gonzales” gibi rock’n roll ve twist türündeki popüler Amerikan şarkılarını bazen İtalyanca, bazen de İngilizce yorumladı. The Beatles’ın 1965 yılındaki İtalya turnesinde de sahne alarak ününü iyice pekiştirdi. “Voce e Note”, “Nessuna al Mondo”, “Luna Caprese” gibi hitlere imza atarken bir milyonu aşan 45’lik satışına ulaştı. 1973 yılında San Remo yarışmasını “Un Grande Amore e Niente Più” ile kazandı. Aynı yıl “Champagne” uluslararası arenada hızlı bir şekilde yükseldi. “Non Lo Faccio Piu” ile 1976 San Remo’da ikinci defa birinci olan Peppino Di Capri, “Comme è Ddoce’o Mare” ile 1991 yılında İtalya’yı Eurovision şarkı yarışmasında da temsil etti. Halen Avrupa ve İtalya’da turneye çıkan ve konserler vermeye devam eden Peppino Di Capri, 1960’lardan itibaren Türkiye’de de geniş bir dinleyici kitlesine sahip. G İ Ş B A N K A S I K Ü LT Ü R M E R K E Z İ K İ B E L E S A N A T G A L E R İ S İ İ Ş K U L E L E R İ , L E V E N T, 3 4 3 3 0 İ S TA N B U L 0212 316 15 80 G A L E R İ , PA Z A R , PA Z A R T E S İ V E B AY R A M G Ü N L E R İ D I Ş I N D A S A AT 1 0 : 0 0 1 9 : 0 0 A R A S I A Ç I K T I R C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle