17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 13 NİSAN 2008 / SAYI 1151 Bir veda, bir merhaba... Genç bir kızla olgun bir erkeğin aşkını anlatan “Vesaire Vesaire” yönetmen Tunç Başaran’ın son, başrol oyuncusu Roksen Lülü’nün de ilk uzun metrajlı filmi. Filmin senaryosunu da yazan Lülü’nün hayalinde yönetmenlik var… Aşka bir tanım istiyor seyirci, bu tanımsızlıktan memnunlar oysa. Ben çok naif, saf, temiz buluyorum onların aşkını. İkisi de diretiyorlar âşık olmamak için, özellikle Arda. Ailesini kaybetmiş bir genç kızın bu boşlukta ona âşık olmasından endişe ediyor ve elinden geldiğince uzak durmaya çalışıyor. Diğerlerine nazaran cesur bir aşk filmi olduğunu düşünüyorum. Başrolde bir de köpek var, çok da sık rastlamadığımız türden. Evet, köpek filmde çok vurgulu, hikâyeyi sırtlıyor bir bakıma. Kimin köpeği? Benim. Filme hazırlanırken Marmaris’te çamurlar içinde buldum ve İstanbul’a getirdim. Hayatımda daha önce köpek eğitmemiştim, ama ne yapıyorsa senaryoda, her gün o şekilde onu eğittim. Hayta ile birbirimizi iyi tanıdığımız için filme çok katkısı oldu. Yaşamında oyunculuk nasıl bir yer tutuyor? Lisede tiyatro grubundaydım, üniversite sınavında sinema aşkım ağır bastı. Arkadaşlarımın filmlerinde ve üç dizide oynadım: “Pertev Beyin Üç Kızı”, “Rüya Gibi” ve “Yersiz Yurtsuz”. Asistanlık da yaptım, Birçok farklı yönetmenle çalışmak, set tecrübesi yaşamak için asistanlık da yaptım. Olabildiğince oyunculuk yapıp, ilerleyen yaşlarda yönetmenlik yapmak istiyorum. Filmdeki karakterin için dans, yaşamıyla kesişen içsel bir hikâyeye sahip. Senin içinde nasıl bir hikâyeye sahip? Benim için hayat tarzı. Flâmenko kendini ifade etme biçimi, her hareketinde başka bir şey anlatıyorsun, ama o hareket ve müziğe göre de değişiyor. Kendinden geçiyorsun. Benim için bir tutku, Flâmenko ve sinema; ikisi de. İkisine de devam etmeyi düşünüyorum. Yaşadığın bir senaryoyu yazmışsın. Hep bir çatışma halleri vardır senarist ve yönetmenin. Korkuların olmadı mı? Tunç Başaran “Senaristler sete sokulmaz, yönetmen senaristle anlaşmaz” dedi, “sen senarist değil oyuncu olarak bu settesin”. Orada da bana susmak düştü. Filmde sevdiğim bir şey, herkes bir diğerini mutlu ediyor, ya da onun mutluluğu oluyor. Filmin temel sorusu şu gibi; bir başkasını nasıl mutlu edebiliriz? Arda Eda’nın özgüvensizliğine güven katıyor, o onun korkularını ortadan kaldırıyor. Üçüncü kişi onları izleyerek mutlu oluyor. Çöpçü sadece kir yaratmayan Arda gibi birinin varlığından mutlu. Ben de seyirciyi mutlu etmek istiyorum. Peki, senin yılgınlıkların yok mu? Yılmıyorum ki, tekrar tekrar yazdım senaryoyu, ama tabii ki olur insanların yılgınlıkları. Hayta’yı eğitirken bir ara gerçekten yıldım. Öykünde de olduğu gibi sette de iki kuşak buluşuyor. Gençlerin sinema piyasasında şansı nedir sence? Ben yedi senedir okuldayım, elimden geldiğince öğrenmeye çalıştım. İnsanın kendi kendini eğitmesi çok önemli. Bence gerçekten seviyorsanız sonuna kadar gitmelisiniz. 24 yaşındayım, geç bile kalmış olabilirim. Yakın gelecek için planların neler? Kısa filmimi çekip okulumdan mezun olacağım. Oyunculuk yaparak sinemaya devam edeceğim, kendimi hazır hissettiğimde de yönetmenlik yapmak istiyorum. Şu an için çok gencim bunun için, bunun farkındayım. Doğru zaman gelecektir. G Müjde Arslan U çurtmayı Vurmasınlar, Piano Piano Bacaksız, Sen de Gitme Triandafilis gibi önemli filmlerin yönetmeni Tunç Başaran, vizyondaki “Vesaire Vesaire” filmiyle sinemaya veda ediyor. Filmin senaryosu başrol oyuncusu Roksen ile babası Orhan Lülü’ye ait. Roksen Lülü başrolü Rutkay Aziz ile paylaşıyor. Aliye Uzunatağan, Bülent Kayabaş ve Taner Barlas’ın iyi performanslar sunduğu filmde, olgun yaşlarındaki bir yazarın genç bir flâmenkocuyla aşkı anlatılıyor. Flâmenko, senaryo, oyunculuk gibi çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Roksen Lülü, dansı ve sinemayı bir arada yürüteceği projeler yazmak istiyor. Lülü ile yazdığı, oynadığı ilk uzun metraj filmi “Vesaire Vesaire”yi konuştuk. Tunç Başaran’la buluşman nasıl oldu? Bu filme kaynaklık eden kısa filminden söz eder misin? Mimar Sinan Radyo TV Sinema öğrencisiyim. Mezun olmak için çektiğim dört filmden “Mutluluğun Resmi”ni izleyen hocam Başaran bu filmden bir uzun metraj film yapabileceğini söyledi. İki üç ay geçtikten sonra sorduğumda unutmuştu bile. Ben yazabilir miyim dedim. Üç yıl boyunca yazdım. Sekizinci, dokuzuncu versiyonunda beğendi. Babamla birlikte yazdık, o psikoloji tahsili yapmış, ama sinema işleriyle alakasız bir insan. Yani olgun bir erkek ve genç bir kız birlikte yazdık senaryoyu. Roksen Lülü’nün iki tutkusu var, sinema ve flamenko... İkisinde de iddialı. Rutkay Aziz’le oynadığı “Vesaire Vesaire” Lülü’nün ilk uzun metrajlı filmi. Tunç Bey ilk versiyonu okuduğunda bu okuduğum en berbat senaryo demişti. Senaryoda özellikle yan karakterler çok başarılı. Senaryo nasıl gelişti? Yan karakterleri çok severim. Ana karakterlerimiz Flâmenkocu bir genç kız ve sağlığının bozulduğunu öğrendikten sonra Marmaris’e yerleşen bir yazardı. Karşı komşu, ne olursa olsun yaşayın diyen Rıfkı ve temizlik takıntısı olan, film boyunca yaprakları süpüren çöpçü… Yaşamdaki birçok şeyle seyirciyi buluşturmak lazım. Son bir yaprağın peşinden koşturması da çöpçünün komedisi. Bildik, sık rastlanan bir aşk, genç kız, olgun adam… Evet, ama toplum baskısı yüzünden çoğu bunu yaşayamıyor. Ama bu aşksa, yaşamak lazım. Seyirci eminim birilerinin tarafını tutacaktır, Arda’nın, Eda’nın ya da Arda’nın eşi Canan’ın. Bu aşkta taraf tutmak gerekiyor. Tarafsız kalamaz seyirci. Yaş farkına karşı olan insanların bile artık “birbirinize söyleyin, o aşkı yaşayın” diyeceklerini sanıyorum. Sinemada insan hakları... İstanbul Film Festivali kapsamında Avrupa Konseyi işbirliğiyle ilk kez geçen yıl verilmeye başlanan Avrupa Konseyi Sinema Ödülü (FACECouncil of Europe Film Award) bu yıl da “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde gösterilen filmlerden birinin olacak. Ödül, insan hakları konusunda kamuoyunda bilinç uyandıran, kişisel ve siyasal özgürlükleri savunan, hukukun üstünlüğünü beyazperdeye en iyi yansıtan filme verilecek. Ali Deniz Uslu stanbul Film Festivali’nin “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde ödül için 10 film yarışıyor. “Kör Dağ” filminde ve Türkiye’yi temsil eden Handan İpekçi’nin “Saklı Yüzler”inde kadınların kendi kaderleri hakkında söz sahibi olamadıkları anlatılıyor. “Misafir” ve “Talih Yolları”nda ise Avustralya ve Amerika’daki göçmen sorunu tamamen farklı bir bakış açısıyla ele alınıyor. Amerika’nın Ortadoğu’da yarattığı kaosu anlatan “Hadisa İçin Savaş”, “Kâbil’in İşareti” gibi filmlerin yanı sıra “Gece Otobüsü” filminde de 1980’lerin ortasındaki İranIrak savaşı konu ediliyor. Kolombiya’dan PVC1 ise terörün acımasızlığı üzerine bir yapım. İsrailFilistin anlaşmazlığı ise Amos Gitai’nin “Çözülme” filmiyle beyazperdeye yansıyor. Biz de İKSV Uluslararası İstanbul Film festivali Direktörü Azize Tan ile sinemada insan haklarını ve festivalin taşıdığı misyonu konuştuk. “FACE” ödülleri ilk kez geçen yıl verildi. Ödüllerin Türkiye’de verilmesinin nedenini ve önemini anlatır mısınız? Festival kapsamında “Sinemada İnsan Hakları” bölümümüz uzun süredir vardı. Avrupa Konseyi, insan hakları konusunda farkındalığı artırmak için böyle bir ödül vermeye karar verdiğinde Eurimages Genel Sekreteri İstanbul’u önerdi. İlk yıl çok olumlu tepkiler aldık. Filmler ve sanat aracılığıyla bu meseleleri ortaya koyduğunuzda konunun daha kolay anlaşıldığını ve tartışılabildiğini görüyoruz. Türkiye’de ne yazık ki hiçbir konuda sağlıklı bir tartışma ortamı yok. Konular hemen başka boyutlara çekilip asıl önemli noktalar hiçbir zaman konuşulamıyor. Filmlerin bu konuda en azından düşünme imkânı yaratacağını düşünüyorum. “Hadisa İçin Savaş” filminden... PHILIPPE BOILLAT / Avrupa Konseyi İnsan Hakları Bölümü Başkanı İ “Kâbil’in İşareti” filminden... durum bağımsız sinemanın önemini hiçbir şekilde azaltmıyor. Asıl tehlike yüzümüze tutulacak hiçbir ayna olmadığı zaman, bu konuları düşünmeyi, tartışmayı bıraktığımız ve yok saydığımız zaman ortaya çıkıyor. Bu tür filmlerin izleyici sayıları belki milyonları bulmayabilir, ama yarattıkları etki çok büyük. FACE ödülleri için filmleri seçerken göz önüne aldığınız kriterler neler? Filmler arasında özellikle kişisel, siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğünü önde tutan filmler var. İnsanların bazen sahip olduklarının farkına bile varmadıkları haklarının nasıl hiçe sayıldığını gösteren filmleri seçiyoruz. Bu filmler, ne yazık ki artık kanıksadığımız savaşları ve haksızlıkları anlatıyor. Kısacası dünya üzerindeki her türlü haksızlığı sinemasal olarak da başarılı bir şekilde yansıtan filmleri bir araya toparlıyoruz. G “Çözülme” filminden... Bağımsız sinema özellikle toplumların ve bireylerin yaşamını değiştiren politikaları sorguluyor, ama ancak yeterince ilgi göremiyor. Neden? İnsanlar zaten zor olan hayatlarında acı gerçekleri anlatan şeyler yerine daha ‘hafif’ filmler görmeyi tercih ediyor, ama bu C M Y B C MY B Türkiye, Avrupa Konseyi’nin 47 yıllık üyesi ve gelenekli bir sinema geçmişine sahip. FACE ödüllerinin İstanbul Film Festivali’nde verilmesinin sebeplerinden biri de bu. Ödülün düzenlenmesinin altında yatan mantık, insan hakları ile ilgili mesajları, geniş kitlelere sinema yoluyla aktarabileceğimize dair inancımız, çünkü sinemanın, halk kitleleri üzerinde etkisi büyük. İşlenen konular, sırf kamuoyunu değil karar mekanizmalarını da etkileyebiliyor. Fransa’nın, 2. Dünya Savaşı’nda ülke için savaşan Kuzey Afrikalı göçmenler hakkındaki politikasını “Days of Glory” filminden sonra değiştirdiğini unutmamak gerekir. FACE ödülü geçen yıl, Avrupa Konseyi’nin insan hakları konusunda savunduğu değerleri en iyi yansıtan filme verildi. Bu değerlerin başında bireysel ve politik özgürlük ile hukuka saygı geliyordu. Küresel film endüstrisi ise filmlerinin gişe patlaması yaratacak tarzda şiddet sahnelerine insan haklarından çok daha fazla önem veriyor. Ancak biraz derine indiğinizde en iyi filmlerin, insan hikâyelerini en iyi anlatan filmler olduklarını biliyoruz. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle