17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MART 2008 / SAYI 1146 9 PAZARIN PENCERESİNDEN Filmmor Kadın Filmleri Festivali başlıyor... Kadınların tarihi: İtaat, isyan, feminizm “İsyan” filminden... kadınların gidecek tuvalet bulamamaları hikâye ediliyor. Almanya’dan Biljana Garvanlieva’nın “Makedonya Rüyası” filminde ise Makedonya’da akordiyon çalmak isteyen genç bir kadının geleceği için mücadele etmesi anlatıyor. Daha neler yok ki... Kanada’dan, birden fazla kişiyi sevmenin mümkün olduğuna karar veren, İzlanda’dan ailesine cinsel yönelimini söylemeye hazırlanan bir kadının hikâyesi, İsrail’den, hep içine atmaktan sıkılan bir kadının her şeyi bir anda silip atmasının gerçeküstü öyküsü, ABD’den siyah kadınların cinsel saldırıya karşı örgütlenmeleri, İran’dan ise Furuğ’un sesi… Festival’de Türkiye’den filmler ise Sibel Akkulak‘ın Helin, Yeşim Aslan’ın Kameralı Kadın, Buket Öngen’in Kontrol, Yeşim Doğan’ın Fondöten, Ayşegül Güryüksel’in Kimsenin Evcili, Ayten Başer’in Dön Oyun Oynayalım, Efsun Dürriye Namal ve Özlem Sarıyıldız’ın Dilsizleştirilme’si. Elif Berzal’ın Tutsak’tan Yeniden Doğuşa filmi ise ABDTürkiye yapımı. Melek Özman‘ın yönettiği İsyanı Nisvan, yine Melek Özman ve Ülkü Songül’ün “Vakad”, “YakaKoop”, Birsen Atakan, Güliz Sağlam, Leyla Karagül, Melek Özman’ın “Morgündem 2007” ve Birsen Atakan, Güliz Sağlam, Melek Özman ve Ülkü Songül‘ün birlikte yönettikleri “‘Namus’ Nedir?” filmleri ise festivalde izlenebilecek bu yılki Filmmor projeleri... Festival, İstanbul’dan sonra 2829 Mart’ta Eskişehir, 45 Nisan’da Tunceli ve 1112 Nisan’da Van’da izleyicileri ile buluşacak. Festival’de, her yıl olduğu gibi bu yıl da panel, sergi, atölye çalışmaları ve söyleşiler var... G Tanrı’nın istifası... Selçuk Erez u hafta Nepal’de, Sajani Şakya’nın Tanrı’lıktan istifa etmiş olduğunu üzülerek öğrendik! Aile sözcüsü, bu konuda “Sajani’nin, ritüellerimizi gerçekleştirmek için Tanrı’lıktan ayrılıp evine dönmesini biz istedik” demişti. Ancak bu açıklama birçok kimseyi tatmin etmemiş, Nepal’liler, olayı, Tanrı’nın başarısızlılıkları ile açıklama yolunu tutmuşlardı: Nedir bu mevsim karışıklıkları? Yazın, kış, kışın da yazdakini andıran havalar görmeğe başladık: Mahsul berbat oldu! Alzheimer oldu: Yazın “kış”, kışın da bazen boş bulunup “yaz” düğmelerine basıyor... Sonra nedir bu global ısınma? Bu gidişle tsunamiler çoğalacak.. Memleketin dinibütünleri, bu sözlerin günah olduğunu belirtiyor, söyleyenleri de “Tövbe, Tövbe! Çarpılacak, bundan böyle Nirvana’ya, Mirnava’ya kavuşamayacaksınız!” diye uyarıyorlardı. “Ekonomide işler iyi gitmediğinde, zengin ve yoksul arasındaki gelir makası giderek açıldığında, yeşil biber fiyatları artıp döviz çıpası sallandığında” olanları, beceriksizlikleri ile değil Tanrı’nın marifeti olarak açıklamaya kalkan politikacılar da Kutsal Şakya’yı güç durumda bırakmaktaydılar. Nepal’de yüzyıllardır Budistler bir kız çocuğunu seçer ve “Kumari” olarak anılan bu çocuğa taparlar. Nepal kırallarının bile tarafından kutsanmaya can attıkları bu kimsenin Tanrı olarak belirlenmesi kolay değildir; şu niteliklere sahip olması istenir: Deniz salyangozunu andıran boyun, Banyan ağacı gibi künt bir beden, İneğinki gibi kirpikler, Bir koruyu andıran fırça saçlar, Ve yumuşak bir ördek sesi … Memleketin din adamlarınca kılıkırkyararcasına düşünülerek ve Daşan Festivali’nin “Kara Gecesi”nde Tapınak’ta yeni kurban edilmiş ve mumlarla aydınlatılarak korkunçlaştırılmış manda kafaları arasında korkmadan gezebildiği için seçilmiş olan Tanrı, ailesinden ayrılır ve bir tapınakta yaşar... Sajani’nin istifa nedeni kısa süre sonra anlaşıldı: Geleneklere göre Kumarilerin Tanrılıkları, onlar âdet görünce sona ermektedir. Yüzyıllardır süren bu gelenek, nihayet sarsılmış, ilerici bir Tanrı olan Sajani, “Bir kızın âdet gördüğü için artık Tanrı sayılmamasının insan haklarıyla bağdaşmadığını” ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi, Sajani’nin yüzlerce yıllık kuralları altüst edemeyeceği sonucuna varınca da o, bir süre direnmiş, açlık grevi yapmış, kendini, “Bu Tapınakta Grev Var” afişleriyle donattığı pagodanın demir parmaklıklarına zincirlemişse de sonuçta Tanrılıktan ayrılmak zorunda kalmıştır. Geçenlerde bir İngiliz gazetecisine yaptığı açıklamada “Konuyu İnsan Hakları Mahkemesi”ne götürdüğünü söylemiştir. Sajani’ye hak verenler, tanrılara verilen seksen dolarlık emekli maaşının da onların sıfatlarına yakışan bir şekilde geçinmelerine yetmediğini, bu gidişle barlara düşebileceklerini, belirtmektedirler. Sajani bu günlerde birçok uluslararası Kadın Hakları Savunucusu tarafından desteklenmekte ve halen babasının evinde, kurmuş olduğu “Emekli Tanrılar Dayanışma Derneği” (ETDD) için Uzak Doğu’da adet sırasında kullanılan tamponlar üreten bir Japon firmasının sponsorluğunda hazırladığı web sayfasını geliştirmektedir. Sajani, kendisine “İnsan Hakları Mahkemesi, başvurunuzu kabul etmezse ne yapacaksınız?” diye soran gazetecinin sorusunu, “O zaman Türkiye’ye giderim: Orada her türlü rezilliği affeden dehşetli insancıl ve hoşgörülü bir toplumun var olduğunu söylediler!” diye yanıtlamıştır. G [email protected] B “Kadın Şövalyeler” filminden... u yıl altıncısı düzenlenen Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 14 Mart’ta İstanbul’da başlıyor. 22 Mart’a kadar sürecek festivalde filmler, Fransız Kültür Merkezi ve Beyoğlu Alkazar Sineması salonlarında gösterilecek. Filmmor’da bu yıl da yarışma yok ve festivalde yer alan filmlerin yönetmenleri yine hep kadın. Festivalin bu yılki teması da “Kadınların Tarihi: İtaat, İsyan, Feminizm”. Festivalde konuya dair 13 ülkeden 46 film yer alıyor ... 6. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde yer alan yapımlar yine çeşit çeşit. Hindistan’dan, Paromita Vohra‘nın “Tuvalet Nerede Acaba?” filminde gökdelenlerle dolu modern bir şehirde, B “Metamorfoz” filminden... Arif Nihat Dursun içinde yer aldığı medyayı yazdı... Mezat’taki medya... Özlem Cihan addi çıkarların kişilerin ve inançların önüne geçtiği bir sektörde, değer yargılarını sorgulayan bir adam. Adeta bir mezata dönüşen çalışma hayatı... Mezat, Skylife ve JetLife gibi havayolu dergilerini bünyesinde barındıran Cordis Media Group’un başkanı Arif Nihat Dursun’un yayımlanan ilk romanı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra meslek olarak yayıncılığı tercih eden Arif Nihat Dursun, “Mezat” ile içinde bulunduğu sektöre dair çarpıcı bir roman sunuyor. Modern toplumun gündelik yaşamından aşka, iktidar ve medya ilişkilerine uzanan kurgu, akıcı üslubuyla anlatımı zenginleştiriyor. Yazarın sektör içerisindeki konumu ise kurgunun samimiyetini güçlendirir nitelikte. Arif Nihat Dursun ile “Mezat”ı konuştuk... Mezat ile kariyerinizde yeni bir alana yönelmiş bulunuyorsunuz. Yazma fikrinin ve dolayısıyla “Mezat”ın ortaya çıkma sürecinden bahsedebilir misiniz? İnsan belli bir yaşa gelince, ekonomik edinimlerinin bir işe yaramadığını anlıyor. En azından bende böyle oldu. Modern toplumda artık çok para kazanmanın ya da çok başarılı olmanın bir şey ifade etmediğini düşünüyorum. Sonuçta siz varoldukça ekonomik gücünüz, kazanımlarınız var oluyor. Benim kaygım M benden sonraki kuşakla el sıkışabilmekti. Ölümsüzlüğün ise, ardınızda eserler bırakmaktan geçtiğini gördüm. İyi bir mimarın tasarımı olan bir yapının onun ardından varlığını koruyabilmesi gibi... Yıllarımı bu sektöre vermemin de etkisiyle yazmanın benim için bir tür ölümsüzlük yolu olduğunu düşünüyordum. “Mezat” da aslında bu sürecin ürünü. Bir gece oturup yazmaya başladım ve çevremde okuyanların olumlu tepkilerini alınca da devam ettim. Roman kahramanı da medya sektöründen olunca konu bu doğrultuda şekillenmeye başladı... Evet, roman medya sektörüne dair çok çarpıcı anlatımlar barındırıyor. Bu durum da akla “ifşa kaygısı var mı” sorusunu getiriyor... Kısmen medya mensubu olsam da Mezat bir itiraf romanı değil. Kurgu, ama olabilirliği yüksek bir kurgu. Türkiye’deki medya camiasını düşünürsek, bu sektörün çok fazla içinde değilim, ama çok yakın ilişkilerim ve bağlantılarım var. Bu sebeple bu kitapta geçen konuların birebir yaşanmışlığı tartışılabilir, ama bunlar aynı zamanda yaşanabilecek şeylerdir. Üstelik bu durum sadece Türkiye’ye özgü değil. Amerika veya Latin Amerika’da da aynı şeyler yaşanıyor. İktidar, para ve bana göre insanların en büyük zaafı olan din bir araya geldiğinde her yerde aynı durumlar gözlenebilir. Farklı olan sadece argümanlardır. Kitabın başlığı içerik hakkında merak uyandıran cinsten. Romandaki mezat öyküsü nedir? Kitap bittiğinde henüz ismi yoktu. İsim bulma aşamasında eşimin yardımını gördüm, hatta isim annesi eşim diyebilirim. Okuduktan sonra bana “Kitap neyi anlatıyor” diye sorduğunda bir nevi mezat hikâyesi dedim ve isim bu şekilde çıktı. Burada, insanların değer yargılarının alınıp satıldığı her şeyin fiyatının olduğu bir mezat geleneğinden bahsediyorum. Romanda mezat medya sektöründe açıldı, ama finans dünyasını anlatsaydım orada da olacaktı. Tarikat dünyasını anlatsaydım yine olacaktı. Ben mezat derken insanın ve zaaflarının olduğu her yerde mezat var demek istiyorum. Bir de aşk hikâyesi anlatıyorsunuz romanda. Figen ile Cumhur’un hikâyesinin özel bir yeri var mı? Sıradan bir hikâye değil Figen ve Cumhur’un hikâyesi, çünkü tam olarak kurgu değil. Böyle bir aşk gerçekten de var, ama kitapta bu aşkın başlangıcını kullandım. İlerleyen aşamaları ve sonu ise kurgu, o kısımlarda gerçeklik yok. Ama Figen ve Cumhur benim çevremden, tanıdığım kişiler. Hatta kitap yayımlandıktan sonra, arayıp teşekkür ettiler. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle