17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 9 MART 2008 / SAYI 1146 Jelena Vasiljev, Monali Meher ve Nezaket Ekici, üç kadın performans sanatçısı. Yaşama dair dertlerini, bedenleriyle anlatıyorlar; acıyı, güzelliği, savaşı, eski ve yeninin çekişmesini... Performans yaparken, kendileri, geçmişleri ve bugünleriyle yüzleşiyor; bedenlerinin de zihinlerinin de sınırlarını zorluyorlar. Esra Açıkgöz Beden sınır tanır mı? Baştarafı 1. sayfada Serginin adı, “Temsilde Huzursuzluk”. İzlediğimiz performanslarda da hep bir huzursuzluk seziliyor. Temsillerinizde huzursuzluğu yaratan ne? Jelena Vasiljev: Farklı kültürlerin arasında kalmak. Ben Sırbistan’da doğdum, ancak İtalya’da yaşıyorum. İçinde yetiştiğim kültürle, içine girdiğim kültürü birleştirirken zenginleşiyorum, ancak ne oradan olabiliyorum, ne de eski yerden. İkisinin ortasında kalıyorum. Nezaket Ekici: Ben de çoğu işimde bu iki kültür arasında kalma halini anlatıyorum. Mesela, çoğunlukla işlerimde kolumdaki altın bileziği çıkarmıyorum. Bu benim bir kimlik göstergem, bu bilezik benim. Monali Meher: Temsilde Huzursuzluk sergisinin ilk dokümanı geldiğinde, bunu biraz ironik buldum, çünkü performansta huzursuzluk benim zaten yapmaya çalıştığım şeylerden biri. Zaten hali hazırda performansın ruhunda bir huzursuzluk vardır, bu izleyicilerde de bir huzursuzluk yaratıyor. Ancak, iki kültür arasında olmak benim için huzursuzluk yaratan bir şey olmanın ötesinde, eskiyi yeniye adapte etmekle de alakalı. N. Ekici: Ben sanatımda, çoğu zaman vücudu zorlayıcı işler yapıyorum, bu da bir anlamda huzursuzluk yaratıyor. Serginin adını küratörler koydu. Onlar da buradaki çalışmalardaki huzursuzluğu görmüşler. Peki sergide, izleyicileri nelerle huzursuz edeceksiniz? N. Ekici: Sergiye daha önce yaptığım bazı performansların fotoğrafları ve videolarıyla katılıyorum. Bunlardan biri de, “Blind” performansımın video gösterisi, kollarım dışında bütün vücudum alçıyla kaplıyken elimdeki çekiçle alçıları kırmaya çalışıyorum. Ayrıca, “Madonna” diye ilk kez burada yaptığım bir çalışma var. Bu çalışmayı Sevilla’daki ağlayan Madonna heykellerinden esinlenerek oluşturdum, bu heykellerin kimi kristal gibi iri gözyaşlarıyla, kimi de kan ağlıyor. Ben de buna ithafen, tavana asılı, yanan 37 beyaz mumun altında beyaz bir elbiseyle duracağım, mumlar siyah damlalarını üzerime akıtacaklar. Jelena Vasiljev, “Kendimi Kurt Sanıyordum” performansını yaparken. Nezaket Ekici’nin “Blind” çalışmasından bir kare... Monali Meher’in Golden Müzesi’ndeki foto performansı. Normalde Madonna yüksektedir ve insanlar da önünde mum yakarak, ona dua ederler. Ben çalışmamda bunun tersini yaparak, Madonna’yı gökten alıp yere indiriyor, insanlaştırıyorum. Niye 37 mum? N. Ekici: Bu yaşıma işaret ediyor. Yaş günlerinde mumlar pasta üstünde olur ve herkes doğum günü olan kişiyi düşünür. Madonna’ya mum yakıldığında da yapılan budur. Çalışmam bu iki duyguyu birleştiriyor. Güzellik ve acıyı, üzüntüyü bir araya getiriyorum. M. Meher: Sergide altı işim var. Bunlardan biri, geçmişin dokunulmazlığıyla yeniyi birleştirdiğim Golden Müzesi’ndeki foto performansım. Diğer bir işim de, With or Without Emotional Hang Ups. Bu gerçekten ilginç, çünkü ben bu çalışmayı gece Amsterdam’daki evimde gerçekleştirirken, aynı anda New York’taki sergi açılışında kameralarla gösterildi. Sinop Bienali’nde yaptığım, “First Departure” de sergilenecek. Sinop Cezaevi’ndeki yaşamdan yola çıkarak geliştirdiğim bu performansta, bir otobüsün üzerinde şemsiye ile durup, on beş dakikada bir kendi etrafımda bir miktar sağa dönüyorum, böylece tutukluların çevrelerinin nasıl olduğuna dair kurdukları hayallere atıfta bulunuyorum. “Reverse, Rewind, Replay: Geçmişten yedi parça” çalışmamda geçmişte yaptığım yedi performansı sergileyeceğim, mekân ve insanlar değiştikçe performanslar aynı olsa da, başka bir şeye dönüşüyor. Performanslarımda kendimden bir şeyler bırakarak izleyicilerin onlara müdahale etmesini sağlamayı, izleyicilerle etkileşime girmeyi seviyorum. KENDİMİ EN BEDENİMLE ANLATABİLİYORUM Sizin sergide bir işiniz var: “Kurt Olduğumu Sanıyordum”... J. Vasiljev: Evet, bir Sırp şairin şirinden yola çıktım. Sırbistan’da kışlar sert geçtiği için, kurtlar köylere iner ve insanlara saldırırlar. Çok akıllı hayvanlar olduğu için de yakalanmaları zordur. Ancak köylüler bunun için bir yöntem geliştirmişler, bir bıçağı toprağa saplıyor ve keskin tarafına kan damlatıyorlar. Kanın kokusunu alan kurtlar, bıçağı bulup, yalıyorlar, yaladıkça dilleri kesiliyor, ama onlar bunun kendi kanları olduğunu anlamadıkları için, kan gördükçe yalamaya devam ediyorlar. Böylece kendi kanlarıyla beslenirken, kan da kaybediyorlar. Bunu bir metafor olarak kullanarak, Bosna ve Sırbistan arasındaki savaşa atıfta bulundum. Çünkü İtalya’ya gittiğimde herkes bana sizde savaş oluyor, ancak sen hiçbir şey yapmıyorsun diyordu. Yine de performansla ilgili başka algılamalar da olabilir. Performansta, hayvan iskeletlerini ete sararak, bir kazanda, patatesle, ıhlamur yaprağıyla birlikte pişiriyorum. İlk yaptığımda, piştikten sonra izleyiciler bunları yediler, sanki bir cenaze yemeği gibiydi, bu beni çok şaşırtmıştı. Siz, neden kendinizi performansla anlatmayı seçtiniz? N. Ekici: Ben aslında heykeltıraştım, resim de yapıyordum, ancak zamanla kendimi onlarla anlatamadığımı fark ettim, sanki hep bir şeyler eksik kalıyordu. Sonra derdimi vücudumla daha iyi anlatabileceğimi gördüm. Böylece resimdeki fırçanın yerini ben aldım, kendimi, hislerimi sergilemeye başladım. Dört sene Marina Abramovic’ten eğitim aldım. En zor sanat, vücutla bir şeyler yaratmak. Ben yaptığım çoğu işin denemesini önceden yapmıyorum, ne çıktığını sergilediğim anda izleyiciyle birlikte görüyorum. Yaptığım işlerde vücudumdan bir şeyler bırakıyorum, kalan enstalasyon oluyor. Siemens Sanat’la yolları nasıl kesişti? J. Vasiljev: Altı ay önce Melih Görgün beni arayarak, farklı ülkelerde doğup, başka yerlerde yaşayan sanatçıların bir araya geldiği bir sergi açacağını söyledi ve beni de davet etti. N. Ekici: Melih Görgün’ü eskiden beri tanıyorum, onunla daha önce Sinop Bienali’nde, saçımı cezaevi parmaklıklarına bağlayıp kendimi kurtarmaya çalıştığım performans için de çalışmıştım. O zamandan beri İstanbul’da bir performans yapmamı istiyordu. İstanbul’a 2005’te başka bir çalışma için geldiğimde performans yapan çok sanatçı yoktu. Bence bu sergi ve sergi kapsamında öğrencilere verdiğimiz atölye, performans sanatı için büyük bir adım olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle