22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Titanik çetesi Selçuk Erez peyi zamandır telefonları dinleniyor, konuştukları banda alınıyordu. Artık harekete geçmenin zamanı gelmişti.. Alo amirim şimdi eve damdan giriyoruz! Gözcü dikkatli olsun.. Sen de.. Girdim efendim.. Adamın laptopunu buldum.. Şifresizmiş... Kolay açıldı.. E postalarını bul.. Buldum! Ne yazıyor? * Bir hafta önce yazmış: “Bad Religion indirdim” diyor.. “MP 3’üme.. OO pity pity..” Adam tamamen şifreli konuşmuş.. “Bad Religion”, “Din kötüdür” demek değil mi? Manevi değerlerimize de dil uzatıyor.. Tabii, “O pitypity” aynı zamanda “Portakalı soydum!” demektir.. Yani şifreyle soygun yaptığını bildiriyor.. Hemen kopyala.. Başka ne demiş? Baş ucuna koydum.. Ben bir yalan uydurdum.. Duma duma dum!! Demek ki “Dum..dum..” diyor.. Anlaşıldı: Soygunda Kalaşnikof kullanmışlar... Hem de yalan ifade vermişler. Buna cevap gelmiş mi? Gelmiş. Kimden? Avukatından olacak! O da şöyle diyor: Anam babam başbakan.. Var mı bana yan bakan. Ne demişti Erbakan? Ali bana yan baktı.. Beş yıl hapiste yattı.. Bu ne demek? Avukatı şifre ile herife “Yapacağın işin cezası beş yıldır!” diyor. Başka ne demiş? Fotoğraf karanlık bir uğraş... E Ali Deniz Uslu ehmet Turgut 1977 Ankara doğumlu. Fotoğrafçı bir ailenin üçüncü kuşak üyesi. İsmini fotoğrafçı olan dedesinden alıyor. Uzun yıllar teorik fotoğrafçılık, baskı teknikleri, boyama, karakalem ve fotoğraf işleme üzerinde çalışmış. Sonra da artık zamanının geldiğine karar verip kendisini kurgusal fotoğraflar üretmeye ve çekmeye adamış. Viyana’dan İtalya’ya birçok Avrupa ülkesinde sergiler açmış, ödülleri de var. Vesikalık ve düğün fotoğrafı çekerken, İtalya’da sergi açmasının büyük bir değişim olmadığını söylüyor, çünkü kendini ve geçmişi inkâr etmenin ölümcül bir hata olduğunu düşünüyor. Mehmet Turgut’un fotoğraflarındaki ana renk siyah. Sanatçı karanlık fotoğraflar çekmeyi seviyor, çünkü siyah onun için mücadele kadar kırılganlığı da simgeliyor. Sizde fotoğrafçılık ailenden gelen bir gelenek. Siz ne zaman başladınız? Dedem çok eskilerde, elektrik olmadığı zamanlarda, babaannemle birlikte yorganlardan karanlık oda hazırlayıp gaz lambası ışığı altında baskı yapıyormuş. Bir erkeğin, kadının fotoğrafını çekebilmesi bile sorunmuş. Dedem de kadın fotoğrafı çekemediği için babaanneme fotoğraf çekmeyi öğretmiş. Bu yüzden midir bilmem, babam da bu konuda sert ve idealistti. Bunu bir aile geleneği olarak görüyordu ve kim ne yaparsa yapsın mutlaka fotoğrafçılığı bilmesi gerektiğini düşünüyordu. Keza, ağabeyim ve ablam da başka meslekten olmalarına rağmen çok iyi fotoğraf çekerler. Ben ise fotoğraf makinesini elime yedi yaşında aldım. İlk zamanlar fotoğraftan kaçtım, ama o kovaladı. Bundan yedi yıl önce ailemin fotoğraf stüdyosunda çalışırken, “Ben niye ruhumu fotoğrafa teslim etmiyorum” dedim ve kendim için fotoğraf çekmeye başladım. Zaten yıllarca teknik anlamda fotoğraf çekiyordum, artık “zamanım geldi” diye düşündüm. Mehmet Turgut fotoğraflarında zihnindeki bir görüntüyü yakalamaya çalışıyor. Sanatı, manevi tatmin ve egodan sonra geliyor. “Zamanım geldi” dediniz. O noktadan sonra fotoğraf çekmenizin nedenleri de değişti sanırım. Bunu kendim için yapıyorum. Yani her şeyin başı ego, ondan sonra hisler ve duyguların işe ve sanata aktarımı devreye giriyor. Ben de narsisizmimle barışarak işe başladım. Yıllar önce vesikalık ve düğün fotoğrafı çekiyordum. Sonra İtalya’da sergi açtım. Evet, bu kulağa farklı geliyor, ama değişen bir şey yok. Kendini ve geçmişi inkâr etmek ölümcül bir hata. Fotoğrafta ne görmek istiyorsunuz? Benim derdim görsel anlamda yapabileceğim en iyi şeyi sunmak. Elbette bu kendi gözümle görmek istediğim şey, ama sanat budur, yani bencilliktir biraz... İnsanların gözlerini taciz edecek, seyredilebilir işler yapmaya çalışıyorum. Pek çok kişi de onları beğeniyor, ama burada bir soru işareti geliyor aklıma, çünkü herkese yakın olmak gibi derdim yok. M Fotoğraflarınız hep karanlık, kederli, melankolik. Renginiz siyah sanırım. Evet, siyah ana rengim. Ben de siyah bir adamım. Siyah hem güçlü hem kırılgan. Yani hem mücadeleyi, hayata karşı kalabilmeyi hem de kırılganlığı anlatıyor. Zaten fotoğraf her anlamda karanlık bir uğraş. Kareleriniz, animasyonla, gotik resimlerin insanlara uygulanmış hali gibi. Nasıl bir düş dünyası bu? Sürekli kayıt halinde ve bize rağmen çalışan bir zihnimiz var. Annemden yediğim bir tokat, karşılıksız aşklar yüzünden kafamı vurduğum duvarlar ve okuduğum çizgi romanlar zihnimin kuytularında. Bunlar fotoğraf çekerken bir anda geliyor. Sanırım zamansız gelen bu şeye ilham diyorlar. Fotoğraflarınıza bilgisayarla ne kadar müdahale ediyorsunuz? Ben kafamdakini fotoğrafta yakalamak için çok emek harcıyorum. Bilgisayarla müdahalenin sınırlarını zorlamama rağmen, kurallarım var. “Sis makinesine ne gerek var, ya da niye boyalar için saatler harcıyorum” demedim hiç. Yani kırçıllı bir fon istediğim zaman bir torba çimento alıp onu kararım. Mesela Hayko Cepkin’in fotoğraflarını çekerken, üç buçuk saatlik bir makyajdan sonra onu toprağa gömdük ve çekimi yaptık. Çünkü o ruha ulaşması için onun toprağın kokusunu duyması gerekiyordu. Cem Adrian, Yüksek Sadakat ve Ogün Sanlısoy için de çekimler yaptınız. Çekimi neye göre yapıyorsunuz? Sen de müzik yazıyorsun, bilirsin. Onları dinlemeden, içselleştirmeden, dertlerini anlamadan çalışmak çok zor. Önemli olan bir karşılaşma yaşamak. Fotoğraflarınızda bedenleri sıkça kullanıyorsunuz, ama erotizmden uzak, estetik bir anlayışınız var. Çıplak bedenlerle fotoğraf çekerken seksi ve erotizmi görmüyorum. Eğer erotik şeyler çekmem istenirse o zaman erotik çekerim. Bu, istediğini görmekle ilgili. G Komşu komşu hu hu? Oğlun geldi mi? Geldi Ne getirdi? Karşı taraf cevap vermiş: İncik boncuk.. Kime kime? Sana bana.. Arada başka bir dilde bir şeyler yazılı.. Ama sonu şöyle: İnek nerde? Dağa kaçtı.. Dağ nerde? Yandı bitti kül oldu! Burada da Kandil Dağı’na kaçtıklarını, orasının bombalanıp yandığını bildiriyor.. Hııı? Bunda her türlü melanet var. Adam hem Titanik’in batırılması olayına karışmış.. Hem de bak kimlerle işbirliği yapmış! Titanik’in batırılmasında parmağı mı var? Kesin.. Başka bir şey yok mu laptopunda? Vaar şiir de yazmış! Oku bakalım.. Bi kücücük aslancık varmış.. Kasımpasada koko koşar oynarmış.. Eee? Babası onu çok dövermiş Babası onu çok dövermiş.. Ne demek istiyor.. Bunu anlamadım? Devam et .. O da babasının pabucunu öpermiş.. Amirim, bu Nâzım Hikmet’ten galiba.. Hayır.. Eşkal tarif edip hedef gösteriyor.. Başka epostalar yok mu? Bir tane daha buldum. O ne diyor? Damdan düştü bir kurba.. “Kurbağa” denir.. Amirim kurbağaları hep “kurba ” yazmış.. Koca profesör böyle şeyler yazar mı? Bu epostalar sakın torununun olmasın? Olabilir ama sana ne? Boş ver.. Ona adalet karar versin.. Sen okumaya devam et.. Damdan düştü bir kurbaTitretti kuyruğunuBunu gören jandarmaAlıp götürdü onu.. Bu açıkça silahlı kuvvet bağlantısını gösteriyor.. Bu kadar delil yeter.. Saat tam sıfır dörtte gözaltına alacaksınız.! Başüstüne.. G erezs@superonline.com Bu resimlerde aşk var... Deniz Yavaşoğulları Gökçe Okay Delagrange, mitolojideki İsis ve Osiris’ten yola çıktığı sergisinde, insanın eril ve dişil yönünü, bir bütünlük arayışı içinde olmasını resimleriyle sorguluyor. Sergi Akatlar Kültür Merkezi’nde... Neden İsis ve Osiris’ten yola çıktınız? İnsanın eril ve dişil yönünü sorgulaması ve bu anlamda bir bütünlük arayışı içinde olması birkaç senedir üzerinde çalıştığım bir konu. Isis ve Osiris de bunu anlatıyor. Hikâye nedir? Mısır Tanrısı Osiris ve Tanrıçaların Tanrıçası Isis hem kardeş hem de karıkocadırlar. Osiris’in erkek kardeşi Seth, tahtı ele geçirmek için Osiris’i öldürüp nehre atar. İsis her yerde kocasını arar, bulur ve nefesiyle yeniden canlandırır. Seth bunu öğrenince Osiris’i tekrar öldürür, bu defa yirmi sekiz parçaya ayırır ve parçaları sandığa koyup gömer. Isis ise sandığı bulur, Osiris’in parçalarını ayrı yerlere gömer. Osiris’in ölümü Ay’ın Dünya’dan kopuşunu anlatır. O zamana dek cinsiyetsiz olan insan; kadın ve erkek olarak ikiye ayrılır. İsis’in bir oğlu olur, Horus. Horus, Seth’ten babasının intikamını alır. İsis ve Osiris şimdi oldukları yerden, yani Ay’dan, insana ölüm ve yeni bir yaşam arasında yol gösterirler. Resimlerinizdeki kadın ve erkek figürleri İsis ve Osiris’i mi temsil ediyor? Siz onları resimlerinizde nasıl betimlediniz? İsis ve Osiris’i betimleyen resimler denemez, daha çok onların duygusunu yansıtan resimler. İsisOsiris’ten yola çıkarak günümüze kadar süregelen duygular. Aşk arayışı, aşkın aşk, kadınerkek ilişkisi, benlik bütünlüğü arayışı, ayrılık, yas tutma, doğum, hamilelik, umut, cinsellik, affetme, yarım kalmışlık, eşini ararken duyulan sıkıntı gibi... Resimlerimi isimlendirmiyorum. İsis ve Osiris hikâyesinin bende yarattığı, sorguladığım, kavramaya çalıştığım durum ve duyguları yansıtıyorum. Ama bazıları da doğrudan İsis ve Osiris ile ilişkilendirilebilir. Mesela birinde hamile İsis, karnında Horus’u taşıyor. Bir diğer resmimde af konusunu işliyorum. Bu da İsis’in Seth’i affetmesiyle ilişkili. G G ökçe Okay Delagrange, aslında heykel mezunu, ama bir resim sergisiyle karşımıza çıktı. Delagrange, Mısır mitolojisindeki Isis ve Osiris’ten yola çıktığı sergisinde, resimleriyle insanın eril ve dişil yönünü ve bu anlamda bir bütünlük arayışı içinde olmasını sorguluyor... “İsis ve Osiris” adlı sergi Akatlar Kültür Merkezi’nde 6 Nisan’a kadar devam edecek. Gökçe Okay Delagrange’yle, sanatını ve sergisini konuştuk... Heykel okudunuz, ama resimle karşımıza çıktınız, neden? Aslında önce Mimar Sinan Güzel Sanatlar’da seramik bölümüne girmiştim, bir yıl sonra heykel bölümüne geçtim. O dönem resim yapmayı birkaç seneliğine bıraktım. Mimar Sinan’ı bitirdikten sonra Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam ettim. Orada derslerimden biri sinema ve resimdi. Çocukluğumda başladığım resme tekrar yönelişimde bu dersin etkisi oldu. On seneyi aşkın bir süredir hem heykel hem de resim yapıyorum. Farklı yerlerde yaşamak, yer değiştirmek sanatı besliyor mu, bu size ne denli etki etti? Son beş senedir, birçok ülke veya şehir değiştirdim. Resme daha çok yönelmemin nedenlerinden biri de bu olabilir. Fransa’da kaldığım zaman içerisinde eşim ve ben bir köye yerleştik ve beş yıl boyunca epey izole bir yaşam sürdürdük. Burada heykel yaptım, ahşap yontma çalıştım ve neredeyse hiç makine kullanmadan el aletleri ile, günün ideal ışığını bekleyerek heykel yaptım. Bu arada cam altı resmini keşfettim. Renkleri daha çok kullanmaya başladım. Ne tür resimler yapıyorsunuz? Resimlerim introspektif resimler. Renklerin doğasını anlamaya çalışıyorum. Bunu da mavi bende nasıl bir etki yaratıyor ve mesela şu veya bu durumda bu rengi nasıl kullanabilirim diye düşünerek yapıyorum. Kırmızıya boyadığım bir odada neler konuşulur gibi... C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle